Somali Dışişleri Bakanı Avad: Kızıldeniz oluşumu terör, korsanlık ve silah kaçakçılığı gibi zorluklarla karşı karşıya kalacak

Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad
Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad
TT

Somali Dışişleri Bakanı Avad: Kızıldeniz oluşumu terör, korsanlık ve silah kaçakçılığı gibi zorluklarla karşı karşıya kalacak

Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad
Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad

Somali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Ahmed İsa Avad, Suudi Arabistan'ın Arap ve İslam dünyasında oynadığı hayati role dikkat çektiği açıklamasında Suudi Arabistan Krallığı’nın Somali’nin bağımsızlığından bu yana en büyük destekçisi olduğunu vurguladı.
Şarku’l Avsat’a konuşan Bakan Avad, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin terörizm, korsanlık, yasa dışı göç, silah kaçakçılığı ve deniz kirliliği gibi birçok tehlikeyle yüzleşeceğini belirtti. Suudi Arabistan’ın söz konusu oluşumun temel ülkelerinden biri olduğu için başkent Riyad’ın Konsey’in merkezi olarak seçildiğini aktardı.
Bakan Avad, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nden Afrika Boynuzu'ndaki gelişmelere, değişimlere ve yeni yılda gerçekleşmesi beklenen olaylar ile Somali’nin komşu ülkelerle ilişkileri ve dış politikasına kadar birçok başlıkta Şarku’l Avsat’ın sorularını cevapladı.
- Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin resmi kuruluş tüzüğü imzalandı. Siz de Somali’nin temsilcisi olarak açılıştaydınız. Bu yeni blok hakkındaki fikir ve hedefler nelerdir?
Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen 8 ülkeyi (Suudi Arabistan, Sudan, Cibuti, Somali, Mısır, Eritre, Yemen ve Ürdün) bir araya getiren bu Konsey’i hayata geçirme çabalarının geçmişi en az bir yıl öncesine kadar gidiyor. Suudi Arabistan’ın bu bloktaki lider ve odak ülke olması sebebiyle Konsey’in genel sekreterliğinin Riyad’da oluşturulmasına karar verildi. Konseyin amaçlarından biri, küresel düzeyde ekonomik, yatırım ve ticari alanlar için oldukça önemli olan su koridorunu koordine etmek ve bu konuda fikir birliğinde bulunmaktır. Bu Konsey’e üye devletlerin korsanlık, terörizm, yasa dışı göç, silah kaçakçılığı, deniz kirliliği gibi karşılaştığı tehlike ve zorlukların birbiriyle ilişkili ve birbirine benzer olduğuna da dikkat çekmeliyim. Bunlar, söz konusu ülkelerin su yolunu güvenli hale getirmek için iş birliği yapmalarını gerektiren ciddi tehlikelerdir. Diğer yandan tüm bu sorunlar yalnızca bizi değil, dünyanın diğer bölgelerini de etkiliyor. Evet, resmi kuruluş tüzüğü imzalandı. Şimdi ise bu Konsey’i Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin siyasi, güvenlik ve ekonomik bloğu haline getirmek için pratik adımlar atılacak. Somali gerek insani gerek de coğrafi açıdan oldukça önemli olan bu Konsey’de gereken rolü en iyi şekilde oynamaya hazırdır.
- Afrika Boynuzu’ndaki bir diğer blok olan Etiyopya, Somali ve Eritre üçlüsü, Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) küçük bir alternatif mi?
Yalnızca belirli alanlarda çalışmalar yürüten bu üçlü iş birliği, 8 ülkeden oluşan ve aktif bir kuruluş olan IGAD’ın yerine geçmez. Şu an IGAD, Afrika Kıtası’ndaki bölgesel ekonomik bloklara benzer bir ekonomik oluşuma dönüşüyor. Bu üç ülkenin ise özel bir durumu var. Öyle ki, Somali ve Etiyopya birbirine düşmanlık besliyordu. Aynı şekilde Eritre ve Etiyopya da öyle. Bu iki farklı çatışmanın tarihi oldukça eskiye dayanıyor. Bu yüzden dünya bile artık bu çatışmaların telafi edilemeyeceğini düşünür hale gelmişti. Böylece biz de halklarımızın geleceğine etki edecek olan bu durumun ciddiyetinin farkına vardık. Bu yüzden bu çatışmaların üstesinden gelerek yepyeni bir sayfa açmak istedik.
- Bu üç ülkenin liderlikleri, özellikle de Etiyopya’nınki sizce de dış baskı sebebiyle bunca yıllık düşmanlığın üstünü kapatmaya çalışıyor gibi gözükmüyor mu? Yani gerçek anlamda bir uzlaşma için hazırlık yapmadan...
Tarihin ya da olayların üstünden geçip gitmek gibi bir durum ya da herhangi bir dış baskı söz konusu değil. Yalnızca, geri kalmışlığa ve halklarımızın yoksullaşmasına yol açmakta olan bu çıkmazda daha fazla bekleyemeyeceğimizi fark ettik. Dünya değişiyor. Bu yüzden artık bir açılım yapmak gerekiyordu. Aksi takdirde zaman bizi geçip gidebilirdi. Bu konuda açık açık konuştuk ve bu kutuplaşmayı sonsuza kadar sonlandırmaya karar verdik. Evet, ulusal, siyasi ve dini düşmanlıklarımız oldu ve bu yüz yıl boyunca sürdü. Ancak bu durum bu modern dünyada bizi daha ne kadar tuzağa düşürebilirdi? Coğrafyayı da değiştirecek değildik. Bu mümkün değil. Dürüst olmak gerekirse bölgedeki böyle bir açılımdan en çok nasiplenen de Somaliler olarak biziz. Somalililer; Etiyopya, Kenya, Cibuti ve Somali’de yaşayan Oromoların ardından Doğu Afrika’da en milliyetçi halktır. Bölgedeki ticari faaliyetlere liderlik ettikleri için de ekonominin önemli bir bileşenini oluştururlar. Siyasi bağlamda ise Somalilerin bu ülkelerdeki siyasi faaliyetlerde oldukça önemli bir rolü vardır. Ancak diğer yandan Somalililer, geçmişte çeşitli nedenlerle Afrika Boynuzu'nda meydana çıkan çatışmaların en çok darbe alan halk olmuştur. Bu yüzden bu olumlu gelişmeden en çok faydalananların da yine onlar olması gayet doğal. Örneğin, bu üç ülkenin başkentleri Mogadişu, Addis Ababa ve Asmara arasında yolculuk etmek önceden neredeyse imkansızdı. Çok şaşırtıcı olabilir ancak bu yolculuk bizim sıkı çabalarımız sayesinde şu an yalnızca birkaç saat sürüyor.
- Afrika Boynuzu'nun 2020'de önemli olaylara sahne olması bekleniyor. Somali, Etiyopya ve Cibuti'de seçimler gerçekleşecek. Aynı zamanda Kenya ile Somali arasındaki deniz sınırı anlaşmazlığı hakkında Uluslararası Adalet Divanı'ndan da karar çıkacak. Tüm bu beklenen gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet bu yıl Afrika Boynuzu için önemli bir yıl. Bahsettiğiniz olaylar bölgeyi önemli ölçüde etkileyecek. Özellikle de seçimler. Zirâ bölge ülkelerinin demokratik deneyimlerine ve özelliklerine değer veriyoruz. Ancak bizim için asıl önemli olan bu ülkelerdeki iktidarların sorunsuz ve barışçıl bir şekilde geçişi ve ülkedeki tüm bileşenlerin bu konudaki siyasi katılımıdır. Bu, bölgenin istikrarına katkıda bulunacaktır. Uluslararası Adalet Divanı'nın kararına gelirsek; biz söz konusu bölgenin mülkiyet hakkımıza inanıyor ve destekliyoruz. Mahkemenin de bunu göz önüne alacağı görüşündeyiz. Alınan kararın Somali lehine olacağına güvenimiz tam.
Diğer yandan, bu yılın Somali bağımsızlığının 60’ıncı yıl dönümü olması, bu sürenin gözden geçirilmesi, gerekli derslerin çıkarılması ve yapılan hataların düzeltilmesi için iyi bir fırsattır. Somali Cumhuriyeti'nin 20’inci yıl dönümünün bu yıla denk gelmesi de aynı şekilde bir şeyleri gözden geçirip değerlendirmek için iyi bir fırsattır. Bu arada bu vesileyle Somalililerin iç savaştan çıkışına ve Somali’de istikrarlı bir hükümet sisteminin kurulmasına yardımcı olmak için devletindeki kaynakları seferber eden Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh’e ve Cibuti halkına teşekkürü borç bilirim.
- Somali'nin dış politikasının en önemli parametreleri nelerdir?
Somali tarihte, dış politikadaki olumlu tarafsızlığıyla biliniyor. Biz de bu yaklaşımı elimizden geldiğince korumaya çalışıyoruz. Sorunlu bir coğrafi bölgede birlikte yaşadığımız komşu ülkelerimizle dış ilişkilerimiz ekonomi açısından umut vaat ediyor. Anlaşmazlıkları asgari düzeye çekip iş birliklerini genişletmeye çalışıyoruz. Komşu ülkelerle olan ilişkimiz sadece coğrafyayla sınırlı değil. Aynı zamanda insani, kültürel, dilsel ve dini bağlar da bu ilişkilerde iç içe geçiyor.
-  Somali ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiye dair düşünceleriniz nelerdir?
Suudi Arabistan Krallığı ile Somali arasındaki ilişki her açıdan fevkalâde ve tarihidir. Bulunduğum mevki sebebiyle uzun yıllardır gelişmekte olan bu ilişki hakkında birçok şey biliyorum. O yüzden belki de çoğu kimsenin haberinin olmadığı konulara değinmek istiyorum. Suudi Arabistan Krallığı, Somali'nin 60 yıllık bağımsızlığında, yani modern tarihindeki en büyük destekçisidir.
Bu desteğin yalnızca maddi değil, aynı zamanda siyasi ve kültürel yönleri de var. Öyle ki Krallık bize en yakın ülkedir. İktidarda kim olursa olsun Somali’nin Krallık ile ilişkileri sabitliğini korur. Arap ve İslam dünyasındaki sembolik konumu dolayısıyla ve Somali'nin en büyük destekçisi olması sebebiyle Suudi Arabistan’ı hedef alan her türlü olumsuz girişime karşıyız. Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi (KSRelief) şu anda Somali halkına yardım etme konusunda önemli bir rol oynuyor. KSRelief, kurulmasından bu yana toplam 184 milyon dolar değerinde 40 farklı proje yürüttü.
- Somali’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkisi?
Somali ile BAE’nin uzun süreli müreffeh bir ilişkisi vardı. Hatta yanımızda durup Somali'yi birçok alanda desteklediği için BAE’ye minnettarız. Ancak geçtiğimiz aylarda bazı yanlış anlaşılmaların meydana geldiği doğrudur. Her iki tarafın da dostça davranan kesimleri yardımıyla bu yanlış anlaşılmaları önleme girişimleri oldu. Biz BAE ile ilişkilerimizin eski haline dönmesi konusunda istekliyiz. Şahsen bu sürecin Allah’ın izniyle yakında atlatılacağını düşünüyorum. Mogadişu'daki büyükelçilerle rutin toplantılarım sırasında BAE Büyükelçisi ile de görüşüyorum. Zaten BAE'nin liderliğini takdir ediyor ve büyük bir saygı duyuyoruz.
- Bölgesel ve uluslararası platformlardaki uzun süreli yokluğunun ardından şu an Somali’nin dış politika performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Somali’nin komşularıyla arasında iyi ilişkiler geliştirildi ve birçok engel kaldırıldı. Somali devletine set koyan dış borçlardan sıyrılma çabalarında da oldukça yol kat ettik. Diğer yandan Somali pasaportu da birçok Avrupa, Afrika ve Asya ülkesi nezdinde eski statüsünü yeniden kazandı. ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi bazı ülkelerin diplomatik heyetlerini Somali’ye yeniden yollamasını sağladık. Bu ülkeler Mogadişu'daki büyükelçiliklerini yeniden açtı.
Somali’de aynı zamanda 7 Arap ülkesinin diplomatik heyetleri ve Arap Birliği’nin ofisi de bulunuyor. Bu noktada diğer kardeş Arap ülkelerine de Somali’deki varlıklarını güçlendirmeleri mesajını göndermek isterim. Somali'nin ayakları üstünde tekrar durması ve uluslararası konumunu yeniden kazanmasına yardımcı olmak için bu ülkelerden elçiliklerini yeniden açmalarını rica ediyorum.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.