Gine Cumhurbaşkanı: İran’ın Körfez’deki saldırıları, durdurulması gereken terör saldırılarıdır

Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde
Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde
TT

Gine Cumhurbaşkanı: İran’ın Körfez’deki saldırıları, durdurulması gereken terör saldırılarıdır

Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde
Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde

Alpha Conde; Suudi Arabistan’a verilen herhangi bir zararın İslam dinine yapılmış bir saldırı olduğunu vurguladı.
Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde, İran’ın Basra Körfezi’nde gerçekleştirdiği saldırıları, kararlılıkla engellenmesi gereken terör saldırıları olarak niteledi. Bu terör saldırıları karşısında Suudi Arabistan’ı destekleme ve arkasında durma çağrısında bulundu ve;” Suudi Arabistan’a verilen herhangi bir zarar, İslam dinine, bütün Müslümanların kalbinin attığı Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvre’ye yönelik bir saldırıdır” dedi.
Gine Cumhurbaşkanı, gazetemiz Şarkul Avsat’ı, anlamı “Sekou Toure’nin ikametgâhı” olan Sekhoutoureah Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti. Sekou Toure Gine’nin ilk devlet başkanı ve Fransa’dan bağımsızlığın mimarıydı. Bizleri geniş bir toplantı salonunda kabul eden Conde’nin oturduğu yerin arkasında duvarı boydan boya kaplayan, altından bir tablo bulunuyordu. Cumhurbaşkanlığı görevlilerinden biri tablonun Gine’nin sahip olduğu birçok efsaneyi özetlediğini belirtti.
Alpha Conde, bu tablonun ve efsanelerin bir parçası gibi duruyordu. Conde devlet başkanı seçilmeden önce bir muhalifti ve yetmişli yıllarda gıyabında idam cezasına çarptırılmıştı. Uzun yıllar zorunlu olarak sürgünde yaşamıştı. Doksanlı yıllarda ülkesine döndüğünde de yıllarca cezaevinde kaldı. 2010 yılında Gine halkı onu devlet başkanı seçerek ödüllendirdi. Bu tarihten sonra başta ebola virüsü, düşük okur-yazarlık oranı, yoksulluk ve yüksek düzeydeki yolsuzluk olmak üzere karşı karşıya kaldığı büyük zorluklara rağmen ülkesine bir siyasi istikrar ve ekonomik canlanma dönemi yaşattı.
2015 yılında bir kez daha cumhurbaşkanı seçilen Conde, ikinci dönemini tamamlamaya (2020) hazırlanıyor. Ülkenin mevcut anayasasına göre  Conde bir kez daha aday olamaz ama destekçileri arasında yönetimde kalabilmesi için anayasanın gözden geçirilmesi gerektiği yönünde sesler yükseliyor. Muhalefet ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Röportajımız sırasında Cumhurbaşkanı Conde bu meseleden bahsetmeyi reddederek, olumlu olduğunun altını çizdiği 9 yıllık başkanlık döneminin sonuçlarını ortaya koymakla yetinip bu konudaki sorulara yanıt vermek istemedi.
Cumhurbaşkanı Alpha Conde ile gerçekleştirilen röportajın metni;
Basra Körfezi’nde son dönemde yaşanan gelişmeleri, İran’ın Körfez’in güvenliğini hedef almasını ve kendisine bağlı kolların Suudi Arabistan’a yönelik saldırılarını takip etmişsinizdir. Gine’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumu nedir?

Suudi Arabistan ve Körfez bölgesini hedef alan terörün dünyanın geri kalanını hedef alan terör ile aynı olduğunu söyleyebilirim. Terör uluslararası bir olgu, kararlılık ve ciddiyetle yüzleşmemiz gereken büyük bir tehlikedir. Hepimiz Suudi Arabistan’ın yanında yer almalı ve bu teröre karşı mücadelesinde onunla dayanışma içinde olmalıyız. Çünkü Suudi Arabistan’a verilecek herhangi bir zararın İslam dinine ve bütün Müslümanların kalbinin attığı, her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvre’ye yapılmış bir saldırı olduğuna inanıyoruz. Bu ülkenin güvenliğini ve huzurunu hedef alan hiçbir saldırıyı kabul etmiyor ve Kral Selman bin Abdulaziz’in, Suudi Arabistan ve Körfez bölgesinde barış ve güvenliği korumak için yaptığı büyük çalışmaları övüyoruz. 
Suudi Arabistan terörle mücadele için bir cephe ve ittifak inşa etmek istediğinde Gine bu ittifaka katılan öncü ülkelerdendi. Suudi Arabistan’ın terör tehlikesi ile mücadelesini desteklediğini deklare eden ilk ülkeler arasında yer alıyordu. Bu tutumumuzun temelinde, Suudi Arabistan’ın, terörün bütün türleri ile mücadele gücüne ve İslam dünyasındaki merkezi konumuna olan inancımız vardır.
Diğer yandan Gine ile Suudi Arabistan arasındaki ilişki, tarihi nedenlerden dolayı oldukça güçlüdür. Birkaç yıl önce Suudi Arabistan bizden, İTT Genel Sekreterliği’nden onun lehine çekilmemizi talep ettiğinde bunu kabul ettik. Bu talebi kabul ettik çünkü İslam ve Arap dünyasındaki istikrarsız durum, Arap ülkeleri dışındaki güçler tarafından desteklenen terörist grupların güçlü yükselişi göz önüne alındığında, Suudi Arabistan’ın bu teşkilatın liderliğini üstlenmesi gerektiğine inanıyorduk. Bu hassas koşulların güçlü, kararlı bir liderlik gerektirdiği kanaatindeydik.
Suudi Arabistan buna karşılık bizlere başka bir pozisyon vermeye ve telafi etmeye hazırdı ama bizler bunu kesin bir şekilde reddettik. O zaman onlara, Suudi Arabistan’dan hiçbir karşılık beklemediğimizi, Hadimul Haremeyn Şerifeyn’in seçeceği ve Suudi Arabistan’ın desteklediği kişi lehine İTT Genel Sekreterlik makamından feragat etmeye hazır olduğumuzu belirtmiştim.
Suudi Aarbistan bizim için kutsal topraklardır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere, bu iki beldenin bütün Müslümanların nezdinden sahip olduğu dini ve manevi sembolizmdir.
Gine olarak terörle mücadelede Suudi Arabistan’a tam destek veriyoruz. Bu savaşı kazanacağına, Ortadoğu bölgesine güvenliği ve istikrarı geri getireceğine inanıyoruz. Afrika’nın güvenliğine ne kadar önem veriyorsak dünyanın diğer bölgelerinin, özellikle de Ortadoğu ve Körfez bölgesinin güvenlik ve istikrarının güvence altına alınmasına o ölçüde önem veriyoruz.
“KADDAFİ ORTADAN KALKTIĞINDA HER LİDERİN BAĞIMSIZLIĞINI İLAN EDECEĞİ BİLİNİYORDU”
Belirttiğiniz gibi terörizm küresel bir olgu ama Afrika sahil bölgeleri ile Çad gölü havzasında terörist grupların yükselişi nedeniyle Afrika’nın batısında da durum karmaşık ve zor bir hal almış gibi görünüyor. Mevcut durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaklaşık 8 yıl önce Nijer Cumhurbaşkanı Mahamadou Issoufou ile birlikte G-8 Zirvesi’ne katıldık ve büyük ülkelerin liderlerinden Libya’ya yönelik bir müdahalede bulunmaktan kaçınmalarını talep ettik. Libya’ya yönelik herhangi bir uluslararası müdahalenin bu ülkenin Somalileşmesine neden olacağını vurguladık. Bunun da bölgenin neredeyse tamamına yönelik tehlikeli sonuçları olacağını belirttik. Bu tehlikelerin başında da Afrika sahili ülkeleri ve Çad Gölü havzası bölgesine terörün ihraç edilmesi tehlikesinin yer aldığını söyledik. Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin kabile liderleri aracılığıyla ülkeyi yönettiğini ve Kaddafi ortadan kalktığında her liderin diğerlerinden bağımsızlığını ilan etmeye yöneleceğini herkes biliyordu. Nitekim gerçekten de böyle oldu ve Libya yeni bir Somali’ye dönüştü. 
Ne yazık ki dünya liderleri bu uyarılarımıza kulak asmadığı için gördüğünüz gibi bugün bu felaketi yaşıyoruz. Libya’da merkezi bir hükümet bulunmuyor ve Kaddafi’nin sahip olduğu dev cephane teröristlerin eline geçti. Bu da Mali, Burkino Faso ve Nijer gibi ülkeleri terör tehlikesi ve tehdidi ile karşı karşıya bıraktı. Çad ve Nijerya ise Boko Haram örgütünün tehdidi altında. Bugün bütün ülkelerimizin bu yakın tehlikenin tehdidi altında olduğunu ve hiçbir ülkenin bunun dışında olmadığını söyleyebiliriz.
Ancak Batı Afrika’daki terörle mücadele planları zeminde sonuç vermiyor gibi görünüyor. Sizce bunun nedenleri nedir?
Evet, gerçekten de böyle. Ancak asıl önemli olan, artık terörizm ile yüzleşmenin ve onunla savaşmanın temel ve zorunlu bir durum olduğuna ikna olmamızdır. Bu noktada Çad Cumhurbaşkanı Idriss Deby’i terörle mücadele konusunda oynadığı büyük rolden dolayı tebrik ve takdir ettiğimi belirtmeliyim. Çünkü Çad ordusu, Mali ve Nijer’den Nijerya ve Kamerun’a kadar bütün cephelerde savaşmaktadır. Aynı şekilde uluslararası toplumun da 5 kıyı ülkesinin (Moritanya, Mali, Nijer, Burkina Faso ve Çad) oluşturduğu ortak askeri gücü, güçlü ve ciddi bir şekilde desteklemeleri gerektiğine inanıyorum. Özellikle de terörle mücadelede ordusu her cephede savaşan Çad’ı desteklemelidir. 
“BİR TOPRAĞI EN İYİ ONUN ÇOCUKLARI SAVUNUR”
 Afrika ordularının teröre karşı savaşı yönetmekte başarılı olacaklarından emin misiniz?
Evet, terör ve radikalizm tehlikesi ile mücadele edebilmek için ilk önce birleşmeli ve el ele vermeliyiz. Çünkü bu önemli savaşın içinde doğrudan yer almadan terör ile savaşamayız. Bu nedenle Afrika ülkeleri olarak bizler, terör ile savaşma ve kıtanın her yerinde güvenliği ve istikrarı koruma görevini Afrika Gücü’nün yerine getirmesini istiyoruz. Yabancı güçler, bu savaşı yürütmek için gerçek bir motivasyona sahip değiller. Bu savaşı; varoluşları, aileleri ve kendileri için savaşanların yürütmesi gerekir. Uluslararası işbirliği çok önemli ancak örneğin; görev icabı burada bulunan, bunun için maaş alıp ailesi ile birlikte harcamak üzere ülkesine dönmek isteyen Bangladeşli bir askerden nasıl sizin için ölmesini isteyebilirsiniz ki? Bir toprağı en iyi onun çocukları savunur. Bu yüzden Afrika Gücü’nün BM Barış Gücü’nün yerini almasını istiyoruz. Güçlerimiz savaşmaya hazır ve bu görevi en iyi şekilde yerine getirecek olanlar da onladır. İhtiyaç duydukları tek şey, destektir.Örneğin; Kongo Cumhuriyeti’nde uzun yıllardır bir BM Barış Gücü görev yapıyor ama durumda hiçbir değişiklik yok. Bu nedenle bizler, elbette uluslararası toplumdan istihbarı ve askeri desteği ile birlikte Afrika Gücü’nün ülkelerimizi savunmasına izin verilmesini talep ediyoruz.
“YÖNETİME GELDİĞİMDE ATTIĞIM EN ÖNEMLİ ADIM ORDUNUN YENİDEN YAPILANDIRILMASI”
Batı Afrika’da güvenlik alanındaki sorunlara rağmen Gine, son yıllarda farklı komşu başkentlerde gerçekleşen terör saldırılarına hedef olmadı. Bunu nasıl başardınız?
Yönetime gelir gelmez (2010 yılında) attığım en önemli adımın, ordunun yeniden yapılandırılması olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu, o dönemde ülkenin içinde bulunduğu durum ve Gine ordusunun muzdarip olduğu büyük sorunlar göz önüne alındığında çözülmesi gereken an acil sorundu. Ne askeri rütbeler ile ilgili açık ve belirli bir sistem ne de askerler ve subaylar arasında olsun orduda bir disiplin vardı. Askerler silahları ile taksiye biniyor ve ordunun zırhlı araçları caddeleri işgal edip sivilleri korkutuyordu. Dengesiz bir ordumuz vardı. Ordunun %80’i subay ve general iken, sadece %20’si askerdi. Bu yüzden; ordunun yeniden düzenlenmesi ve reformdan geçirilmesi atılması gereken en önemli ve en acil adımdı. Çünkü ülkenin diğer sorunlarının çözümü buna bağlıydı. Zayıf, hasta bir ordu ile terör tehlikesine karşı koyamazdık.Diğer yandan sadece güvenlik ile yetinmedim. Halkın yaşam koşullarını iyileştirecek, dolayısıyla da radikal örgütlerin ülkemize yönelik herhangi bir sızma hareketini engelleyecek ekonomik reformları hayata geçirmeye çalıştım. İktidara geldiğimde (yaklaşık 9 yıll önce) Gine, büyük ekonomik sorunlardan muzdaripti ve IMF’nin önerdiği ekonomi programını tamamlamayı başaramamıştı. Bu nedenle IMF ve birçok uluslararası fon kuruluşu, Gine’deki projelere verdikleri finansal desteği durdurmuşlardı. Her şeyden önce bu durumu düzeltmemiz ve ülkeyi yakalanmış olduğu bu hastalıktan kurtarmamız gerekiyordu. Bütün bunlar, halkın yaşam koşullarını iyileştirmemizi sağlayacak fon ve kredilere ulaşmamız için gerekliydi.
Büyük sorunlar yaşayan enerji ve maden sektörlerinde büyük reformlar gerçekleştirdik. Geçtiğimiz yıllar içerisinde bu sektörlerde reformlar yapmayı ve yeniden düzenlemeyi başardık. Zengin ve büyük boksit rezervlerine sahip Gine,1 yıl içerisinde, dünyanın en büyük boksit ihracatçısı ve ikinci üreticisi olacak. Ama bizim için en önemli sektör; iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için büyük ve önemli yatırımlar yapmaya çalıştığımız tarım sektörüydü. Çünkü bu sektör; halkın yaşamını doğrudan ilgilendiren ve yaşam koşullarını iyileştirecek olan sektördü. Dolayısıyla bizler Fas ile Japonya ve Çin gibi diğer ülkelerden bize verilen destekten çok mutluyuz. Halkımızın yaşamında köklü değişimler gerçekleştirme yolunda tarıma çok güveniyoruz. Bunun yanında elbette sağlık sektörüne de odaklandık. Çünkü bilindiği gibi bu alanda birçok sorundan muzdarip olan ülkemizin sorunları ebola virüsü ile daha da arttı. Ülkemizde sağlık sektörü istenilen düzeyde değildi ve etkisizdi. Bugün ise sağlık durumunun Gine’nin bütün illerinde önemli ölçüde iyileşmesinden ve sağlık ekiplerimizin her türlü acil durumlarla başa çıkacak bir duruma gelmesinden gurur duyuyoruz.
Gine’deki kalkınmanın asıl kaldıracı olan yollar, demiryolları ve limanlara gelince; bu alanda da büyük işler başardık. Sadece birkaç yıl içerisinde Gine’nin yüzünü değiştirdiğimiz için gurur duyuyoruz. Geçmişte Gine’yi ziyaret edip geceyi mütevazı otellerinden birinde geçirdiğinizde, ülkeden bir daha dönmemeye kararlı bir şekilde ayrılırdınız. Bugün ise durum değişti. Artık yatırımcılar, liderler, devlet başkanları, dost ve müttefikler gibi bütün misafirlerimizi ağırlayabileceğimiz yeterince lüks ve üst düzey otellerimiz var. Gine’yi şimdi ziyaret edecek olanların, durumun değiştiğini fark edeceklerini düşünüyorum. Ama yapmamız gereken daha çok şey var.
“BİRKAÇ YIL İÇERİSİNDE GİNE’DEKİ ARAP YATIRIMLARI 10 KAT ARTACAK”
Gine’deki Arap yatırımlarının seviyesinden memnun musunuz?

Kesinlikle. Birçok Arap ülkesi ve özellikle de Suudi Arabistan, BAE, Fas, Kuveyt ve başta İslam Kalkınma Bankası olmak üzere birçok Arap fon kuruluşu ile kaliteli bir işbirliğine sahibiz. Ancak önceki yıllarda Gine ekonomisinin yaşadığı kırılganlığın bu işbirliğine olumsuz etkileri olduğunu düşünüyorum. Özellikle de Arap ülkeleri ile aramızdaki tarihi bağlar göz önüne alındığında vaat edici imkanlara ve potansiyele sahip bu işbirliğinin maksimum düzeye ulaşmasını engellediği kanaatindeyim.Son olarak; Gine hükümetinden bir heyeti karşılayan ve 3 gün boyunca kendisi ile görüşmeler gerçekleştiren İslam Kalkınma Bankası Başkanının çabaları sayesinde ufukta vaat edici gelişmelerin görünmeye başladığını ve birkaç yıl içerisinde Gine’deki Arap yatırımlarının 10 kat artacağını söyleyebilirim. Çünkü bu ülke, Arap yatırımcıları ilgilendirecek ve iki taraf için de kazançlı ortaklıkların önünü açacak birçok imkâna sahiptir.
Arap ve özellikle de Körfez ülkelerinin Gine’ye karşı her zaman çok cömert olduklarını biliyoruz. Ama bizler de iş adamları ve sermayeleri ülkemize gelmeye teşvik etmek, hükümetler ile işbirliği yapmakla yetinme zihniyetinden kurtulup, özel sektöre daha çok yönelmek için ülkemizin sahip olduğu yatırım fırsatlarını tanıtmaya yönelik büyük bir çaba harcıyoruz. Bu nedenle hem Gine hem de Arap ülkelerinde ekonomik forumların düzenlenmesini teşvik eden bir planı hayata geçirdik.
Bizlere vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz...
Ben teşekkür ederim...



Trump'ın müttefiklerinin onu 'çılgın bir destekçi’ diye uyardıkları Loomer kim?

 Laura Loomer (AFP)
Laura Loomer (AFP)
TT

Trump'ın müttefiklerinin onu 'çılgın bir destekçi’ diye uyardıkları Loomer kim?

 Laura Loomer (AFP)
Laura Loomer (AFP)

İsa en-Nehari

Sağcı aktivist Laura Loomer'ın Donald Trump'la sık sık bir araya gelmesi dikkatlerden kaçmadı. Son olarak Demokrat Parti’nin Hint ve Afrika kökenli başkan adayı Kamala Harris'in kazanması halinde Beyaz Saray'ın köri gibi kokacağını söyleyen Loomer'ın geçmişteki tartışmalı açıklamaları, sadece Demokratların değil, Loomer'ın artan nüfuzuna ve partiyi bölebilecek etkisine karşı uyaran Trump destekçisi Cumhuriyetçilerin de tepkisini çekti.

Loomer'ın Harris'e ‘uyuşturucu kullanan fahişe’ demesi, İslam dinini ‘kanserli bir tümör’ olarak tanımlaması ve İslam dinine duyduğu nefretten ‘gurur duyduğunu’ söylemesi de diğer tepki çeken ifadelerinden sadece birkaçı. New York Times (NYT) gazetesine göre Loomer'ın 2017 yılında attığı ve Akdeniz'i geçen yaklaşık 2 bin göçmenin ölümünü kutladığı bir tweet sosyal medyada viral olmuştu.

Komplo teorileri barındıran söylemleri, Müslüman sürücüleri hedef almasının ardından Facebook ve Instagram hesaplarının yanı sıra araç çağırma uygulamaları Uber ve Lyft hesaplarının askıya alınmasına neden olmuştu. Twitter hesabı da kapatılmıştı, ancak Elon Musk’ın Twitter’ı satın almasının ardından ismini değiştirerek X platformu olarak ifade özgürlüğünü teşvik etmeye yönelik genel politikasının bir parçası olarak Loomer'ın hesabı yeniden etkinleştirildi.

Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, Radikal sağcı komplo teorisyeni Loomer'la ilgili bir haberinde Donald Trump'ın Nancy Pelosi gibi siyasi rakiplerine ‘çılgın’ demeyi sevdiği vurgulanarak “O halde neden 11 Eylül komplo teorisinin destekçisi Laura Loomer ona eşlik ediyor? Trump, Bayan Loomer ile birlikte olmaktan mutlu görünüyor. Bu, kendisine seçim zaferine mal olabilir” ifadeleri yer aldı.

Eski Başkan’ın yakın çevresi, Trump'ın Loomer’ın tavsiyelerini dinlediğini söylüyor. Gazete, Loomer’ın Twitter hesabının askıya alınmasını protesto etmek için 2018 yılında sosyal medya platformunun New York'taki merkezi önüne kendini zincirlemesi, Florida Valisi’nin eşi Casey DeSantis'in meme kanseri konusunda yalan söylediğini ima etmesi ve kendisini eleştiren Senatör Lindsey Graham'a iftira atması gibi tuhaf geçmişine atıfta bulunarak Trump'ın Loomer’ın tavsiyelerini dinlemesine karşı uyardı.

Peki, kim bu Loomer?

Laura Loomer, 1993 yılında Arizona'da doğdu. İnternet dünyasına ilk adımını 2015 yılında bir üniversite öğrencisiyken, kampüste DEAŞ yanlısı bir kulüp kurma önerisini tartışan üniversite yetkililerinin videosunu gizlice kaydedip yayınlayarak attı. Cumhuriyetçi Parti 2020 yılında Trump'ın desteğiyle onu Florida'daki kongre seçimlerinde aday gösterdi, ancak Demokrat Partili rakibine karşı kaybetti. Bundan iki yıl sonraki ikinci denemesi de başarısız oldu.

Loomer (31) kendisini ‘beyaz milliyetçi yanlısı’ olarak nitelendiriyor. ABD’yi de ırk çeşitliliği sonucu yok edilmiş bir ‘beyaz Yahudi-Hıristiyan etno devleti’ olarak tanımlıyor. Sosyal medyada, özellikle de X platformunda oldukça aktif olan Loomer, 1,2 milyon takipçisiyle ABD'nin en önde gelen komplo teorisyenlerinden biri. Önceleri 11 Eylül'ün ABD hükümeti tarafından gerçekleştirilen bir komplo olduğuna inanıyordu, ancak daha sonra bu teorisinden geri adım attı.

Loomer, 2017 yılında New York'ta Shakespeare'in Julius Caesar oyunu sahnelenirken gösterimin yarıda kesilmesine yol açtıktan sonra dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Loomer, oyun sırasında sahneye atlayıp suikasta kurban giden Julius Caesar’ı canlandıran aktörün Trump'a benzeyen bir kostüm giymesine “Bu Donald Trump'a karşı bir şiddettir!” diye bağırarak itiraz etti. Loomer, kendi ifadesiyle ‘sağ kanada karşı siyasi şiddetin normalleştirilmesine’ bir son verilmesini istedi.

Cumhuriyetçilerden eleştiri

Loomer, Harris ile münazaranın yapılacağı gün Trump'la birlikte seyahat ettikten ve 11 Eylül anma törenine katıldıktan sonra başkanlık seçimleri sürecinde ön plana çıktı. Bu durum, özellikle de Loomer'ın arkasında olduğuna inanılan Trump’ın göçmenlerin kedi ve köpekleri yediğine ilişkin son açıklamasının ardından, Loomer'ın Trump üzerindeki etkisinin boyutuna ilişkin tartışmaları yeniden gündeme getirdi.

Aşırı sağcı olmakla suçlanan Cumhuriyetçi Temsilci Marjorie Taylor Greene, Trump'ı Loomer'ı bölgesinde tutmaması konusunda uyararak onu ‘belgelenmiş bir yalancı’ olarak nitelendirdi. Loomer’ın açıklamalarını ‘dehşet verici ve son derece ırkçı’ olarak nitelendiren Greene, Loomer hakkında “Biz Cumhuriyetçileri ve ABD’yi yeniden büyük yapma kampanyasını temsil etmiyor” dedi.

Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham ise Loomer tarafından yapılan açıklamaların ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi. Senatör Thom Tillis da X hesabından yaptığı paylaşımda, Laura Loomer'ın ‘düzenli olarak Cumhuriyetçileri bölmeyi amaçlayan berbat sözler sarf eden çılgın bir komplo teorisyeni’ olduğunu yazdı.

Loomer’ın Trump’ın seçim kampanyasıyla bağlantısı

Şarku’l Avsat’ın NYT’den aktardığı habere göre Trump geçtiğimiz yıl Loomer'ı seçim kampanyasında görevlendirmeye sıcak bakıyordu. Fakat üst düzey yardımcılarının, Loomer'ın seçim çalışmalarına zarar verebileceği yönündeki endişelerini dile getirmesi üzerine geri adım attı. Ancak Loomer, Trump'ın seçim çalışmalarında yer bulamamasına rağmen eski Başkan’a yakın olmaya devam etti. Bu durum, Trump’ın seçim kampanyası içindeki ve dışındaki bazı müttefiklerini üzdü.

Haber sitesi Semafor, Trump’ın seçim kampanyası ekibine yakın bir kaynağın, Loomer'ın Trump'ın zayıflıklarını daha da kötüleştireceğine dair ciddi endişeler olduğunu söylediğini aktardı. Semafor’a göre kampanya ekibine yakın bir başka kaynak ise Loomer'ın rolünü küçümsedi ve Trump’ın Harris ile olan münazarasının hazırlıklarına dahil olmadığını söyledi.

Düzenli olarak Trump'ı destekleyen etkinliklere katılan Loomer, daha önce de Trump'ın Florida'daki malikanesinde görülmüştü. Loomer, Bu yılın başlarında Trump’ın uçağıyla Iowa'ya gitmiş ve Trump burada düzenlenen bir etkinlikte onu sahneden selamlamıştı. Trump, ayrıca Truth Social hesabında Loomer tarafından yayınlanan videoları paylaşmıştı.

Loomer, geçtiğimiz hafta 11 Eylül saldırılarının yıldönümünü anma töreninde Trump'ın yanında göründükten sonra Trump'ın seçim kampanyasında çalıştığı iddialarını reddetti. Misafir olarak davet edildiğini söyleyen Loomer, “Beni arayan ve adeta takıntılı bir şekilde bugün onlarla konuşmamı isteyen birçok muhabir için cevabım ‘hayır’. Hikayelerim ve araştırmalarım üzerinde çalışmakla çok meşgulüm. Sizin komplo teorilerinizi tartışacak vaktim yok” ifadelerini kullandı.

Peki, Trump Loomer hakkında ne diyor?

Trump, iki gün önce Kaliforniya'da düzenlenen bir basın toplantısında Loomer'ın sadece bir ‘destekçisi’ olduğunu ve Harris ya da 11 Eylül hakkındaki son yorumlarından haberdar olmadığını belirterek “Laura'yı kontrol altına alamam, ne istiyorsa onu söylemeli, o özgür bir ruh” dedi.

Bu açıklamadan birkaç saat sonra Trump, sosyal medya platformundan yaptığı paylaşımda, “(Laura'nın) yaptığı açıklamalara katılmıyorum. Ama beni destekleyen milyonlarca insan gibi Laura da Marksistlerin ve radikal sol faşistlerin bana saldırmasını ve beni acımasızca karalamasını izlemekten yoruldu” yazdı.