Libya meselesinde Arap alemi ve 'ortak karar' arayışları

Mısır ve BAE uzun yıllar Mareşal Halife Hafter ve Libya Ulusal Ordusu'na destek verdi (Reuters)
Mısır ve BAE uzun yıllar Mareşal Halife Hafter ve Libya Ulusal Ordusu'na destek verdi (Reuters)
TT

Libya meselesinde Arap alemi ve 'ortak karar' arayışları

Mısır ve BAE uzun yıllar Mareşal Halife Hafter ve Libya Ulusal Ordusu'na destek verdi (Reuters)
Mısır ve BAE uzun yıllar Mareşal Halife Hafter ve Libya Ulusal Ordusu'na destek verdi (Reuters)

Ziyad Akil
Libya krizi, Arap dünyasında sıcak bir mesele olmaya devam ediyor. 2014 yılında siyasi bölünmenin başlamasından bu yana Birleşmiş Milletler’in (BM) Suheyrat Anlaşması ve Gassan Salame tarafından ortaya koyulan girişimler de dahil pratik açıdan çözümleri belirginleştirme amaçlı çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı zamanda siyasi ve askeri olmak üzere farklı taraflar arasında çatışmalar da tırmanış gösterdi.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre Libya, Arap dünyasında birden fazla role sahip ve bölgesel rolü de birkaç düzeye yayılmış halde. Birçok ülke de ateşkese, askeri çözüme veya siyasi çözüme ulaşmak için Libya krizi meselesine (kendi lehlerine göre) farklı yollardan yaklaşıyor.
Arap aleminden birçok ülke Libya meselesine müdahalede bulunmaya çalışıyor. Petrol, bölgesel güvenlik, sınır güvenliği ve yasa dışı göç başta olmak üzere müdahalelerini geçerli kılmak için birçok neden ortaya koyuyorlar. Aynı şekilde Libya, Arap dünyası ve Kuzey Afrika’daki çok sayıda anlaşmazlıkla da bağlantılı bir konumda.
Mısır vizyonu, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) stratejisi ve Suudi Arabistan’ın önceliği
Mısır, Libya meselesinde en önemli bölgesel aktörlerinden biri. Mısır'ın sınır ve bölgesel güvenliği, Libya krizi meselesinde önemli bir rol oynuyor. Mısır’ın Libya meselesine dair yönetim şeklinde de bazı değişiklikler oldu. Aynı şekilde Mısır vizyonu, “ulusal ve sınır güvenliği” ile “Mısır’ın Libya’daki rolünü Kahire’nin Batı ile ilişkilerinde dış politika kartlarından biri olarak kullanmak” olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Libya’nın doğusundaki en tutarlı otorite olarak Mısır, batı sınırını koruyan askeri bir güç olması dolayısıyla yıllarca Mareşal Halife Hafter ve Libya Ulusal Ordusu'na (LUO) destek verdi. Aynı zamanda Halife Hafter ile güvenlik, stratejik ve askeri açıdan iş birliği sağlayan Mısır, bu sahnede yalnız değildi. BAE de orduya destek sağladı.
BAE, Mısır’ın takip ettiğinden farklı bir konuma sahip. Öyle ki Mısır’ın Libya’daki müdahalesi nihayetinde ulusal bir güvenlik sorunundan kaynaklanıyor. Ancak BAE müdahalesi, BAE’nin bir bütün olarak Kuzey Afrika ve Arap dünyasındaki etkisini artırma stratejisinin bir parçası olarak gündeme geliyor. Körfez ülkeleri ve İran arasındaki anlaşmazlık, Arap dünyasındaki güç denklemini değiştirecek olan bölge ülkeleri arasında soğuk bir çatışma ortamı oluşturdu. Bu nedenle Libya çatışması, Arap dünyasında bölgesel siyasi değişiklik için bir giriş noktası olarak görülüyor.
Bu bilgiler uyarınca Suudi Arabistan’ın rolü de göz ardı edilemez. Zira Libya meselesi, Riyad’ın dış politika öncelikleri arasında yer alıyor. Körfez liderliği çatışması, Kuzey Afrika’da öncü bir rol oynama ve siyasi İslam akımlarının etkisini azaltma çerçevesinde Suudi Arabistan, Libya melesine “Kuzey Afrika’ya giriş mekanizmalarından biri” olarak müdahalede bulunuyor.
Libya’ya komşu ülkeler
Cezayir, Tunus, Mısır ve Sudan başta olmak üzere komşu ülkeler, iç ve bölgesel açıdan Libya sahnesinin kilit aktörleri haline geldi.
Mısır’ın rolüne zaten değindik. Ancak tüm bu ülkelerin, Libya içerisindeki çatışma taraflarıyla sabit ilişkileri bulunuyor. Cezayir, Tunus ve tabii ki Libya’da cumhurbaşkanlığı pozisyonunda yaşanan boşluk dolayısıyla Kuzey Afrika’da da siyasi bir boşluk var.
Libya meselesinde komşu ülkeler de çift rollere sahip. Zira bir yandan bu ülkeler, BM planından kaynaklanan siyasi çözümü desteklerken diğer yandan da Kuzey Afrika’daki çıkarları ve Libya’daki mevcut anlaşmazlıklara dair zeminde yaşanan gelişmeler arasında bir çatışmaya odaklandılar.
Tunus ve Cezayir; Başkanlık Konseyi, Devlet Konseyi ve Mısrata’daki milisler gibi Libya’nın batısındaki siyasi oluşum ve askeri milislerle ittifaklarını koruyor. Kuzey Sudan ise Sudan’daki siyasi hareketliliğin bölgedeki rolünü azaltmasına rağmen Libya’nın güneyindeki Tabu ve Tuareg kabileleriyle sürekli temas halinde.
Mısır, üç yıldan uzun bir süredir Hafter’e siyasi açıdan destek verirken birçok uluslararası forumda Hafter liderliğindeki LUO’ya yönelik silah ambargosunu da kaldırma çağrısında bulunuyor.
Arap dünyasının Libya meselesini ve krizi devlet çıkarları uyarınca ele alındığına dikkat edilmeli. Nitekim Libya’daki çatışmaların uzamasının bir diğer sebebi de bu
Fas’ın çıkarları
Fas, içeriden ve dışarıdan önemi nedeniyle Libya meselesini göz ardı edemeyen ülkelerden biri olmaya devam ediyor. Mısır, Tunus ve Cezayir gibi Fas da Libya krizini çıkarları uyarınca bölgesel ve uluslararası ilişkileri doğrultusunda çözmeyi hedefliyor. Örneğin Fas, Aralık 2015’te Suheyrat kentinde bir anlaşma imzalamak için çatışma tarafları arasında siyasi arabuluculuk yapmak amacıyla yoğun bir çaba sarf etti. Anlaşma imzalanmasına rağmen ölü olarak nitelendi.
Libya meselesine dahil olan başka Arap ülkelerine de tanık oluyoruz. Ancak bu ülkeler, konuya doğrudan müdahalede bulunmuyor. Ürdün, Kuveyt ve Bahreyn gibi Arap ülkeleri, Libya meselesinin çözümü için siyasi bir girişim ortaya koyma hakkına sahipken bölgesel ve uluslararası açıdan koordinasyon eksikliği bu tür girişimlerin önünde engel oluşturdu.
Libya meselesine farklı ülkelerden yapılan Arap müdahalesi sağlam bir zeminde durmuyor ve birleşik bir karar da yok. Arap Baharı sonrasında Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’ın uzun bir süre yeni Arap ittifakı kapsamında bir eksen oluşturduğu söyleniyor. Ancak Halife Hafter’in hastalığı ve Fransa’da tedavi görmesi, Mısır ve BAE arasında “Hafter’in sahneden kaybolması halinde yerine kimin geçeceği” konusunda bir anlaşmazlık yaşanmasına neden oldu. Ama Hafter’in hastalığından kurtulması, yeni Arap ittifakının dikenli konular üzerindeki anlaşmazlığını yok etmek için bir vesile sağladı.
Nihayetinde Libya meselesiyle ilgili olarak bir sonraki aşamada bölgesel ve uluslararası arenadaki çekişme devam edecek. Meseleyle ilgilenen Arap ülkeleri ve Akdeniz’in kuzey tarafındaki Avrupalı ortakları arasındaki koordinasyon eksikliği, Akdeniz’in güney bölgeleri, Kuzey Afrika ve Arap dünyasında bir sorun olmayı sürdürecek.



Katz: Suriye'deki silahlı gruplar Golan Tepeleri'ni işgal etmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)
TT

Katz: Suriye'deki silahlı gruplar Golan Tepeleri'ni işgal etmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)

Times of Israel'in haberine göre, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, dün Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi'nde yaptığı toplantıda, Suriye'de Golan Tepeleri'ni işgal etmeyi düşünen silahlı grupların bulunduğunu söyledi.

Katz, İsrail'in Şam ile bir güvenlik anlaşmasına veya normalleşmeye ulaşma yolunda olmadığını ve ülke içindeki Suriye güçlerinin veya çeşitli milislerin İsrail yerleşimlerine saldırmaya çalışabileceği veya Suriye Dürzi toplumunu yeniden tehdit edebileceği senaryolara hazırlandığını sözlerine ekledi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığı habere göre Husilerin Golan Tepeleri'ne kara harekâtı düzenlemeyi düşündükleri belirtildi.

İsrail güçleri ise Beşşar Esed rejiminin Aralık 2014'te devrilmesinden bu yana Güney Suriye'de dokuz noktaya konuşlandı. Bunların çoğu, iki ülke sınırında Birleşmiş Milletler tarafından izlenen tampon bölge içinde yer alıyor. Bu noktalardan ikisi Hermon Dağı'nın Suriye tarafında bulunuyor.

İsrail, İsrail yerleşimlerini korumak ve Lübnan Hizbullahı veya diğer İran destekli milisler de dahil olmak üzere düşman güçlerin eline geçmesi durumunda tehdit oluşturabilecek silahları güvence altına almak için Suriye topraklarının 15 kilometreye kadar uzanan bölgelerinde faaliyet gösterdiğini açıkladı.

Golan Tepeleri, Suriye'nin güneybatı köşesinde, Şam'ın 60 kilometre batısında yer almakta ve yaklaşık bin 860 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır.

İsrail, Haziran 1967'deki "Haziran Gerilemesi" olarak bilinen savaş sırasında Golan Tepeleri'nin yaklaşık bin 250 kilometrekarelik bir alanını işgal etti ve ardından 1981'de fiilen ilhak etti; ancak bu hamle Birleşmiş Milletler tarafından tanınmadı ve burası işgal edilmiş Suriye toprağı olarak görülmeye devam edildi.


İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi toplantısında yaptığı açıklamada, Suriye’deki bazı silahlı grupların Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşündüğünü söyledi. Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre Katz, İsrail’in Şam ile güvenlik anlaşması ya da normalleşme yolunda olmadığını belirterek, Suriye ordusu ya da ülkedeki farklı milislerin İsrail yerleşimlerine saldırma veya Suriye’deki Dürzi toplumunu yeniden tehdit etme ihtimaline karşı hazırlık yapıldığını ifade etti.

Katz, Husilerin de Golan Tepeleri’ne yönelik olası bir kara harekâtını değerlendirdiğini söyledi.

Öte yandan, İsrail güçleri Aralık 2024’te Beşşar Esad rejiminin çöküşünün ardından Suriye’nin güneyinde dokuz noktada konuşlandı. Bu noktaların büyük bölümü, iki ülke arasındaki sınırda Birleşmiş Milletler tarafından izlenen tampon bölgede yer alırken, konuşlanma alanları arasında Cebel Hermon’un (Şeyh Dağı) Suriye tarafındaki iki nokta da bulunuyor.

İsrail, bu birliklerin İsrail yerleşimlerini korumak ve düşman unsurların eline geçtiğinde tehdit oluşturabilecek silahları güvence altına almak amacıyla Suriye topraklarında yaklaşık 15 kilometre derinliğe kadar faaliyet yürüttüğünü açıkladı. Bu potansiyel tehdit unsurları arasında Lübnan Hizbullahı ile İran destekli diğer milis gruplar da yer alıyor.

Suriye’nin güneybatısında bulunan Golan Tepeleri, başkent Şam’ın yaklaşık 60 kilometre batısında yer alıyor ve toplamda 1.860 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. İsrail, Haziran 1967 Savaşı sırasında bölgenin yaklaşık 1.250 kilometrekarelik kısmını işgal etmiş, 1981’de ise fiilen ilhak etmişti. Ancak bu ilhak, bölgeyi hâlen işgal altındaki Suriye toprağı olarak kabul eden Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıyor.


BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
TT

BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)

Birleşmiş Milletler’in Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert, Perşembe günü yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı önemli kararlar ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmiş varlığına rağmen ülkenin güneyindeki belirsizlik ortamının devam ettiğini belirtti. Hennis-Plasschaert, bu iki unsurun “normalleşme yolunda temel bir zemin oluşturduğunu” söyledi.

Hennis-Plasschaert, “Birçok Lübnanlı için çatışma düşük yoğunlukla da olsa sürüyor. Mevcut durum devam ettiği sürece, düşmanlıkların yeniden tırmanma ihtimali ortadan kalkmış değil” ifadelerini kullandı.

BM yetkilisi, mevcut fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Diyalog ve müzakereler tüm sorunları çözemeyebilir; ancak taraflar arasında karşılıklı anlayışın oluşmasına katkı sağlar ve en önemlisi, istenen güvenlik ve istikrara giden yolu açar” dedi.

İsrail ile Hizbullah arasında geçen yıl Kasım ayında, Gazze’deki savaşın yol açtığı bir yılı aşkın karşılıklı bombardımanın ardından ABD arabuluculuğunda ateşkes sağlanmıştı. Ancak İsrail, anlaşmaya rağmen Güney Lübnan’daki bazı noktalarda varlığını sürdürürken, ülkenin güneyi ve doğusuna yönelik saldırılarına devam ediyor.