Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?

Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?
TT

Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?

Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?

Ahmed Mustafa
Geçtiğimiz günlerde Oxford Üniversitesi’nden Orta Doğu uzmanı olan Elisabeth Kendall, Twitter üzerinden El-Kaide’ye bağlı Hedayah kuruluşunun Yemen’de Ebu Muhammed el-Adeni isimli bir teröriste ait videoyu yayınladı. Adeni, DEAŞ örgütü lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’ye bağlılığıyla tanınıyor. Videoda, Adeni’nin dikkatini dağıtan bir kuş sesinden ürktüğü görülüyor.
Independent Arabia’dan Ahmed Mustafa’nın haberine göre, video iki yıl önce yayınlanmasına rağmen, El-Kaide medyasının DEAŞ takipçileriyle alay etmek tekrar yayınlandı. El-Kaide, daha önce de DEAŞ ile ilgili bir video yayınlamış, DEAŞ’ın çekimlerde kan gibi görünmesi için kırmızı renkli Vimto (İngiltere’de satılan bir meşrubat) kullandığını ortaya koymuştu. Kendall ise yayınladığı video hususunda “El-Kaide’nin Yemen’de DEAŞ ile rekabetini yansıtan bir medya kampanyası yürüttüğü” yorumunu yaptı.
Yemen, uzun bir süredir birçok nedenden dolayı Arap Yarımadası’na yönelik terör tehdidinin bir kaynağı oldu. Bu durum, El-Kaide’nin küresel bir rol olarak ortaya çıkması, ABD çıkarlarına ve “New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerini bombalamak ve başkent Washington’daki ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) binasına saldırmak için” 11 Eylül 2001 tarihinde yaşanan ikiz kulelere operasyonu” öncesinde de mevcuttu.
Belki de bu durum, terörizmi dine sızdırma fikrinin, farklı gruplar arasında rekabet konusu olduğunu hatırlatıyor. Bu rekabet ise, geçtiğimiz yirmi yılda terörle mücadeleye yönelik tüm çabalara rağmen, yani Usame bin Ladin’in Katar’ın el-Cezire kanalı tarafından yayınlanan konuşmalarında, El-Kaide liderinin övdüğü New York ve Washington bombardımanlarından bu yana devam ediyor.
Bin Ladin’in ABD kuvvetleri tarafından Mayıs 2011’nin başlarında Pakistan’daki sığınağında öldürülmesine ve yakın zamanda da El-Kaide liderliğini üstlenen oğlu Hamza’nın öldürülmesine rağmen örgüt, yalnızca ABD ve Batı için değil, Arap Yarımadası ve özellikle Suudi Arabistan için de tehdit olmayı sürdürüyor.
Suudi Arabistanlılar kıskaçta
ABD’ye karşı 15’i Suudi Arabistan vatandaşı olmak üzere 19 kişinin yürüttüğü, 11 Eylül saldırılarından bu yana birçok soru soruldu, farklı yorumlar ve komplo teorileri ortaya koyuldu. Ancak bir soru yeteri düzeyde gündem olmadı ve hala askıda bekliyor; Usame bin Ladin, neden eylemcilerin çoğunu ülkesi Suudi Arabistan’dan seçti?
Medyada birkaç kez bu soruya cevap arandı.  Gazeteci Martin Chulov’un The Guardian’da  3 Ağustos 2018 tarihinde yayınlanan haberinde, İngiliz bir subaydan alıntı yaparak, Bin Ladin’e kadar uzanan araştırmasında bu soruyu ele aldı.
Chulov, “Hiç şüphesiz ki Usame bin Ladin, Batı’yı bu ülkeye karşı alabora etmek için 11 Eylül komplosunu uygulayarak, Suudi Arabistanlıları seçti ve istediği gibi bir savaş olmasa da aslında bir savaşı alevlendirmeyi başardı” değerlendirmesinde bulundu.
Bununla birlikte ABD’lilerin çoğu, Suudi Arabistan’ın 1994 yılından bu yana, yani olaydan 7 yıl önce Bin Ladin’in vatandaşlığını iptal edilmesine rağmen hala (yaklaşık 3 bin kişinin ölümünden ve bu rakamın iki katı kadar yaralıdan sorumlu olan) bu adamın, ülkelerini hedefleyen, aile üyelerini ve sevdiklerini öldüren veya yaralayan bir Suudi Arabistanlı olduğuna inanıyor.
Ancak İngiliz istihbarat subayının bu soruya cevabı, Bin Ladin’in seksenlerin başlarından 2001 yılına kadar olan sürecini takip etmek isteyenler için bir temel oluşturuyor.
1998 yılında Kenya’nın başkenti Nairobi ve Tanzanya’nın başkent Darusselam’daki ABD elçiliklerine yönelik saldırılarda, şu anda ABD’de hapsedilen terörist Muhammed Raşid Davud el-Ohali dolayısıyla Suudi Arabistan isminden fazlasını duymadık.
2000 yılında Aden limanındaki USS Cole’un bombalanmasında 11 Eylül saldırılarında Halid el-Mihdar ve  Abdurrahim el-Neşiri gibi Suudi Arabistanlılar da yer aldı.
Böbürlenme
2008 yılında yayınlanan Lawrence Wright’ın “Yüksek Kule: El Kaide'den 11 Eylül’e Uzanan Yol” kitabını okuyanların en mantıklı yorumu, Sovyet işgaline karşı savaşan Afganlara destek olmak amacıyla Müslüman Kardeşler’den Abdullah Azzam liderliği altında faaliyet göstermek üzere 1984 yılında Pakistan’a yönelen Usame bin Ladin’in, seksenlerin sonunda Sovyetlerin çekilmesinden sonra ülkesinden dönmüş olması oldu. Azzam, kendisini “sözlerine kulak verilmesi” gereken bir cihatçı lider olarak görüyor.
Aynı zamanda Afganistan’ın Sovyet işgaline karşı “cihadının” sona ermesiyle El-Kaide, Bin Ladin’i lider olarak tayin eden “cihatçı” örgütün Mısırlı radikalleri tarafından yönetilen Pakistan ve Afganistan’dan savaşa katılmış Arapları kapsadı. Bu unsurlar, Arap Afganlar olarak tanındı ve kendilerini, Bin Ladin’in emri altındaki “sınır ötesi savaşçılar” olarak görüyorlardı.
Ancak bu dönemi inceleyen ve araştıran birçok kişi, Mısırlı cihatçı örgütün lideri Eymen el-Zevahiri’nin, El-Kaide fikrinin ve dünyanın herhangi bir yerinde görev yapmak için kurulan profesyonel terör ordusunun oluşumunun arkasındaki beyin olduğunu belirtti. Arap Afganlar arasında prestij sahibi olan Abdullah Azzam’dan kurtulduktan sonra Mısırlı cihat lideri Zevahiri, Afganistan’daki Sovyet ordusuna karşı verdiği mücadeleden dolayı Bin Ladin’i ‘Mücahitlerin Zafer Prensi’ olarak tanımladı.
Ardından Bin Ladin, ülkesine geri döndü ve camilerde vaaz vermeye başladı. Doğru görmediği her şeyi eleştirdi ve onlara karşı cihat çağrısı yaptı.
Suudi Arabistan o dönemde, içerisindeki sorunu fark etmeye başladı. Bu nedenle dönemin Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Prens Naif bin Abdulaziz, Usame bin Ladin ile görüşerek, onu sert bir şekilde azarladı ve ardından Suudi Arabistan pasaportunu iptal etti. The Guardian gazetesinin aktardığına göre, 1977- 2001 yıllarında Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı olarak görev yapan Prens Turki bin Faysal, “Biri Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgal edilmesinden önce ve diğeri işgal sonrasında olmak üzere 2 adet Usame bin Ladin var. Bin Ladin, işgal öncesinde bir savaşçı değil, örnek bir mücahitti” dedi. Prens Turki, Sovyetlerin ülkeden geri çekilmesinin ardından ise “Usame bin Ladin’in 1990’dan beri siyasi yönelimi var. Komünistlerin ve Marksistlerin Yemen’in güneyinden çıkmasını istiyordu. Onunla görüştüm ve bu işe karışmamasını söyledim” dedi.
Cihat ve hükümeti yok sayma
Usame bin Ladin, devletin görüşünü benimsememiş, Müslüman Kardeşler’in mensubu olan Abdullah Azzam’ın, Eymen el-Zevahiri ve Mısırlı cihatçılar tarafından takip edilen Seyyid Kutub’un fikirlerinden etkilenmişti.
Prens Turki el-Faysal’ın da birçok defa belirttiği gibi Bin Ladin, devlette rol üstlenebileceğini hayal ediyordu. Aynı şekilde kendisi, birçok defa Suudi Arabistanlı yetkililerle bir araya geldi ve onlara birçok kez öneride bulundu. Ancak önerileri hükümet tarafından kabul edilmedi.
Lawrence Wright, kitabında “1989 yılında Bin Ladin, Prens Turki’ye son derece cesur bir plan önerdi. Düzensiz ordusunu, Güney Yemen’deki Marksist hükümeti devirmek için kullanmayı teklif etti. Turki, Bin Ladin’in önerilerini dinledi, ancak reddederek, bunun kötü bir fikir olduğunu belirtti” ifadelerine yer verdi.
Suudi Arabistan hükümeti, defalarca Usame bin Ladin’e Yemen’in işlerine karışmama hususunda uyarı yaptı. Bin Ladin’in Yemen’e ziyaretleri ve Cidde’deki camilerde verdiği vaazlar, Suudi Arabistanlı yetkilileri alarma geçirdi ve yetkililer, Bin Ladin’i durdurmak için her türlü yola başvurmaya başladı.
ABD’li yazar Wright, “Bin Ladin, Irak’ın Kuveyt işgalini sonlandırmak için Eylül 1990’ın ilk günlerinde, Afganistan savaşına katılan bir grup Afgan mücahit ve Suudi savaşçı eşliğinde Savunma Bakanı Prens Sultan ile bir araya geldi” dedi. Usame bin Ladin, Bakana kendisinin ve Arap Afganların Kuveyt’in kurtuluşu için ayaklanmaya hazır olduklarını ifade etti.
Wright, “Bin Ladin, bölgenin özel haritalarını getirdi. Suudi Bin Ladin grubu tarafından sağlanan birçok inşaat malzemesi ve ekipmanı kullanılarak sınır boyunca kum hendekleri ve çukurlarına dair, açık ve planlı çizimlerle ayrıntılı bir saldırı planı yaptı. Usame bin Ladin, Afgan cihatçı arkadaşları ve işsiz Suudi Arabistanlı gençlerden oluşan bir mücahit ordusunu harekete geçirecekti. Ancak Prens, kendisine şu soruyu yöneltti; ‘Kuveyt’te hiç sığınak bulunmuyor. Kimyasal veya biyolojik silahlarla yüklü füzelerle karşılaştığında ne yapacaksın?’ Bin Ladin,‘Onlarla, imanla savaşacağız’ cevabını verdi.” dedi. 
Kitapta, Bin Ladin’in Prens Turki’ye de aynı öneriyi yaptığı, ancak önerilerinin her zaman reddedildiği ifade edildi. Bu durum, Prens’in Guardian’a verdiği bir röportajda da doğrulandı.
Bin Ladin, Afganistan’a gitmek üzere Suudi Arabistan’dan ayrıldı. Durum daraldığında, 1990’ların ilk yarısını, Müslüman Kardeşler’in Hasan el-Turabi liderliği etkisi altında geçirdiği Sudan’da kalmak için Müslüman Kardeşler destekli “Kurtuluş Devrimi” çağrısı yaptı.
Usame bin Ladin, kraldan genç yetkililere kadar herkesi eleştirerek, Suudi Arabistan’a yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Prens Turki, o dönemde herkese faks gönderiyordu. Durum oldukça kritikti. Ailesinin onu yeniden doğru olana yönlendirmesi için çaba sarf edildi, ancak bu da işe yaramadı. Belki de bu, hükümetin onu ciddiye almadığını hissetmesinden kaynaklanıyordu.
Teröristlerin hedefi, bağlı oldukları ülkeler
El Kaide’nin 1980’lerin sonlarında kurulmasından bu yana “ABD ve Batı’ya yönelik küresel cihat” sloganlarına” rağmen örgütün hedefi, başta Bin Ladin olmak üzere örgüt üyelerinin bağlı olduğu ülkelerdi.
Bin Ladin’in düşünceleri, Zevahiri’nin ve Mısır’daki teröristlerin hedefi olan “cihatçı” örgüt liderlinin fikirlerinden farklı değildi. Bin Ladin, Suudi Arabistan’ı, aynı zamanda büyük ölçüde Yemen’i hedef alıyordu. Bu ülkelerde terörizm tohumlarını ekebildi. Hala ise tüm bölgenin güvenliğini tehdit etmeye devam ediyor.
Sovyetlerin Afganistan’dan geri çekilmesinden sonra ve bu Asya ülkesinde ateşi söndürmeyen iç savaşı takiben Arap Afganlar, Taliban ve diğerlerinin içerisinde bulunduğu mücadeleden uzak değildi. Bin Ladin ve El-Kaide liderleri, ABD’yi ve Batı’yı bağlı oldukları ülkelerle koalisyondan uzak tutabileceklerini tasavvur ediyordu.
Aynı şekilde radikal narsisizm ve içi boş bir gururla amaç belki de ABD ve Batı’ya Suudi Arabistan vatandaşlarının, düşman çıkarlarını tehdit etmek için ölmeye hazır olduğunu göstermekti.
El Kaide’nin amacı, Müslüman Kardeşler’in ve El-Kaide’den doğan diğer grupların Batı’ya ulaştırmak istediği mesajla da benzerdi.
Usame bin Ladin ve El-Kaide örgütü bir şeyi başardı; Batı’yı ve dünyayı, terörizm ve radikalizmle damgalanan Müslümanlara ve İslam’a karşı bir konuma sokmak. Ancak Batı’nın, müttefikleriyle ilişkilerini kesmeyi başaramadı.
Nihayetinde özellikle Yemen’de terörizm tohumları ekti ve bölge ülkeleri hala onları yok etmeye çalışıyor.
TERÖRLE SAVAŞARAK GEÇEN 18 YILIN ARDINDAN ABD VE ORTADOĞU
11 EYLÜL SALDIRILARI.... İSLAM ALEMİNDEKİ İÇ SAVAŞ VE ÜLKELERİN KURULUŞLARIN VE ÖRGÜTLERİN BÜYÜK KAYIPLARI
11 EYLÜL SALDIRILARIN YIL DÖNÜMÜNDE ABD'NİN KABİL BÜYÜKELÇİLİĞİ'NDE PATLAMA



İsrail, Lübnan'ın diplomatik girişimlerine hava saldırılarıyla karşılık verdi

Lübnanlılar, dün Güney Lübnan'daki Cba köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının ardından hayatta kalanları arama çalışmalarını izliyor (AFP)
Lübnanlılar, dün Güney Lübnan'daki Cba köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının ardından hayatta kalanları arama çalışmalarını izliyor (AFP)
TT

İsrail, Lübnan'ın diplomatik girişimlerine hava saldırılarıyla karşılık verdi

Lübnanlılar, dün Güney Lübnan'daki Cba köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının ardından hayatta kalanları arama çalışmalarını izliyor (AFP)
Lübnanlılar, dün Güney Lübnan'daki Cba köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının ardından hayatta kalanları arama çalışmalarını izliyor (AFP)

İsrail dün, Lübnan ile sivil müzakerelerin sonucunda oluşan "olumlu atmosfer" hakkındaki yetkililerinin çelişkili pozisyonlarını çözüme kavuşturdu ve bunlarla askeri yoldan ayrı olarak ilgileneceğinin açık bir işaretini verdi. Ateşkes izleme komitesi toplantısından 24 saatten kısa bir süre sonra, Güney Lübnan'da dört evi hedef alan, bunlardan birinde Litani Nehri'nin kuzeyindeki bir eve yönelik saldırılar düzenledi.

İsrail'in bu gerilimi artırışı, Lübnan medyasının sızdırdığı bilgilere bir yanıt gibi görünüyor. Buna göre, İsrail ile müzakere heyetinin başkanı olan Büyükelçi Simon Karam'ın görevi, düşmanlıkların sona erdirilmesi, esirlerin iadesi, işgal altındaki topraklardan çekilme ve sadece Mavi Hat üzerindeki noktaların düzeltilmesi konularını görüşmekti. Yerel el Cedid kanalı ise Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın "Lübnan'ın normalleşmeye girmediğini ve bir barış anlaşması imzalamadığını vurguladığını" bildirdi.

Cumhurbaşkanı Avn, dün geceki hükümet toplantısında yaptığı konuşmada, "İlk oturumun çok verimli olmayacağı açık, ancak bu ayın 19'unda başlayacak olan sonraki oturumların önünü açtı" dedi ve "savaş dili yerine müzakere dilinin hakim olması gerektiğini" vurguladı.


İsrail, Gazze'deki son rehinenin kalıntılarının iadesini görüşmek üzere Kahire'ye heyet gönderdi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

İsrail, Gazze'deki son rehinenin kalıntılarının iadesini görüşmek üzere Kahire'ye heyet gönderdi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi yaptığı açıklamada, askeri ve güvenlik servislerinden temsilcilerin de aralarında bulunduğu bir heyetin, Gazze Şeridi'nde tutulan son İsrailli rehinenin naaşının iadesini görüşmek üzere dün Mısır'ı ziyaret ettiğini duyurdu.

Ofis tarafından yapılan açıklamada, "Başbakan'ın talimatları doğrultusunda bir heyet Kahire'ye gitti... ve son rehine Ran Gvili'nin derhal iadesini sağlamak amacıyla arabulucularla görüşmelerde bulundu." ifadeleri yer aldı. Açıklamada, "Görüşme sonucunda, çabaların derhal yoğunlaştırılması konusunda mutabakata varıldı" ifadeleri kullanıldı.

frgt
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'na bağlı savaşçılar, Kızılhaç çalışanlarıyla birlikte, 1 Aralık 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampının enkazı arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken nöbet tutuyor (EPA)

Ateşkes anlaşmasının 10 Ekim'de yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail, Filistinli grupların teslimi geciktirdiği yönündeki suçlamalarına rağmen, 20 canlı rehineyi ve Gvili'ninki hariç tüm cesetleri aldı. Hamas, savaştan kalan devasa moloz yığınları nedeniyle cesetlerin kurtarılma sürecinin yavaş ilerlediğini savunuyor.


El Kaide Batı Afrika'daki nüfuzunu nasıl genişletti?

Nijer'de El Kaide ile bağlantılı silahlı bir grubun üyeleri (Arşiv – Şarku’l Avsat)
Nijer'de El Kaide ile bağlantılı silahlı bir grubun üyeleri (Arşiv – Şarku’l Avsat)
TT

El Kaide Batı Afrika'daki nüfuzunu nasıl genişletti?

Nijer'de El Kaide ile bağlantılı silahlı bir grubun üyeleri (Arşiv – Şarku’l Avsat)
Nijer'de El Kaide ile bağlantılı silahlı bir grubun üyeleri (Arşiv – Şarku’l Avsat)

El Kaide, geçen ay Sahel ve Batı Afrika ülkelerinde 70’i aşkın saldırı gerçekleştirdiğini ve bu saldırılarda 139’dan fazla kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Bölge, son yirmi yılın en kötü güvenlik tablosuyla karşı karşıya bulunuyor.

Örgüte bağlı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin (CNIM), Mali, Nijer, Burkina Faso ve Benin’in yanı sıra, kasım ayında ilk kez saldırı düzenlediğini öne sürdüğü Nijerya’daki eylemlere ilişkin bir rapor yayımladı.

Grup, operasyonları sonucunda yaklaşık 40 askerî aracın ve 100’den fazla motosikletin imha edildiğini iddia etti.

dfrgt
El Kaide'nin Gao kenti yakınlarında imha ettiğini iddia ettiği Mali ordusuna ait bir araç (Sosyal medya)

Operasyonların niteliğine ilişkin açıklamada, örgüt 62’den fazla baskın, 27 el yapımı patlayıcı (EYP) saldırısı gerçekleştirdiğini, altıdan fazla pusu kurduğunu, iki topçu bombardımanı düzenlediğini ve 180’den fazla orta sınıf silah ele geçirdiğini iddia etti. Ayrıca yedi askeri esir aldığını öne sürdü, ancak bu askerlerin hangi ülkelere mensup olduğunu belirtmedi.

Bu rakamları bağımsız kaynaklardan doğrulamak mümkün değil; bölgede bağımsız teyit mekanizmaları bulunmuyor.

Nüfuz alanı genişliyor

Söz konusu bilanço hakkında değerlendirmede bulunan Sahel-Sahra bölgesi ve silahlı örgütler üzerine araştırmalar yapan uzman Muhammed Eyyub, saldırıların çoğunun Masina Kurtuluş Cephesi tarafından gerçekleştirildiğini ifade etti. Eyyub, 2015’te Amadou Koufa tarafından kurulan bu cephenin, CNIM çatısındaki ‘en etkili güç’ olduğunu, bölgedeki örgüt militanlarının büyük bölümünün de bu cepheden geldiğini söyledi.

sfrgt
Güvenlik güçleri, El Kaide tarafından uygulanan boğucu kuşatma sırasında Mali'nin başkenti Bamako'daki varlığını güçlendiriyor. (AFP)

Eyyub, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Sahel ve Batı Afrika’da faaliyet gösteren El Kaide bağlantılı unsurların sayısının 18 bini aştığını söyledi. Araştırmacı, bu bilgiyi CNIM içinde yer aldığını belirttiği ‘güvenilir bir kaynağın’ verilerine dayandırdı. Eyyub, bu artışın örgütün bölgedeki operasyonlarını son aylara kıyasla yüzde 21 oranında yükselttiğini ifade etti.

Uzman, saldırıların artmasının nedenleri arasında Mali’nin başkenti Bamako’nun kuşatma altında olmasını ve burada yakıt tanklarını hedef alan saldırıları gösterdi. Ayrıca ilk kez saldırı düzenlenen Kuzey Nijerya gibi yeni bölgelerin de çatışma alanına dahil olmasının etkili olduğunu belirtti. Buna rağmen Eyyub, operasyonların sayısının yüksek olmasına karşın toplam etkinin ‘önceki aylara göre oldukça zayıf’ kaldığını vurguladı.

frgt
El Kaide militanları Mali ile Senegal'i birbirine bağlayan bir yolda yakıt tanklarını ateşe verdi. (Yerel medya)

Araştırmacı Eyyub, El Kaide’nin bölgedeki yayılmasının temel nedeninin Masina Kurtuluş Cephesi ve ona bağlı taburların artan nüfuzu olduğunu söyledi. Bu duruma örnek olarak, Nijer’de faaliyet gösteren Hanife Taburu’nu gösterdi. Eyyub, söz konusu birimin geçmişte küçük ve sıradan bir tabur olduğunu, ancak bugün ‘Nijer-Burkina Faso sınırına hâkim olan güçlü bir yapı’ haline geldiğini belirtti. Araştırmacıya göre bu tabura bağlı Müslim Taburu ise Burkina Faso’nun doğusunda faaliyet yürütüyor ve Benin’in kuzeyinde saldırılar düzenliyor.

Eyyub, Masina Kurtuluş Cephesi’ne bağlı taburların etkisinin Burkina Faso’da genişleyerek Fildişi Sahili sınırına, Mali’de ise Moritanya ve Senegal sınırlarına kadar ulaştığını ifade etti.

dfrgt
Mali ordusuna bağlı askerler, bir ormanda El Kaide militanlarını yakalamak için düzenlenen operasyon sırasında (Yerel medya)

Eyyub, tüm bu genişlemeye rağmen örgütün duyurduğu bilançonun ‘son derece sıradan’ olduğunu söyledi. Uzman, bunun hem operasyonların toplam etkisi hem de Nijer, Mali ve Burkina Faso ordularının karargâhlarından ele geçirilen silah ve teçhizat miktarı açısından geçerli olduğunu belirtti.

Sızma operasyonları

Eyyub’a göre örgütün raporunda dikkat çeken bir diğer nokta ise ‘sızma’ olarak adlandırılan operasyonların bulunmaması. Uzman, örgütün bu tür operasyonları, bir komando timinin çıkış planı olmaksızın kritik bir noktaya saldırması şeklinde tanımladığını belirtti. Eyyub, örnek olarak Eylül 2024’te Bamako Havalimanı’nı hedef alan saldırıyı hatırlattı ve bunun raporda yer almamasının ‘dikkat çekici bir eksiklik’ olduğunu ifade etti.

sdfr
El Kaide'nin 2025 yılının Ekim ayında Mali'nin kuzeyindeki Gao kentinde düzenlediği saldırıda imha ettiğini söylediği askeri aracın kalıntıları (Sosyal medya)

Eyyub, sızma operasyonlarının intihar eylemlerine yakın bir tür olduğunu ve El Kaide literatüründe ‘zorunlu silah’ olarak adlandırıldığını belirtti. Uzman, örgütün son dönemde bu tür saldırılara başvurmamasının, ‘bölge üzerindeki kontrolünün güçlendiği’ anlamına geldiğini söyledi. Eyyub’a göre, örgüt artık ikmal yollarını kontrol ettiği için böyle operasyonlara ihtiyaç duymuyor.

Eyyub, “Bu kontrol, El Kaide’nin sızma ve intihar saldırılarını terk ederek kuşatma, baskın ve motosikletli saldırılarla yetinmesine yol açtı” dedi.

Medya kaosu

Araştırmacı ayrıca CNIM bünyesinde şu anda bir tür ‘medya kaosu’ bulunduğunu dile getirdi. Eyyub, örgütün medya kolları arasında belirgin bir ‘eşgüdüm eksikliği’ olduğunu ifade etti.

Uzman, örgütün geçmişte tamamen ‘el-Endülüs Medya Merkezi’ üzerinden açıklamalarını yayımladığını ve propagandasını yürüttüğünü, ancak daha sonra Batı Afrika ve Sahel’de aynı rolü üstlenen ez-Zelaka Medya Merkezi’nin ortaya çıktığını söyledi.

sdfrg
El Kaide Sözcüsü’nün Bamako kuşatmasını duyuran video kaydından alınan ekran görüntüsü (Yerel medya)

Eyyub, örgütün medya yapısındaki karmaşanın bir başka göstergesinin de el-Fetih adlı yeni bir kanalın ortaya çıkması olduğunu belirtti. Bu kanalın örgütün haberlerini ve operasyon görüntülerini yayımladığını, buna ek olarak sahadaki militanların da cep telefonlarıyla çektikleri görüntüleri doğrudan sosyal medya platformlarında paylaşmaya başladığını söyledi.

Uzman, bu durumun örgüt içinde rahatsızlık yarattığını aktararak, örgütün kadısı ve resmi sözcüsü Mahmud Bari’nin militanlara ‘video paylaşımını azaltmaları’ çağrısı yaptığını ifade etti. Eyyub, bu gelişmenin ‘CNIM içinde ciddi bir medya karmaşası yaşandığını ve yapının artık El Kaide’nin geleneksel merkezî kontrolünün dışında hareket ettiğini’ gösterdiğini söyledi.