Ratcliffe: İran, eşimi İngiltere'ye karşı koz olarak kullanıyor

İran’ın başkenti Tahran’da tutuklu olan İran ve İngiltere vatandaşı Nazanin Zaghari Ratcliffe’in eşi Richard ve kızı Gabrielle
İran’ın başkenti Tahran’da tutuklu olan İran ve İngiltere vatandaşı Nazanin Zaghari Ratcliffe’in eşi Richard ve kızı Gabrielle
TT

Ratcliffe: İran, eşimi İngiltere'ye karşı koz olarak kullanıyor

İran’ın başkenti Tahran’da tutuklu olan İran ve İngiltere vatandaşı Nazanin Zaghari Ratcliffe’in eşi Richard ve kızı Gabrielle
İran’ın başkenti Tahran’da tutuklu olan İran ve İngiltere vatandaşı Nazanin Zaghari Ratcliffe’in eşi Richard ve kızı Gabrielle

Nazanin Zaghari Ratcliffe, casuslukla suçuyla 3 sene, 6 ay ve 25 gündür Tahran’daki Evin Hapishanesinde tutuluyor. Eşinin zihinsel ve fiziksel sağlığının kötüye gitmesinden endişe duyan Richard’ın eşinin arkasında durduğunu kanıtladığı davası ise ekranlarda, gazetelerde ve Avam Kamarası’nda yankılandı.
Senelerdir eşinin siyasi hesaplardan kurtulup eve dönmesini bekleyen Richard, “İran, eşimi İngiltere’ye karşı koz olarak kullanıyor” ifadelerinde bulundu.
Reuters haber ajansının insanı kolu Thomson Reuters vakfında proje yöneticisi olan Zaghari Ratcliffe, 2016 yılının Nisan ayında kızıyla birlikte aile ziyareti için İran’a gitmiş, İngiltere’ye dönmek üzereyken Tahran havaalanında gözaltına alınmıştı. Ardından “İran’daki İslam rejimini devirmekle” suçlanarak 5 yıl hapse mahkum edilmişti.
Hükümetin ihmali
Şarku’l Avsat’a konuşan Richard, hükümetin eşini geri alma çabalarının yetersiz olduğunu söyleyerek yaşadığı hayal kırıklığını dile getirdi. Tahran’ın İngiliz vatandaşı olan Avustralyalı çifti serbest bırakmasının ardından İran’ın bu konularda anlaşmaya açık olabileceğini uman Richard, diğer yandan “Avustralya hükümeti meseleyi üç ay içinde çözerken İngiltere 3 seneden fazla süredir Nazanin’in iadesini sağlayamıyor” ifadelerinde bulundu.
İki dava arasındaki bu karşılaştırma 7 Ekim’deki Avam Kamarası’nda ele alınmıştı. Hükümet, iki dava arasındaki temel farkın İran’ın çift vatandaşlık politikasıyla ilgili olduğunu açıklamış, ancak Richard bu açıklamayı ikna edici bulmamıştı.
Masum olan eşinin İngiltere Hükümeti’nin borcundan dolayı İran’da tutulduğunu söyleyen Richard, “Bu bizim savaşımız değil o yüzden hayatımızın 3 buçuk senesini kaybetmemiz gerekmiyordu. İngiltere bu süreçte nadiren diplomatik koruma sağladı. Tam tersini iddia etse de elinde birtakım malzemeler var” dedi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, bu yılın başlarında Nazanin Ratcliffe'a diplomatik koruma sağlayarak küçük bir adım atmıştı. Böylece dava Londra ile Tahran arasında resmi bir yasal anlaşmazlık haline gelmişti.
Ancak Richard Ratcliffe, davanın Başbakan Boris Johnson ile görüşmesini gerektirecek kadar önemli olduğunu ve onun da bu konuya ilgi göstermesi gerektiği düşüncesinde.
Dışişleri Bakanıyken söz konusu davadan sorumlu olan Johnson, Nazanin’in İran’daki gazetecileri eğittiğini söyleyerek onun hapis cezasına beş yıl ekleme riski katmakla suçlanmıştı. Eski İngiliz Dış Sekreteri, Kasım 2017'de Avam Kamarası'ndan özür dilemişti.
2 Eylül’de İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab ile bir araya gelen Richard, söz konusu görüşmeyle ilgili “Önümüzdeki adımlar hakkında bazı şeylerden bahsettik. Yasal olarak mümkün olur olmaz rehin alma faillerine ‘Magnitskiy yaptırımları’nın uygulanmasını talep edeceğiz” ifadelerini kullandı.  Aynı zamanda Richard, Dışişleri Bakanından rehine alımına karşı uluslararası bir koalisyon kurulmasını talep etti.
Demokrat ve Cumhuriyetçi olmak üzere iki partinin sunduğu bir yasa tasarısı olan Magnitskiy Hukuk Muhasebesi Kuralı, 2012’de o zamanki Cumhurbaşkanı Barack Obama tarafından imzalanmıştı. Tasarı, 2009 yılında tutuklanan Sergey Magnitskiy’nin hapishanesindeki ölümünden sorumlu Rus yetkililerin cezalandırılması öngörüyordu. 2016 yılından beri bu yasalar dünya çapında uygulanıyor. ABD ise bu tasarıyı diğer ülkelerde insan haklarını ihlal edenler için kullanıyor.
Eylül ayında söz konusu davayı uluslararası arenaya taşıyan Richard, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulundaki “Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası İttifakı’ oluşumuna katılmıştı.
İran’a karşı koz
Richard, eşinin İngiltere ve İran Hükümetleri arasındaki borç davasından dolayı tutulduğunu söylüyor. Söz konusu dava, İngiltere ve İran arasında bir silah anlaşmasının imzalandığı 1976 yılına kadar gidiyor. Anlaşmaya göre Londra, bin 500 adet Chieftain tankını 400 milyon sterline İran’a satacakken İran şahının devrildiği 1979 devriminden sonra tankların teslimini dondurmuştu. İran, bu borcu hala daha talep ederken İngiltere ise Orta Doğu’daki sabotaj faaliyetlerinde kullanılacağı korkusuyla borcu ödemeyi reddediyor.
İngiliz Hükümeti, Nazanin ve borç davalarını birbiriyle ilişkilendirmeyi defalarca kez reddederken Richard ise iki dava arasındaki ilişkiyi kanıtlayacak örnekler sunuyor. Richard “7 Ekim’de Nazanin’in adli tıp görüşmesine eşlik ettim. Bu tarih, İngiltere’nin borç meselesinin Londra’daki mahkemede görüşülme tarihiyle çakıştı. Aynı şey Mayıs ayında da olmuştu” ifadelerinde bulundu. Londra mahkemesi, İran lehine karar vermemişti.
Richard sözlerine “9 Ekim Çarşamba günü, Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC) müfettişleri, Nazanin'i ziyaret ederek ona ikinci bir ceza için İran Devrim Mahkemesi'ne döneceğini söyledi. Borç davası çözülmezse ikinci duruşmada Nazanin aleyhinde ikinci bir ceza çıkartılabilir” diyerek devam etti.
Umut kırıntısı
Richard, IRGC’nin onayıyla 10 Ekim’de, üç büçük yıldır büyükbabası ve büyükannesiyle yaşayan kızı Gabrielle’ye kavuşmuştu. Richard ve eşi, Gabriella’nin İngiltere’ye dönüşü konusunda uzun süre kararsız kalmıştı. Richard, Gabriella’nin annesinden uzaklaşmasının Nazanin’in zihinsel veya fiziksel sağlığına olumsuz etki edeceğinden korkuyordu. Aynı zamanda Gabrielle’nin, babası ile yeniden iletişim kurabilmesi için İngilizce öğrenmesi gerekiyordu. Nazanin, hapishaneden aktarılan mektubunda, “Çocuğumdan ayrıldıktan sonra umut ve motivasyonu kaybettim” ifadelerini kullanmıştı.
Nazanin’in sağlık durumu
Richard, hapsedilmesinden bu yana eşinin sağlık sıkıntısı çektiğini açıkladı. Yaklaşık iki sene önce Nazanin’e üç farklı tanı konmuştu: depresyonun neden olduğu psikolojik sorunlar, omurga ve boynundaki problemler ve göğsünde ortaya çıkan kitle.
Söz konusu teşhisler 2017 yılında başlamış ve birkaç ay devam etmişti. Bu dönemde göğüsteki kitlenin iyi huylu olup olmadığı, omurga problemleri için egzersizlere gerek duyulup duyulmayacağı ve akıl sağlığı için acil hastane tedavisinin gerekli olup olmadığı ortaya kondu.
Richard’ın, eşinin tedaviden yoksun bırakıldığını duyurmasının ardından İngiliz Dışişleri Bakanlığı Tahran’a, sağlık hizmeti sağlaması konusunda baskı yaptı.
Sağlık hizmetlerinden mahrum edildiği gerekçesiyle birçok kez açlık grevi yapan Nazanin’in durumu, kızı Gabriella’nın İngiltere’ye dönüşüyle daha da kötüleşti. Adli tıpın eşinin tedavisi hakkında henüz bir karara varmadığını belirten Richard, Nazanin’in hapishaneden çıkarılmasını destekleyen adli tıp ile IRGC’nin müfettişleri arasında bir iç savaş olduğunu ifade etti.
Nazanin’in ailesi tehdit ediliyor
Nazanin’in İran’daki ailesinin uğradığı taciz hakkında konuşan Richard, bazı aile üyelerinin işlerinden kovulduğunu aktardı. Kovulmalar İranlı yetkililerin aile üyelerinin işverenlerini ziyaret etmesinin ardından gerçekleşmişti. Aynı zamanda Nazanin’in ailesi, kızlarının davasıyla ilgilenirken dikkatli olmadıkları takdirde diğer çocuklarından birinin daha tutuklanabileceği yönünde sert tehditler aldı. Nazanin Ağustos 2018’de üç günlüğüne serbest bırakıldığında, babası IRGC üyelerinden günde ikişer kez çağrı aldı. Söz konusu çağrılarda daima izlendikleri ve şimdiye kadar iyi performans gösterdikleri belirtiliyor, yaşayabilecekleri bir trafik kazası ya da belirli bir mağazadan yiyecek almamaları konusunda uyarılar veriliyordu. Richard, bunların oldukça korkunç stratejiler olduğunu vurguladı.
Son olarak eşini ziyaret etmek için vize başvurusunda bulunduğunu, ancak İran makamlarından cevap alamadığını söyleyen Richard, “Basına benden bir talep almadıklarını söylediler, yerel medya ise vizeyi reddettiğim hakkında hikayeler uydurdu ancak bunların hiçbiri doğru değil” dedi.



Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte

Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
TT

Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte

Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)

İsrail'in İran'a karşı yürüttüğü savaş, tıpkı 7 Ekim 2023’teki gibi ‘hayal edilemez’ bir saldırıyla başladı ve daha önce ‘imkânsız’ olan çok sayıda misillemeyi ve çatışmayı beraberinde getirdi. Gazze'den Lübnan'a ve İran'a uzanan kanlı, maliyetli ve yıpratıcı olan bu savaşın ardından, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda başka bir savaşın da kesinlikle devam edeceğine şüphe yok.

İsrail’in Gazze Şeridi'ne karşı başlattığı saldırının, sadece bölgeyi değil tüm dünyayı açık bir çatışmaya sürükledikten sonra, Gazze'de sona ermeyeceği ilk andan itibaren belliydi. Dünyayı, İsraillileri, Filistinlileri ve her şeyi eşit ölçüde değiştiren tarihi bir dönüm noktası oldu. Dünyadaki değişikliğin başında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve 7 Ekim gibi senaryoların tekrarlanmasını önlemek için bunu uluslararası bir ihtiyaç haline getirilmesinin gerektiği yönündeki düşünceleri teşvik etmek geliyor. Filistinliler bugün bu durumu, arzu ettikleri bağımsız devlete giden siyasi süreci ilerletmek umuduyla mümkün olan her şekilde kullanmaya çalışıyorlar.

Ancak mesele mantık, dilekler veya haklarla ilgili değil, işgalci ve birçok cephede ‘galip’ olan İsrail'in tepkisiyle ilgili. Bu arada İsrail de değişti ve tüm bölgenin çehresini değiştirdi. Hatta Filistinlilerin tamamını ortadan kaldırmayı düşünmeye başladı, onlara bir devlet veya herhangi bir isimle bir varlık vermeyi ise asla aklından geçirmiyor.  Mahmud Derviş'in bir zamanlar söylediği gibi: “Devrim ne kadar geniş. Ne kadar dar yolculuk. Fikir ne kadar büyük. Ne kadar küçük devlet!”

Abbas'ın mektupları

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail-İran savaşının sona erdiğini açıklamasının ardından fazla beklemeden, bölgedeki savaşın sona ermesinin başlangıcı olmasını istediği bu anı fırsat bilerek ona bir mektup gönderdi. Abbas, mektubunda ‘kapsamlı bir barış anlaşmasına varmak için İsrail ile derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğunu’ belirtti.

dfrgty
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve ABD Başkanı Donald Trump, 2017 yılında Beyaz Saray'da bir araya geldiler (Filistin Devlet Başkanı'nın Facebook sayfası)

Trump'ı açıkça ikna etmeye çalışan Abbas, mektubunda şöyle yazdı:

Sizinle birlikte, imkansız gibi görünen; Filistin'in tanınması, özgür, egemen ve güvenli olması, İsrail'in tanınması ve güvenli olması, bölgenin barış, refah ve bütünlük içinde olmasını sağlamayı başarabiliriz.

Trump'ın Gazze Şeridi dahil olmak üzere bölgedeki savaşların durdurulması konusundaki ‘cesur’ tutumunu vurgulayan Abbas, Trump’a hitaben “Sizin temsil ettiğiniz irade ve liderlik olursa adalet sağlanabilir” dedi.

Abbas, Trump'ın bölgedeki doğrudan müdahalesini yoğunlaştırmasının ardından bu hassas dönemde mektubunun öneminin farkındaydı ve doğal olarak Trump’ı daha büyük bir müdahaleye çekmeyi umuyordu.

Filistin Yönetimi'nden kaynaklar, Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın ABD Başkanı Trump'ın barış sürecine doğrudan müdahale etmesini umduğunu ve Trump'ın İran ve Ukrayna'da yaptığı gibi Gazze Şeridi’ndeki savaşa da müdahale etmesi halinde bir fırsatın ortaya çıkabileceğini düşündüğünü söyledi.

Abbas, Trump'ın dünyada İsrail'e baskı yapabilecek tek kişi olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden onu İran'a karşı savaşı bir tweetle sonlandırmaya cesaretlendirmeye çalıştı. Ardından İsrail uçaklarını Tahran'a yönelik büyük bir saldırıyı iptal etmeye zorladı ve daha sonra Gazze konusunda olası bir anlaşma olduğunu açıkladı.

Abbas, Trump'ın kendini savaşları sona erdiren adam olarak gösterme tutkusunun, kalıcı barışın sağlanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla bağlantılı daha büyük bir başarıyla taçlandırılması gerektiğine inanıyor. Bu amaç doğrultusunda Arap ve Avrupa ülkelerinin liderleriyle birlikte çalışıyor.

Filistin Yönetimi’nden bir yetkili, Trump'ı ikna etme çabasının, Arap ve Avrupa ülkeleriyle ortak bir vizyon çerçevesinde yürütüldüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırısından kısa bir süre sonra başlayan ve halen devam eden, devletin ilerlemesini sağlamak için yapılan çalışmalar var. Bunlar arasında, savaş sonrası döneme ve beklenen barış konferansının başlatılmasına hazır olmak için iktidarda geniş çaplı reformlar da yer alıyor. Tabii ki Trump'ı bu fikri benimsemeye ikna etmek de bunlardan biri” diye konuştu.

Abbas, Trump'tan Uluslararası Barış Konferansı düzenlenmeden önce müdahale etmesini istemişti. Konferansın düzenleyicileri, diğer ülkeleri nihayetinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak bir sürecin başlangıcı olması beklenen Filistin devletini tanımaya ikna etmeyi umuyorlar.

Yeniden yapılandırma

Abbas, bu yıl Filistin Yönetimi'nde 32 yıl önce kurulduğundan bu yana en büyük değişiklikleri yaptı ve Fetih Hareketi liderlerinden Hüseyin Şeyh'i yardımcısı olarak atadı. 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşın tüm dengeleri alt üst etmesinden sonra gerçekleşen bu atama, boş kalan bir makama yapılan bir atama değildi.

Şu an 90 yaşında olan Abbas'ın bir başkan yardımcı ataması, Filistin Yönetimi’nin gerçekten değiştiğine ve yeniliklere hazırlandığına dair en açık mesajdı.

yu
Nablus'taki çatışmaların ardından dinlenen Filistinli güvenlik güçleri (Reuters)

Şeyh, iktidar içinde bazı büyük değişikliklerin yapılmasının ardından göreve geldi. Abbas, geçtiğimiz yıl hükümetini görevden aldı ve Başbakan Muhammed Mustafa liderliğinde yeni bir hükümet kurdu. Abbas, Şeyh'in başkan yardımcısı olarak atanmasından önce güvenlik teşkilatlarının neredeyse tüm liderlerini görevden aldı ve en önemli teşkilatların başına yeni başkanlar atadı. Bu kez atananların çoğu cumhurbaşkanının özel muhafızlarından oluşuyordu.

Abbas bununla yetinmedi, yüzlerce tuğgeneral rütbeli subayı görevden aldı ve başkanlık kararnamesiyle emekliye ayırdı. Kararın metninde, Filistinli güvenlik güçlerinin insan kaynaklarının, güvenlik kurumlarının geliştirilmesi ve çalışmalarına uygun şekilde yeniden yapılandırılmasının amaçlandığı belirtildi.

Bunun yanında Abbas, ABD ve İsrail'in protestoları üzerine silahlı unsurlara ve esirlere maaş ödeme sistemini değiştirdi.

Filistin Yönetimi'nden bir kaynak, tüm bu değişikliklerin ve şu anda devam eden reform kampanyasının, yeni bir döneme hazırlık olarak yönetimin yenilenmesi ve değişmesi için uygun zeminin hazırlanmasına yönelik olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “Dünyaya, otoritenin Gazze bölgesini devralmaya hazır olduğunu söylemek istiyoruz. Dahası, Filistin devleti için de hazırız” ifadelerini kullandı.

İsrail'in kesin reddi

Ancak planlar, toplantılar ve konferanslar devletin hayallerini gerçekleştirmek için yeterli mi?

Filistinli yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim, Gazze’de savaşın başlamasından bu yana bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına dair artan tartışmaların böyle bir devletin kurulmasını gerçekten sağlayamayacağını düşünüyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan İbrahim, şunları söyledi:

“Bu sadece bir terim olarak kalacak. İsrail'de bu fikre en ufak bir kabul yok, hatta eski ABD Başkanı Joe Biden'ın hükümeti bile yeterince ciddi değildi, Trump hükümeti ne kadar ciddi olabilir ki? Trump ve Netanyahu'nun gündemi açık: Gazze'de bir çözüm bulunarak Arap dünyasıyla normalleşme anlaşmalarının kapsamı genişletilecek ve ABD, Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde İsrail'in egemenliğini tanıyacak. Bundan ötesini göremiyorum.”

İsrail, bağımsız bir Filistin devleti hakkında herhangi bir müzakerede bulunmayı reddediyor. Aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nin yönetimini yeniden devralmasına bile karşı çıkmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’nin ‘ne Fetihistan (Fetih Hareketi) ne de Hamasistan (Hamas Hareketi) olmasına izin vereceklerini’ söylemeye devam ederek uzun süreli bir askeri yönetimin önünü açıyor.

Netanyahu’nun bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını reddetmesini 7 Ekim saldırısıyla gerekçelendirmesi dikkat çekici bir çelişki. Netanyahu, Filistinliler devlet kurarsa 7 Ekim saldırısının tekrar edeceğini, çünkü El Fetih ile Hamas arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor.

Daha önce yaptığı bir açıklamada bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini ‘saçma’ olarak nitelendiren Netanyahu, İsrail şehirlerinden sadece birkaç dakika uzaklıkta kurulacak bir Filistin devletinin ‘İran terörünün kalesine dönüşeceğini’ öne sürerek “Gerçeklikten kopuk hayaller yüzünden bekamızı tehlikeye atmayacağız” diye eklemişti.

Netanyahu, yabancı ülkelerin liderlerinin bağımsız bir Filistin devletinin kurulması taleplerine açıkça karşı çıkıyordu. Hatta kendisi ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, Filistin devletini tanıma niyetini açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u sert bir şekilde eleştirerek “Eğer bunu çok istiyorsan, git ve Fransa'nın geniş topraklarında Filistin devletini kur” dediler.

İsrailli yetkililerin, Macron'a verdiği bu yanıt, Tel Aviv'in bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.

İsrail'in Macron'a verdiği yanıt, Tel Aviv'in devlet fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Netanyahu'nun önümüzdeki pazartesi günü Washington'a yapacağı ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada, “İsrail düşmanlarına topraklarının hiçbir parçasını teslim etmeyecek” diyerek İsrail'in bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına ilişkin tutumunu açıkladı.

Smotrich, X platformunda, ‘Filistin Yönetimi'ndeki sahte reformlar ve diğer yalanların’ kisvesi altında İsrail devletinin ‘ülkenin bölünmesini, düşmana toprak vermeyi ve varlığını ve geleceğini tehdit eden bir terörist devletin kurulmasını’ asla kabul etmeyeceğini açıkça belirten bir paylaşımda bulundu.

fghyju
Benny Gantz ve Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)

Smotrich, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz zaten (merhum Filistin lideri Yaser) Arafat'ın İngilizce olarak barış konuşmaları yaparken, Arapça olarak teröristleri İsrail şehirlerinde kendilerini havaya uçurmaya teşvik ettiği bir korku filmindeydik. Sadece bir aptal aynı hatayı tekrar tekrar yapar ve her seferinde farklı bir sonuç bekler. Benim de üyesi olduğum İsrail hükümeti, bize çok kanlı bir bedel ödeten tarihi zaferleri boşa harcamayacak ve kimseye boyun eğmeyecektir. Aksine, Tanrı’nın yardımıyla ve askerlerimizin kahramanlığıyla son yirmi ayda inşa ettiğimiz askeri ve güvenlik gücünü, ulusal onur ve gurur duygusuyla ve bize yakın kalmak isteyen komşularımızla ve onlara sunabileceğimiz muazzam katkıyla geleceğimizi tehlikeye atacak kibirli talepler olmadan siyasi ve ekonomik güce dönüştüreceğiz.”

Smotrich, şüpheyi kesin olarak giderme çabasıyla sözlerine şöyle devam etti: Başbakan Netanyahu’yu çok iyi tanıyorum. O büyük bir devlet adamı ve bu basit analizi anlar. Bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrine şiddetle karşı olduğunu biliyorum ve savaşın kazanımlarından vazgeçip terörizmi ödüllendirmeyi asla kabul etmeyeceğinden eminim” şeklinde konuştu.

İran'dan sonra sıraki Batı Şeria mı?

İsrail, bu fikri reddetmekle ve dünyayı yeni bir 7 Ekim saldırısını önlemek için kurulmasını istedikleri bağımsız bir Filistin devletine karşı korkutmakla yetinmeyip onlara yeni bir 7 Ekim yaşatacağını söyleyerek ‘Filistin’in varlığını’ zayıflatmaya çalışıyor.

Smotrich'ten sonra İsrail’deki koalisyon hükümetinin ikinci en güçlü ismi olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, İran'dan sonra Filistin Yönetimi’ne de darbe vurmak istediğini gizlemedi.

gthy
İşgal altındaki Batı Şeria'nın El Halil kentinde, oyuncak bir silah  taşıyan İsrailli bir çocuk, Mart 2025 (AFP)

Ben-Gvir, şunları söyledi: 

“Şu anda geri dönüşü olmayan bir ivme içindeyiz. İran'ın başı dertte ve ölümcül bir darbe aldı. Bu, Batı Şeria'daki düşmanlarımıza da bir darbe indirmek için bir fırsat. Aralarında bir fark yok, ikisi de Yahudi halkını yok etme gündemine sahip.”

İsrail haber kanalı i24NEWS’e göre İsrail, İran'dan sonra savaşı Batı Şeria'ya taşımayı, Batı Şeria'daki silahlı unsurları hava saldırıları ve insansız hava araçlarıyla (İHA) vurmayı, ‘terörist’ olarak nitelendirdiği kişileri ölüm cezasına çarptırmayı ve Filistin Yönetimi'ne uygulanan yaptırımları genişleterek faaliyetlerini durdurup tamamen felç etmeyi planlıyor.

Filistin Yönetimi’nin bugün kuruluşundan bu yana en zor dönemini yaşadığını herkes biliyor. Zayıf ve iflas etmiş durumda ve açıkça dağıtılma tehdidi altında.

İsrail uzmanı Kerim Asakira, bağımsız bir devlet kurulması fikrinin bugün İsrail'de tartışılmasının mümkün ve gerçekçi olmadığını vurguladı.

Asakira, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“7 Ekim'den sonra bu mümkün ve gerçekçi olmaktan çıktı. 7 Ekim, genel olarak İsrail'in düşünce yapısını etkiledi ve çoğu İsraillinin Filistinlilerle olan çatışmaya bakışını kökten değiştirdi. Netanyahu ve sağcı hükümeti, Filistin devletini İsrail'in varlığını tehdit eden bir unsur olarak görüyorlar, çünkü Filistin’in herhangi bir varlığının İsrail'i ortadan kaldırmaya ve yok etmeye çalışacağına inanıyorlar. Bu yüzden İsrail, Filistin Yönetimi'ne karşı yavaş ölüm taktiğini kullanıyor ve zayıflamış olsa da Filistin'in yeryüzündeki son sembolü olarak ortadan kaldırmaya çalışıyor”.

78
Batı Şeria'daki Tulkerim Mülteci Kampı’nda mahallelerinin yıkılacağı tehdidiyle kurtarabildikleri eşyaları taşıyan Filistinliler (Reuters)

Asakira, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bence, 7 Ekim'den sonra İsrail'in İran'la bağlantılı eksenleri yok etme, Suriye ve Hizbullah'ı boyun eğdirme ve İran'ın nükleer projesini ortadan kaldırma yönünde ilerlemesi, İsrail'in Filistin devletini tanımak için acele etmesine neden olmayacak, aksine, Batı Şeria'yı ilhak etmek ve belki de nüfusunun bir kısmını sürgün etmek İsrail'in bir sonraki planı olacak.”

Batı Şeria'daki Filistinliler bugün fırtınanın ortasında olduklarını biliyorlar, ancak umutlarını kaybetmiyorlar.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Vasil Ebu Yusuf, Filistinlilerin bugün ‘zaferin kaçınılmazlığı’ üzerine bahis oynadıklarını söyledi.

Ebu Yusuf, değerlendirmesinde, “Tarihi hakkımıza ve dünyanın tek bir ilkeye, yani bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını desteklediğine dair mutlak inancımıza güveniyoruz. Kimse bunu engelleyemez. Sonunda zaferin bizim olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.

Filistinliler, dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taş atılan ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar gerçekten her şeyi denediler. Barış anlaşmaları yapmayı ve zeytin dalları uzatmayı da denediler. Filistinliler gerçekten her şeyi denediler: dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taşlı ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar birbirini izleyen ayaklanmalar. Barış anlaşmalarını ve zeytin dallarını da denediler. Sonra tavizler verdiler. Öyle ki Mahmud Abbas bir keresinde “Biz onlara razı olduk, ama onlar bize razı olmadı” ifadelerini kullandı.