Prens Faysal: Haccın siyasete alet edilmesine izin vermeyeceğiz

Prens Halid el-Faysal, Mekke’deki ofisinde Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)
Prens Halid el-Faysal, Mekke’deki ofisinde Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)
TT

Prens Faysal: Haccın siyasete alet edilmesine izin vermeyeceğiz

Prens Halid el-Faysal, Mekke’deki ofisinde Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)
Prens Halid el-Faysal, Mekke’deki ofisinde Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in yardımcısı, Mekke Emiri ve Merkezi Hac Komitesi Başkanı Prens Halid el-Faysal,  Mescid-i Haram ve Nur Dağı (Cebel-i Nur) arasında yer alan ofisinden, hacı adaylarının dini görevlerini yerine getirmek üzere Suudi Arabistan’a gelmeleriyle ilgili işlemleri takip ediyor. Ülkeye düne kadar bir milyondan fazla hacı adayı ulaştı.
Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda hac ve farklı konular üzerine konuşan Prens Halid el-Faysal özellikle Suudi Arabistan’ın en önemli vilayetinin sorumluluğunu üstleniyor oluşuna değindi.
Prens el-Faysal, hac mevsimi öncesi herhangi bir endişesi olup olmadığına dair soruya yanıt olarak ‘hac yolculuğunun kötüye kullanılması’ dışında hiçbir şeyden kaygı duymadığını söyledi. Ayrıca bu yolculuğun, ülkesinin, kutsal topraklardaki ziyaretçilere hizmet ettiği ve bundan şeref duyduğu göz önüne alındığında ‘dizi turizm’ olarak sınıflandırılmasını kabul etmediğini de ifade etti.
Riyad’ın, ayırt etmeksizin dünyanın dört bir yanından gelen tüm hacıları memnuniyetle karşıladığını ve onların rahatı için kendi ülkelerindeki işlem sürecinden Suudi Arabistan’dan ayrılana dek her türlü hizmeti sağladığını dile getiren Prens, milliyete bakılmadığını, aksine hacılara ilgi ve alakaya layık kişiler olarak davranıldığını belirtti.
Prens Halid el-Faysal, Suudi Arabistan’ın hac ibadetinin herhangi bir siyasi yönelime veya slogana dönüştürülmesine izin vermeyeceğinin altını çizerek ‘’ Biz bu ülkede, tüm Müslümanlara yönelik görevimizi başkalarının ne dediğini dikkate almadan mümkün olan en mükemmel şekilde yerine getirmekten onur duyuyoruz’’ dedi.
El-Faysal, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda birçok konu hakkında açıklamalarda bulundu:
-Bölgedeki karışık durumlar, hac sürecindeki genel vaziyeti ne derece etkiliyor?

Biz hacılara, hacı oldukları için önem veriyoruz ve onlara Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'nin hizmetçileri olarak hizmet sunuyoruz. Hac ibadetini yerine getirmek üzere ülkeye gelen herkesi milliyetine bakmaksızın memnuniyetle karşılıyoruz. Ayrıca bu konuyu son derece ciddiye alıyor, hacıların ibadetlerinin bölgedeki gerginlikten zarar görmemesi için her türlü kolaylığı sağlıyor ve haccın güvenliği için de çaba harcıyoruz.
-Hacıların kutsal topraklara akın etmeye başlamasıyla birlikte karşılama hazırlıkları ve her geçen yıl artan hacı sayısının nasıl karşılanması planlanıyor?
Ben ve ilgili sektör ve devlet kurumlarından Merkezi Hac Komitesi’nde görev alan arkadaşlarım kutsal topraklardaki ziyaretçilere en iyi hizmeti sağlamak adına çabalayan Kral Selman bin Abdulaziz’in direktiflerini hayata geçirmek üzere söz konusu hizmetleri geliştirmek için sürekli çalışıyoruz.
Biz, her yıl hac mevsiminin hemen akabinde Muharrem ayının ilk haftası Merkezi Hac Komitesi olarak bir toplantı düzenliyoruz. Toplantıda o senenin hac mevsiminin olumlu yönlerini güçlendirme amacıyla ele alıyor, olumsuz yönlerinden ise gelecek hac mevsiminde kaçınmak üzere bir plan hazırlıyoruz.
-Her hac mevsiminde, Haccın uluslararasılaşmasını talep eden sesler yükseliyor. Özellikle her yıl aynı talebin gündeme gelmesi dikkate alındığında buna yanıtınız nedir?
Suudi Arabistan, haccın siyasete alet edilmesi veya uluslararası bir kriz hale getirilmesine kesinlikle karşı çıkıyor. Bu büyük ibadetin bir siyasi yönelime ya da slogana dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz. Biz bu ülkede, tüm Müslümanlara yönelik görevimizi başkalarının saldırılaırnı dikkate almadan mümkün olan en mükemmel şekilde yerine getirmekten onur duyuyoruz.
-Geçtiğimiz Ramazan ayında Kral Selman bin Abdulaziz ‘2030 vizyonu’ bağlamında kutsal toprakların ziyaretçilerine yönelik hizmetlerin iyileştirilmesini hedefleyen ve birçok girişimi kapsayan bir program başlatmıştı. Bu noktada hac ve umre hizmetlerini iyileştirmek için nelere ümit bağlıyorsunuz?
‘2030 vizyonu’ kapsamında ülkemizin bu konudaki ilgilisini yansıtan bir program oluşturuldu. Program, kutsal topraklara ve ziyaretçilerine verilen önemin bir uzantısı olarak hacıların, Krallığa ulaştıkları andan ülkelerine sağ salim dönünceye kadarki yolculuklarını kolaylaştırmayı amaçlıyor. Ayrıca program, gümrüklerdeki hac sisteminin geliştirilmesi, prosedürlerin güncellenmesi ve çeşitli alanlarda hizmetlerin iyileştirilmesi için önemli bir kaynak olacak.
-İki yıldan beri Katar’ın, hac ibadetini yerine getirmek isteyen vatandaşlarına baskı uyguladığı biliniyor. Bu noktada, bu yıl hac farizasını yerine getirecek olan Katarlılar nasıl karşılanacak?
Suudi Arabistan, birçok defa aralarında Katar’ın da bulunduğu dünyanın herhangi bir devletinden gelen tüm hacı adaylarını karşılamaya hazır olduğunu duyurdu. Bu yıl Riyad, Doha’yı hac ibadetini yerine getirmeyi arzulayan Katarlı kardeşlerimizin karşılaştıkları engelleri ortadan kaldırmaya çağırdı. Biz de bu kapsamda Katarlıların hac işlemlerini kolaylaştırmak için bir internet sitesi oluşturduk. Artık top Katar hükümetinde.
-Bu yıl İranlı hacıların oranı ne kadar?  Onların karşılanması ve uğurlanması için diplomatik bir temsil söz konusu mu?
İranlı hacıların ve diğerlerinin oranını Suudi Arabistan tek başına belirlemiyor. Oranlar, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) konferansında anlaşmaya varılan ve üye ülkeler tarafından belirlenen kurallar çerçevesince İslam ülkelerinin katılımıyla belirleniyor. Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak, hacılar farklı ülkelerden de gelmiş olsa karşılama prosedürü standart bir şekilde gerçekleştiriliyor. İlgili yetkililer kutsal toprakların ziyaretçilerini güler yüzle ve sıcak bir tavırla karşılıyor. Bu, Suudi Arabistan insanını yetiştiren İslam’ın yüce ahlakıdır.
-Dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlar farklı kültürlere mensup. Bu kültürel farklılıklara yönelik tutumunuz nedir?
Tarihsel olarak Sikâye (hacıların su ihtiyacını karşılama) ve Rifade (Kabe anahtarını muhafaza etme) kavramı Mekke halkıyla bağdaştırıldı. Bu da misafirperverlikten ve güzel karşılamadan keyif alan Mekkelilerin tabiatını yansıtıyordu. Zaman geçtikçe bu iki kavramda gelişti ve şu anda biz, Suudi Arabistan’da Allah’ın bize, Müslümanlara hizmet etme görevini bahşetmesinden şeref duyuyoruz. Bu eşsiz İslami olguyu (kültürel farklılık) idare edebilecek güce sahibiz. Nitekim hacılarla iletişimi kolaylaştırmak adına pek çok dilde akıcı konuşan görevlileri yetkilendirdik. Sürekli tekrarladığım gibi Suudi insani, kutsal toprakların ziyaretçilerine sunduğu hizmetin yanı sıra hacılara verdiği kıymetle de çarpıcı bir örnek haline geldi.
-Bu yıl kaç kişinin hac ibadetini yerine getirmesi bekleniyor?
Yurtdışından 1 milyon 800 bin, Krallık içerisinden ise 230 bin hacı ile toplamda 2 milyonu aşması bekleniyor.
-Mekke ve hac ibadetinin yapıldığı yerler için Kraliyet Komisyonu oluşturmak ne anlama geliyor? Gelecekte uygulamaya konulacak en önemli projeler neler?
Veliaht Prens Muhammed bin Selman başkanlığındaki Kraliyet Komisyonu ülkenin kutsal mekanlara verdiği önemi yansıtıyor. Komisyonun, Mekke ve hac ibadetinin yapıldığı yerler için hazırladığı projeler onaylandı ve yakın bir zamanda ilan edilerek akabinde uygulamaya geçirilecek.
- Hac ibadetinin yapılacağı yerlerde bu yıl hazırlanan projeler neler?
Mekke Kalkınma İdaresi çeşitli kurumlarla işbirliği içerisinde birçok projeyi hayata geçirdi. Mina’da konaklama alanları genişletildi, yeni araç yolları, yaya yolları ve yaklaşık 2 bin 500 tuvalet inşa edildi. Ayrıca 40 bin hacı kapasiteli yeni çadırlar da kuruldu.
-Her hac mevsiminde kutsal toprak ziyaretçilerine kolaylık sağlamak adına teknik girişimlerde bulunuluyor. Bu kapsamda öne çıkan son gelişmeler neler?
Hac ve Umre Bakanlığı elektronik hizmetler sağlayarak hac sistemini geliştirmeye çalıştı. Bu kapsamda en çok öne çıkan gelişmeler ise; hac vizelerini elektronik ortamda veren bir sistem geliştirmek, gümrüklerdeki hacıların otomatik olarak karşılanması, hacıların taşınma hizmetine dair açıklamaların yine otomatik olarak yapılması, hacıların ülkeye ulaşımını organize etmek için elektronik bir aracı oluşturmak, hac acentalarının şikayet ve gözlemlerini almak ve hacılarla hızlı bir şekilde ilgilenmek için otomatik bir uygulama geliştirmek, kaybolan hacılarla irtibata geçmek ve onları kolayca tanımlayarak kafilelerine geri ulaştırma sistemini geliştirmek ve hacıların gümrüklerden gruplar halinde ayrılması için otomatik bir sistem oluşturmak.
-‘Mekke'ye Giden Yol’ girişimi, hac yapmak isteyen kişilerin prosedürlerini kolaylaştırma noktasında ne derece başarılı oldu?
Bu yıl, 5 ülkeden 225 bin kişinin yararlandığı ‘Mekke'ye Giden Yol’ girişiminde kaydedilen bu artış, hacıların Suudi Arabistan topraklarına ulaşmadan önce gerekli tüm işlemleri tamamlayarak ibadetlerini kolaylaştırmayı hedefleyen bu girişimin başarısını kanıtlıyor olmalı.
-Bu yılki hac mevsiminde hacılara hizmet veren insan sayısına dair bir istatistik var mı?
Hacılara hizmet veren tüm alanlarda 300 binden fazla asker ve sivil yetkili görevlendirildi. Ayrıca onlara farklı alanlardan yaklaşık 4 bin gönüllü de destek oluyor.
-Mekke’deki kentsel dönüşüm projesi hangi aşamaya ulaştı?
Mekke’de göreve başladığım ilk günden beri kentsel dönüşüm projesi önceliklerimin arasındaydı. Kral Abdullah bin Abdulaziz’e sunduğum bu ilk proje son senelerde somut gelişmelere tanık oldu. Nitekim bu kapsamda Mekke’de 10 binden fazla bina yıkıldı. Bu dosyanın ilk adımı olan Ömer Dağı projesi için sadece bin bina yıkıldı. Ardından yapımı için 4 bin gecekondu yıkılan Abdulaziz Yolu çalışmalarına başlanıldı. Yaklaşık bin gecekondunun yerine de er-Rasife İstasyonu inşa edildi.  Şu anda çalışmalar el-Kedve ve en-Nekase mahalleri ayağında devam ediyor. Şimdiye dek bu proje kapsamında ise yaklaşık 4 bin ev yıkıldı. 
-Her geçen yıl hac sistemini hedef alan ihlallerin sayısında düşüş yaşandığını ilan ediyorsunuz. Bu kapsamda sahte hac kampanyalarına ve diğer usulsüzlüklere engel olmak için ne tür önlemler alınıyor?
Bu konuda iki şekilde çalışıyoruz. Birincisi, yaklaşık 11 yıl önce başlatılan ‘İbadet ve Medeni Davranış olarak Hac Kampanyası’ adı altında farkındalık yaratma faaliyetleri yürütüyoruz. Kampanya, düzenleme ve talimatlara uymanın ve aykırı davranışları sınırlandırmanın önemi kavramaları için hacılarda farkındalık yaratmaya odaklanıyor. İkinci şekilde ise, tutuklama ve para cezası da dahil olmak üzere, kuralları ihlal edenlere yönelik katı yaptırımlar uygulanıyor. Atılan bu adımlarla, hac sistemlerini ihlal edenler ve dilencilerin sayısında gözle görülür bir düşüş yaşandı. İstatistiklere göre, yaklaşık 10 yıl önce 1,5 milyon olan ihlal sayısı geçtiğimiz yıl 150 bine düştü.
-Geçtiğimiz dönemlerde el-Faysaliyye Projesi kapsamında Hac ve Umre Havalimanı için arsa tahsis edildiğini duyurmuştunuz. Bu projenin vizyonu nedir? Cidde’den gelen baskıyı hafifletmek için konut banliyösü olacak mı?
Kral Selman bin Abdulaziz tarafından onaylanan el-Faysaliyye Projesi yürürlüğe girdi. Projeye ilişkin çalışmaların ve özel tasarımlarının tamamlanmasının ardından geçtiğimiz son dönemlerde Mekke Kalkınma İdaresi ile aralarında Maliye Bakanlığının da bulunduğu ilgili taraflar, proje kapsamındaki Kraliyet topraklarının tahsis edilmesi ve değerlendirilmesi için bir anlaşma imzaladı.
Kapsamlı bir proje olan el-Faysaliyye Projesi ise içerisinde, tüm İslami kurum ve kuruluşlar için İslami bir merkez, bir İslam araştırmaları merkezi, bölgedeki resmi daireleri bir araya toplayan bir kompleks, toplantı, seminer ve konferans merkezinin yanı sıra konut, alışveriş merkezi, eğlence, eğitim ve sağlık kompleksi gibi birçok unsuru barındırıyor.
El- Faysaliyye projesi Cidde’den gelen baskıyı hafifletmek için bir konut banliyösü olacaksa, projenin yeni bir şehrin değil Mekke’nin bir uzantısı olduğunu açıklamak isterim. Proje, Mekke’nin yasal sınırlarından başlayarak batı kıyısına dek uzanıyor.
-Hac ve Umre için bir koridor olan Taif’in kalkınma projeleri kapsamındaki konumu nedir?
Taif’in şu anki çehresini değiştirecek büyük projeler üzerine çalışmalar devam ediyor. Bu kapsamda yer alan projelerden biri de faaliyeti henüz devam eden Yeni Taif Projesi. Proje, uluslararası havalimanı, Ukaz Panayırı, teknoloji merkezi, yerleşim bölgesi, sanayi kenti ve üniversite olmak üzere altı hayati öneme sahip yatırımı içeriyor. Öte yandan el-Huda ve eş-Şifa tatil beldelerinin geliştirilmesine yönelik de turizm, tarım ve doğanın korunmasına odaklanan üç eksenli projeler de bulunuyor.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.