Foreign Policy dergisi: Fransa ve İngiltere, ABD'nin isteği doğrultusunda Suriye'ye ek asker gönderme kararı aldı

Foreign Policy dergisi: Fransa ve İngiltere, ABD'nin isteği doğrultusunda Suriye'ye ek asker gönderme kararı aldı
TT

Foreign Policy dergisi: Fransa ve İngiltere, ABD'nin isteği doğrultusunda Suriye'ye ek asker gönderme kararı aldı

Foreign Policy dergisi: Fransa ve İngiltere, ABD'nin isteği doğrultusunda Suriye'ye ek asker gönderme kararı aldı

ABD merkezli Foreign Policy dergisi, Fransa ve İngiltere’nin, ABD'nin isteği doğrultusunda Suriye'nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusuna ek asker gönderme kararı aldığını yazdı.
Kararın, Astana sürecinin garantörleri Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin bir araya geleceği üçlü zirve öncesinde alınması dikkat çekti.
Sahadan edinilen bilgilere göre, İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin operasyon bölgesinin Suriye’nin kuzeydoğusu olması bekleniyor. Yani bu da Fransız güçlerin çalışma alanının Menbiç’ten Fırat’ın doğusuna kadar uzanması anlamına geliyor. Ancak bu kez İngilizlerin desteğiyle. Söz konusu bölge, hâlihazırda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolünde bulunuyor.
Suriye sahasındaki rekabet
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 29 Mart 2018’de Elysee Sarayı'nda Arap, Kürt, Sünni ve Hıristiyan aktivistlerden oluşan SDG heyetini kabul etmişti. ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararı sonrası yapılan yapılan görüşmede, Fransa’nın Kürt güçlerinin kontrolündeki bölgelerde üstleneceği rolün ele alındığı belirtilmişti. Görüşme sonrası ise Fransa hemen bir açıklama yayınlayarak, Menbiç’e asker göndereceğini duyurmuştu. Fransa’nın söz konusu açıklaması, Türkiye’nin Afrin üzerinden başlatacağı bir operasyonla Suriye’nin kuzeydoğusunda kuracağı askeri hâkimiyeti engellemeyi hedefliyordu.
Fransa’nın ek asker gönderme kararının bize gösterdiği ilk şey: Suriye’nin halen bölgesel aktörlerin rekabet sahası olduğudur. İkinci olarak ise Rusya ve İran cephesi ile ABD, Fransa ve Türkiye cephesi arasındaki anlaşmazlıkların sürdüğünü kanıtlıyor. Rusya ve İran’ın Esed rejimine, tüm Suriye topraklarında kontrolü sağlamaya dönük destekleri, bunun son halkası olan siyasi süreci başlatma yolundaki çabaları ve Suriye sahasında ciddi anlamda etki sahibi oldukları bir gerçekliktir.  Bu gerçekliği kabul etmeyen ve siyasi geçişi akamete uğratarak Suriye pastasından daha fazla pay almak isteyen Türkiye, ABD ve Fransa cephesi ile İran ve Rusya cephesi arasındaki anlaşmazlıklar giderek belirginleşiyor. Bu anlaşmazlıklar bazen de İranlıların rolü ve hissesi pahasına Rusya ile ortaklık yoluna gitme şeklinde tezahür edebiliyor.
Alman Hükümetinin, ABD’nin ek asker talebine kapıları kapatması veya onaylansa bile faturayı Washington’un ödemesi şartını ileri sürmesi, Trump’ın Suriye’deki askerleri geri çekmek üzere olduğu ve Avrupalı müttefikleri ile NATO’ya Amerikan kuvvetleri yerine Suriye’deki nüfuzu sürdürme görevini devralması için şantaj uyguladığı tahminlerini güçlendiriyor.
İngiltere ve Fransa’nın ek asker kararı, Trump’ın Suriye’deki askerleri tamamen çekme kararında ciddi olduğuna işaret ediyor. Trump daha önce bu yönde bir karar vermiş ancak çevresindeki güvenlik kurmaylarının yoğun baskısı sonrasında geri adım atarak Suriye’deki asker sayısını 200 ile sınırlı tutmuştu.
ABD’nin Avrupalı müttefiklerinden Suriye’ye asker gönderme talebinin diğer bir nedeni ise bölgedeki SDG güçlerinin rejim ordusu veya Türk güçlerinin hedefi haline gelmesini önlemek. Washington özellikle çekilme sonrası oluşacak boşluğun Türk güçlerinin bölgeye başlatacağı operasyonla doldurulmasından endişe ediyor. Bu endişenin gerçekleşmesi, bölgede kartların yeniden dağıtılmasını beraberinde getirecektir. Bu bağlamda Avrupalı güçler oyundan çıkacak ve Türkiye Astana masasına eli çok daha güçlü bir şekilde oturacaktır.
İran’ın konumu
İran, Fransa ve İngiltere’nin göndereceği askerlerle ABD güçlerinin çekilmesinden doğan boşluğun doldurulmasını hedeflediğini düşünüyor. İran, daha önceki ABD askerlerini de yeni gelecek güçleri de Suriye’deki planları için “endişe kaynağı” olarak görmüyor. Nitekim Tahran, özellikle Abdullah Öcalan’a bağlı gruplar başta olmak üzere Kürt güçleriyle derin ve karmaşık ilişkiler kurmuş durumda. İran, SDG’nin üstesinden gelinemeyecek bir gerçeklik olduğunu düşünmediği gibi bu güçlerle Suriye hükümeti arasında etkin bir rol üstlenebileceği kanaatinde.
Avrupalı ülkelerin ek askeri kararı, Tahran’ın bir Avrupa ülkesinin başkentinde Kürt muhataplarla Suriye’nin geleceği üzerine müzakere yürüttüğü bir dönemde geldi. Bu müzakerelerin kapsamında Fırat’ın doğusu ile Suriye’nin kuzeydoğusunun geleceği üzerinde uzlaşı sağlamak, Kürt güçleri merkezi hükümete bağlayacak siyasi, idari ve anayasal mekanizmaların belirlemek ve başlatılacak siyasi çözüm sonrasında Rusya ve İran’ın güvencesinde Kürt güçlerinin kontrolündeki bölgelerin rejim güçlerine teslim etmesi bulunuyor.
Tahran, Fransa ve İngiltere’nin almış olduğu kararı, askeri görevlerde bulunmak veya Suriye'deki askeri operasyonlara katılmaktan ziyade askeri varlığını kullanarak bölgedeki ekonomik çıkarlarını koruma bağlamında ele alıyor. Yani Tahran söz konusu karara, siyasi çözüm sonrası başlatılacak yeniden imar projelerinde kendi paylarını korumak isteyen iki Avrupa ülkesinin göndereceği askerler gözüyle bakıyor. Bu nedenle söz konusu faktörler, Avrupalıların tamahkârlığıyla mücadele noktasında tek başına olmadığının farkında olan Tahran için bir endişe kaynağı teşkil etmiyor. Ancak Rus tarafı, Suriye’deki stratejik ve hayati çıkarlarını koruma noktasında daha acımasız olabilir. Bu kararın Türkiye kanadı için de bölgedeki ekonomik çıkarlarını tehdit etmesinin yanı sıra, güney sınırlarında yer alan Kürt güçlerinin Avrupa şemsiyesi altına girmesi ve bu durumun iç politikaya olumsuz yansımalarının olması gibi riskleri buluyor.  



Kallas: Avrupa Birliği, Rusya'yı yargılama konusunda özel bir mahkeme kurulması için fon sağlıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
TT

Kallas: Avrupa Birliği, Rusya'yı yargılama konusunda özel bir mahkeme kurulması için fon sağlıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)

Avrupa Birliği Dış Politika Şefi Kaja Kallas, dün yaptığı açıklamada, bloğun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer üst düzey Rus yetkililerin Ukrayna'ya karşı saldırganlık suçu işledikleri iddiasıyla yargılanması için özel bir mahkeme kurulması konusunda fon sağlamaya başladığını söyledi ve diğer ülkeleri de buna katılmaya çağırdı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Callas, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile birlikte Kiev'de düzenlediği basın toplantısında, "Saldırı suçları için bu özel mahkemeyi kurduk, ancak şimdi bu mahkemeye fon da sağlıyoruz" dedi. Ayrıca, diğer üye devletleri, ülkeleri ve katılımcıları, mahkemenin tam anlamıyla faaliyete geçebilmesi için mahkemeye fon sağlamaya çağırıyoruz, çünkü hesap verebilirlik olmadan adil ve kalıcı bir barış olamaz" ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yakın zamanda savaş çözülmezse Ukrayna'ya gönderebileceğini söylediği Tomahawk füzeleriyle ilgili bir soruya yanıt olarak Kallas, füzelere kendi savunması için ihtiyaç duyup duymadığına Kiev'in karar vereceğini söyledi.

 Kallas, "Ukrayna'nın gerçekten neye ihtiyaç duyduğuna karar vermek bizim işimiz değil. Neye ihtiyaç duyduklarını belirlemek onların sorumluluğundadır" dedi.

Avrupalı ​​yetkili, "Ukrayna'nın yanındayız ve daha fazla destek sağlamaya hazırız" diyerek, "Ukrayna'nın askeri ihtiyaçlarını karşılamak için yeni destek paketleri hazırlamak üzere çalıştıklarını" belirtti.


İsrail'in seküler politikacıları, Tevrat’tan alıntılar yaparak dindar seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışıyor

Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)
Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)
TT

İsrail'in seküler politikacıları, Tevrat’tan alıntılar yaparak dindar seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışıyor

Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)
Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)

İsrailli üç liderin ABD Başkanı Donald Trump'ın ziyaretini memnuniyetle karşıladıkları konuşmalarda Tevrat'tan alıntılar yapmaları dikkati çekti. Zira bu üç lider de radikal sekülerler ve dinden uzak kişiler olarak biliniyor.

Başbakan Binyamin Netanyahu, Tevrat’tan ‘savaş zamanında savaş, barış zamanında barış’ pasajını alıntılarken, Knesset (İsrail Meclisi) Başkanı Amir Ohana, savaşçıların eve dönüşüne dair Tevrat’taki bir pasajı alıntıladı.

Muhalefet lideri Yair Lapid ise Talmud'dan “Bir canı öldüren, sanki bütün dünyayı öldürmüş gibidir. Bir canı kurtaran ise, sanki bütün dünyayı kurtarmış gibidir” alıntısını yaptı.

Peki, bu liderlerin sözlerinin ardındaki sır ne?

Genel olarak hepsinin siyasi ve askeri alanda artan rollerinin yanı sıra şu anda hükümet koalisyonunda belirleyici faktör olarak görülen dindar partilere yaklaşmaya çalıştıkları değerlendirmesi yapıldı. Çünkü yaklaşan seçimler için onlara ihtiyaçları var. Knesset’te Haredi dini partilerini temsil eden 18 milletvekilinin yanı sıra, aşırı sağcı bakanlar Bezalel Smotrich’in Dini Siyonizm Partisi’nden 14 ve Itamar Ben-Gvir'in liderliğindeki Otzma Yehudit Partisi’nden 18 dindar milletvekili olduğu biliniyor.

Yahudi dindarların orduda, eğitimde ve hükümet çevrelerinde artan etkisi dikkat çekerken bu kişiler, İsrail'deki Yahudi nüfusunun üçte birini oluşturuyor. İsrail'in 33 bakanlığından dokuzunu kontrol ediyorlar.

Netanyahu, Şarm eş-Şeyh zirvesine katılımını, ultra-Ortodoks partilerin, Sukot bayramı arifesinde bayramın kutsallığına bir hareket olarak gördükleri için kendisini eleştirdikleri gerekçesiyle iptal etmişti.

Ancak bahsi geçen partiler, Netanyahu’dan zirveye katılımını iptal etmesini istemediklerini, ancak barışı sağlama konusundaki ulusal görevini anladıklarını belirten bir açıklama yaptılar. Açıklamada, “Netanyahu zirveye katılımını iptal ettiği için bizi suçluyor, ancak asıl nedeni, Şarm eş-Şeyh’teki zirvenin içeriğini reddeden dindar Siyonist partilerin öfkesiyle yüzleşmeye cesaret edememesi” ifadeleri yer aldı. Uzmanlara ve analistlere göre Netanyahu, hükümetindeki aşırı sağcıların baskısı altında.


İran: Trump'ın barış çağrısı ABD'nin eylemleriyle çelişiyor

ABD Başkanı Donald Trump dün İsrail Knesset'inde konuşuyor (AP)
ABD Başkanı Donald Trump dün İsrail Knesset'inde konuşuyor (AP)
TT

İran: Trump'ın barış çağrısı ABD'nin eylemleriyle çelişiyor

ABD Başkanı Donald Trump dün İsrail Knesset'inde konuşuyor (AP)
ABD Başkanı Donald Trump dün İsrail Knesset'inde konuşuyor (AP)

İran bugün yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu'da barış çağrısının ABD'nin eylemleriyle çeliştiğini ifade etti.

Trump, dün İsrail parlamentosunda yaptığı konuşmada, İran'ın "teröristleri terk etmesinin, komşularını tehdit etmeyi bırakmasının, silahlı vekillerini finanse etmeyi bırakmasının ve İsrail'in var olma hakkını tanımasının" bölgenin çıkarına olduğunu belirtmiş ve ülkesinin İran ile "barışa hazır" olduğunu vurgulamıştı.

İran Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, "ABD başkanının dile getirdiği barış ve diyalog arzusu, ABD'nin İran halkına yönelik saldırgan ve suç teşkil eden eylemleriyle çelişmektedir" ifadelerini kullandı.

İsrail haziran ortasında, nükleer ve askeri tesislerin yanı sıra yerleşim alanlarını da hedef alarak İran'a karşı eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı ve 1000'den fazla kişinin ölümüne neden oldu. ABD'nin İran'daki önemli nükleer tesisleri bombaladığı 12 günlük savaş, Tahran ve Washington arasındaki üst düzey görüşmeleri durdurdu.

İran, füze ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarıyla karşılık vererek İsrail'de onlarca kişiyi öldürdü. 24 Haziran'da İsrail ve İran arasında ateşkes sağlandı.

Batılı ülkeler, İran'ı nükleer silah edinmeye çalışmakla suçluyor; Tahran ise nükleer programının yalnızca sivil amaçlı olduğunu savunarak bu suçlamayı reddediyor.

İran Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, “Bir taraf, siyasi müzakerelerin sürdüğü bir ülkede yerleşim bölgelerini ve nükleer tesisleri bombalayarak binlerce masum kadın ve çocuğu öldürdükten sonra nasıl barış ve dostluk çağrısında bulunabilir?” diye sordu.

Bakanlık, Trump'ın sözlerini “sorumsuz ve utanç verici” olarak nitelendirerek, ABD'yi “terörizmin en büyük üreticisi ve soykırım yapan Siyonist varlığın en büyük destekçisi” olmakla suçladı.

Dışişleri Bakanlığı, “ABD'nin başkalarını suçlayacak ahlaki otoritesi yoktur” ifadesini kullandı.