Üç tasfiye ve intikam yeminleri: Bin Ladin, Bağdadi ve Kasım Süleymani

Üç tasfiye ve intikam yeminleri: Bin Ladin, Bağdadi ve Kasım Süleymani
TT

Üç tasfiye ve intikam yeminleri: Bin Ladin, Bağdadi ve Kasım Süleymani

Üç tasfiye ve intikam yeminleri: Bin Ladin, Bağdadi ve Kasım Süleymani

ABD daha önce El Kaide lideri Usame Bin Ladin ile DEAŞ lideri Ebubekir el-Bağdadi’yi şimdi de Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi tasfiye etti.
Peki değişen ne oldu? Liderlerin ölümünden sonra yapılan intikam yeminlerinin sahada bir karşılığı oldu mu?
Usame Bin Ladin
El Kaide lideri Usame Bin Ladin, 2 Mayıs 2011’de Pakistan’ın Abbottabad şehrinde ABD Komando birlikleri tarafından düzenlenen operasyonda öldürüldü. ABD’nin eski Başkanı Bill Clinton döneminde Bin Ladin’in Afganistan’da gizlendiği yerin tespit edilebilmesi için uzun bir çaba gerçekleşti. Nitekim Bin Ladin, kontrolü altındaki El Kaide eliyle 90’lı yılların ikinci yarısında Afganistan’da devlet içinde devlet kurmuştu. ABD, Bin Ladin’in yerinden yüzde 100 emin olamıyordu. Zira etrafındaki başka kişilerin öldürülmesiyle sonuçlanacak bir hata işleme endişesi, ABD’nin saldırı düzenlemesinin önünde engel teşkil ediyordu.
Şarku’l Avsat’ın aktardığı habere göre El Kaide’nin 7 Ağustos 1998'de Tanzanya'nın başkenti Darüsselam ile Kenya'nın başkenti Nairobi'deki ABD konsolosluklarına yönelik bombalı saldırısı ve 12 Ekim 2000’de Yemen' in Aden Limanı'nda Ekim 2000'de ABD’ye ait USS Cole destroyerini bombalı saldırıyla hedef alması ve son olarak 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından bu çabalar hızlandı.
ABD 10 yıl boyunca Bin Ladin’in gizlendiği yeri tespit edemedi. 2011’de Bin Ladin’in Pakistan’ın Abbottabad şehrinde kaldığı ev ABD tarafından tespit edildi.
ABD’nin eski Başkanı Barrack Obama’nın talimatı doğrultusunda ABD komando birlikleri eve operasyon düzenledi. Bin Ladin bu operasyonda öldürüldü. Olayın ardından El Kaide örgütü birçok kez intikam yemini etti. Bin Ladin’in ölümü, örgüt içi çözülmelerin başladığı bir dönemde gerçekleştirildi. O dönem ABD silahlı insansız hava araçlarıyla örgütün tepe kadrosuna ardı ardına darbe indiriyordu. Bin Ladin’den sonra örgütün başına Eymen Zevahiri geçti.
Ebu Bekir el-Bağdadi
26 Ekim 2019’da İdlib kırsalında bir bölgede ABD komando birliklerince düzenlenen operasyonda DEAŞ lideri Ebubekir el-Bağdadi öldürüldü. Bağdadi, 2014’te Irak’ın Musul kentinde kuruluşunu ilan ettiği ‘İslam Devleti’nin yıkılması sonrasında söz konusu bölgede gizleniyordu. Bağdadi’nin kurduğu sözde ‘hilafet’ Irak’tan Suriye topraklarına kadar uzandı. Tıpkı Bin Ladin gibi Bağdadi de kısa sürede uluslararası istihbarat kurumlarının radarına takılmıştı. Ancak Bağdadi kendi etrafında, uzun yıllar boyunca yerinin sızdırılmasını engelleyecek güçlü bir güvenlik kordonu kurmayı başarmıştı. ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), DEAŞ’ın elindeki son toprak parçası Bağuz kasabasını da ele geçirmesiyle birlikte ‘hilafet’ fiilen son buldu.
Bin Ladin örneğinde olduğu gibi Bağdadi’nin ölümüyle birlikte örgüt içindeki çözülmeler de hızlandı. Halihazırda örgütün binlerce savaşçısı SDG tarafından gözaltında tutulmakta. Örgütün uluslararası yapılanması da art arda büyük çöküntüler yaşadı. Bağdadi’nin ölümü sonrasında örgüt unsurlarının yaptığı intikam yeminlerinin sahada bir karşılığı olmadı.
Kasım Süleymani
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ve beraberindeki bazı Iraklı komutanlar, 3 Ocak 2019’da Bağdat Havalimanı yakınında ABD’ye ait SİHA’lar tarafından düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. Saldırı talimatı ABD Başkanı Donald Trump tarafından verildi.
Başkan Trump, Bağdadi’nin ölümünden iki ay sonra benzer bir karar almıştı. Ancak Bağdadi’nin tasfiyesi, DEAŞ’ın misilleme yapması endişesine rağmen kolay olmuştu. Zira Bağdadi, ele geçirdiği ABD’li esirleri öldüren bir suçluydu. Bu da ABD açısından öldürülmesi için bir gerekçe olarak dillendirildi.
Süleymani için de aynı durum geçerli. ABD, Irak’ta öldürülen askerlerine yönelik saldırıların Kudüs Gücü Komutanı Süleymani tarafından eğitilen, finanse edilen silahlı milis gruplarca gerçekleştirdiğinden emindi.
ABD’nin Süleymani’yi hedef aldığına ilişkin bilinen tek girişim, Süleymani’nin Irak’tan çekilmeye zorlamak için Uluslararası Koalisyon güçlerine saldırı düzenleyen Şii gruplara yönelik desteğinin zirveye ulaştığı Ocak 2007’de meydana geldi. Uluslararası Koalisyon güçleri bu girişim sırasında Süleymani’nin içinde bulunduğunu zannettikleri konvoyu durdurmuş ve 5 İranlıyı gözaltına almıştı. Söz konusu girişimden bu yana Kudüs Gücü yöneticileri Amerikalıların gözleri önünde Lübnan, Suriye ve Irak arasında rahatça geçiş yapabildikleri biliniyor.
New York Times’a göre ABD, Süleymani’nin ölümü için, 2002’de ABD Kongresi tarafından kabul edilen ve Irak işgaline kapı aralayan ilgili yasa ile uluslararası hukuktan kaynaklanan ‘meşru müdafaa’ hakkını gerekçe gösteriyor. Ancak Bin Ladin ve Bağdadi’nin aksine, bir devletin resmi makamında bulunan Süleymani’nin öldürülmesi, ABD’de 70’li yıllarda çıkan ve ‘suikast’ operasyonları düzenlenmesini engelleyen yasayla çelişiyor. Ancak demokrat ve cumhuriyetçi yönetimler şimdiye kadar, suikastları yasaklayan söz konusu yasayı, meşru müdafaa ilkesinden hareketle ABD'ye tehdit oluşturan teröristlerin ve diğer kişilerin öldürülmesi için geçerli olmadığını savunduklarından, bu yasak terörle mücadele operasyonlarında etkili bir şekilde uygulanmamıştır. ABD Başkanı Trump’ın geçtiğimiz yıl Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör listesine alması da bu çerçevede alınmış bir karardı. Zira ABD, ülke tarihinde ilk kez başka bir devletin resmi kuruluşunu terör listesine ekledi.
Üç tasfiye ve intikam
Bin Ladin’in halifesi Eymen Zevahiri ve Bağdadi’nin halifesi Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi’nin, liderlerinin ölümüyle sonuçlanan operasyonların ardından verdikleri intikam yemini sahada bir karşılık bulmuş değil. Zira şu ana kadar ABD’nin çıkarlarına yönelik çok büyük bir saldırıdan söz edilemez.
Fakat Süleymani’nin durumu bunlardan farklı. Bu sefer tehdit eden Süleymani’nin devleti yani İran. Bölgede güçlü bir devlet. Adı olup da sanı olmayan ‘DEAŞ Devleti’ne benzemiyor. Aynı şekilde El Kaide’nin Afganistan’da kurduğu devlet içinde devlete de benzemez. Süleymani ve İran Devrim Muhafızları’nın Lübnan’dan Suriye’ye, Irak’tan Yemen’e kurduğu silahlı gruplar da DEAŞ ve El Kaide’nin içine düştüğü güçsüz durumda değil.
Hepsi de intikam yemini etti. Süleymani’nin halefi İsmail Kaani, Bin Ladin ve Bağdadi’nin haleflerinin gerçekleştirmekten aciz kaldığı intikam yeminlerini hayata geçirmede başarılı olabilecek mi?



Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
TT

Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)

Sudanlı üst düzey istihbarat yetkilisi Ahmed Hasan Muhammed, ülkesinin İran’ın Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssü kurma talebini reddettiğini söyledi.

İran’ın bu talebi kabul edilseydi, söz konusu üs, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından birinde deniz trafiğini izlemesine olanak tanıyacaktı.

Şarku’l Avsat’ın Wall Street Journal gazetesinden aktardığına göre Muhammed konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi;

“İran, Sudan ordusuna isyancılara karşı mücadelede kullanılmak üzere silahlı insansız hava araçları (SİHA) sağladı. Tahran, üssü inşa etme izni karşılığında, Sudan’a helikopter taşıyan bir savaş gemisi de dahil olmak üzere gelişmiş silahlar teklif etti. İranlılar üssü istihbarat toplamak için kullanmak istediklerini söyledi. Oraya savaş gemileri de yerleştirmek istediler. Ancak Hartum, İran’ın bu teklifini reddetti.”

Muhammed gazeteye yaptığı açıklamada, “Sudan İran’dan SİHA satın aldı. Çünkü insan kaybını azaltmak ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermek için daha isabetli silahlara ihtiyacımız vardı” diye ekledi.

Kızıldeniz’deki bir deniz üssü, Yemen’deki Husilerin ticari gemilere saldırı başlatmasına yardımcı olurken, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından biri üzerindeki hakimiyetini artırmasına olanak tanıyabilir.

İran destekli Husiler, Kızıldeniz’deki saldırıları Gazze’de savaşan İsrail ve müttefiklerini cezalandırma amacıyla gerçekleştirdiklerini ifade ediyor.

sddeb
Yemen televizyonu tarafından yayınlanan bir görüntüde, Husi saldırısından sonra batan bir İngiliz kargo gemisi görülüyor (EPA)

Sudan’ın, devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir döneminde, İran ve Filistin’deki müttefiki Hamas ile yakın ilişkileri vardı.

Beşir'in 2019 darbesiyle devrilmesinin ardından, ülkenin askeri cuntasının başı olan Orgeneral Abdulfettah el Burhan, uluslararası yaptırımları sona erdirmek amacıyla ABD ile yakınlaşma başlattı.

Ayrıca İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için harekete geçti.

İran’ın deniz üssünü inşa etme talebi, bölge ülkelerinin Sudan’da 10 aydır devam eden iç savaştan faydalanarak, Ortadoğu ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında stratejik bir kavşak noktası olan ülkede yer edinmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Burhan liderliğindeki Sudan ordusu, Nisan ortasından bu yana Orgeneral Muhamed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile savaşıyor.

Çatışma on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca Sudanlının yerinden edilmesine ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birine neden oldu.

Çatışmaları takip eden bölge yetkilileri ve analistlere göre, Sudan’ın İran’dan aldığı SİHA’lar, Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle ordunun uğradığı kayıpların ardından, Burhan’ın bir miktar başarı elde etmesine yardımcı oldu.

Son haftalarda hükümet, Hartum ve Omdurman’daki önemli bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirdi.

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, hem Sudan ordusunu, hem de Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savaş suçu işlemekle suçladı.

Washington ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde cinayet, tecavüz ve etnik temizlik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar işlemekle itham etti.

Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, Sudan ordusunu, sivillerin yerleşimleri havadan hedef almak ve Sudanlı sivilleri çaresizce ihtiyaç duydukları insani yardımdan mahrum bırakmakla eleştirdi.

BM kuruluşları ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Darfur’da etnik amaçlı saldırılar da dahil olmak üzere zulüm yapmakla suçladı.

Çatışmanın tarafları olan Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ABD ve BM’nin suçlamalarını reddetti.

ABD Şubat ayında yaptığı açıklamada, İran’ın Sudan ordusuna silah sevkiyatıyla ilgili endişelerini dile getirdi.

ABD’nin Hartum Büyükelçisi John Godfrey, İran’ın Hartum’a yardım ettiğine ilişkin haberlerin ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi.