Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?

Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?
TT

Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?

Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarında neden Suudi Arabistanlıları tercih etti?

Ahmed Mustafa
Geçtiğimiz günlerde Oxford Üniversitesi’nden Orta Doğu uzmanı olan Elisabeth Kendall, Twitter üzerinden El-Kaide’ye bağlı Hedayah kuruluşunun Yemen’de Ebu Muhammed el-Adeni isimli bir teröriste ait videoyu yayınladı. Adeni, DEAŞ örgütü lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’ye bağlılığıyla tanınıyor. Videoda, Adeni’nin dikkatini dağıtan bir kuş sesinden ürktüğü görülüyor.
Independent Arabia’dan Ahmed Mustafa’nın haberine göre, video iki yıl önce yayınlanmasına rağmen, El-Kaide medyasının DEAŞ takipçileriyle alay etmek tekrar yayınlandı. El-Kaide, daha önce de DEAŞ ile ilgili bir video yayınlamış, DEAŞ’ın çekimlerde kan gibi görünmesi için kırmızı renkli Vimto (İngiltere’de satılan bir meşrubat) kullandığını ortaya koymuştu. Kendall ise yayınladığı video hususunda “El-Kaide’nin Yemen’de DEAŞ ile rekabetini yansıtan bir medya kampanyası yürüttüğü” yorumunu yaptı.
Yemen, uzun bir süredir birçok nedenden dolayı Arap Yarımadası’na yönelik terör tehdidinin bir kaynağı oldu. Bu durum, El-Kaide’nin küresel bir rol olarak ortaya çıkması, ABD çıkarlarına ve “New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerini bombalamak ve başkent Washington’daki ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) binasına saldırmak için” 11 Eylül 2001 tarihinde yaşanan ikiz kulelere operasyonu” öncesinde de mevcuttu.
Belki de bu durum, terörizmi dine sızdırma fikrinin, farklı gruplar arasında rekabet konusu olduğunu hatırlatıyor. Bu rekabet ise, geçtiğimiz yirmi yılda terörle mücadeleye yönelik tüm çabalara rağmen, yani Usame bin Ladin’in Katar’ın el-Cezire kanalı tarafından yayınlanan konuşmalarında, El-Kaide liderinin övdüğü New York ve Washington bombardımanlarından bu yana devam ediyor.
Bin Ladin’in ABD kuvvetleri tarafından Mayıs 2011’nin başlarında Pakistan’daki sığınağında öldürülmesine ve yakın zamanda da El-Kaide liderliğini üstlenen oğlu Hamza’nın öldürülmesine rağmen örgüt, yalnızca ABD ve Batı için değil, Arap Yarımadası ve özellikle Suudi Arabistan için de tehdit olmayı sürdürüyor.
Suudi Arabistanlılar kıskaçta
ABD’ye karşı 15’i Suudi Arabistan vatandaşı olmak üzere 19 kişinin yürüttüğü, 11 Eylül saldırılarından bu yana birçok soru soruldu, farklı yorumlar ve komplo teorileri ortaya koyuldu. Ancak bir soru yeteri düzeyde gündem olmadı ve hala askıda bekliyor; Usame bin Ladin, neden eylemcilerin çoğunu ülkesi Suudi Arabistan’dan seçti?
Medyada birkaç kez bu soruya cevap arandı.  Gazeteci Martin Chulov’un The Guardian’da  3 Ağustos 2018 tarihinde yayınlanan haberinde, İngiliz bir subaydan alıntı yaparak, Bin Ladin’e kadar uzanan araştırmasında bu soruyu ele aldı.
Chulov, “Hiç şüphesiz ki Usame bin Ladin, Batı’yı bu ülkeye karşı alabora etmek için 11 Eylül komplosunu uygulayarak, Suudi Arabistanlıları seçti ve istediği gibi bir savaş olmasa da aslında bir savaşı alevlendirmeyi başardı” değerlendirmesinde bulundu.
Bununla birlikte ABD’lilerin çoğu, Suudi Arabistan’ın 1994 yılından bu yana, yani olaydan 7 yıl önce Bin Ladin’in vatandaşlığını iptal edilmesine rağmen hala (yaklaşık 3 bin kişinin ölümünden ve bu rakamın iki katı kadar yaralıdan sorumlu olan) bu adamın, ülkelerini hedefleyen, aile üyelerini ve sevdiklerini öldüren veya yaralayan bir Suudi Arabistanlı olduğuna inanıyor.
Ancak İngiliz istihbarat subayının bu soruya cevabı, Bin Ladin’in seksenlerin başlarından 2001 yılına kadar olan sürecini takip etmek isteyenler için bir temel oluşturuyor.
1998 yılında Kenya’nın başkenti Nairobi ve Tanzanya’nın başkent Darusselam’daki ABD elçiliklerine yönelik saldırılarda, şu anda ABD’de hapsedilen terörist Muhammed Raşid Davud el-Ohali dolayısıyla Suudi Arabistan isminden fazlasını duymadık.
2000 yılında Aden limanındaki USS Cole’un bombalanmasında 11 Eylül saldırılarında Halid el-Mihdar ve  Abdurrahim el-Neşiri gibi Suudi Arabistanlılar da yer aldı.
Böbürlenme
2008 yılında yayınlanan Lawrence Wright’ın “Yüksek Kule: El Kaide'den 11 Eylül’e Uzanan Yol” kitabını okuyanların en mantıklı yorumu, Sovyet işgaline karşı savaşan Afganlara destek olmak amacıyla Müslüman Kardeşler’den Abdullah Azzam liderliği altında faaliyet göstermek üzere 1984 yılında Pakistan’a yönelen Usame bin Ladin’in, seksenlerin sonunda Sovyetlerin çekilmesinden sonra ülkesinden dönmüş olması oldu. Azzam, kendisini “sözlerine kulak verilmesi” gereken bir cihatçı lider olarak görüyor.
Aynı zamanda Afganistan’ın Sovyet işgaline karşı “cihadının” sona ermesiyle El-Kaide, Bin Ladin’i lider olarak tayin eden “cihatçı” örgütün Mısırlı radikalleri tarafından yönetilen Pakistan ve Afganistan’dan savaşa katılmış Arapları kapsadı. Bu unsurlar, Arap Afganlar olarak tanındı ve kendilerini, Bin Ladin’in emri altındaki “sınır ötesi savaşçılar” olarak görüyorlardı.
Ancak bu dönemi inceleyen ve araştıran birçok kişi, Mısırlı cihatçı örgütün lideri Eymen el-Zevahiri’nin, El-Kaide fikrinin ve dünyanın herhangi bir yerinde görev yapmak için kurulan profesyonel terör ordusunun oluşumunun arkasındaki beyin olduğunu belirtti. Arap Afganlar arasında prestij sahibi olan Abdullah Azzam’dan kurtulduktan sonra Mısırlı cihat lideri Zevahiri, Afganistan’daki Sovyet ordusuna karşı verdiği mücadeleden dolayı Bin Ladin’i ‘Mücahitlerin Zafer Prensi’ olarak tanımladı.
Ardından Bin Ladin, ülkesine geri döndü ve camilerde vaaz vermeye başladı. Doğru görmediği her şeyi eleştirdi ve onlara karşı cihat çağrısı yaptı.
Suudi Arabistan o dönemde, içerisindeki sorunu fark etmeye başladı. Bu nedenle dönemin Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Prens Naif bin Abdulaziz, Usame bin Ladin ile görüşerek, onu sert bir şekilde azarladı ve ardından Suudi Arabistan pasaportunu iptal etti. The Guardian gazetesinin aktardığına göre, 1977- 2001 yıllarında Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı olarak görev yapan Prens Turki bin Faysal, “Biri Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgal edilmesinden önce ve diğeri işgal sonrasında olmak üzere 2 adet Usame bin Ladin var. Bin Ladin, işgal öncesinde bir savaşçı değil, örnek bir mücahitti” dedi. Prens Turki, Sovyetlerin ülkeden geri çekilmesinin ardından ise “Usame bin Ladin’in 1990’dan beri siyasi yönelimi var. Komünistlerin ve Marksistlerin Yemen’in güneyinden çıkmasını istiyordu. Onunla görüştüm ve bu işe karışmamasını söyledim” dedi.
Cihat ve hükümeti yok sayma
Usame bin Ladin, devletin görüşünü benimsememiş, Müslüman Kardeşler’in mensubu olan Abdullah Azzam’ın, Eymen el-Zevahiri ve Mısırlı cihatçılar tarafından takip edilen Seyyid Kutub’un fikirlerinden etkilenmişti.
Prens Turki el-Faysal’ın da birçok defa belirttiği gibi Bin Ladin, devlette rol üstlenebileceğini hayal ediyordu. Aynı şekilde kendisi, birçok defa Suudi Arabistanlı yetkililerle bir araya geldi ve onlara birçok kez öneride bulundu. Ancak önerileri hükümet tarafından kabul edilmedi.
Lawrence Wright, kitabında “1989 yılında Bin Ladin, Prens Turki’ye son derece cesur bir plan önerdi. Düzensiz ordusunu, Güney Yemen’deki Marksist hükümeti devirmek için kullanmayı teklif etti. Turki, Bin Ladin’in önerilerini dinledi, ancak reddederek, bunun kötü bir fikir olduğunu belirtti” ifadelerine yer verdi.
Suudi Arabistan hükümeti, defalarca Usame bin Ladin’e Yemen’in işlerine karışmama hususunda uyarı yaptı. Bin Ladin’in Yemen’e ziyaretleri ve Cidde’deki camilerde verdiği vaazlar, Suudi Arabistanlı yetkilileri alarma geçirdi ve yetkililer, Bin Ladin’i durdurmak için her türlü yola başvurmaya başladı.
ABD’li yazar Wright, “Bin Ladin, Irak’ın Kuveyt işgalini sonlandırmak için Eylül 1990’ın ilk günlerinde, Afganistan savaşına katılan bir grup Afgan mücahit ve Suudi savaşçı eşliğinde Savunma Bakanı Prens Sultan ile bir araya geldi” dedi. Usame bin Ladin, Bakana kendisinin ve Arap Afganların Kuveyt’in kurtuluşu için ayaklanmaya hazır olduklarını ifade etti.
Wright, “Bin Ladin, bölgenin özel haritalarını getirdi. Suudi Bin Ladin grubu tarafından sağlanan birçok inşaat malzemesi ve ekipmanı kullanılarak sınır boyunca kum hendekleri ve çukurlarına dair, açık ve planlı çizimlerle ayrıntılı bir saldırı planı yaptı. Usame bin Ladin, Afgan cihatçı arkadaşları ve işsiz Suudi Arabistanlı gençlerden oluşan bir mücahit ordusunu harekete geçirecekti. Ancak Prens, kendisine şu soruyu yöneltti; ‘Kuveyt’te hiç sığınak bulunmuyor. Kimyasal veya biyolojik silahlarla yüklü füzelerle karşılaştığında ne yapacaksın?’ Bin Ladin,‘Onlarla, imanla savaşacağız’ cevabını verdi.” dedi. 
Kitapta, Bin Ladin’in Prens Turki’ye de aynı öneriyi yaptığı, ancak önerilerinin her zaman reddedildiği ifade edildi. Bu durum, Prens’in Guardian’a verdiği bir röportajda da doğrulandı.
Bin Ladin, Afganistan’a gitmek üzere Suudi Arabistan’dan ayrıldı. Durum daraldığında, 1990’ların ilk yarısını, Müslüman Kardeşler’in Hasan el-Turabi liderliği etkisi altında geçirdiği Sudan’da kalmak için Müslüman Kardeşler destekli “Kurtuluş Devrimi” çağrısı yaptı.
Usame bin Ladin, kraldan genç yetkililere kadar herkesi eleştirerek, Suudi Arabistan’a yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Prens Turki, o dönemde herkese faks gönderiyordu. Durum oldukça kritikti. Ailesinin onu yeniden doğru olana yönlendirmesi için çaba sarf edildi, ancak bu da işe yaramadı. Belki de bu, hükümetin onu ciddiye almadığını hissetmesinden kaynaklanıyordu.
Teröristlerin hedefi, bağlı oldukları ülkeler
El Kaide’nin 1980’lerin sonlarında kurulmasından bu yana “ABD ve Batı’ya yönelik küresel cihat” sloganlarına” rağmen örgütün hedefi, başta Bin Ladin olmak üzere örgüt üyelerinin bağlı olduğu ülkelerdi.
Bin Ladin’in düşünceleri, Zevahiri’nin ve Mısır’daki teröristlerin hedefi olan “cihatçı” örgüt liderlinin fikirlerinden farklı değildi. Bin Ladin, Suudi Arabistan’ı, aynı zamanda büyük ölçüde Yemen’i hedef alıyordu. Bu ülkelerde terörizm tohumlarını ekebildi. Hala ise tüm bölgenin güvenliğini tehdit etmeye devam ediyor.
Sovyetlerin Afganistan’dan geri çekilmesinden sonra ve bu Asya ülkesinde ateşi söndürmeyen iç savaşı takiben Arap Afganlar, Taliban ve diğerlerinin içerisinde bulunduğu mücadeleden uzak değildi. Bin Ladin ve El-Kaide liderleri, ABD’yi ve Batı’yı bağlı oldukları ülkelerle koalisyondan uzak tutabileceklerini tasavvur ediyordu.
Aynı şekilde radikal narsisizm ve içi boş bir gururla amaç belki de ABD ve Batı’ya Suudi Arabistan vatandaşlarının, düşman çıkarlarını tehdit etmek için ölmeye hazır olduğunu göstermekti.
El Kaide’nin amacı, Müslüman Kardeşler’in ve El-Kaide’den doğan diğer grupların Batı’ya ulaştırmak istediği mesajla da benzerdi.
Usame bin Ladin ve El-Kaide örgütü bir şeyi başardı; Batı’yı ve dünyayı, terörizm ve radikalizmle damgalanan Müslümanlara ve İslam’a karşı bir konuma sokmak. Ancak Batı’nın, müttefikleriyle ilişkilerini kesmeyi başaramadı.
Nihayetinde özellikle Yemen’de terörizm tohumları ekti ve bölge ülkeleri hala onları yok etmeye çalışıyor.
TERÖRLE SAVAŞARAK GEÇEN 18 YILIN ARDINDAN ABD VE ORTADOĞU
11 EYLÜL SALDIRILARI.... İSLAM ALEMİNDEKİ İÇ SAVAŞ VE ÜLKELERİN KURULUŞLARIN VE ÖRGÜTLERİN BÜYÜK KAYIPLARI
11 EYLÜL SALDIRILARIN YIL DÖNÜMÜNDE ABD'NİN KABİL BÜYÜKELÇİLİĞİ'NDE PATLAMA



Trump, Venezuela'dan karayoluyla yapılan uyuşturucu sevkiyatlarını hedef almakta kararlı

ABD Devlet Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, (AFP)
ABD Devlet Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, (AFP)
TT

Trump, Venezuela'dan karayoluyla yapılan uyuşturucu sevkiyatlarını hedef almakta kararlı

ABD Devlet Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, (AFP)
ABD Devlet Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, (AFP)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro, Karayipler'deki ABD güçlerinin ülkesinin kıyıları açıklarında bir petrol tankerine el koymasının ardından ABD'yi "korsanlıkla" suçladı.

Maduro devlet televizyonunda yaptığı açıklamada, "Mürettebatı kaçırdılar, gemiyi çaldılar ve Karayipler'de yeni bir dönemi, suç teşkil eden korsanlık dönemini başlattılar" ifadelerini kullandı.

İlgili bir gelişme olarak, ABD Başkanı Donald Trump bugün Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, ülkesinin yakında Venezuela'dan ABD'ye kara yoluyla gelen uyuşturucu sevkiyatlarını engellemek için operasyonlar yapmaya başlayacağını söyledi.

Trump, son haftalarda karayoluyla yapılan uyuşturucu kaçakçılığını hedef almaya başlayacağı yönünde defalarca tehditte bulundu.


Venezuela tankerine el konulması Maduro üzerindeki baskıyı artırdı

Venezuela'nın Jose limanı açıklarında ele geçirilen dev petrol tankeri "Skipper"ın uydu görüntüsü (Reuters)
Venezuela'nın Jose limanı açıklarında ele geçirilen dev petrol tankeri "Skipper"ın uydu görüntüsü (Reuters)
TT

Venezuela tankerine el konulması Maduro üzerindeki baskıyı artırdı

Venezuela'nın Jose limanı açıklarında ele geçirilen dev petrol tankeri "Skipper"ın uydu görüntüsü (Reuters)
Venezuela'nın Jose limanı açıklarında ele geçirilen dev petrol tankeri "Skipper"ın uydu görüntüsü (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'ya yönelik ABD baskısının başlamasından bu yana yaşanan en ciddi gerilimde, Venezuela kıyıları açıklarında bir petrol tankerine el konulduğunu duyurdu.

Associated Press (AP), bir ABD yetkilisine dayandırdığı haberinde, ele geçirilen tankerin adının Skipper olduğunu ve Venezuela'nın devlet petrol şirketine ait petrol taşıdığını doğruladı. Yetkili, tankerin daha önce İran petrolü kaçakçılığında yer aldığını ve bunun Adalet Bakanlığı'nın yıllardır soruşturduğu küresel bir karaborsa olduğunu belirtti. ABD Hazine Bakanlığı, 2022 yılında Adissa ve Toyo adlarıyla seyreden gemiye yaptırım uygulamıştı. ABD yetkilileri, geminin petrol ticaretini kolaylaştıran ve Lübnan'daki Hizbullah ile İran Devrim Muhafızları'nı desteklemek için gelir sağlayan uluslararası bir petrol kaçakçılığı ağının parçası olduğunu belirtmişti.

Bu arada Kremlin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in dün Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile telefon görüşmesi yaptığını ve artan dış baskı karşısında hükümetinin yaklaşımına Moskova'nın desteğini açıkladı.


Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanan Nemo, İsrail'in katılımına protesto amacıyla ödülü iade ediyor

2024 yılında "The Code" performansıyla ödül kazanan Nemo (Arşiv- DPA)
2024 yılında "The Code" performansıyla ödül kazanan Nemo (Arşiv- DPA)
TT

Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanan Nemo, İsrail'in katılımına protesto amacıyla ödülü iade ediyor

2024 yılında "The Code" performansıyla ödül kazanan Nemo (Arşiv- DPA)
2024 yılında "The Code" performansıyla ödül kazanan Nemo (Arşiv- DPA)

Eurovision Şarkı Yarışması'nın İsviçreli galibi Nemo, dün yaptığı açıklamada, Gazze'deki savaş nedeniyle İsrail'in yarışmaya katılmasına yönelik son protesto olarak ödülü iade edeceğini söyledi.

2024 yılında "The Code" adlı şarkısıyla birinci olan Nemo, İsrail'in yarışmaya katılmasının, yarışmanın kapsayıcılık ve herkes için onur idealleriyle çeliştiğini belirtti.

Bu yorumlar, Eurovision Şarkı Yarışması'nın organizatörü olan Avrupa Yayın Birliği'ne karşı yapılan son protestolar arasında yer alıyor. Birliğin geçen hafta İsrail'in Avusturya'da düzenlenecek 2026 etkinliğine katılmasına izin vermesinin ardından beş ülke yarışmadan çekilmişti.

Nemo, Instagram paylaşımında şunları yazdı: “Eurovision, birlik, kapsayıcılık ve tüm insanlar için onuru savunduğunu söylüyor. Bu değerler, bu yarışmayı benim için çok anlamlı kılıyor. Ancak İsrail'in katılımının devam etmesi, BM Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu'nun (İşgal Altındaki Filistin Toprakları, Doğu Kudüs ve İsrail hakkında) soykırım teşkil ettiği sonucuna vardığı bir döneme denk gelmesi, bu idealler ile Avrupa Yayın Birliği'nin aldığı kararlar arasında açık bir çelişkiyi göstermektedir.” İsrail, soykırım suçlamalarını reddederek, uluslararası hukuka saygı duyduğunu ve 7 Ekim 2023'te Gazze'den Filistinli İslamcı grup Hamas'ın sınır ötesi saldırısının ardından kendini savunma hakkına sahip olduğunu belirtiyor.

İzlanda'nın kamu yayın kuruluşu ROV, çarşamba günü yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze savaşı sırasındaki eylemlerini gerekçe göstererek yarışmadan çekilen İspanya, Hollanda, İrlanda ve Slovenya'ya katılarak, ülkenin gelecek yılki Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmayacağını duyurdu.

Nemo, ciddi bir şeylerin ters gittiğinin açık ve bu ülkelerin yarışmadan çekilmesine neden olduğunu belirterek, Eurovision ödülünü Cenevre'deki Avrupa Yayın Birliği genel merkezine göndereceğini söyledi. Nemo sözlerine şöyle devam etti: "Bu, bireyler veya sanatçılarla ilgili değil. Bu, yarışmanın, ciddi ihlallerle suçlanan bir ülkeyi aklamak için defalarca kullanılmasıyla ilgili; oysa Avrupa Yayın Birliği yarışmanın apolitik olduğunu ısrarla savunuyor."

Şarkıcı, yaklaşık 160 milyon izleyiciye ulaşan yarışmayı düzenleyen Avrupa Yayın Birliği'ne net bir mesajı olduğunu söyledi. Nemo, “Söylediğiniz kişi olun. Sahnede kutladığımız değerler sahne dışında yaşanmazsa, en güzel şarkılar bile anlamsız hale gelir” ifadelerini kullandı. Sözlerine şöyle devam etti: “Bu sözlerin eylemlerle eşleştiği anı özlüyorum. O zamana kadar bu ödül sizin.”