Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz: İran çıkarları için Yemen'i sömürmek istiyor

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz (SPA)
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz (SPA)
TT

Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz: İran çıkarları için Yemen'i sömürmek istiyor

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz (SPA)
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz (SPA)

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Aramco tesisleri saldırısı hakkında CNN ile yaptığı röportajın bir bölümünü Twitter hesabından yayınlayarak “İşte Abkayk (Abqaiq) ve Hurays’taki (Khurais) petrol tesislerine yapılan saldırılardan korkakça Yemenlileri suçlayarak Yemen’e sakinlik getirmek için gayret gösterdiğini iddia eden İran Dışişleri Bakanı” dedi.
Prens Selman’ın yayımladığı röportajda konuyla ilgili konuşma şöyleydi:
 Zarif: Saldırıyı İran’ın yapmadığından gayet eminim.
Sunucu: Saldırıdan Husilerin sorumlu olduğuna inandığınızı defalarca söylediniz.
Zarif: Hayır, hayır. Husilerin sorumluluğu üstlendiklerine dair açıklama yaptıklarına inanıyorum.
Sunucu: Yani onların yaptıklarından emin değilsiniz?
Zarif: Onların yaptığına dair bir inancım yok. Fakat durumu böyle açıkladılar. Bizim yapmadığımızı bildiğim gibi onların da açıklama yaptıklarını biliyorum.
Sunucu: Size saldırıyı gerçekleştirdiklerine dair herhangi bir kanıt göstermediler mi?
Zarif: Dün gece bazı belgeler çıkardıklarını duydum fakat bunları şahsen inceleyemedim. Çünkü onların drone ve füzelerinin menzilini artırabileceklerini ortaya koyma konusunda uzman biri değilim.
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Selman, Twitter üzerinden yaptığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İran rejimi, çıkarları için Yemen’i küstahça sömürmek istiyor. Diğer yandan ise onların adına konuşarak yalanlarıyla herkesi kandırmaya çalışıyor. Yemen halkının değerini azaltmak için uğraşıyor.”
Selman, bir diğer açıklamasında da şunları söyledi:
“Tüm Yemenlilerin İran’ın kaos, bozgunculuk ve yıkım projesinin karşısında durmaları ve halkın çıkarlarını, güvenliğini ve refahını her şeyden üstün tutmalarının zamanı geldi. Biz de onların yanında olacağız.” 
Prens Selman, Yemen’de ilan edilen sakinlikten memnun olduğunu dile getirdiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Suudi Arabistan, gerçekleşmesini her zaman istediği bu sakinliğe olumlu bakıyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın da belirttiği gibi bunun etkin bir şekilde devam etmesini umuyoruz.”
Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman'ın konuya dair yaptığı bir diğer açıklaması da şöyleydi:
“İran rejimi, Yemen’deki krizi ateşlemekle kalmayıp körüklemeye de de devam etti. Bu yüzden rejimin Yemen’deki sakinlikten bahsedip bunu onları mevcut krizden kurtarmaya çalışmasına bağlaması, Yemen ve halkını sömürdüğünün göstergesidir.”. 
Prens Selman, 20 Eylül’de yine Twitter hesabından yaptığı açıklamada da şu ifadeleri kullanmıştı:
“Arap yiğitliği, kişilerin ve devletlerin sorumluluk üstlenme ve zorluklarla başı dik bir şekilde mücadele etme konusunda durum ne olursa olsun, özellikle de gücü ve hacmi kendisinden küçük olanları suçlamamasını gerektirir. Tahran rejimi, savunmasız kişileri koruduğunu iddia ediyor. Ancak bugün varlığını sürdürmek ve güvenliğini sağlamak için korkakça zayıfların arkasına gizlendiğini görüyoruz.” 



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.