İran ve külün altındaki kor

Farklı dönemlerde oğullarını kaybeden üç İranlı kadının sosyal medyada paylaşılan fotoğrafı
Farklı dönemlerde oğullarını kaybeden üç İranlı kadının sosyal medyada paylaşılan fotoğrafı
TT

İran ve külün altındaki kor

Farklı dönemlerde oğullarını kaybeden üç İranlı kadının sosyal medyada paylaşılan fotoğrafı
Farklı dönemlerde oğullarını kaybeden üç İranlı kadının sosyal medyada paylaşılan fotoğrafı

Hasan Fahs*
Yukarıdaki fotoğraf, sosyal medyada paylaşılırken yapılan tanıma göre son 30 yıl içinde evlatlarını kaybetmiş İranlı anneleri temsil ediyor. İçlerinden biri 1999 yılında Tahran Üniversitesi'ndeki öğrenci protestoları sırasında yaşanan olayları, diğeri 2009 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarına itiraz edilen ve ‘Yeşil Hareket’ olarak bilinen protestoları ve üçüncüsü 15 Kasım 2019’da benzin zammına karşı başlayan ve ekonomik koşulların, yoksulluğun ve yolsuzluğun protesto edildiği halk ayaklanmasını temsil ediyor.
Bu kadınları son 30 yılda yaşadıkları kayıplar bir araya getirdi. Çocukları, bu zaman diliminde öğrenci, siyaset, toplum ve yaşam haklarını talep ettikleri protesto gösterilerinde hayatlarını kaybettiler. Bu gençlerin protesto gösterilerine katılma sebeplerinin sadece rejimi devirmek veya rejime karşı komplo kurmak olduğunu söylemek doğru olmaz. Rejimin, protesto hareketlerini ele alışının komplo zihniyetine dayanması ile bu durumu bağdaştırmak imkânsız. Rejimin, İran halkının yine eskisi gibi saygın bir hayat yaşamak için dile getirdikleri haklı taleplerini dinlememe politikalarını sürdürmesinin bir nedeni olamaz. Bu sadece İran'ın artık dayanamaz hale geldiği anda öfkeyle patlamasına neden olan faktörlerin birikmesine katkı sağlayacak bir tutumdur.
Üç ayrı halk ayaklanması
30 yıl, 3 ayaklanma… Rejim, her zaman sistemi ve çıkarlarını halkın ister sosyal, ister kültürel, ister siyasi, isterse de ekonomik olsun tüm taleplerinin üzerinde tutan vizyonundan ayrılmayan tedavi yöntemleri üretti. Stratejik çıkarları çerçevesinde belirlediği bağlamların dışına çıkan baskı merkezlerinin oluşması ihtimalini önlemek amacıyla kendi içinden dahi olsa bu tür protestolar ve itirazlarla başa çıkmak için askeri baskı ve güvenlik dilini benimseyen cerrahi operasyonlar yaptı.
1999 yılında eski reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin göreve geldiği ilk günlerde patlak veren Tahran Üniversitesi'ndeki öğrenci hareketinde yaşanan şiddetli ve kanlı çatışmalarda da bu olmuştu. Bu baskı operasyonlarının ilk hedefi, rejimin desteklediği Cumhurbaşkanı adayı yerine Hatemi'nin bu göreve gelişine yol açan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ‘hatayı’ düzeltmekti. İkincisi ise rejimin bekası için bir tehdit kaynağına dönüşen öğrenci hareketini ortadan kaldırmaktı. Rejimin tabiri caizse bir nevi ‘zafer’ kazandığı söylenebilir. Rejim özellikle kendi içinden gelen reform talepleri başta olmak üzere reform hareketinin nüfuzunu zayıflatmayı başardı.
Öğrenci hareketi rejimin destekçisi ve muhalifi olan iki zıt harekete dönüştü. Böylece öğrenci hareketi rejime karşı gerçek bir meydan okuma olma olasılığından uzaklaştı. Bu durum rejimin tüm siyasi, sosyal ve sivil risk kaynaklarını susturmaya yönelik politikalarına devam etmesini sağladı. Baskı ve susturma politikası genişledi, itiraz olasılığı azaldı. Ancak tüm bu faktörler, rejimi aldatan ve tekrarlanmayacağına inandıran bir fotoğrafın arka planında birikti ve 2009 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının reddedildiği protesto gösterilerinde patlak verdi.
Ülkenin ve devletin yönetiminde kullanılan mekanizmaya, reformist adayları destekleyen seçmenlerin dışlanmasına, baskı süreçlerine ve hatta rejimin değişmesi sloganları atmayan muhaliflere karşı bir öfke patlaması yaşandı.
İran’ın birçok şehrini saran protesto gösterileri, halk ayaklanmasına dönüştü ve bu kez öğrencilerin yanı sıra siyasi ve orta sınıftan geniş kesimlerin sokaklara inişiyle genişledi. Ancak itirazlara, baskı ve tutuklama operasyonlarından başka bir karşılık gelmedi. Reformist liderler, ya cezaevine, ya ev hapsine gönderilirken yurtdışına çıkmaları ve hatta isimlerinin basında geçmesi dahi yasaklandı.
Birikimli hareket
Eğer siyasi eylem birikimli ise protesto hareketi de rejimlerin radikal çözümlere başvurmadığı ve halkın bütün taleplerini en azından asgari ölçüde karşıladığı durumlarda da birikimlidir. İran rejiminin tüm kurumları ile gerçekleştiremediği şey işte buydu. Rejim, içindeki karar ve yönetim merkezlerinin kontrolünü sürdürmesine karşı olan herhangi bir girişimin derhal etrafını çevirmeye devam etti. İster ülke içinde, isterse bölgesel çerçevede kazanımlarını ve çıkarlarını korumak için tüm siyasi güçlerle, halkla ve talep hareketleriyle sokakta karşı karşıya geldikten sonra uzlaşmaya hazır olduğunu belirtti. Ülkenin doğusundaki Meşhed şehrinden başlayan protestoların, rejime bağlı mali kurumların, orta sınıfın tüm birikimlerini eritmesi ve yoksullaşması karşısında üstlendiği role karşı bir itiraz anlamı taşıdığı görülebilir. Bu durum, 100'den fazla köy ve şehirde protestoların yaşanmasına neden oldu.
Her ne kadar rejim, bu protestoları mümkün olan en kısa sürede ve en az hasarla kontrol altına alsa da genişleyen, daha kapsamlı bir patlama olasılığı olan ve büyüyen muhalefet ve huzursuzluk hareketi olduğu gerçeğinin önüne geçemedi. Aralık 2017 ile Ocak 2018 arasında yaşanan olaylar, 2009’daki olayların tamamlayıcısı niteliğindeki 15 Kasım 2019’da patlak veren olaylara zemin hazırladı. Bununla birlikte 15 Kasım’da başlayan protestolar benzin zammı kararına karşı açık bir itiraz olmasına rağmen nitelikli bir eksen kayması ve öncekilerden daha derin, daha geniş bir atmosfer yarattı.
Rejim politikaları ile ülke içindeki ve bölgesel arenalardaki nüfuzu temelinde genişleyen daha derin bir durumu ortaya çıkardı. Bu durum, rejimin çıkarlarının halkın çıkarlarının üzerinde tutulmadığı, sansürlerden uzakta demokratik bir siyasi hayatın yaşandığı, devlet güçlerinin rejimin çıkarları için koyduğu engeller veya uyguladığı cezalar olmadan halkın kendi ülkesinde sahip olduğu zenginliklerden yararlandığı normal bir hayata geçme arzusuydu.
Rejim, 1999 yılında öğrenci hareketini bastırabildi ve öğrencileri ‘bozguncular’ olarak tanımladı. 2009 yılında, siyaset literatüründe Yeşil Hareket olarak bilinen hareketi bastırmayı ve yaşananları ‘seçim’ kategorisine sokmayı başarabildi. 2019’daki protesto gösterileri için seçtiği başlık ise dış mihrakların ABD ve İsrail çıkarları için rejimi devirmek amacıyla kurduğu bir ‘komplo’ idi.
Gerçek sayısı henüz bilinmeyen ölü sayısının boyutu, rejimin ülkenin dört bir yanında yaşanan protestolara müdahale etmek için kullandığı baskı ve şiddet derecesini ortaya koyuyor. Rejimin ‘güç kullanarak’ protestoları birkaç gün içinde bastırdığı söylenebilir. Ne zaman baskı operasyonlarında bir aksaklık yaşansa ya da barışçıl protestoların uzun süre devam etmesine izin verilse rejimin kırılgan iç koridorlarını saran korku ve endişenin boyutu ortaya çıkıyor. Rejim, Irak ve Lübnan'da ucu kendisine dokunan deneyimler ve İran’ın dört bir yanını saran protesto hareketlerinin meydanlarda oturma eylemlerine dönüşmesi ihtimali karşısında karşılaşabileceği durumların etkisiyle hızlı davrandı.
En kötü seçenek
Ancak dile getirilemeyen gerçek, İran’daki şehirlerin bu kez farklı bir sahneye tanıklık ettiğiydi. Başta İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) olmak üzere güvenlik birimleri ve askeri birlikler, halka karşı silah kullanacak kadar ileriye gitti. Artık en kötü seçeneği uygulamaya dahi hazırlardı. O da daha iyi bir ekonomi ve hayat talep eden protestocuların öldürülmesiydi. Ancak bu durum daha büyük bir öfke patlamasının tohumlarını ekmekten başka bir şey değildi. Vatandaşların temel haklarını talep etme konusundaki ısrarı, artık rejim için bir tehdittir. Rejim, uyguladığı baskılara rağmen her şeyin protestoların öncesindeki haline dönebileceğini söyleyemez.
Ülkedeki tüm güvenlik birimleri, askeri birlikler ve DMO unsurları, çeşitli adreslerde protesto gösterilerine katılanları takip ederek yurtdışıyla bağlantılı oldukları veya komplo kurdukları şeklindeki suçlamalarla günlük gözaltı operasyonlarına devam ediyorlar. Rejim cenaze törenlerinin protesto hareketlerine dönüşmemesi için olaylar sırasında ölenlerin cenazelerini ailelerine teslim etmeyi reddediyor. Tüm bunlar rejimin hala büyük bir endişe içinde olduğunu gösteriyor. Bu kez durumun önceki olaylardan farklı olduğuna ve rejimin, küllerin altındaki korun yeniden alevlenip bekasını tehdit eden bir yangına dönüşmesinden korktuğuna şüphe yok. Eğer bu ateş yeniden alevlenirse bu kez rejimin bekası için gerçek bir tehdide dönüşebilir.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Putin'e baskı ve ‘nükleer denizaltıların’ konuşlandırılması... Trump'ın çifte uyarısının arkasında ne var?

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
TT

Putin'e baskı ve ‘nükleer denizaltıların’ konuşlandırılması... Trump'ın çifte uyarısının arkasında ne var?

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, Moskova'nın alaycı tavırlarına yanıt olarak iki nükleer denizaltıyı ‘uygun bölgelere’ gönderme emri vereceğini açıklayarak, Rusya ile ABD arasındaki güç gösterisinde çıtayı yükseltti.

Trump'ın sosyal medya platformu Truth Social’de yaptığı paylaşım, güvenlik bağlamında alışılmadık bir durum değildi. Şarku’l Avsat’ın The Times gazetesinden aktardığına göre, ABD'nin 71 nükleer denizaltısından yaklaşık 20'si her an denizde görev yapıyor ve özellikle gerginliğin arttığı dönemlerde rutin olarak Rusya'ya yakın bölgelere sevk ediliyor. Ancak olağandışı olan, ABD'nin bunu açıklaması. Bu ise Trump'ın paylaşımının gerçek amacını ortaya koyuyor. Söz konusu paylaşım iki mesaj içeriyor: Birincisi, Trump'ın eylem adamı olduğunu kanıtlamak, ikincisi ise mesaj vermek.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev (AP)Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev (AP)

Medvedev'e yanıt ve Putin'e işaret

Trump için bu adım, provokasyona sert tepki verme şeklindeki alışılmış tavrının bir parçası.

Trump, özellikle Rusya'da başkanlık görevinden ayrıldıktan sonra tartışmalı rolüyle tanınan Dmitriy Medvedev'e yanıt veriyordu. Trump'ın Moskova'ya Ukrayna'da ateşkes sağlanması için verdiği süreyi kısaltmasının ardından Medvedev sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Her yeni uyarı bir tehdit ve savaşa doğru adımdır. Rusya ile Ukrayna arasında değil; kendi ülkenle. Uyuyan Joe'nun yolunu izleme!” ifadelerini kullandı.

The Times’ın haberine göre bu açıklamaların amacı, sürekli olarak Üçüncü Dünya Savaşı’nın patlak vereceği konusunda uyarıda bulunan Trump'ı korkutmak. Öyle ki Trump, Oval Ofis'teki meşhur sözlü tartışmada Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'i ‘kumar oynamakla’ suçlamıştı. Ancak, Rusya'da bile abartılı bir kişilik olarak görülen Medvedev, Trump'ın Putin'e yönelik söyleminin son aylarda giderek sertleştiği göz önüne alındığında, bu mesajın hedefi değil.

ABD Başkanı Donald Trump ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin (Arşiv - Reuters)ABD Başkanı Donald Trump ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin (Arşiv - Reuters)

İhtiyatlı eleştiri

Trump, Putin'i giderek daha fazla eleştiriyor, ancak onu doğrudan kışkırtmaktan da kaçınıyor; çünkü aralarında iyi bir dostluk ve iş ilişkisi olduğunu düşünmeye devam ediyor. Bu durum, Medvedev'in pazartesi günü yaptığı açıklamadan açıkça anlaşılıyor. Putin ise Trump'ın barış için belirlediği son tarihi, dün yaptığı paylaşımdan yaklaşık bir saat önce reddetmişti.

Trump kendini usta bir müzakereci olarak görüyor. Bu nedenle, ABD donanmasında başkomutan olarak emrinde bulunan çeşitli gemi türlerini kapsayacak şekilde ‘nükleer denizaltılar’ ifadesini belirsiz bir şekilde kullandı.

ABD'nin 71 adet nükleer denizaltısı varken, bunların 14'ü Ohio sınıfı balistik füze denizaltılarıdır ve 20 adede kadar Trident II füzesi taşıyabilirler. Bu füzeler nükleer başlıklarla donatılabilir. ABD’nin sahip olduğu nükleer silahlı denizaltılardan sekiz ila on tanesi her an dünya çapında devriye görevindedir.

Resim  Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Arşiv-AFP)Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Arşiv-AFP)

Beyaz Saray, Putin'in Trump'ın denizaltılarla ilgili diplomasisinin provokatif olmadığını, Dmitriy Medvedev'in tek bir provokatif açıklaması üzerine nükleer söylemlerin yeniden alevlenmesini önlemek için olduğunu anlayacağına inanıyor. Zira filonun görevi saldırı amaçlı değil; savunma amaçlı.

Müttefiklere yönelik yaptırımlar ve gümrük tarifeleri

Bununla birlikte, Trump'ın Putin'e yönelik söylemi belirgin şekilde sertleşti. Trump geçen hafta, “Yaptıkları şey iğrenç” dedi ve Putin'i ‘yalan söylemekle’ suçladı.

Trump ayrıca, Rus enerjisini satın alanlara ikincil yaptırımlar uygulamakla tehdit etti ve Hindistan'ı yüzde 25'lik genel gümrük vergisiyle hedef aldı. Trump, “Zaten zor durumdaki ekonomilerini birlikte mahvedebilirler” dedi.

Rusya'dan petrol alımına yönelik bu cezai gümrük vergisinin oranını doğrudan açıklamamasına rağmen, nihai gümrük vergisi sistemi ile ilgili görüşmeler kritik aşamaya yaklaşırken, benzer bir yaklaşım daha sonra Çin'e de uygulanabilir.

Rus gazının en büyük alıcısı olmaya devam eden Avrupa Birliği (AB) de yaptırımların hedefinde olabilir. Macaristan, Belçika, Fransa ve Slovakya en büyük ithalatçılar.

Geçtiğimiz günlerde gümrük vergilerini yüzde 15'e düşüren bir ticaret anlaşması imzalayan Trump'ın, Rusya'yı cezalandırması için kendisine baskı yapan Avrupa ülkelerine yaptırım uygulaması ironik olacak, ancak Trump’ın izlediği yol bu.