Irak ve İran'daki dini otoriteler arasında devam eden çatışma din kisvesi altında siyasi bir çatışma mı yoksa siyasi görünümlü dini bir çatışma mı?

(Şarku'l Avsat)
(Şarku'l Avsat)
TT

Irak ve İran'daki dini otoriteler arasında devam eden çatışma din kisvesi altında siyasi bir çatışma mı yoksa siyasi görünümlü dini bir çatışma mı?

(Şarku'l Avsat)
(Şarku'l Avsat)

Alaa Hamid
Irak'ın en yüksek Şii dini otoritesi Ayetullah Ali Sistani, ilk kez ülkedeki bir protesto hareketinin etkilerine karşı açıklamalarda bulundu. Yine ilk kez başta Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler olmak üzere Irak’ın birçok şehrinde yaşanan gösteriler sırasında Ali Hamaney ve Kasım Süleymani gibi İranlı yetkililerin posterleri yakılarak protestolar gerçekleştirildi.


Bağdat’ta Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin posterini yakan göstericiler (EPA)

Tahran’daki yetkililerin iddialarına göre gösterilerin, dış mihraklar tarafından ABD ve Batı ülkelerinin İran’a karşı başlattığı kampanyanın bir parçası olarak kışkırtıldığı suçlamaları yapılırken, Sistani’nin müdahalesi, İran’ın dini lideri Ali Hamaney tarafından birkaç kez vurgulanan İran’ın resmi tutumu karşısında protestocuların yanında yer alması açısından büyük önem taşıyor. İranlı liderler, Bağdat’taki yetkilileri, protestolara güç kullanarak müdahale etmeye çağırırken, Sistani, hükümet güçlerini göstericileri öldürmeyi durdurmaya ve taleplerine cevap vermeye çağırdı.
Iraklılar, ülkelerine yönelik müdahalelere karşı artık daha hassas
Necef (Irak) ve Kum’daki (İran) dini otoriteler arasında yaşanan bu çekişme, dini açıdan Velayet-i Fakih sistemiyle ilgili uzun zamandır var ve yeni değil. Siyasi açıdan da her kesimden ve mezhepten Iraklıların ülkelerini dış müdahalelerden ve yabancı nüfuzundan koruma içgüdülerinden kaynaklanan bir çekişme mevcut. Özellikle bu nüfuzun Irak’ın zenginliklerinin sömürülmesine kapı açmasının ardından Iraklılar, ülkelerine yönelik müdahalelere karşı daha da hassas hale geldi. Bu yüzden Irak'ın egemenliğini korumak için bir ayaklanma başlattılar. Bu ayaklanma, Iraklıların ABD işgali etkisinin azalmasından ve İran’ın ülkelerinin zenginlikleri üzerindeki hakimiyetinin başlamasından bu yana boyutunu ve kapsamını bilemedikleri bir nüfuza karşı başladı.
Necef ve Kum arasında ortaya çıkan çekişmeyi anlamak için şu 3 konunun anlaşılması gerekiyor;
1 -
İki dini otorite arasındaki benzerlik ve farklılıklar
2 - Nüfuz alanları
3 - Her ikisinin de sahip oldukları araçlar ve mekanizmalar
Bu çekişmenin çoğu zaman bir tür sessiz çatışmaya neden olduğu açık.  Bu çatışma, bazen dini bazen de siyasi boyutta olabiliyor. Ne Necef’teki ne de Kum’daki dini otorite, herhangi bir açıklama yapmamış olsa da Irak’taki (Necef) Velayet-i Fakih’i benimsemeyen dini otorite, Kum’daki dini otoriteden daha sınırlı bir yapıya sahip.
Her iki dini otoritenin de bir birilerine benzerlikleri olmasına rağmen siyaset ve iktidarla ilgilenme biçimlerinde aralarında bir takım farklılıklar bulunuyor. Necef’teki dini otorite, kriz veya olağanüstü durumlarda veya kendisinden bir talepte bulunulmadıkça siyasetle meşgul olmaz. Ancak Saddam Hüseyin’in 1980 yılında Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr’ı idam ettirmesi olayında olduğu gibi tamamen siyasetten uzak kaldığı da söylenemez.
Sistani tarafından temsil edilen Necef’teki dini otoritenin rolü, Şii Müslümanların bulunduğu diğer ülkeler hariç, Irak içindeki Şiilere tavsiyelerde bulunmak ve rehberlik etmekten ibarettir. İran’daki dini otoritenin rolü ise diğerinin tam tersidir. İran’ın dini lider Hamaney’in de teyit ettiği üzere Irak, Lübnan, Filistin, Suriye, Bahreyn ve Yemen dahil Ortadoğu’nun birçok bölgesinde etki oluşturmaya ve var olmaya çalışıyor.
Dolayısıyla her iki dini otoritenin tarzı ve çalışması bakımından etki alanları önemli ölçüde farklıdır. Necef’teki dini otorite kısa mesafe prensibine dayalı bir yöntem uygularken, halkla ilgili meselelerde ayrıntılara girmekten kaçınır. Ancak Kum’daki dini otorite Velayet-i Fakih ilkesinden yola çıkarak, kendisini takip eden Şiilerle ilgili tüm meselelerin detaylarında var olmaya çalışır.
İki otorite arasındaki dini ve siyasi çatışmanın tezahürlerine ve mekanizmalarına baktığımızda, Necef’teki dini otoritenin İran’daki dini otoriteyle olan çekişmesinin kapsamının yalnızca Irak’la sınırlı olduğu unutulmamalı. Diğer bölgelerde bu çekişme yok. Bu da Necef dini otoritesinin, Şii Müslümanları için sembolik ve dini statüsünün olmasının yanı sıra Irak'ın genel olarak Şii ve İslam tarihindeki güçlü varlığı dahil olmak üzere birçok nedenden kaynaklanıyor. Bu yüzden Necef’teki dini otorite, diğer ülkelerdeki Şii varlığıyla yalnızca manevi ve dini açıdan ilgilenir. Çünkü toplumların kendi yerel ve ulusal sabiteleri olduğuna ve bu özelliğin dikkate alınması gerektiğine inanır. Necef'teki dini otorite, Kum’daki Velayet-i Fakih destekçisi, sosyal bir yapı oluşturmaya çalışan dini otoritenin aksine, bu toplumlarda ortaya çıkan krizlerle ilgili bir görüş bildirmez veya siyasi olarak rehberlik etmez.
2003 sonrası derinleşen çekişme
2003 sonrası Irak’ta iki dini otorite arasındaki çekişme daha da derinleşirken, çatışmanın biçimi, yeni siyasi sistemle olan ilişki temelinde şekillendi. Necef’teki dini otorite, 2005 yılında ‘parlamento seçimlerinin yapılması ve anayasanın yazılması’ konularında adımlar atılması için baskı yaptı. Söz konusu adımlarla ilgili bir takım çekinceleri olsa da bu sistemin temelini oluşturması gerekiyordu. Daha sonra 2010 yılında 9 ayı aşkın bir süre başbakanlık için bir isim önerilememesinden doğan krizle ilgili görüşünü bildirmesi istendikten sonra konuya müdahil olmak zorunda kaldı.
Musul’un kontrolünü DEAŞ’ın ele geçirmesinin ardından…
Necef’teki dini otorite, 10 Haziran 2014’te DEAŞ’ın Musul’un kontrolünü ele geçirmesinin ardından Velayet-i Fakih destekçisi dini otoritenin aksine ‘cihat’ ilan etti. Bundan sonra iki dini otorite arasındaki farklar daha da arttı. Velayet-i Fakih destekçisi dini otorite, askeri istihbarat ve ideolojik araçlara sahip olan siyasi bağlantıları ve güçleri sayesinde yeni rejim ile ilişkilerini ahlaki ve maddi eylemlerle desteklerken, Necef’teki dini otorite, fiziksel bir harekette bulunmadan sadece ahlaki ve dini rehberlik görevi üstlendi. İki otorite arasındaki farka ayrıca İran ile ABD arasındaki Irak’la ilgili çekişme de yeni bir boyut kazandırdı.
Necef’teki dini otorite yine Velayet-i Fakih destekçisi dini otoritenin aksine Irak'taki bölgesel ve uluslararası müdahaleyi reddettiğini defalarca kez vurguladı. Tıpkı 15 Ekim 2019 tarihinde Kerbela’da Necef’teki dini otoritenin temsilcisi tarafından verilen cuma hutbesinde olduğu gibi. İki taraf arasındaki çekişmenin çıktıları, Necef’teki dini otoritenin gerici tutumlarla çatıştığına işaret ediyor. Kum’daki dini otoritenin ise eylemleriyle ilgili tartışmalara girmeye başladı. Hem resmi hem de gayri resmi yönleri olduğu için kendi içinde ve dışında sosyal ve siyasi varlık oluşturmakla görevlendirildiğine inanıyor. Ancak aynı durum Necef’teki dini otorite için söz konusu değil.
İki dini otorite (Necef ve Kum) arasında dolaylı yollardan da olsa yaşanan bu çekişme, bugün sorulması gereken şu soruyu akıllara getiriyor;
“Aralarında devam etmekte olan çatışma din kisvesi altında siyasi bir çatışma mı yoksa tam tersi, siyasi görünümlü dini bir çatışma mı?”
İki otorite arasındaki fark, bu sorunun içinde saklı. Necef’teki dini otoritenin yetkisi, tavsiye ve rehberlik bakımından üstlendiği dini role dayanıyor. İnsanların bunu böyle kabul etmesi gerekiyor. Ancak İran’daki dini otorite, siyasi ve dini yönlerini bir birinden ayrı tutmuyor ve siyasetin sağlam bir dini inançla yapılabileceğine inanıyor. Bu nedenle, Kum’daki dini otorite siyasi araçlarla varlığını oluşturmuştur ve söz konusu inancı güçlendirmekle görevli kurumları vardır.
İki dini otorite arasındaki sessiz siyasi çatışma, aralarındaki farkın derinliğini ortaya koyuyor. Bunun nedenlerinin başında ise Velayet-i Fakih meselesi ve hareket edebilecekleri alanlarla ilgilenme usulleri geliyor. Necef’teki dini otorite, özellikle iktidarda söz sahibi olan Şiilerin yoğun olarak yaşadığı ülkelerde bir takım krizler yaşandığında manevi rolünü korumak için iktidardan uzak duruyor ve bağımsızlığını sürdürüyor. Buna karşın Velayet-i Fakih destekçisi dini otorite, sürekli iktidarda olmanın yanı sıra kamusal ve özel alanlarda hareket kabiliyeti olmasını istiyor.



Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)
TT

Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)

İran'ın kuzeybatısında pazartesi günü meydana gelen helikopter kazasında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile birlikte hayatını kaybettiği açıklanan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tahran'ın İsrail ve Batı karşıtı politikalarının ateşli bir savunucusuydu.

Reisi, 60 yaşındaki Abdullahiyan’ı Ağustos 2021'de atadı.

2013'ten 2021'e kadar bu görevi yürüten Muhammed Cevad Zarif'in yerine geçmek gibi zor bir görevi vardı; Zarif, önde gelen aktif bir diplomat, akıcı bir İngilizce konuşan, uluslararası çevrelerde tanınan bir yüz ve İran'ın dış politikasını yöneten deneyimli bir isimdi.

İran devlet televizyonu Emir Abdullahiyan'ı, Tahran tarafından yönetilen ve Lübnan Hizbullah'ı, Filistinli Hamas ile İslami Cihad hareketleri ve Iraklı silahlı gruplar gibi İran'ın ezeli düşmanı İsrail karşıtı grupların yer aldığı "Direniş Ekseni'nden üst düzey bir diplomat" olarak tanıttı.

Emir Abdullahiyan atandığı gün yaptığı açıklamada, bu grupların "İran'ın müttefikleri" olduğunu ve "onları güçlendirmenin hükümetin gündeminde olduğunu" söyledi.

Kapsamlı geziler

Ekim 2023'te İsrail ile Hamas arasında Gazze'de savaşın başlamasından beri bölgeye yaptığı ziyaretleri yoğunlaştırdı. Tahran, İsrail'e karşı Filistin hareketini ve savaşın çıkmasına yol açan 7 Ekim 2023 operasyonuna desteğini gizlemedi, ancak aynı zamanda bu operasyonun içinde yer almadığını da vurguladı.

Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)

Geçtiğimiz nisan ayında, Tahran'ın Yahudi devletini sorumlu tuttuğu ve Şam'daki İran konsolosluk binasını yerle bir eden hava saldırısına karşılık olarak, İran'ın İsrail'e 300'den fazla insansız hava aracı ve füzeyle gerçekleştirdiği benzeri görülmemiş saldırıyı savundu.

İran'ın tepkisinin "meşru savunma ve uluslararası hukuk çerçevesinde" gerçekleştirildiğini söyledi.

Emir Abdullahiyan daha sonra İsrail'in İran'ın orta kesimindeki İsfahan eyaletine bir misilleme amaçlı saldırı düzenlediğine dair haberleri "çocuk oyuncağı" diyerek küçümsedi.

İzolasyonun Azaltılması

Mesleki kariyeri boyunca Devrim Muhafızları ile olan yakın ilişkileriyle tanınan Emir Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu olan Kudüs Gücü'nün komutanı ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan kariyeri boyunca Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu. Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü'nün komutanı olan ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan, üç yıl boyunca İran'ın uluslararası sahnedeki izolasyonunu azaltmak ve ABD yaptırımlarının ülkesinin ekonomisi üzerindeki etkisini azaltmak için çalıştı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Çin'in himayesindeki bir anlaşma çerçevesinde Mart 2023'te Suudi Arabistan ile uzlaşmaya varılmasına yol açan süreçte kilit bir figür olmasa da İran'ın Arap komşularıyla ilişkilerin geliştirilmesinde rol oynadı.

1964 yılında Tahran'ın doğusundaki Damgan şehrinde doğan Abdullahiyan, 1991 yılında Tahran Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

1997-2001 yılları arasında Irak'ta ve 2007-2010 yılları arasında ise Bahreyn'de görev yaptı.

2011'den bu yana Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Bu görevinde, Ali Ekber Salihi (Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın ikinci hükümetinde) ve Zarif (Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ilk hükümetinde) gibi iki farklı bakanla çalıştı.

Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri) Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri)

Ancak 2016 yılında Zarif onu görevden aldı. Bu hareket muhafazakârlar tarafından, Ruhani ve bakanına yönelik büyük eleştiriler yapılmasına neden oldu.

ISNA'ya göre daha sonra Umman Büyükelçiliği görevini reddetti ve 2021 yılında Dışişleri Bakanlığı'na gelmeden önce, Meclis Başkanı'nın uluslararası işlerden sorumlu özel yardımcısı olarak çalışmaya başladı.

Emir Abdullahiyan, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerini kısıtlayan 2015 anlaşmasının çökmesinin ardından, Washington'un 2018'de eski Başkan Donald Trump tarafından anlaşmadan çekilmesi sonrasında, İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması çabalarına dahil oldu.