Terörle savaşarak geçen 18 yılın ardından ABD ve Ortadoğu

Boston'dan kalkan United Havayolları’nın 175 sefer sayılı uçağı, 11 Eylül 2001'de sabahı New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin Güney Kulesi'ne çarptı (Getty)
Boston'dan kalkan United Havayolları’nın 175 sefer sayılı uçağı, 11 Eylül 2001'de sabahı New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin Güney Kulesi'ne çarptı (Getty)
TT

Terörle savaşarak geçen 18 yılın ardından ABD ve Ortadoğu

Boston'dan kalkan United Havayolları’nın 175 sefer sayılı uçağı, 11 Eylül 2001'de sabahı New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin Güney Kulesi'ne çarptı (Getty)
Boston'dan kalkan United Havayolları’nın 175 sefer sayılı uçağı, 11 Eylül 2001'de sabahı New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin Güney Kulesi'ne çarptı (Getty)

İnci Atvan
Bundan tam 18 yıl önce 11 Eylül 2001 Salı günü saat 08.45 sularında American Airlines’a (Amerikan Havayolları) ait Boeing 767 model bir uçak, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine çarptı. Uçak, 110 katlı gökdelenin 80. katına çarptığı an çok sayıda kişi hayatını kaybederken, yüzlerce kişi de üst katlarda mahsur kaldı.
Saldırının üzerinden 18 dakika geçmiş ve tahliye işlemleri sürerken, televizyon kanallarının bu üzücü olayı canlı yayınla bütün dünyaya servis ettiği sırada, ikinci Boeing model uçak, Dünya Ticaret Merkezi’nin güney kulesinin 60. katına çarptı. İkinci çarpışma, kuzey kulede yanan moloz yığınlarının bölgeye dağılmasına ve büyük bir patlamaya neden oldu. O an anlaşıldı; ABD, büyük bir saldırı ile karşı karşıya.
Tüm bunlar yaşanırken, American Airlines'a ait 77 sefer sayılı üçüncü uçak Washington’daki ABD Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) çarptı. Dördüncü uçak olan United Airlines'a ait 93 sefer sayılı uçak ise Pensilvanya’nın Shanksville bölgesinde çakılmıştı.
Bu terör saldırıları, yaklaşık 3 bin kişinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlandı. Olay, ABD ve bütün dünyada büyük bir etkiye neden oldu. Hatta tarihçi ve politikacılar, modern çağdaki olayları 11 Eylül öncesi ve sonrası şekilde nitelemeye başladılar. Bu noktadan sonra dönemin ABD Başkanı George W. Bush, ülke içi ve sınır güvenliğini güçlendirmek için ABD Vatanseverlik Kanunu’nu çıkarılmasını onayladı.
Saldırıların ardından Afganistan ve Irak savaşları
Saldırıların ardından ABD ve müttefikleri modern çağın en uzun iki savaşına girdi. 2001 yılında Afganistan’a askeri kuvvetler gönderilirken, 2003’te ise Irak’a saldırı gerçekleştirildi.  
Terörle savaş
Dünyayı sarsan bu saldırılar ve onu takip eden ABD’nin iç ve dış politikalarındaki değişikler, özellikle Ortadoğu’yu kapsayan kötü sonuçlara neden oldu. El Kaide ve sonraki yıllarda yükseliş gösteren diğer terör örgütlerinin varlığını sürdürmesi nedeniyle, teröre karşı savaş, ABD politikalarının ana etkeni ve hatta ülke tarihi boyunca yapılan devlet harcamalarının başlıca nedenlerinden biri haline geldi.
Afganistan savaşında 111 bin Afgan, 2 bin 372 ABD askeri hayatını kaybetti.
Brown Üniversitesi'ndeki Watson Uluslararası Halkla İlişkiler Enstitüsü tarafından Irak savaşı ile ilgili 2015 yılında hazırlanan raporda yer alan savaşın ilk yıllarında yaşanan can kayıpları ile ilgili bilgilerde, 165 bin Iraklı sivil ve 8 bin ABD askeri ve sözleşmeli erin hayatını kaybettiği belirtildi.
Terörist gruplara yönelik hava saldırılarını değerlendiren ‘Air Wars’ dergisine göre yukarıda verilen sayılar her geçen gün artmaya devam etti.
Independent Arabia'da yayınlanan analize göre 2017’de Irak ve Suriye’de DEAŞ’a karşı ABD’nin önderliğindeki uluslararası koalisyonun operasyonlarında 6 bin sivil yaşamını yitirdi. Önceki yıla oranla bu sayının arttığı belirtildi.
Ortadoğu’da savaş devam ederken, 2002 yılında ABD İç Güvenlik Bakanlığı kuruldu. Bu bakanlık, şu anda binlerce şüphelinin sınır dışı edilmesi, yasadışı göçle mücadele ve havaalanı güvenlik programlarının özelleştirilmesi gibi konulardan sorumlu.
Birçok dış politika uzmanının görüşlerini içeren Dünya Ekonomik Forumu raporunda, 11 Eylül saldırılarının ABD dış politikalarını değiştirdiği ve milyonlarca insanın hayatını etkilediği belirtildi.
Georgetown Üniversitesi Hukuk Merkezi'nde Dekan Yardımcısı ve Hukuk Profesörü olan Rosa Brooks, “Saldırılar, can ve maldan daha fazlasının kaybına neden oldu. Saldırılar ve ABD hükümetinin verdiği karşılık, savaş ve barış arasındaki sınırı bozdu” dedi.
Geçtiğimiz Mart ayında hayatını kaybeden Durham Üniversitesi’nde siyaset profesörü David Held, 2016 yılında yayınlanan, ‘Global Politics After 9/11 (11 Eylül Sonrası Küresel Politika)’ isimli kitabında, “11 Eylül, ABD ve insanlığa karşı bir suçtu. ABD ve müttefikleri bu olay karşısında saldırıya uğrayanları savunmak için bir araya geldi. Dünyanın her yerinden vatandaşlar, demokrasi, adalet ve hukukun üstünlüğünü savunmak üzere toplandı. Özellikle Irak’taki savaş, uluslararası hukuku baltaladı ve Afganistan, Libya ve Suriye’deki savaşlarla birlikte, uluslararası kurumları zayıflattı. Ortadoğu ve çok sayıda bölgede istikrar ve barışı yıprattı. 11 Eylül sonrası savaşlar, savaşmakta oldukları ülkelerin farkında olmayan, kültür ve dilini anlamayan, politika ve halk hakkında hiçbir bilgisi olmayan, yerel çıkarlar ve bölünmeler hakkında herhangi bir kaygı duymayan, savaşın ardından planları bulunmayan insanlar tarafından yönetildi. ABD ve müttefikleri El Kaide'ye karşı Afganistan’da, Saddam Hüseyin'e karşı Irak'ta, Kaddafi'ye karşı Libya ve Beşşar Esad'a karşı Suriye'de uzun süredir devam eden çatışmalarla meşguller. Bu savaşlar, silahlı gruplar ve radikallerin, kaosun içinde gelişmesine neden oldu” ifadelerine yer verdi.
11 EYLÜL SALDIRILARI.... İSLAM ALEMİNDEKİ İÇ SAVAŞ VE ÜLKELERİN KURULUŞLARIN VE ÖRGÜTLERİN BÜYÜK KAYIPLARI
11 EYLÜL SALDIRILARIN YIL DÖNÜMÜNDE ABD'NİN KABİL BÜYÜKELÇİLİĞİ'NDE PATLAMA
USAME BİN LADİN, 11 EYLÜL SALDIRILANDI NEDEN SUUDİ ARABİSTANLILARI TERCİH ETTİ?



Dalay Lama: 130 yaşımı görmek istiyorum

14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)
14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)
TT

Dalay Lama: 130 yaşımı görmek istiyorum

14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)
14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)

Tibet Budizmi'nin ruhani lideri 14. Dalay Lama Tenzin Gyatso cumartesi günü sürgündeki binlerce Tibetli'yle buluştu. 

Dünyanın dört bir köşesinden gelen takipçileri, 14. Dalay Lama'nın onlarca senedir yaşadığı Dharamshala yakınlarındaki büyük tapınakta bir tören düzenledi.  

6 Temmuz'da 90 yaşına girecek 14. Dalay Lama'nın çok uzun bir yaşam sürmesi için duacı oldular. 

Tenzin Gyatso törende yaptığı ve eş zamanlı olarak farklı dillere çevrilen konuşmasında Budistlerin ruhani koruyucularından birine işaret ederek şu ifadeleri kullandı:

Şu ana kadar elimden gelenin en iyisini yaptım. Avalokiteśvara'nın da desteğiyle 30-40 yıl daha yaşayıp duyarlı varlıklara ve Budizm öğretilerine hizmetimi sürdürmeyi umut ediyorum.

14. Dalay Lama, aralıkta Reuters'a yaptığı açıklamada 110 yaşına kadar yaşayacağını öngörmüştü. 

Tenzin Gyatso, ölümünden sonra Tibet'teki Budizm geleneğinin süreceğini belirterek, bu unvanı taşıyan son kişi olmayacağını önceki günlerde söylemişti.

Ruhani lider, 1587'de oluşturulan Dalay Lama unvanının yeni bir reenkarnasyonla süreceğini ifade etmişti.

Halefinin belirlenmesinde tek yetkinin kendi kurduğu Gaden Phodrang Vakfı'na ait olacağını söyleyen Tenzin Gyatso, 15. Dalay Lama'nın Çin sınırları dışında "özgür dünyada" doğacağını da yinelemişti. 

Gyatso'nun "Çin dahil herhangi bir ülke tarafından siyasi amaçlarla seçilen bir adayın tanınmaması gerektiğini" vurgulamasına Pekin'den tepki gelmişti. 

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning, yeni Dalay Lama'nın Pekin yönetimi tarafından onaylanması gerekeceğini savunmuştu.

Tibet Budizmi'ne göre Dalay Lama, reenkarne olacağı bedeni kendisi seçebiliyor. 

Tenzin Gyatso, 1940'ta Dalay Lama’nın 14. reenkarnasyonu olarak Tibet Budizmi'nin ruhani liderliğini yapmaya başlamıştı.

Gyatso, Çin birliklerinin Tibet'in başkenti Lhasa'da 1959'da patlak veren bağımsızlık yanlısı ayaklanmayı bastırmasının ardından bölgeyi terk etmiş ve Hindistan'ın kuzeyindeki Dharamshala kentine yerleşmişti. Burada sürgündeki Tibet meclisi ve hükümetini kurmuştu.

Himalaya Dağları'nın kuzeyinde yer alan 2,5 milyon kilometre genişliğindeki Tibet Platosu, deniz seviyesinden ortalama 4 bin 380 metre yüksekliğiyle "dünyanın çatısı" diye biliniyor.

Tarih boyunca yarı göçebe Tibet halkının yurdu olan bölge, 1951'de imzalanan 17 Nokta Anlaşması'yla Çin'in egemenliğine girmişti. Pekin yönetimi, bunu "Tibet'in barışçıl özgürleşmesi" diye adlandırmıştı.

Independent Türkçe, AFP, Reuters