İran, nükleer krizden çıkmak için Macron’dan gelen önerileri olumlu buluyor

İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)
İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)
TT

İran, nükleer krizden çıkmak için Macron’dan gelen önerileri olumlu buluyor

İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)
İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2015 yazında imzalanan nükleer anlaşmayı kurtarmayı ve ABD’nin anlaşmadan çekilip İran’a yönelik sert yaptırımları yeniden devreye sokmasına rağmen Tahran’ı anlaşma içerisinde tutmayı hedefleyen Fransız önerilerinin Macron ile görüşülmesini istedi. Bunun üzerine Fransa başkentine gelen İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında dün Elysee Sarayı’nda bir toplantı gerçekleşti. Toplantının detayları hakkında çok fazla bilgi sızdırılmamakla beraber Zarif, toplantının ardından yaptığı kısa bir basın açıklamasında görüşmeye egemen olan genel havayı ‘yapıcı ve iyi’ şeklinde niteledi.
Zarif, açıklamasında, “Fransa Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeler, yakın zamanda Ruhani ile Macron arasında yapılan telefon görüşmeleri bağlamındaydı. Fransa, İran’a, nükleer anlaşmanın nasıl kurtarılacağına ve iki tarafın atması gereken adımlara dair bir öneride bulundu. Biz de aynı şekilde nükleer anlaşmayı tamamen kurtarmak için bir teklif sunduk. Görüşmeler güzel ve verimliydi. İş kesinlikle AB’nin nükleer anlaşmadaki yükümlülükleri ve Amerika’nın ayrılmasından sonra verdiği taahhütleri yerine getirmesine bağlı” ifadelerini kullandı.
Elysee’deki görüşmenin sonrasında Fransız haber ajansı (AFP) ile yaptığı bir görüşmede ise Macron’un önerilerinin, “doğru yolda ilerlediğini” söyleyen Bakan Zarif, sona ulaşmak için daha ‘uzun bir yolun’ bulunduğu konusunda da uyarıda bulundu.
Zarif, bir kez daha Avrupa tarafına yönelik baskıları artırmak için çabaladı. Bu doğrultuda Tahran’ın aldığı kararlardan dönmesi (yani uranyumun seviyesi ve uranyum stok miktarı gibi anlaşmanın bazı maddelerinden vazgeçmesi) ile ‘Avrupalıların taahhütlerini yerine getirmek için harekete geçmesi’ arasında bağlantı kurarak ABD yaptırımlarından gördüğü zararları telafi etmesi ve bu yaptırımları atlatması için İran’a imkân tanımak üzere verilen Avrupalı sözlere işaret etti. Zarif, ‘nasıl bir yol izleneceğini görmek için’ Macron’un söz konusu önerileri Avrupalılarla ve diğer ortaklarla (Amerikan tarafı) ele alacağını belirtti.
Kritik G7 Zirvesi
Zarif’in Macron sayesinde olumlu sonuçlara varılacağı yönündeki iyimserliği görüşme öncesinde de göze çarpıyordu. Nitekim önceki gün, yani Fransa’nın başkentine henüz varmamışken bu arabuluculukla nasıl ilerleneceği konusunda Paris ile Tahran’ın ‘buluşma noktaları’ olduğu düşüncesini dile getirdi. Zarif’in G7 liderlerinin masasındaki başlıca madde olacak olan mesele hakkındaki görüşmeleri tamamlamak üzere mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ile görüşmesi bekleniyordu. Macron’un varılan sonuçları, etkinlikleri bugün Biarritz şehrinde başlayan zirvedeki altı lidere, özellikle de birebir görüşeceği ABD Başkanı Donald Trump’a iletmesi bekleniyor. Macron, Çarşamba günü gazetecilerle yaptığı görüşmede zirvenin ‘İran meselesinin nasıl çözümleneceği’ konusunda bir anlaşmaya varması gerektiğini söyleyerek G7 topluluğu arasında esaslı anlaşmazlıkların bulunduğuna dikkat çekti. Bilindiği üzere Washington, ilk anlaşmada yer alan boşlukları gideren ve bölgesel politikasının yanı sıra balistik füze programını da ele alan yeni bir anlaşma imzalamak üzere Tahran’ı yeniden müzakere masasına oturtmak için yaptırım ve ‘olabildiğince baskı’ uygulamaya dayalı bir siyaset benimsiyor. 
ABD’nin yaklaşımına karşılık nükleer anlaşmayı imzalayan Avrupa ülkeleri Fransa, Almanya ve İngiltere ise anlaşmanın korunmasına bağlı kalıp Washington’un iki talebini kabul etmekle birlikte Tahran’a karşı muamelede diplomasiyi, güç siyasetine ve yaptırımlara tercih ediyor. Fransa’nın arabuluculuğu, Washington’u İran’a yönelik petrol yaptırımlarını hafifletmeye ikna etmek ve Tahran’ın ABD yaptırımlarını atlatmasını sağlayan INSTEX adındaki Avrupalı finans mekanizmasını işletmek üzerine kuruludur. Buna karşılık Tahran da bir yandan nükleer anlaşmanın tamamlanması diğer yandan füze programı ile bölgesel politika dosyalarının açılması için yeni müzakerelerin başlamasından önce yeniden anlaşmaya saygı göstermelidir. Macron, geçtiğimiz Çarşamba günü bu maddelere ayrıntı vermeksizin işaret etmişti.
Bu noktada Zarif’in iyimserliği bazı soru işaretlerine sebep oluyor. Zira İran Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamada Zarif’in, Macron ile buluşmasının ardından İran’ın tutumunun ‘tam olarak belirgin olduğunu’ belirttiği ve “Kapsamlı Ortak Eylem Planı yani nükleer anlaşmaya dair müzakerelerin tekrarlanamayacağını düşünüyoruz” ifadeleri aktarıldı. Şu anda Macron da Trump gibi mevcut anlaşmanın bazı maddeleri düştüğü için 2025 yılı sonrasında İran’ın nükleer programına yönelik bazı kısıtlamalar istiyor. İki lider ayrıca İran’ın füze programının ‘sınırlandırılmasını’ ve İran’ın Yemen, Suriye, Lübnan ve Körfez bölgesinde tamamen farklı bir bölgesel politika izlemeye sevk edilmesini de arzuluyor. Bununla birlikte İran, resmî ve en üst düzeyde bunu her zaman reddediyor.
Paris’in arabuluculuğunun kaderi Trump’ın ellerinde mi?
Şarku’l Avsat’a konuşan Avrupalı diplomatik kaynaklara göre, Fransa’nın arabuluculuğunun ‘kaderi’ ABD Başkanı’nın elleri arasında olup, bu iki buluşmadan önce Ruhani ve Trump ile iki telefon görüşmesi gerçekleştiren Macron’un Başkan’a sunacağı ‘teklife’ bağlıdır. Fransız girişimi ‘paralellik’ ve ‘dondurma’ ilkelerine dayanıyor. ‘Paralellik’ ile kastedilen şu ki tüm tarafların kolaylık ve taviz sunması gerekiyor. ‘Dondurma’ ile kastedilense gerilimi tırmandıracak adımları durdurmak ve tarafların aldığı bazı önlemleri askıya almaktır. Söz konusu önlemlere Amerikan tarafından alınan yaptırım kararları ile İran tarafından benimsenen anlaşmanın bazı maddelerinden vazgeçme kararı örnek gösterilebilir. Macron’a göre yüz yüze gelen iki ayrı İran ve Amerika yaklaşımı var ve bunların ikisinin de Ortadoğu bölgesi için olumsuz çağrışımlarda bulunması söz konusu. Mantıksal sonuç der ki söz konusu iki yaklaşımın yerine farklı bir yaklaşım geliştirilmeli. Bu yaklaşım, Fransız arabuluculuğunun dayandığı temeller olabilir. Paris, tarafların hiçbirinin savaş ve doğrudan karşılaşma istemediğinin, gerilimi azaltmak ve ‘herkesi müzakere masası etrafında toplamak üzere uygun koşulları bulmak’ için kullanılabilecek bir ‘fırsata’ sahip olduğunun da farkında. Dün AFP’nin Fransız bir yetkiliden aktardığı şekliyle, “Önemli olan üç Avrupa ülkesinin İran konusunda birlik halinde kalmasıdır. Fransa, İngiltere’den İran ve diğer konularda ‘alışıldık tutumunu’ korumasını beklemektedir.”
Bu çerçevede Reuters haber ajansı, İngiliz bir diplomatik kaynağın, “Başbakan Boris Johnson G7 zirvesi münasebetiyle Başkan Trump ile bir araya gelse de İngiltere’nin İran’a yönelik tutumunu değiştirmesinin muhtemel olmadığı” yönündeki sözlerini nakletti. İngiliz diplomatik kaynağın ifadesine göre Londra, İran ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın Tahran’ın nükleer silahlar edinmemesini sağlamanın hala en iyi yolu olduğunu düşünüyor.
Fransa başkentindeki gözlemcilere göre İran’ın tutumlarında görülen ‘yumuşama’, Tahran’ın Fransız arabuluculuğuna ‘bir can simidi’ olarak bakışı ile ilişkilendirebilir. Nitekim özellikle petrol ve finans sektörlerine yönelik ABD yaptırımlarının doğurduğu etki ile şiddetli bir şekilde boğuşmaya başladı.
Öte yandan şayet arabuluculuğu ve üç gün boyunca ev sahipliği yapacağı zirve başarılı sonuçlanırsa Macron, içerideki konumunu ve dış sahnedeki imajını güçlendirecektir. Bununla birlikte başarıyı engelleyen birçok şey mevcut. Macron’un bugün Biarritz’e taşıyacağı konuların Başkan Trump tarafından ne şekilde karşılanacağı bundan sonraki durumun ilk göstergesi olacak.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”