Ömer ed-Dakir: Devrimci Cephe ile önemli konularda anlaşmaya vardık

Ömer ed-Dakir (EPA)
Ömer ed-Dakir (EPA)
TT

Ömer ed-Dakir: Devrimci Cephe ile önemli konularda anlaşmaya vardık

Ömer ed-Dakir (EPA)
Ömer ed-Dakir (EPA)

Sudan Kongre Partisi Genel Başkanı Ömer ed-Dakir, silahlı Devrimci Cephe ile uzun süre istişarelerde bulunan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) heyetinin bir dizi önemli konuda anlaşmaya vardığını açıkladı.
Şarku’l Avsat’a verdiği özel röportajda Devrimci Cephe'nin geçiş dönemine ilişkin anayasa bildirisi hususunda memnuniyetsizliğini dile getiren Dakir, heyet üyelerinin bildirideki 69'uncu maddeye ilişkin yaptığı düzenlemeler sonrasında çözüme ulaşıldığını belirtti.
Devrimci Cephe'nin ÖDBG’nin bir parçası olduğunu ve geçiş döneminde tüm iktidar organlarına katılma hakkının bulunduğunu belirten Dakir, konuya dair şunları söyledi;
“Özgürlük ve Değişim koalisyonu ile Askeri Geçiş Konseyi arasında nihai anlaşmanın imzalanmasının öncesinde belge üzerinde düzenlemelerin yapılmasını umuyoruz. Bizim için önemli olan anlaşmazlıkları çözmek ve barış sürecini geçiş döneminin öncelikleri arasında koymaktır.”
Sudan Kongre Partisi Genel Başkanı Ömer ed-Dakir,  Şarky'L Avsat'a verdiği röportajda müzakerelerden ülkedeki son duruma dair birçok konuda açıklamalarda bulundu.
-Addis Ababa'dan Kahire'ye Devrimci Cephe ile ÖDBG arasındaki istişarelerin neticesi ne oldu?
Kahire'de yapılan toplantılar Addis Ababa’daki istişarelerimizin devamıdır. Devrimci Cephe bayrağı altındaki silahlı hareketler, bu toplantılar sırasında objektif sorunları gündeme getirdi. Ancak ÖDBG ile AGK arasında uzlaşılan anayasa bildirisinin, Devrimci Cephe liderliğini tam anlamıyla tatmin ettiği söylenemez. Görüşmeler sırasında 66’ıncı ve 67’inci maddeye ilişkin çekincelerini dile getirdiler. Kahire'de bu çekinceleri tartıştık ve çözüme ulaştık. Ancak geçici hükümetin oluşumunun zamanlaması konusundaki farklı görüşler nedeniyle tam bir uzlaşıya varılmadı. Ortak bir vizyona ulaşmak amacıyla Devrimci Cephe’deki yoldaşlarımızla görüşmeye devam edeceğiz.
-Ulaştığınız çözüm nedir?
Anayasa bildirisinin 66’ıncı maddesinin metninde düzenlemeler yapıldı ve geçici hükümet ile silahlı hareketler arasında imzalanan barış anlaşmalarının bildiriye dahil edilmesi kararlaştırıldı.
-Devrimci Cephe, ÖDBG ile arasındaki bir anlaşmadan geri çekildiğinden bahsediyor. Anlaşma neydi?
Addis Ababa'da bir dizi önemli konuda anlaşmaya vardık. Ancak ÖDBG içerisinde yer alan bazı güçler toplantılara katılan koalisyon heyetinin yetkilendirilmediğini söyledi. ÖDBG içerisindeki bloklar arasında bazı hususlarda görüş ayrılıkları var. Bizim için önemli olan takım ruhuyla anlaşmazlıkların üstesinden gelmek ve ortak bir hedefe odaklanmaktır. Barış meselesi geçiş dönemi konularının arasında öncelikli bir konuma sahiptir.
-Devrimci Cephe ile anlaşmaya varılmaması, geçici hükümetin çalışmalarının önünde engel teşkil eder mi?
Devrimci Cephe ile tam bir uzlaşıya varmak için kararlılıkla ve içten bir gayretle çalışacağız. Bu temel konulara ilişkin anlaşmazlıkların ne geçiş dönemine ne de ülkeye hiçbir faydası yoktur.
-Devrimci Cephe bünyesindeki silahlı hareketlere bu kadar ehemmiyet verilirken neden Abdülaziz el-Helu ve Abdulvahid en-Nur hareketleri görmezden geliniyor?
Herhangi bir tarafın görmezden gelinmesi söz konusu değil. ÖDBG Abdülaziz el-Helu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) ile görüşmelerde bulunması için Juba'ya bir heyet göndermişti. Ancak hareket, kuruluşundan sonra doğrudan sivil hükümetle müzakere yapmayı tercih etti. Devrimci Cephe ise Özgürlük ve Değişim koalisyonun bir parçasıdır. Bu nedenle, Devrimci Cephe ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeler barış meselesiyle sınırlı değil.  Bilakis koalisyonun iç birliği, örgütsel ve politik çalışmaları hakkında da kendileriyle istişarelerde bulunuyoruz.  İletişim ve diyalog yoluyla, silahlı mücadelenin tüm hareketlerinin özgürlük ve değişim güçleri koalisyonunun bir parçası olmasını ve devrime katıda bulunmalarını umuyoruz.
-Nida Sudan Koalisyonu güçlerinin başbakan ve hükümet bakanlarının ataması için Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri dahilinde bir liderlik konseyi oluşturulması şartını öne sürdüğü söyleniyor. Bu ne kadar doğru?
Nida Sudan Koalisyonu güçleri, Özgürlük ve Değişim koalisyonunun bütün blokları tarafından kabul edilen bir pozisyon ortaya koydular. Bu tutum, Özgürlük ve Değişim koalisyonunun örgütsel ve politik çalışmalarını geliştirme ihtiyacına odaklanıyor. Bunun amacı ise devrim koalisyonunun bir koalisyon hükümetine geçmesidir. İktidarın karşı karşıya kalacağı çeşitli zorluklara cevap verilmesini sağlayacak örgütsel bir gelişme olmaksızın yeni aşamaya giremeyiz.
-Anayasa bildirisinde başbakana, parti mensuplarından iki kişiyi geçiş hükümetinde bakan olarak atama hakkı veriliyor. BU isimler kimler? Üzerlerinde uzlaşıya varılabilir mi ve hangi bakanlıklara getirilecekler?
Bu, siyasi anlaşmanın hükümlerinden biri olmakla birlikte anayasa bildirisinde bulunmuyor. Geçici hükümet, üzerinde ittifak edilen hususlar doğrultusunda bir teknokratlar hükümeti olacak. Bu doğrultuda yeterlilik sahibi kimselerin nitelendirildiği ‘bağımsız’ kelimesinin açıklanması mahiyetinde anayasa bildirisine bir ek yapıldı. Dolayısıyla bu, bir kişinin parti mensubu olmasının adaylıktan men edilmesi için bir ölçü olmadığını gösteriyor. Adaylar belirtilen ölçüler doğrultusunda talep edilen yeterliliğe sahip oldukları takdirde herhangi bir sorun olmayacak. Bakanlar listesinin nihai hali, başbakanın özgürlük ve değişim koalisyonu ile gerçekleştireceği istişareler sonrasında kendisi tarafından belirlenecek.
-Sizce geçiş döneminde karşı karşıya kalınacak zorluklar nelerdir ve Sudan Kongre Partisi olarak sizin de desteğinizi alan hükümet bununla nasıl başa çıkabilir?
Partimizin geçiş sürecinde karşı karşıya kalacağı birçok zorluk var. Karşı devrim planları ve önceki rejimin unsurlarının yanı sıra koalisyon içerisindeki yoldaşlarımızla devrimin hedeflerini ve birliğimizi muhafaza etmek gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağız. En önemli zorluklardan biri, Sudan halkının öncelikleri doğrultusunda istikrarlı ve güçlü bir şekilde çalışmaları sürdürmektir. Bunların başında barış, içerisinde bulunulan yaşam koşulları ve demokratik dönüşüm meseleleri geliyor. Partimizin ve halkın bunların üstesinden geleceğine güveniyoruz. Halkımızla birlikte hayalini kurduğumuz yolda yürümeye devam ediyoruz. Yolun yarısında geri dönmeyeceğiz.
-Sudan'ın yaşadığı zorluklar ve karmaşıklıkların geçiş döneminin hedeflerine ulaşılamamasına yol açacağına dair birtakım endişeler var. Bu konudaki yorumunuz nedir?
Sudan gerçeğinin karmaşık ve büyük zorlukları olduğu doğrudur. Fakat Sudan halkının birliği ve iradesi ile bu sorunlarla yüzleşeceğine ve bilinçli bir şekilde ele alarak bunların üstesinden geleceğine inanıyorum. Geçiş dönemi iktidarı nasıl olursa olsun Sudan devrimcileri gözleri açık bir şekilde uyuyarak sürekli bir şekilde iktidarı denetleme görevini yerine getirecektir. Devrimin hedeflerine doğru kat edilen yolda karşısına çıkabilecek herhangi bir engeli aşabilecek güçlü bir irade var.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.