İran, nükleer krizden çıkmak için Macron’dan gelen önerileri olumlu buluyor

İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)
İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)
TT

İran, nükleer krizden çıkmak için Macron’dan gelen önerileri olumlu buluyor

İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)
İranlı muhalifler, dün Trocadero Meydanı’nda İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Paris ziyaretini protesto ederken (AP)

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2015 yazında imzalanan nükleer anlaşmayı kurtarmayı ve ABD’nin anlaşmadan çekilip İran’a yönelik sert yaptırımları yeniden devreye sokmasına rağmen Tahran’ı anlaşma içerisinde tutmayı hedefleyen Fransız önerilerinin Macron ile görüşülmesini istedi. Bunun üzerine Fransa başkentine gelen İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında dün Elysee Sarayı’nda bir toplantı gerçekleşti. Toplantının detayları hakkında çok fazla bilgi sızdırılmamakla beraber Zarif, toplantının ardından yaptığı kısa bir basın açıklamasında görüşmeye egemen olan genel havayı ‘yapıcı ve iyi’ şeklinde niteledi.
Zarif, açıklamasında, “Fransa Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeler, yakın zamanda Ruhani ile Macron arasında yapılan telefon görüşmeleri bağlamındaydı. Fransa, İran’a, nükleer anlaşmanın nasıl kurtarılacağına ve iki tarafın atması gereken adımlara dair bir öneride bulundu. Biz de aynı şekilde nükleer anlaşmayı tamamen kurtarmak için bir teklif sunduk. Görüşmeler güzel ve verimliydi. İş kesinlikle AB’nin nükleer anlaşmadaki yükümlülükleri ve Amerika’nın ayrılmasından sonra verdiği taahhütleri yerine getirmesine bağlı” ifadelerini kullandı.
Elysee’deki görüşmenin sonrasında Fransız haber ajansı (AFP) ile yaptığı bir görüşmede ise Macron’un önerilerinin, “doğru yolda ilerlediğini” söyleyen Bakan Zarif, sona ulaşmak için daha ‘uzun bir yolun’ bulunduğu konusunda da uyarıda bulundu.
Zarif, bir kez daha Avrupa tarafına yönelik baskıları artırmak için çabaladı. Bu doğrultuda Tahran’ın aldığı kararlardan dönmesi (yani uranyumun seviyesi ve uranyum stok miktarı gibi anlaşmanın bazı maddelerinden vazgeçmesi) ile ‘Avrupalıların taahhütlerini yerine getirmek için harekete geçmesi’ arasında bağlantı kurarak ABD yaptırımlarından gördüğü zararları telafi etmesi ve bu yaptırımları atlatması için İran’a imkân tanımak üzere verilen Avrupalı sözlere işaret etti. Zarif, ‘nasıl bir yol izleneceğini görmek için’ Macron’un söz konusu önerileri Avrupalılarla ve diğer ortaklarla (Amerikan tarafı) ele alacağını belirtti.
Kritik G7 Zirvesi
Zarif’in Macron sayesinde olumlu sonuçlara varılacağı yönündeki iyimserliği görüşme öncesinde de göze çarpıyordu. Nitekim önceki gün, yani Fransa’nın başkentine henüz varmamışken bu arabuluculukla nasıl ilerleneceği konusunda Paris ile Tahran’ın ‘buluşma noktaları’ olduğu düşüncesini dile getirdi. Zarif’in G7 liderlerinin masasındaki başlıca madde olacak olan mesele hakkındaki görüşmeleri tamamlamak üzere mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ile görüşmesi bekleniyordu. Macron’un varılan sonuçları, etkinlikleri bugün Biarritz şehrinde başlayan zirvedeki altı lidere, özellikle de birebir görüşeceği ABD Başkanı Donald Trump’a iletmesi bekleniyor. Macron, Çarşamba günü gazetecilerle yaptığı görüşmede zirvenin ‘İran meselesinin nasıl çözümleneceği’ konusunda bir anlaşmaya varması gerektiğini söyleyerek G7 topluluğu arasında esaslı anlaşmazlıkların bulunduğuna dikkat çekti. Bilindiği üzere Washington, ilk anlaşmada yer alan boşlukları gideren ve bölgesel politikasının yanı sıra balistik füze programını da ele alan yeni bir anlaşma imzalamak üzere Tahran’ı yeniden müzakere masasına oturtmak için yaptırım ve ‘olabildiğince baskı’ uygulamaya dayalı bir siyaset benimsiyor. 
ABD’nin yaklaşımına karşılık nükleer anlaşmayı imzalayan Avrupa ülkeleri Fransa, Almanya ve İngiltere ise anlaşmanın korunmasına bağlı kalıp Washington’un iki talebini kabul etmekle birlikte Tahran’a karşı muamelede diplomasiyi, güç siyasetine ve yaptırımlara tercih ediyor. Fransa’nın arabuluculuğu, Washington’u İran’a yönelik petrol yaptırımlarını hafifletmeye ikna etmek ve Tahran’ın ABD yaptırımlarını atlatmasını sağlayan INSTEX adındaki Avrupalı finans mekanizmasını işletmek üzerine kuruludur. Buna karşılık Tahran da bir yandan nükleer anlaşmanın tamamlanması diğer yandan füze programı ile bölgesel politika dosyalarının açılması için yeni müzakerelerin başlamasından önce yeniden anlaşmaya saygı göstermelidir. Macron, geçtiğimiz Çarşamba günü bu maddelere ayrıntı vermeksizin işaret etmişti.
Bu noktada Zarif’in iyimserliği bazı soru işaretlerine sebep oluyor. Zira İran Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamada Zarif’in, Macron ile buluşmasının ardından İran’ın tutumunun ‘tam olarak belirgin olduğunu’ belirttiği ve “Kapsamlı Ortak Eylem Planı yani nükleer anlaşmaya dair müzakerelerin tekrarlanamayacağını düşünüyoruz” ifadeleri aktarıldı. Şu anda Macron da Trump gibi mevcut anlaşmanın bazı maddeleri düştüğü için 2025 yılı sonrasında İran’ın nükleer programına yönelik bazı kısıtlamalar istiyor. İki lider ayrıca İran’ın füze programının ‘sınırlandırılmasını’ ve İran’ın Yemen, Suriye, Lübnan ve Körfez bölgesinde tamamen farklı bir bölgesel politika izlemeye sevk edilmesini de arzuluyor. Bununla birlikte İran, resmî ve en üst düzeyde bunu her zaman reddediyor.
Paris’in arabuluculuğunun kaderi Trump’ın ellerinde mi?
Şarku’l Avsat’a konuşan Avrupalı diplomatik kaynaklara göre, Fransa’nın arabuluculuğunun ‘kaderi’ ABD Başkanı’nın elleri arasında olup, bu iki buluşmadan önce Ruhani ve Trump ile iki telefon görüşmesi gerçekleştiren Macron’un Başkan’a sunacağı ‘teklife’ bağlıdır. Fransız girişimi ‘paralellik’ ve ‘dondurma’ ilkelerine dayanıyor. ‘Paralellik’ ile kastedilen şu ki tüm tarafların kolaylık ve taviz sunması gerekiyor. ‘Dondurma’ ile kastedilense gerilimi tırmandıracak adımları durdurmak ve tarafların aldığı bazı önlemleri askıya almaktır. Söz konusu önlemlere Amerikan tarafından alınan yaptırım kararları ile İran tarafından benimsenen anlaşmanın bazı maddelerinden vazgeçme kararı örnek gösterilebilir. Macron’a göre yüz yüze gelen iki ayrı İran ve Amerika yaklaşımı var ve bunların ikisinin de Ortadoğu bölgesi için olumsuz çağrışımlarda bulunması söz konusu. Mantıksal sonuç der ki söz konusu iki yaklaşımın yerine farklı bir yaklaşım geliştirilmeli. Bu yaklaşım, Fransız arabuluculuğunun dayandığı temeller olabilir. Paris, tarafların hiçbirinin savaş ve doğrudan karşılaşma istemediğinin, gerilimi azaltmak ve ‘herkesi müzakere masası etrafında toplamak üzere uygun koşulları bulmak’ için kullanılabilecek bir ‘fırsata’ sahip olduğunun da farkında. Dün AFP’nin Fransız bir yetkiliden aktardığı şekliyle, “Önemli olan üç Avrupa ülkesinin İran konusunda birlik halinde kalmasıdır. Fransa, İngiltere’den İran ve diğer konularda ‘alışıldık tutumunu’ korumasını beklemektedir.”
Bu çerçevede Reuters haber ajansı, İngiliz bir diplomatik kaynağın, “Başbakan Boris Johnson G7 zirvesi münasebetiyle Başkan Trump ile bir araya gelse de İngiltere’nin İran’a yönelik tutumunu değiştirmesinin muhtemel olmadığı” yönündeki sözlerini nakletti. İngiliz diplomatik kaynağın ifadesine göre Londra, İran ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın Tahran’ın nükleer silahlar edinmemesini sağlamanın hala en iyi yolu olduğunu düşünüyor.
Fransa başkentindeki gözlemcilere göre İran’ın tutumlarında görülen ‘yumuşama’, Tahran’ın Fransız arabuluculuğuna ‘bir can simidi’ olarak bakışı ile ilişkilendirebilir. Nitekim özellikle petrol ve finans sektörlerine yönelik ABD yaptırımlarının doğurduğu etki ile şiddetli bir şekilde boğuşmaya başladı.
Öte yandan şayet arabuluculuğu ve üç gün boyunca ev sahipliği yapacağı zirve başarılı sonuçlanırsa Macron, içerideki konumunu ve dış sahnedeki imajını güçlendirecektir. Bununla birlikte başarıyı engelleyen birçok şey mevcut. Macron’un bugün Biarritz’e taşıyacağı konuların Başkan Trump tarafından ne şekilde karşılanacağı bundan sonraki durumun ilk göstergesi olacak.



Rapor: Netanyahu'nun Roman Goffman'ı kurumun başına getirmesi Mossad'da ‘hayal kırıklığı’ yarattı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, askeri sekreteri Roman Goffman ile istişarelerde bulunuyor. (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, askeri sekreteri Roman Goffman ile istişarelerde bulunuyor. (DPA)
TT

Rapor: Netanyahu'nun Roman Goffman'ı kurumun başına getirmesi Mossad'da ‘hayal kırıklığı’ yarattı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, askeri sekreteri Roman Goffman ile istişarelerde bulunuyor. (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, askeri sekreteri Roman Goffman ile istişarelerde bulunuyor. (DPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun askeri sekreteri Roman Goffman’ı yeni Mossad başkanı olarak atama kararı, kurum içinde hayal kırıklığıyla karşılandı. Şarku’l Avsat’ın İsrail gazetesi Yediot Aharonot’tan aktardığına göre, mevcut ve eski yetkililer bu değerlendirmeyi yaparken, birçok isim seçimin ‘sürpriz olmadığını’ belirtti.

Yetkililer, Netanyahu’nun Mossad içinden desteklediği adayları geri planda bırakarak Goffman’ı tercih etmesinin, onun istihbarat deneyiminin yetersizliği ve görevi erken bırakma ihtimali konusunda endişe yarattığını bildirdi. Buna karşılık Netanyahu’ya yakın çevreler, Goffman’ın ‘sadakati, sağduyusu ve agresif düşünme tarzının’ göreve uygun olduğunu savunuyor.

Netanyahu’nun bu yılın başlarında Şin-Bet’in (Şabak) başına kurum dışından David Zini’yi getirmesinin ardından, üst düzey Mossad yetkilileri benzer bir yaklaşımın tekrarlanmasını bekliyordu. Yetkililere göre Netanyahu, kendisine agresif, sadık ve ideolojik olarak uyumlu gördüğü isimleri kurum dışından seçmeyi tercih ediyor.

Eleştirmenler, bu adımın Netanyahu’nun ‘elitler’ ve ‘derin devlet’ olarak nitelendirdiği kesimlere karşı yürüttüğü daha geniş mücadelenin bir yansıması olduğunu savunuyor. Destekçileri ise Goffman’ın ‘güvenilir, ketum ve sadık’ bir isim olduğunu belirtiyor.

Bazı kaynaklar, atama sürecine ilişkin olarak Goffman’ın karar alınmadan önce Netanyahu’nun eşi Sara Netanyahu ile gayriresmi bir ‘görüşmeye’ çıktığını iddia etti. Başbakanlık Ofisi ise bu iddiayı “tamamen asılsız” diyerek reddetti.

frgt
Soldan sağa: Savunma Bakanı Yisrael Katz, Netanyahu’nun askeri sekreteri Roman Goffman, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Netanyahu’nun Özel Kalem Müdürü Tzachi Braverman, Katar'daki saldırılar sırasında bir komuta merkezinde istişare ediyor. (Şin-Bet)

Bazı yetkililer, Goffman’ın akıcı Rusça konuşmasına karşın İngilizcesinin sınırlı olmasının, özellikle diplomatik temaslarda zorluk yaratabileceğini belirtiyor. Buna karşılık destekçileri, İngilizce hâkimiyetinin Mossad’ın temel görevleri açısından kritik bir gereklilik olmadığını savunuyor. Öte yandan, birçok üst düzey savunma yetkilisinin atamanın ardından kurum içinde bir istifa dalgası beklediği bildirildi.

Netanyahu’nun, görev süresi sona eren Mossad Başkanı David Barnea’nın önerdiği adayları göz ardı ederek, istihbarat çevrelerinde yükselmemiş olan Goffman’ı tercih ettiği belirtildi. Başbakan’ın kararını yakından takip eden kaynaklar, tercihin ‘sadakat’ ve ‘temkinli muhakeme’ ile şekillendiğini aktarırken, eski bir üst düzey savunma yetkilisi Goffman’ı ‘Netanyahu’ya son derece bağlı bir isim’ olarak tanımladı ve atamayı ‘şaşırtıcı’ olarak nitelendirdi.

Goffman’ın meslektaşları, onu ‘disiplinli bir subay’ olarak tanımlıyor; ayrıca tarih ve askeri strateji üzerine çokça okuduğu ifade ediliyor.

dfrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Mossad Başkanı David Barnea Kudüs'te (DPA)

Askeri istihbaratta görev yapmış üst düzey bir yetkili, Goffman’ın ‘kurnaz ve cesur bir isim’ olduğunu söylemekle birlikte, bir Mossad başkanından beklenen operasyonel istihbarat geçmişine sahip olmadığını ifade etti.

Yetkili, “Sadece Rusça ve İbranice konuşuyor; İngilizce tek kelime bilmiyor. General rütbesini sadece bir yıl taşıdı ve bu büyüklükte bir kurumu hiç yönetmedi” dedi.

Buna karşılık, Netanyahu’ya yakın kaynaklar eleştirileri kesin bir dille reddederek Goffman’ın atanmasını ‘mükemmel bir tercih’ olarak nitelendirdi. Aynı kaynaklar, Goffman’ın Rusça bilgisi ve bölgesel hâkimiyetinin, Moskova’daki hassas görevlerde onu ‘eşsiz kıldığını’ savundu. Ayrıca askeri sekreter olarak Netanyahu’nun en yakın güvenlik danışmanı hâline geldiğini ve Hizbullah’ın üst düzey isimlerine yönelik suikastlar ile bu yıl İran’a karşı yürütülen operasyonlar da dahil olmak üzere önemli gizli faaliyetlerde rol aldığını belirttiler.

Goffman’la yakın çalışan bazı yetkililer ise onu ‘agresif ve alışılmışın dışında düşünen biri’ olarak tanımlıyor. Goffman’ın söz konusu özelliklerinin Mossad için kritik değer taşıdığı düşünülüyor. Bir yetkili, “Başbakan’ın en güvendiği güvenlik yardımcısı oydu; ne Genelkurmay Başkanı ne de Savunma Bakanı, her şeyde Goffman vardı” dedi.

Goffman’ın İngilizce eksikliğini sorun görenler olsa da, destekçileri Mossad’ın ana ilgi sahalarının (İran, Suriye ve Lübnan) İngilizce gerektirmediğini, buna karşın Rusça bilgisinin Moskova’nın İran ve diğer düşman aktörlerle olan ilişkileri nedeniyle önemli bir avantaj sağladığını vurguluyor.

Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in bu hafta Goffman’la görüşerek kendisini tebrik ettiği ve ordu olarak görev değişiminde destek vereceklerini söylediği açıklandı. Mossad’ın görevden ayrılan başkanı David Barnea’nın da Goffman’la konuşup başarı dilediği belirtildi. Netanyahu ise birçok adayla görüştüğünü, Goffman’ı ‘olağanüstü mesleki yetenekleri’ nedeniyle seçtiğini söyledi. Başbakan ayrıca Goffman’ın, 7 Ekim 2023’te Hamas saldırısı sırasında evinden çıkarak çatışmaya katıldığını ve ağır yaralandığını hatırlatarak rolünü övdü.


İran, Hürmüz Boğazı yakınlarında düzenlediği deniz tatbikatında füze fırlattı

İran, 20 Ağustos 2025'te İran'ın açıklanmayan bir yerinde askeri tatbikat sırasında füze fırlattı (Reuters)
İran, 20 Ağustos 2025'te İran'ın açıklanmayan bir yerinde askeri tatbikat sırasında füze fırlattı (Reuters)
TT

İran, Hürmüz Boğazı yakınlarında düzenlediği deniz tatbikatında füze fırlattı

İran, 20 Ağustos 2025'te İran'ın açıklanmayan bir yerinde askeri tatbikat sırasında füze fırlattı (Reuters)
İran, 20 Ağustos 2025'te İran'ın açıklanmayan bir yerinde askeri tatbikat sırasında füze fırlattı (Reuters)

İran devlet televizyonu, İran'ın deniz tatbikatının ikinci gününde Umman Denizi'ne ve stratejik Hürmüz Boğazı yakınlarına büyük füzeler fırlattığını bildirdi.

AP’nin haberine göre İran anakarasının derinliklerinden füze fırlatan paramiliter "Devrim Muhafızları"nın, dün başlayan tatbikatlarda Umman Denizi ve Hürmüz Boğazı yakınlarında bulunan komşu bölgedeki hedefleri vurduğu belirtildi.

Devrim Muhafızları'nın 5 Aralık 2025'te yayınladığı fotoğrafta, Güney İran kıyılarında askeri tatbikata katılan bir bot (EPA)Devrim Muhafızları'nın 5 Aralık 2025'te yayınladığı fotoğrafta, Güney İran kıyılarında askeri tatbikata katılan bir bot (EPA)

Füzelerin, menzili 2 bin kilometreye kadar ulaşan Qadr-110, Qadr-380 ve Kadir seyir füzeleri olduğunu belirten yetkili, Devrim Muhafızları'nın ayrıca 303 adlı bir balistik füze fırlattığını da belirtti, ancak daha fazla ayrıntı vermedi.

Televizyon görüntülerinde, füzelerin fırlatıldığı ve hedeflerini vurduğu görülüyor.

İran Devrim Muhafızları tarafından 5 Aralık 2025'te paylaşılan bir fotoğrafta, İran'ın güney kıyılarındaki sularda yapılan askeri tatbikat sırasında bir füzenin fırlatıldığı görülüyor.İran Devrim Muhafızları tarafından 5 Aralık 2025'te paylaşılan bir fotoğrafta, İran'ın güney kıyılarındaki sularda yapılan askeri tatbikat sırasında bir füzenin fırlatıldığı görülüyor.

Tatbikat, haziran ayında İsrail ile İran arasında yaşanan ve aralarında askeri liderler ve nükleer bilimcilerin de bulunduğu yaklaşık bin 100 kişinin ölümüne yol açan savaştan bu yana düzenlenen ikinci tatbikat. İran'ın füze saldırıları ise İsrail'de 28 kişinin ölümüne neden oldu.


Trump'ın yeni stratejisi, Amerikan varlığının dünyadaki konumunu belirlemeyi öngörüyor

Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde Avrupa medeniyetinin silinmesi tehlikesine karşı uyarıda bulunulduABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'deki İncil Müzesi'nde Beyaz Saray Din Özgürlüğü Komisyonu'na hitap ediyor (Reuters)
Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde Avrupa medeniyetinin silinmesi tehlikesine karşı uyarıda bulunulduABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'deki İncil Müzesi'nde Beyaz Saray Din Özgürlüğü Komisyonu'na hitap ediyor (Reuters)
TT

Trump'ın yeni stratejisi, Amerikan varlığının dünyadaki konumunu belirlemeyi öngörüyor

Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde Avrupa medeniyetinin silinmesi tehlikesine karşı uyarıda bulunulduABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'deki İncil Müzesi'nde Beyaz Saray Din Özgürlüğü Komisyonu'na hitap ediyor (Reuters)
Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde Avrupa medeniyetinin silinmesi tehlikesine karşı uyarıda bulunulduABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'deki İncil Müzesi'nde Beyaz Saray Din Özgürlüğü Komisyonu'na hitap ediyor (Reuters)

Trump yönetimi, uzun zamandır beklenen yeni stratejisinde, Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası rolünün odak noktasını Latin Amerika ve göçle mücadeleye kaydıracağını duyurdu.

Bu sabahı yayınlanan yeni strateji, "küresel askeri duruşumuzu, dünyanın bizim bulunduğumuz bölgesine yönelik acil tehditleri ele alacak şekilde ayarlamayı ve son yıllarda veya on yıllarda ABD ulusal güvenliği açısından göreceli önemi azalan cephelerden uzaklaşmayı" taahhüt ediyor.

Belgeye göre Donald Trump liderliğindeki Amerika Birleşik Devletleri, dünya çapında kitlesel göçü sona erdirmeyi ve sınır kontrolünü "Amerikan güvenliğinin temel taşı" haline getirmeyi hedefliyor. "Ulusal Güvenlik Stratejisi" başlıklı belgede, "Kitlesel göç çağı sona ermelidir. Sınır güvenliği, ulusal güvenliğin en önemli unsurudur" ifadesi yer alıyor. Belgede ayrıca, "Ülkemizi yalnızca kontrolsüz göçten değil, aynı zamanda terörizm, uyuşturucu, casusluk ve insan ticareti gibi ulusötesi tehditlerden de korumalıyız" deniliyor.

Belgede ayrıca Avrupa medeniyetinin "silinme" riski konusunda uyarıda bulunularak, "mevcut eğilimler devam ederse, kıta 20 yıl veya daha kısa bir sürede tanınmaz hale gelecek" denildi. Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre 33 sayfalık belgede, Latin Amerika'da "Amerikan üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi" çağrısı yapılıyor.

Trump yönetimi bugün yayınladığı "Ulusal Güvenlik Stratejisi" belgesinde hem Japonya'yı hem de Güney Kore'yi, Çin'e karşı kendini savunma çabalarında Tayvan'a daha fazla destek vermeye çağırdı.

Belgede, "Bu iki ülkeyi, düşmanları caydırmak ve Çin'in doğusundaki Tayvan'ı da içeren doğal bir adalar bariyeri olan ilk ada zincirini korumak için gerekli olan yeteneklere odaklanarak savunma harcamalarını artırmaya teşvik etmeliyiz" ifadesi yer aldı.