Putin'in kırmızı çizgileri: Esed ve İsrail

Putin ve Netanyahu seçim desteği ve kırmızı çizgiler (AFP)
Putin ve Netanyahu seçim desteği ve kırmızı çizgiler (AFP)
TT

Putin'in kırmızı çizgileri: Esed ve İsrail

Putin ve Netanyahu seçim desteği ve kırmızı çizgiler (AFP)
Putin ve Netanyahu seçim desteği ve kırmızı çizgiler (AFP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Rusya’nın Karadeniz sahil kenti Soçi’de gerçekleşen görüşmeler, Rus-İsrail politikasının Suriye’deki geleceği ile ilgili tartışmalara yol açtı. Aynı şekilde dış ilişkilerin yansımaları Tel Aviv ve Moskova arasındaki, bölgesel düzeydeki, işbirliğinin geleceği konusunda soru işaretleri meydana getirdi.
Her iki taraf da görüşmelerin içeriğinden ve sonuçlarından memnuniyet duyduğunu belirtti. Açıklamalar üç saat gecikmeli başlayan genel kurul toplantısından sonra geldi. Toplantının başlamasından önce Netanyahu; Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile ayrıntılı müzakereler gerçekleştirdi. Netanyahu bölgedeki konular hakkında geniş ve ayrıntılı müzakereler yapma noktasında arzuluydu. Her iki taraftın da toplantıya katılımı yüksek oldu. Bu da Suriye meselesine ve Suriye’deki operasyonel iş birliğine verilen önemi gün yüzüne çıkarıyor.
Filistin’de ilhak gündem dışı
Suriye’de İsrail ve Rusya arasında gerçekleşecek işbirliğinin sadece siyasi boyutu olmayacak.  Görüşmede diğer gündem maddeleri de hızlı bir şekilde ele alındı bazı konulara ise hiç değinilmedi. Örneğin Netanyahu'nun Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz bölgelerini ilhak edeceğiz açıklaması toplantıda gündeme gelmedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı; Netanyahu’nun, söz konusu açıklamasını önceki günlerde kınamış ve bu adımın doğurabileceği sonuçlar hakkında uyarılarda bulunmuştu.
Rus tarafında toplantıya katılanlar arasında, Dışişleri ve Savunma Bakanları, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Dış Politika Yardımcısı ve Suriye Özel Temsilcisi yer aldı.
İsrail tarafında ise Ulusal Güvenlik Danışmanı, İstihbarat Başkanı ve Netanyahu’nun iki yardımcısı toplantıda hazır bulundu.
Görüşmelerin sonunda taraflar Suriye'deki askeri güvenlik işbirliğini güçlendirme ve savunma bakanlıkları düzeyinde gerçekleştirilen temasların hacmini genişletme konusunda fikir birliğine vardı. Netanyahu, “Putin,, İsrail’in güvenliğini tehdit eden gruplar ve İran mevzilerinin hedef alınması konularında herhangi bir itiraz belirtmedi.” dedi. Rus tarafı, İran mevzilerinin hedef alınmasına ilişkin bir yorumda bulunmadı. Rusya dışişleri bakanı “Netanyahu, İsrail’in Suriye’de karşı karşıya kaldığı tehlikeleri detaylı bir şekilde anlattı” demekle yetindi. Rus tarafından yapılan açıklamada, “Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerekiyor. Bu konuda İsrail tarafı bizimle tamamen aynı fikirde” ifadelerine yer verildi.
Rusya ve İsrail’in İran görüşmeleri kamuoyundan gizleniyor
Rus kaynaklarının ve Kremlin'e yakın medyanın, İran’ın Suriye'deki varlığı konusu ile ilgili herhangi bir ayrıntıya yer vermemesi dikkat çekti. Aynı şekilde eskiden izlenen Rus-İsrail politikasına da değinilmedi. İsrail, bazı bölgelerde ülke güvenliğinin tehdit edildiğini ifade ediyor. Bu bölgeler; Lübnan’a gönderilmek üzere silah ve mühimmat toplanan bölgeler, ya da İran kuvvetlerinin veya Tahran'a ait grupların toplandığı yerler. Rusya buna rağmen söz konusu bölgelerde İsrail’e yönelik gerçekleştirilen saldırılara kayıtsız kalıyordu.
İsrail medyası, son haftalarda, İsrail’in Suriye mevzilerine yönelik düzenlediği üç saldırının Rus kuvvetleri tarafından önlendiğini aktardı. Rus medyası, son zamanlarda iki saldırının gerçekleştirildiğini ileri sürdü. Moskova, ağustos ayının sonunda, Suriye ordusunun Kasyun’daki mevzisine düzenlenen saldırıyı önledi.
Rusya ayrıca, bu saldırıdan yaklaşık bir hafta sonra Suriye’nin Kuneytire şehrine düzenlenen saldırıyı da önledi. Saldırının, Lazkiye'deki hassas bir bölgeyi hedef alması planlanmıştı.
Putin; İsrail Başbakanı  Netanyahu’ya, “Rusya, Esed’in ordusuna veya Esed’in ordusuna gönderilmesi planlanan silahlara zarar vermeyecek. Buna izin vermek, İsrail ile birlikte kendi müttefikimize karşı hareket etmek anlamına gelir” dedi.
Aynı kaynaklara göre, Tel Aviv’in Suriye ve Irak’taki İran hedeflerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar konusunda İsrail ve Rusya arasında yaşanan ihtilaf, Netanyahu-Putin görüşmesine rağmen giderilemedi.
Moskova’nın Irak’taki bölgelere saldırı düzenlediği için İsrail’i eleştirmemesi dikkatleri çekiyor. Konunun Netanyahu-Putin görüşmesinde masaya yatırıldığına dair hiçbir belirti yok. Rusya'nın Suriye'deki İran güçlerinin hedef alınmasına karşı çıkması hususunda ise, son dönemde, hiçbir Rus yetkili açıklamada bulunmadı.
Öte yandan, dün, Şarku'l Avsat’ın edindiği bilgiye göre, Esed güçlerinin hedef alınmaması gerektiği ilk defa ifade edilmiyor. Rusya bu durumu Netanyahu’ya bir yıldan daha uzun bir süre önce açıkça ifade etmişti. Özellikle 2018’deki Güney Bölgesi anlaşması imzalanmadan önce İsrail-Rusya görüşmeleri devam ederken bu konu gündeme gelmişti. Güney Bölgesi anlaşmasına göre İran ve müttefikleri bölgeden uzaklaştırıldı, rejim kuvvetlerinin sınır bölgelerini kontrol etmesi kolaylaştırıldı ve Golan'da BM Ateşkes Gözlemci Gücü'nün çalışmaları yeniden başlatıldı.
Netanyahu'nun bu yılın Nisan ayında Moskova'ya yaptığı ziyarette Rusya ve İsrail politikalarında bir birlik sağlandı. Kulis bilgilerine göre, Eylül 2018’deki Rus uçak kazasından önce iki taraf arasında sağlanmış olan askeri ve saha işbirliğine geri dönülecek. Rusya bu anlaşmanın yeniden yapılabilmesi için İsrail’e birtakım şartlar öne sürüyor; İsrail ve Rusya arasında meydana gelebilecek olası bir çatışmanın önüne geçilmesi adına İsrail, düzenlemeyi planladığı operasyonları Rus tarafına önceden bildirecek, Suriye ordusunun bulunduğu bölgelere operasyon düzenlenmeyecek, Suriye’nin alt yapısına ve idaresine bağlı birimlere saldırılar düzenlemeyecek. Öte yandan, Moskova, S-300 sistemlerini Şam'a teslim etme noktasında acele etmiyor. Rusya, İsrail'in güvenliğini gerçek anlamda tehdit edebilecek bölgelerde Tel Aviv'in saldırı düzenlemesine izin veriyor.
Ancak geçtiğimiz haftalarda İsrail’in, düzenlediği saldırıların çoğunda Rusya ile koordineli hareket etmemesi Moskova’yı rahatsız etti. Moskova, Tel Aviv'in anlaşma şartlarına uymadığını öne sürüyor.
Bu nedenle Kremlin'in, İsrail tarafıyla koordinasyon sürecini yeniden belirleme konusundaki ısrarı Soçi'deki müzakerelerin ana gündem maddesiydi. Müzakerelerin odak noktasında yer alan konulardan biri de “iki ülkenin askeri düzeyde koordinasyonu güçlendirmek” oldu. Lavrov, Suriye'nin egemenliğini korunmasına dikkat çekti.
Kaynaklara göre Putin’in kırmızı çizgisi, Rusya’nın Şam hükümetini güçlendirmek için sarf ettiği çabaların baltalanmaması. Analistlere göre İsrail’in güvenliği de Putin’in kırmızı çizgileri arasında yer alıyor. Güney anlaşmasının imzalanmasından beri Moskova bu durumu dile getiriyor. Putin, ABD'li mevkidaşı Donald Trump ile bir araya geldiği Helsinki zirvesinde ilk kez İsrail’in güvenliğine dikkat çekmişti.



Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
TT

Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)

Çin, 600 yıl aradan sonra deniz gücüne yeniden açılıyor. Coğrafi konumu gereği hem kara hem deniz ülkesi olarak sınıflandırılan Çin’in kara sınırları 14 ülke ile 22 bin 117 kilometre, deniz sınırları ise 18 bin kilometre uzunluğunda.

15. yüzyılda Çin, yaklaşık 300 savaş gemisinden oluşan en büyük donanmaya sahipti (günümüzde bu sayı 370). O dönemde Çin’in denizlerdeki hâkimiyeti tartışmasızdı; hem Pasifik hem de Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olarak öne çıkıyordu. İlginç olan, o dönemin deniz komutanı Zheng He’nin Han etnisitesinden olmamasıydı. Müslüman ve Moğol kökenli olan Zheng He, o dönemde Hac görevini de yerine getirmişti. Zheng He’nin okyanus seferlerinin amacı halkları boyunduruk altına almak değildi. Seferler daha çok vergi toplamak ve kültürel alışverişi sağlamak üzerine kuruluydu; gemilerinde askerlerin yanı sıra tercümanlar ve doktorlar da bulunuyordu.

O dönemde okyanuslar, sömürgeciliği kolaylaştıran bir araç değil; uygarlıkları birbirine bağlayan bir köprü işlevi görüyordu. Ancak bu, gücün kullanılmadığı anlamına gelmiyordu; güç, ‘yumuşak güçle’ birlikte var oluyordu. Zheng He, son seferinde hayatını kaybetti ve cenazesi denize bırakıldı. Onun ardından Ming Hanedanı, denizlerdeki etkinliğini azaltma kararı alarak kuzeyden gelebilecek Moğol tehlikesine odaklandı.

dfrgt
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Dünya değişti ve Çin birçok krizden geçti; özellikle Batı’nın ve komşusu Japonya’nın yol açtığı ‘Aşağılanma Yüzyılı’ bu dönemin en çarpıcı örneklerindendi. Bu süreçten sonra Napolyon’un sözleri gündeme geldi: “Çin uyuyor, bırakın uyusun; çünkü uyandığında dünyayı sarsacak.”

Çin, zamanla kıyı savunması veya ‘önleme yoluyla caydırma stratejisi’ (Green Navy-Denial) anlayışından uzaklaşarak, uzak mesafelerde operasyon yapması öngörülen ‘mavi su donanması’ (Blue Navy) stratejisine geçti.

Stratejik etki

Çin’in güçlü bir deniz gözüne sahip olması mantıklı görünüyor. Çünkü deniz güvenliği ve deniz geçiş noktalarının (Choke Points) kontrolü hâlâ büyük ölçüde Amerikan donanmasının insafına bağlı. Bu durum özellikle Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı için geçerli. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğaz üzerinden karşılıyor ve toplam ticaretinin yüzde 66’sı da buradan geçiyor. Bazı strateji uzmanlarına göre Çin, bu sıkışmış durumdan iki yolla çıkmaya çalışıyor: Birincisi, ABD ile deniz rekabeti; ikincisi ise Kuşak ve Yol Girişimi’ne dayalı strateji. Söz konusu girişim, Çin’i Amerikan deniz hâkimiyetinden kurtarırken, aynı zamanda ülkeyi en önemli rakibi Rusya’nın insafına bırakıyor. Peki Çin, ulusal güvenliğini bir rakibinin eline bırakmayı kabul edecek mi?

b
Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında Çin’in üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

ABD’nin Büyük Okyanus’taki stratejisi, Çin’i coğrafi olarak kuşatma üzerine kurulu. Bu strateji, güney Japonya’dan Tayvan üzerinden Malezya’ya uzanan Birinci Ada Zinciri (First Island Chain) ve temel ağırlık merkezi olarak Guam Deniz Üssü’ne dayanan İkinci Ada Zinciri’ne dayanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’ı ana topraklara katmayı 2027 yılı için öngörüyorsa, Çin donanmasının buna uygun araçlara sahip olması gerekiyor; bu araçların başında uçak gemileri geliyor.

Fujian uçak gemisi

Çin’in üçüncü uçak gemisi, diğerlerinden farklı olarak tamamen Çin yapımı ve üstün teknolojiye sahip. Gemide, uçakları fırlatmak için elektromanyetik (Electromagnetic) katapult sistemi kullanılıyor. ABD’nin çoğu uçak gemisinin aksine nükleer enerjiyle çalışmıyor, ancak katapult sistemi bakımından USS Gerald R. Ford ile benzerlik gösteriyor. Gemide 50’den fazla uçak barındırılabiliyor; bunlar arasında hayalet uçaklar, erken uyarı uçakları (örneğin KJ-600) ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Uçak gemisi, yakıt ikmali yapmadan denizde 45 gün boyunca görev yapabiliyor.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, 28 Ekim 2025 tarihinde Tokyo'da düzenlenen ABD-Japonya ticaret anlaşmasının imza töreninde (Reuters)

Zayıflıklar ve sınırlamalar

Askeri uzmanlar, Çin’in bu başarısını son derece önemli buluyor; çünkü uçak gemisine sahip olmak, bir ülkenin küresel düzeydeki konumunu ve gücünü yansıtıyor. 21. yüzyıldaki savaşlarda bunun tersinin kanıtlanması mümkün olsa da, uçak gemisi Çin’e sahillerden uzak denizlerde ileri düzeyde varlık gösterme imkânı sağlıyor. Üzerindeki uçaklar sayesinde hızlı bir askeri müdahale olanağı da sunuyor. Bu uçak gemisi, diğer iki gemiyle birlikte Tayvan çevresinde görev yaptığında, ABD’nin deniz planlarını ve bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerini zorlayabilir. Ancak gemi tek başına çalışamıyor; bunun için deniz üslerine ihtiyaç var ve Çin’in çevresindeki birçok ülke ile deniz sınırı sorunları bulunduğundan bu üsler mevcut değil. Buna ek olarak, deniz savaşları konusundaki deneyim ve birikim de kritik bir faktör. 1775’te kurulan ABD donanması, özellikle 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaklaşık 249 yıl boyunca tecrübe kazandı. ABD’nin 11 uçak gemisi bulunuyor; hepsi nükleer enerjiyle çalışıyor ve özellikle toplu operasyonlar, hızlı konuşlanma ve uygulama gibi kabiliyetlere sahip. 21. yüzyılda ise teknoloji hızla ilerlediği için, uçak gemisinin korunması büyük önem taşıyor; zira gemiler büyük ve hareketleri nispeten yavaş.

Güvenlik ikilemi

Güvenlik ikilemi şu prensibe dayanıyor: Güvenliğini artırdıkça, başkasının güvenliğini tehdit edersin. Bu nedenle, yeni bir tehdide uyum sağlamak için kendi güvenliğini geliştirmek gerekir. Kendi güvenliğini artırdığında ise diğerinin güvenliği tehlikeye girer ve o da güvenliğini yeniden güçlendirmek zorunda kalır; süreç böyle devam eder. Çin’in uçak gemisi Fujian da bu prensipten muaf değil; gemi, özellikle Tayvan çevresinde Doğu Asya’daki stratejik dinamikleri hareketlendirdi.

thy
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (Arşiv – EPA)

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’ye, Çin’in Tayvan’a saldırması hâlinde nasıl bir tutum izleneceği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Bu, varoluşu tehdit eden bir durumdur.” Japonya’nın 2015 Güvenlik Yasası’na göre bu ifade, kaçınılmaz bir askeri karşılık anlamına geliyor. Coğrafyanın jeopolitiği belirlemesi, Japonya’nın 14 bin 125 adadan oluşması, deniz hatlarının ulusal güvenlik açısından yaşamsal olması ve ülkenin Birinci Ada Zinciri’nin en kritik düğüm noktası konumunda bulunması nedeniyle, Çin’in Tayvan’ı ele geçirme girişimi hem Japonya’nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturacak hem de hayati deniz hatlarını tehlikeye atacaktır. Örneğin Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 99’unu deniz yoluyla ithal ediyor; çünkü deniz, en ucuz ve en etkili güzergâh.

Bu nedenle, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşılık Japonya, özellikle seyir füzeleri ve hipersonik füzeler başta olmak üzere silah envanterini modernize etmeye başladı. Uzmanlara göre, eğer bir çatışma çıkarsa bu savaş büyük ölçüde deniz merkezli olacak.

Aynı çerçevede, Çin’in deniz gücü modernizasyonu nedeniyle ABD de Pasifik’teki ana askeri ağırlık merkezi olan Guam Deniz Üssü’nü, 360 derece kapsama sağlayan hava savunma sistemleriyle güçlendirdi.

Çin’in yaklaşımının, Mao Zedong’un ‘kalem ve silah’ doktrinine dayandığı belirtiliyor. Buna göre ‘kalem’, ulusal ve uluslararası kamuoyunu hazırlamak için; ‘silah’ ise kalemin yetersiz kaldığı noktada devreye girmek için kullanılıyor. Aynı zamanda Çin, büyük düşünür Sun Tzu’nun ‘düşmanın stratejisini hedef alma’ ilkesine dayanarak doğrudan çatışmadan kaçınan bir yöntem izliyor. Bu bağlamda Pekin, ‘salami stratejisi’ yerine ‘cabbage stratejisini’ benimsiyor. Cabbage stratejisi, elde edilen her kazanımın sağlamlaştırılması ve geri döndürülemez biçimde bir sonrakine geçilmesine dayanıyor.

Ancak bütün bu teorik analizlere rağmen asıl yanıt sahada verilecek. Dolayısıyla kritik soru şu: Çin ordusu ve donanması muhtemel savaş sahnesi için gerçekten hazır mı?

*Bu makale Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından kaleme alındı.


Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
TT

Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)

Ukrayna'ya karşı savaşan ABD vatandaşı Russell Bentley'in ölümünden sorumlu tutulan 4 Rus askere hapis cezası verildi.

Donetsk'in Kremlin'in kontrolündeki bölgesinde görülen duruşmada karar dün açıklandı.

Mahkeme, Binbaşı Vitaliy Vansitaski ve Teğmen Andrey Iordanov'un askeri rütbelerini sökerek ikisine de 12 ay hapis cezası verdi. Çavuş Vladislav Agaltsev 11 yıl, olaya karışan diğer bir askerse işlenen suçu gizlediği gerekçesiyle 1,5 yıl hapis cezası aldı.

Açıklamada, 63 yaşındaki Bentley'nin geçen yıl Ukrayna'nın Donetsk'e düzenlediği saldırıya ilişkin görüntülerden bir belgesel hazırlarken Rus askerlerince 'ajan sanılarak' gözaltına alındığı belirtildi.

Askerlerin, "Donbas Kovboyu" diye de bilinen ABD vatandaşının kafasına çuval geçirip onu zorla arabaya soktuğu belirtildi.

Bentley'nin ağır darp ve işkence sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı. Rus askerlerin cesedi ortadan kaldırmak için arabanın bagajına yerleştirip aracı patlattığı ifade edildi.   

Russell Bentley'in Moskova kontrolündeki Ukrayna topraklarında ölümü Rusya'da tepki yaratmıştı.

"Teksaslı" diye de anılan Amerikan vatandaşının, Ukrayna ordusunun Donetsk'teki Petrovski bölgesine geçen yıl 8 Nisan'da düzenlediği topçu saldırısının ardından kaybolduğu bildirilmişti.

Eşi Lyudmilla da Bentley'nin Rus ordusuna ait 5. Tank Tugayı'ndaki askerler tarafından kaçırıldığını söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti.

2014-2017'de Donetsk'teki Kremlin yanlısı ayrılıkçıların safına katılarak Vostok Taburu'nda Ukrayna'ya karşı savaşan Bentley, 2021'de Rusya pasaportu da almıştı. 

Bentley, tabura katılmak için GoFundMe üzerinden topladığı 2 bin dolarla Rusya'ya gitmişti.

BBC, Bentley'nin Rusya'daki radikal solcu "Sut' vremeni" (Zamanın Özü) hareketinin parçası olduğunu da yazmıştı. Rus milliyetçiliğiyle komünizm düşüncesini merkez alan hareket, Sovyetler Birliği'ni yeniden diriltmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe, Guardian, CBS News


Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
TT

Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)

New York Times'ın (NYT) Meksika ya da ABD yönetimlerinde geçmişte çalışmış veya hâlâ görev yapan 9 kişiye dayandırdığı haber, iki ülke arasındaki uyumsuzluğu ortaya koydu. 

ABD'nin güney komşusunu topraklarında diplomat kisvesi altında faaliyet gösteren istihbaratçılara karşı uyardığı ancak Meksika'nın bu kişileri sınır dışı etmediği bildirildi. 

Mart 2022'de ABD'li General Glen VanHerck'in "Meksika, dünyada en fazla Rus ajanına sahip olan ülke" dediği, dönemin Meksika lideri Andres Manuel Lopez Obrador'un bu iddiayı "Bizde böyle bir bilgi yok" diye yanıtladığı hatırlatıldı. 

Ancak o sırada iki ülkenin bu konu hakkında defalarca bilgi alışverişinde bulunmuş ve Lopez Obrador'un doğrudan uyarılmış olduğu belirtildi. 

Amerikan gazetesinin kaynakları, Meksika'daki Rusya Büyükelçiliği'nde çalışan 25'e yakın ajandan oluşan bir liste CIA tarafından iletilse de bu kişilerin sınır dışı edilmesi için hiçbir girişimde bulunulmadığını öne sürdü. 

Amerikalı yetkililer, Meksika'nın turistik bir yer olmasına ve ABD'ye yakınlığına işaret etti. Rus ajanlarının Meksika'da buluşup ABD topraklarında edindikleri istihbaratı gizlice paylaşmalarının bu sayede kolaylaştığını dile getirdiler.

NYT, Rusya'nın Meksikalıları ABD ve Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirme çabaları konusunda Birleşik Krallık ve Fransa'nın da Meksika'yı uyardığını bildirdi. 

Meksika'daki ABD Büyükelçiliği'ne Rusya'nın faaliyetlerini gözlemlemekten sorumlu bir kişinin atandığı, benzer bir şekilde Fransa'nın da dezenformasyona odaklanan bir kişiyi görevlendirdiği vurgulandı. 

Rusya Büyükelçiliği ise ajan iddialarını reddederek Meksika'yla iyi ilişkilere sahip olduğunu bir e-postayla NYT'ye iletti. 

NYT iki hafta önce yayımladığı bir başka haberde de Rusya'nın Meksika'daki dezenformasyon çalışmalarını son iki yılda artırdığını bildirmişti. 

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla gazeteye konuşan kaynaklar, dezenformasyon kampanyasının Sputnik ve RT gibi Kremlin'e ait medya kuruluşları tarafından yürütüldüğünü ileri sürmüştü. 

Özellikle ABD'nin en büyük ticaret ortağı olan Meksika'nın hedef alındığı aktarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, NDTV