Çinli bilim insanları: İngilizce yalnızca bir Çin lehçesi

Çinli akademisyenler tüm Avrupa dillerinin Mandarin kökünden türediğini düşünüyor (Nicepik)
Çinli akademisyenler tüm Avrupa dillerinin Mandarin kökünden türediğini düşünüyor (Nicepik)
TT

Çinli bilim insanları: İngilizce yalnızca bir Çin lehçesi

Çinli akademisyenler tüm Avrupa dillerinin Mandarin kökünden türediğini düşünüyor (Nicepik)
Çinli akademisyenler tüm Avrupa dillerinin Mandarin kökünden türediğini düşünüyor (Nicepik)

Avrupa'nın 15. yüzyıldan önce bir tarihi olmadığına inanan bir grup Çinli akademisyen, İngiliz dilinin Mandarin Çincesinin uzantısı olduğunu iddia etti.
Çin merkezli Dünya Medeniyetleri Araştırma Derneği’nden bilim insanları, Pekin’de ilk kez düzenlenen Uluslararası Eğitim Zirvesi’nde yaptıkları konuşmada, tüm Avrupa dillerinin Mandarin kökünden türediğini öne sürdü.
Sina Online’dan bir gazeteciye konuşan derneğin başkan yardımcısı ve genel sekreteri Zhai Guiyun, “sarı” gibi kelimelerin konuya dair önemli bir örnek sunduğunu söyledi. Buna göre İngilizcedeki sarı kelimesi sonbahar yapraklarına dayanıyor ve Mandarin dilindeki “yaprak dökülmesi” kelimesine fonetik açıdan benziyor.
İngilizcedeki “dükkan” kelimesinin telaffuzunun da Çincedeki karşılığıyla aynı olduğunu söyleyen Zhai, “kalp” kelimesinin de Mandarin dilindeki “çekirdek” sözcüğüne benzediğini ifade etti. Zhai son tahlilde bu kelimelerin ve diğerlerinin İngilizceyi bir Mandarin lehçesi yaptığını öne sürdü.
Öte yandan Mandarin Çincesi ve İngilizce çeşitli “ödünç” kelimeler barındırıyor. Bunlar, ülkeler arasındaki ticaret ve etkileşim sayesinde kazanıldı. Örneğin ketçap kelimesi, Çince aracılığıyla İngilizceye geçmeden önce Malaycada ortaya çıktı.
Independent Türkçe'nin haberine göre, dilbilimciler, İngilizcenin Anglo Sakson yerleşimciler tarafından ülkeye getirilen bir Batı Cermen dili olduğunu söylüyor. Buna göre Mandarin Çincesi de dahil olmak üzere tüm Avrasya dilleri, Proto-Hint-Avrupa adlı ortak bir çekirdekten geliyor.
Bunun yanı sıra Shakespeare’in de okuma yazma bilmediğini ve eserlerini Johnson English Dictionary'nin yazarı Samuel Johnson tarafından yazıldığını iddia eden Zhai, Avrupa’nın Çin tarihine dayanan antik Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarının tarihini tahrif ettiğini söyleyerek iddialarını sürdürdü.
“15. ve 16. yüzyıllardan önce Avrupa'nın tarihi yoktu, sadece mitleri ve efsaneleri var” diyen Zhai sözlerine şöyle devam etti:
Batı, muhteşem ve uzun Çin tarihi karşısında sarsılıyordu. Batı tarihini değiştirmek yaklaşık 500 yıl sürdü.
Öte yandan bu ifadeler, Batı tarihinin temellerine yönelik ilk itiraz değil. 1991’de de komplo teorisyeni Heribert Illig; 614-911 yıllarının, milattan sonra 1000 yılında hüküm sürmüş gibi görünmek için takvimi yeniden yazdığı söylenen Kutsal Roma İmparatoru III. Otto tarafından imal edildiğini iddia etmişti.
Ancak bu teori, Halley kuyruklu yıldızının gözlemleriyle birlikte, beklenen aralıklarla görülmeye devam eden güneş tutulmalarının kayıtlarıyla çürütülmüştü.



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy