Griffiths, Şarku’l Avsat’a konuştu: Uçağım, benim evim… Körfez turum, meyve verdi

BM’nin Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths (AP)
BM’nin Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths (AP)
TT

Griffiths, Şarku’l Avsat’a konuştu: Uçağım, benim evim… Körfez turum, meyve verdi

BM’nin Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths (AP)
BM’nin Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths (AP)

Şarku’l Avsat, bu kez de Birleşmiş Milletler’in (BM) Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths’in kapısını çaldı.  Röportaj, “Başarısızlıktan korkuyor musunuz?” sorusuyla başladı, bir başka soruya yönelik “Tırmanışa son vermemiz gerekiyor” cevabıyla sona erdi.
Griffiths, elektronik posta aracılığıyla Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Yemen’in bölgesel gerilimlere rehin olmasına karşı uyarıda bulundu. Tarafları, herhangi bir anlaşma yapmaya zorlayamayacağını ve son uygulama tarihini belirleme konumunda da bulunmadığını ifade eden BM Temsilcisi, Yemenli taraflardan gelen eleştirilere yanıt olarak da hükümet ve Husilerle istişarelere devam etme sürecinin, tarih belirtmeden üç kriter uyarınca en kısa sürede de yeniden başlayacağını vurguladı.
Martin Griffiths, Stockholm Anlaşması’nın hızlı bir şekilde uygulanmaya koyulmasını istediklerini ifade etti. Mart 2018’den bu yana Yemen Özel Temsilcisi görevini yürüten Griffiths, eğer tökezlemeye başlarsa BM’deki görevinden ayrılacağını söyleyerek, BM Genel Sekreteri’nin kendisine güvendiğine de dikkati çekti.
İşte Şarku’l Avsat’ın BM’nin Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;
-Başarısızlıktan korkuyor musunuz? İsveç’te yaptığınız gibi farklı taraflara karşı hala iyimser olabileceğinizi düşünüyor musunuz?

İyimserliğimi kaybedemem. Elbette hayal kırıklığına uğradığım anlar var. Bu normal bir durum. Bu karmaşık dikenli çatışmada barış sürecinin karşılaştığı birçok zorluk var. Siyasi bir çözüme ulaşmadan sona eren her gün, Yemen halkı için daha fazla acı anlamına geliyor. Ama daha önce de söylediğim gibi, umudumu asla kaybedemem. Bu beni, uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve BM Genel Sekreteri’nin desteğinin yanı sıra taraflardan aldığım güvencelere yöneltiyor. Tüm bunlar, benim ve ofisimin Yemen’de barış sağlama çabalarımızı sürdürmemiz açısından oldukça iyi teşvikler. Son zamanlarda her iki taraftan da askeri tırmanışa tanık olduk. Ancak taraflar, geçmişte duyduğumuz yakın çatışmalardan kaçındılar. Tarafları sakinleşmeye, anlaşmaya uymaya, barış sürecinin yeniden başlatılması için elverişli ve yapıcı bir ortam oluşturmaya teşvik ettim. Daha fazla askeri maceraya yer yok.
-Özel Temsilcilik ofisinin koalisyon ülkeleriyle ve özellikle de son dönemdeki kızgınlık sürecinin ardından Yemen hükümetiyle ilişkisi nasıl?
Asıl görevim, Yemen’deki savaşa son vermek ve Yemen halkına Yemenliler tarafından yapılmış kapsamlı bir siyasi anlaşmaya ulaşmalarında yardım etmek… Misyonumuzu destekleyen bölgesel ve uluslararası tarafların yanı sıra Yemen hükümeti, koalisyon ülkeleri ve Husilerle sürekli iletişim halindeyim. Son zamanlarda Riyad, Abu Dabi ve Maskat’ta ilgili taraflar ve koalisyon ülkeleriyle birlikte meyve veren toplantılar yaptım. Diğer durumların yanı sıra barış sürecini “ulusal diyalog sonuçları, Körfez İşbirliği Konseyi inisiyatifi, ilgili BMGK kararları” temelinde ilerletme ve istişareleri en kısa süreçte sürdürme niyetimi ifade ettim.
-Yemenliler, esir ve tutuklu anlaşmasının, BMGK kararında adı geçen Savunma Bakanı Mahmud el-Subayhi başta olmak üzere dört üst düzey kişi de dahil, bilinen tüm mahkumların serbest bırakılmasına dair net hükümler içerdiğini belirtti. Husiler, bu anlaşmayı uygulamadılar ve ofisiniz, duruma ilişkin herhangi bir yeni açıklama yapmadı. Bu durumu nasıl açıklarsınız?
Özel Temsilci olarak, tarafları herhangi bir anlaşmaya veya zaman sınırlamasına zorlayamayacağımı açıkça belirttim. Bugün kişisel olarak, Stockholm Anlaşması’nı uygulamak istiyorum, ama ilgili tarafların ortak bir sorumluluğu var. Taiz ve esir takası hakkında uzlaşı sağlanan durumlar da dahil, anlaşmanın uygulanmasını ilerletmek için ilgili taraflarla temaslarımı sürdürdüm. İki taraf, özellikle de esir ve tutuklular meselesine dair çok çaba sarf etti. Şu an bu çabaların, taraflar arasındaki ciddi tartışmalar zemininde, eyleme çevrilmesi gereken bir aşamadayız. Tarafların, ahlaki sorumluluğu var ve anlaşmanın uygulanmasına ciddi şekilde bağlılar. Bu şekilde binlerce Yemenli ailenin, sevdikleriyle bir araya gelmesi arzu ediliyor. Tüm tarafların, zorluklardan bağımsız olarak bu anlaşmanın uygulanmasına izin vermeye istekli olduğuna inanıyorum. Hepimiz bu hedefe doğru çalışıyoruz.
-Özel Temsilcinin, Stockholm Anlaşması’nı atlamak ve kapsamlı bir çözüme geçmek istediğine inananlar var. Bu ne kadar doğru?
Stockholm Anlaşması, iyi niyetli şekilde uygulanırsa binlerce Yemenliye somut faydalar sağlayacak ve iki taraf arasında güven oluşturacak. Örneğin, esir ve tutukluların liman güvenliği ile değişimi, tarafların üstlenmeyi kabul ettiği asıl iş olarak kabul ediliyor. Daha önce de belirttiğim gibi, BMGK tarafından görevlendirilen çerçevede ve ilgili kararları uyarınca, ulusal diyalog sonuçları, Körfez İşbirliği Konseyi inisiyatifi ve yürütme mekanizması üzerinde çalışıyoruz. Bu yüzden iyi tanımlanmış bir çerçeveye sahibiz ve mevcut çatışmayı sonlandırma yolunda nihai bir hedefimiz var. Bu hedefe de ancak Yemen’de kapsamlı bir siyasi anlaşma yoluyla ulaşabiliriz.
-Bazı Yemenliler, Rusya ve Umman’a yaptığınız ziyaretin amacını merak ediyor. Bunun yanı sıra Sana ziyaretinize ve Husilerin lideriyle toplantınıza mani olacak bir engel var mı? Bu ziyaretlerin amacı nedir?
Görevim gereği birçok yere seyahat ediyorum. Mevcut çatışmalar için bir çözüme ulaşmamıza yardımcı olacak ilgili kuruluşların yanı sıra taraflarla ve diğer ilgili kişilerle sürekli iletişim halindeyim. Uçak, BM Özel Temsilcisinin gerçek evi. Görevim hususunda herkesten aldığım destek benim için oldukça teşvik edici. Görevimi destekleyen herkese ve birçok uluslararası tarafın taahhüdüne minnettarım.
-Barış çabalarını engelleyen tarafı belirleme hususunda bazı talepler var. Özellikle de BMGK kararı, Yeniden Düzenleme Koordinasyon Komitesi (RRC) Başkanının anlaşmanın uygulama yolunda kaydedilen ilerlemeleri rapor etmesi gerektiğini öngörüyor.
RRC Başkanı, Hudeyde Anlaşmasının uygulanmasında kaydedilen ilerlemeleri düzenli şekilde rapor ederek, BMGK’ya sunuyor. BMGK, bu periyodik raporlar ve brifingler aracılığıyla engel ve zorluklar konusunda iyi derecede bilgilendiriliyor. Ben şahsen ve daimi olarak, bu veya şu tarafı kınamaktan kaçındım. Bu yüzden de her zaman eleştirildim. Ancak arabulucu olarak görevim başkalarını yargılamak değil. Görevim, taraflara hizmet etmek ve bir anlaşmaya varmalarına yardımcı olmak. Umudun ve iyi niyetin, arabulucunun kullandığı bir para olduğunu vurguladım.
-Bazı Yemenli sesler, BM Özel Temsilcisinin değişmesini istedi. Koşullardan bağımsız olarak kendi görevinizi yapamadığınızı hissederseniz yine de pozisyonunuzu sürdürür müsünüz?
Görevimi, BM Genel Sekreterinden kabul ettim. Sayın Guterres ve BM’yi, bu konuda temsil etme onuruna sahibim. Kendime güvenim olduğu sürece işimi yapmaya devam edeceğim.
-Siyasi arabuluculuk konusundaki uzun deneyimleriniz sayesinde Yemen’de karşılaştığınız ve başka hiçbir yerde karşınıza çıkmayan ne oldu?
Her çatışma, zulüm ve acımasızlıkla karakterizedir. Yemen çatışması, başka yerlerde gördüklerimden istisna değil. Ancak Yemen çatışmasının karmaşıklığı, diğer “bölgesel dinamiklerle” bağlantılı olarak nadirdir. Yemen, bölgesel gerilimlere rehin düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Bunun olmasına izin veremeyiz. Normal Yemen vatandaşlarının bu gerginliklerin mağduru olmalarına izin veremeyiz. Tırmanışı durdurmak zorundayız.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.