İran'ın Irak'ta ABD'ye karşı ikinci adımı

Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)
Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)
TT

İran'ın Irak'ta ABD'ye karşı ikinci adımı

Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)
Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)

İran Rejim Lideri’ne yakın İranlı kaynaklar, Tahran’ın ABD’lileri Irak’tan sınır dışı edecek ikinci bir adım atmayı planladığını öne sürdü. Kaynaklara göre İran’a bağlı Iraklı milislerin Bağdat’taki Yeşil Bölge’deki ABD Büyükelçiliği’ne saldırması ise yalnızca bu yönde atılan ilk adımdı. Washington da İran’ın ya da ona bağlı kuvvetlerin Irak’ta yeni saldırılar planlayabileceğine dair işaretlerin varlığını doğruladı. İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ülkesinin henüz bir savaşa gitmediğini ancak herhangi bir savaştan da korkmadıklarını bildirdi.
Kayhan gazetesi haberinde İran Rejim Lideri Ali Hamaney’in şu “Bu ilk darbeydi… Bir sonraki adım da ABD’yi kovmak olacak” ifadelerine yer verdi. Yani Iraklı milislerin Bağdat’taki Yeşil Bölge’deki ABD Büyükelçiliği’ne saldırmasının yalnızca ilk adım, bir sonraki adımın ise ABD’yi Irak’tan kovmak olduğu vurgulandı. Zirâ İran'ın merkez gazetesi olan Kayhan’ın baş editörünü atayan kişi de Ali Hamaney. Bu nedenle gazetede yazılanlar doğrudan Hamaney’in görüşlerini yansıtıyor.
Gazetenin başyazısında, İran ile ittifak yapan milislerin mevkilerine darbe vurulması konusunda ABD’den telefon alan Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi’nin konuşmalarına atıfta bulunuldu. Ardından, Hamaney’in ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının Irak ve Afganistan’daki halkın ABD’den hoşnutsuzluğu sebebiyle gerçekleştiğini belirttiği konuşmasına değinildi. Kayhan, geçen ekim ayında Haşdi Şabi gruplarını ABD Büyükelçiliği’ne saldırmaya ve “casusluk evi” olan bu elçiliği zorla kapattırmaya çağırmıştı. Davetin içeriği, 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılanlarla benzer nitelikteydi. Kayhan aynı zamanda Hamaney’in Devrim Muhafızları liderlerine yönelttiği İran'ın bölgesel faaliyetlerini genişletme, “sınır ötesi” rollerini sürdürme ve “direniş cephesini genişletme” çağrısını da yayınladı. Bu davetten iki gün sonra ise Hamaney’in Devrim Muhafızları’ndaki sözcüsü Abdullah Hacı Sadıki, Irak’ta olup bitenlerin Haşdi Şabi’yi ortadan kaldırmak isteyen ABD’yle “gerçek bir savaş” olduğunu açıkladı.
Aynı bağlamda, Hamaney’in ofisinden yayınlanan haftalık gazete, Hattı Hizbullah’ın (Khanemenei.ir) manşeti ise büyükelçilik saldırısına ithafen ‘Suç ve Ceza’ oldu. Washington’ı Irak’taki “iç savaşı fitilleyerek” Batı Asya’daki jeopolitik haritayı değiştirmeye çalışmakla suçlayan gazete, ABD’ye karşı çıkan halk öfkesinin artık su üstüne çıkmaya başladığını vurguladı. Söz konusu yazıda “Görünüşe göre birçok suç işleyen ABD’yi bölge halkının elinden cezalandırmanın zamanı geldi” ifadeleri kullanıldı. 
 manşeti ise büyükelçilik saldırısına ithafen “Suç ve Ceza” oldu. Washington’ı Irak’taki “iç savaşı fitilleyerek” Batı Asya’daki jeopolitik haritayı değiştirmeye çalışmakla suçlayan gazete, ABD’ye karşı çıkan halk öfkesinin artık su üstüne çıkmaya başladığını vurguladı. Söz konusu yazıda “Görünüşe göre birçok suç işleyen ABD’yi bölge halkının elinden cezalandırmanın zamanı geldi” ifadeleri kullanıldı.
İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri de ABD’nin bölgedeki varlığının kaosun ve bölgesel gerilimlerin çıkış noktası olduğunu, zirâ Afganistan ve Irak halkının ABD’nin ülkelerindeki varlığından mutlu olamadıklarını açıkladı.
ABD Savunma Bakanı Mark Esper ise İran’ın ya da ona bağlı kuvvetlerin Irak’ta yeni saldırılar planlayabileceğine dair işaretlerin varlığını doğruladığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı;
“Başka saldırılar planladıklarına dair bazı göstergeler var. Bu yeni bir durum değil. Biz benzer bir tabloyla iki - üç ay önce de karşılaşmıştık. Onları pişman edeceğiz. Her şeyi yapabileceklerini düşünüyor muyum? Evet düşünüyorum. Ancak muhtemelen bundan pişmanlık duyacaklar. Biz kendimizi savunmaya hazırız. İran’ın desteklediği, yönlendirdiği ya da finanse ettiği grupların bir diğer kötü davranışlarıyla karşılaşmaya hazırız. Washington bunların farkına vardığı takdirde ABD kuvvetlerini ve tarafımızdakileri korumak için önleyici tedbirler alacağız.”
Diğer yandan ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley de Bağdat Büyükelçiliği’nin iyi bir şekilde korunduğunu ancak protestocuların dikkat çekmek için çok fazla duman çıkardığını söyledi. Milley, “Büyükelçiliğin güvenliğinden eminiz. Buraya herhangi birinin girme olasılığı oldukça düşük” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump da salı günü yaptığı açıklamada, saldırı girişiminin ardından İran ile savaşmak istemediğini söylemişti. ABD'ye ait diplomatik misyon ya da üslerde meydana gelebilecek can kaybı ya da hasardan İran'ın sorumlu tutulacağını belirten Trump, “Çok büyük bedel ödeyecekler. Bu bir uyarı değil, tehdittir. Mutlu yıllar” demişti.
ABD Donanması ve Deniz Piyadeleri, üç gün önce Basra Körfezi'nde füze eğitimine başladı. Şarku’l Avsat’a açıklama yapan askeri kaynaklar, ABD kuvvetlerinin Raytheon şirketi tarafından geliştirilen, karadan veya havadan atılan modern Griffin füzeleri kullanarak tatbikatlara başladığını bildirdi. Bu tatbikatta İran’ın Hürmüz Boğazı’ndaki olası herhangi bir tehdidine hızlı yanıt verilmesi çalışmaları yapıldı. ABD askeri güçleri son tatbikatlarını İran'ın küçük tekneler ya da deniz mayınları kullanabileceği bilgisine göre şekillendirdi.
Ticari tankerleri savaş gemisine dönüştürebilen kasırga devriyelerinden yerleştirilen ve "Mk - 60" olarak bilinen "Griffin" modern füzeleri, hava desteği sağlayabiliyor. Son tatbikatlar, ABD’nin modern silah sistemlerini kullanmanın ve İran tehdidi altındaki darboğazlarda çalışmanın yeni yollarını bularak Ortadoğu'daki dinamik tehditlere hızlı tepki verebildiğini gösterdi. ABD savaş gemilerinin Hürmüz Boğazı'ndaki dar mesafeden geçişi sırasında alınan güvenlik önlemlerinden biri de hafif ve orta ölçekte silahlar içeren ve modern gözetleme ve sensor cihazlarıyla donatılan deniz piyadeleri zırhlı araçlarının kullanımıydı. Bu gemiler, boğazda tehdit oluşturan herhangi bir geminin kimliğinin anında tanımlanmasını sağlıyor. ABD Savunma Bakanlığı'nın açıklamalarına göre söz konusu teknoloji, Temmuz 2019'da Hürmüz Boğazı yakınlarındaki bir İran drone’unu vurmak için kullanılmıştı.
Pentagon, son altı ay boyunca Ortadoğu'ya yaklaşık 14 bin ek ABD askeri konuşlandırdı. Aynı zamanda bu bölgedeki ABD savaş gemileri çalışmalarına hız vererek savaş uçaklar, Patriot füzeleri ve savaş gemileri tedarik etti.
ABD, Hürmüz ve Bab’ul Mendep boğazlarını korumak ve gözetimini artırmak için Sentinel adı verilen ve yedi ülkenin üyenin katılım gösterdiği uluslararası bir deniz güvenliği koalisyonu oluşturdu. Bu Uluslararası Deniz Güvenliği Koalisyon’un resmi Sözcüsü, söz konusu misyonun gemileri ziyaret etmeyi, teftiş etmeyi veya el koymayı değil, aksine onları izlemeyi ve güvenli olmayan herhangi bir eylemde bulunmamaların sağlamayı amaçladığını duyurmuştu.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ülkesinin henüz bir savaşa gitmediğini ancak herhangi bir savaştan da korkmadıklarını bildirdi. Tasnim’in haberine göre Irak’a yakın olan Ahvaz şehrinde konuşan Selami, “Ülkeyi bir savaşa sürüklemiyoruz, ancak hiçbir savaştan da korkmuyoruz. Yalnızca ABD'nin İran halkına seslenirkenki üslubunu düzeltmesi gerektiğini söylüyoruz. Onları ezmeye gücümüz yeter, bu konuda bir endişemiz yok” ifadelerini kullandı.
İnsanların refahının Yüksek Lider Hamaney’in endişelerinden biri olduğunu vurgulayan Selami açıklamasında şu ifadeleri kullandı;
“Bugünkü savaş ekonomi alanındadır. Düşmanlarımızın Irak, Suriye ve Afganistan'daki hediyelerini de gördük. Bu hediye ateşten, göçe zorlamaktan ve yoksul bırakmaktan başka bir şey değildi.”
İran, bölgesel siyasetinden duyulan hoşnutsuzluğun arttığı bir dönemde ABD yönetiminin İran sokaklarına etki etmesinden korkuyor. Kasım ayındaki protestolarda İran destekli grupların Suriye, Irak ve diğer bölgelerde yaptığı harcamaları kınayan sloganlar atıldı. Hatta bu sloganlar arasında “Düşmanımızın ABD’de olduğu yalanını söylüyorlar ancak asıl düşman burada” da vardı.
İran Ordusu Komutanı Tümgeneral Abdurrahim Musevi ise dün İran güçlerinin düşmanla savaşmaya hazır olduğunu duyurduğu açıklamasında şunları söyledi:
“Silahlı kuvvetlerimiz tüm hareketlenmeleri izliyor. Herhangi bir hatada tepkimiz net olacaktır. Gerilim artarsa biz de düşmana yeteneklerimizi sergileriz.”



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.