BM Ekonomi Şefi Harris: Reformlar Suudi kadınların iş gücünü artırdı

Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris
Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris
TT

BM Ekonomi Şefi Harris: Reformlar Suudi kadınların iş gücünü artırdı

Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris
Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris, Davos'ta gerçekleştirilecek Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 50. Yıllık Toplantısı'nın arifesinde Şarku'l Avsat'a konuştu.
Harris, liderleri uluslararası işbirliğine ve özellikle uluslararası ticaret ve iklim değişikliği ile mücadele alanlarındaki yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı. Harris, gelirlerin adil bir şekilde dağıtılmaması ve hükümetlerin yaşam standartlarını yükseltmede başarısız olmalarına işaret ederek, dünya genelindeki protesto hareketlerinin yükselişiyle birlikte küresel büyümedeki gerileme konusunda uyarıda bulundu.
Şarku’l Avsat’a konuşan BM Ekonomi Şefi Harris, Suudi Arabistan'ın Vizyon 2030 çerçevesindeki ekonomik reformlarına yönelik övgüde bulunarak, Suudi Arabistan’ın bölgedeki en büyük ekonomik güç olması nedeniyle bu reformların Krallık ve Batı Asya için oldukça önemli olduğunu söyledi. Öte yandan Harris Suudi kadınların işgücü piyasasına katılımı hususundaki sıçramaya dikkat çekerek, bu sıçramanın ekonomik reformlarla desteklendiğini belirtti.
BM'nin Dünya Ekonomik Durumu ve 2020 Beklentileri raporu kapsamında değerlendirmelerde bulunan Harris, iklim değişikliğinin sonuçlarıyla etkili bir şekilde mücadele edilmesini ve dünya ekonomilerine fayda sağlayacak bir enerji geçişi sağlamak için uluslararası işbirliğinin gereğini vurguladı.
BM Ekonomi Şefi Elliott Harris ile gerçekleştirilen röportajın tamamı:
- Hem BM raporu hem de Dünya Ekonomik Forumu raporu, iç kutuplaşmaya ve uluslararası işbirliğinin azalmasına karşı uyarıyor. Bu eğilimler küresel ekonomiyi nasıl etkileyebilir?

Son yıllarda birçok ülkenin, özellikle uluslararası ticaret ve iklim değişikliği ile mücadele alanlarında, çok taraflı işbirliğinden uzaklaşmaya başladıkları görülmektedir. Bu durum, ticari açıdan tarifelerde bir artışa ve belirsizliklere yol açmasından dolayı küresel ticarette yavaşlamayla ve yatırımların azalmasıyla sonuçlandı. Çevre açısından ise devam eden iklim krizine yönelik küresel tepkide ağır hareket edilmesini netice verdi. Ülkelerin, Paris Anlaşması ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere küresel yükümlülüklerini yerine getirememeleri durumunda iklimle ilgili felaketlerin artmaya devam etmesi muhtemeldir. Devam eden bu eğilimler küresel büyümeyi zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik ilerleme için de bir tehdit oluşturacaktır.
- ABD ve Çin, mevcut ticaret savaşının olası bir sonunu işaret eden bir ticaret anlaşmasının ilk bölümünü imzaladılar. Anlaşmanın sonucu konusunda iyimser misiniz? ABD ile Avrupa arasındaki ticari savaşın daha da kızışacağını düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz yıl içerisinde sadece ABD ile Çin arasında değil, aynı zamanda ABD ile Avrupa ve Japonya ile Güney Kore arasında da ticari gerilimler yaşandı. İlk senaryomuz, mevcut ticari gerilimlerin daha da artacağını söylemiyor. Ancak bu bağlamdaki büyük riskler halen varlığını sürdürüyor.
ABD ile Çin arasındaki ticari anlaşmanın ilk aşamasının imzalanması olumlu bir haber olmakla birlikte şirketler ve yatırımcılar için bazı belirsizlikler ortaya çıkarmıştır. Mesela teknoloji transferi gibi bir dizi sorun halen çözülmeyi bekliyor. Bizi endişelendiren bu (Çin-ABD ticareti) müzakerelerinin, uluslararası kurallara dayalı uluslararası ticaret sisteminin dışında gerçekleşmesidir. Bu çok taraflı ticaret sisteminin zayıflaması; maliyeti artırması, verimliliği azaltması ve belirsizliklere sebep olması dolayısıyla küresel büyüme beklentilerine zarar verebilir.
- Geçen yılki bir başka istikrarsızlık kaynağı Brexit’i çevreleyen kuşkulardı. Brexit’in Avrupa ve dünya üzerinde ne gibi etkilerinin olacağını düşünüyorsunuz?
İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) çıkışının merkezi yönleri halen askıdadır. BM'nin beklentileri geçiş döneminde sistematik bir çıkış öngörürken, dağınık bir Brexit senaryosu, reel ekonomi ve finans piyasaları üzerinde bir dizi olumsuzluğa kapı aralıyor. Çıkış sonrası tedbirlerin açık olmayışı ve İngiltere'nin AB ve dünyanın geri kalanıyla yasal ve ekonomik ilişkilerinin niteliği hakkındaki belirsizlikle birlikte şirketlerin yatırım kararları siyasi belirsizliğe tabi oluyor.
İngiltere'deki şirketler, tedarik zincirinin bozulması ihtimalinden dolayı Brexit'ten sonra hangi pazarda faaliyet göstereceklerini bilmiyorlar. AB üyeliği, üretim ürünlerinin ve yarı mamul ürünlerin sınırdan ücretsiz geçişine izin veriyor. Bu mekanizmaların nasıl işleyeceğine dair bir netliğin olmaması, yatırım kararlarını zorlaştırmaya devam edecektir. Sonuç olarak dağınık bir Brexit senaryosu, önce İngiltere ve sonrasında Avrupa için büyük bir risk oluşturmaktadır.
- Suudi Arabistan, Vizyon 2030 kapsamında önemli ekonomik reformlara tanık oluyor. Bu reformların Krallık ve bölge üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suudi Arabistan Krallığı’nın bölgedeki en büyük ekonomik güç olması göz önünde bulundurulduğunda, devam eden ekonomik reformların Krallık ve Batı Asya için oldukça önemli olduğuna inanıyoruz. Söz konusu reformların neticelerine ilişkin bir dizi olumlu işaret var. Reformlar, Suudiler için daha fazla iş fırsatı yarattı. Nispeten zayıf ekonomik büyümeye rağmen (2019 yılı için yüzde 0,3) Suudi vatandaşları arasındaki işsizlik oranı azalmıştır. İşsizlik oranındaki azalmanın, işgücü piyasasına katılımdaki artıştan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bu reformlar kadınların işgücü piyasasına katılımını destekledi. Suudi Arabistan Krallığı'ndaki ekonomik büyümenin, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine doğru bir ilerlemeyi temsil etmesi, daha kapsamlı bir yapıya geçildiğini göstermektedir.
- Devletler, iklim kriziyle mücadele ve sürekli istikrarlı ekonomik büyüme arasında nasıl bir denge kurabilir?
İklim kriziyle mücadele etmek ve istikrarlı ekonomik büyümeyi desteklemek birbiriyle çatışan iki ucu temsil etmek zorunda değil. Bir dizi ülkede temiz enerjiye geçiş, çevre ve sağlık yararlarının yanı sıra ekonomik fırsatlar da sağlayacaktır. Örneğin büyük ölçüde ithal edilen fosil yakıtlara güvenen ülkeler, ister enerji güvenliğini iyileştirme ister ödemeler dengesini iyileştirme bağlamında, yerel yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinden faydalanacaktır. Dünyadaki her 5 kişiden 4'ü fosil yakıt ithal eden ülkelerde yaşıyor. Ayrıca diğer ülkeler, bakır, kobalt ve lityum gibi düşük karbon teknolojisinde kullanılan maden kaynaklarına olan talepteki artışa tanık olacak. 
Öte yandan devlet harcamalarını veya temel ithalatı finanse etmek için fosil yakıt ihracatına güvenen ülkeler, gelir ve e iş kayıpları riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Uygun politikaların uygulanmamasıyla birlikte maliyet ve fayda, ülkeler ve bireyler arasında eşit olmayan bir şekilde dağılacaktır. Bu durumdan olumsuz etkilenenlerin zararlarını telafi etmek adına zor ama gerekli bir dizi tedbirin alınması gerekiyor. Ülkeler bu adımları atmalıdırlar. Bu durum, enerji geçişinde ilerleme kaydedilebilmesi için işbirliği ve koordinasyona dayalı uluslararası politikalara duyulan ihtiyacı göstermektedir.
- 2019 yılında dünya genelinde kötüleşen ekonomik koşullardan duyulan hoşnutsuzluğun tetiklediği protesto hareketlerine tanık olduk. Protestoların kısa ve orta vadede devam edeceğini düşünüyor musunuz? Ülkeler ekonomik eşitliği iyileştirmek adına ne yapabilir?
Protesto hareketleri ve sosyal hoşnutsuzluk, 2019 yılının küresel ekonomisinin ayırıcı özelliklerdendi. Hoşnutsuzluğun artması, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, ayrımcılık, siyasi talepler, yolsuzluk, cinsiyet ayrımcılığı ve iklim değişikliği gibi birçok farklı nedenden kaynaklanmaktadır. Lübnan, Hong Kong, Şili, Fransa ve Bolivya gibi dünyanın birçok ülkesinde büyük protestolar patlak verdi. Bazı ülkelerde sosyal ve ekonomik eşitlik gibi ortak nedenler protestoların zeminini oluştururken, diğer bazı ülkelerde ise kendine özgü özel nedenler bu protestoları tetikledi.
Protesto hareketlerinin bir tırmanışa tanıklık edip etmeyeceğini tahmin etmek zor. Ancak önemli olan bu sosyal hoşnutsuzluğun, toplumların çözülmesini talep ettikleri temel sorunları yansıttığının farkına varmaktır. Ekonomik sistem herkesin yaşam standardını yükseltme ve onlara daha iyi bir hayat sunma konusunda büyük zorluklarla karşılaşmaya devam ederse sosyal huzursuzluk artmaya devam edebilir.
Sonuç olarak devletlerin açık politik değişimlerle birlikte elle tutulur çabalar göstermeleri gerekiyor. Bu şekilde kapsamlı bir büyümeyi teşvik edebilir.
Birçok hükümet büyümeyi teşvik konusunda para politikalarına güveniyor. Ancak siyasi ortamdaki belirsizlikler göz önüne alındığında, ekonomik, sosyal ve çevresel meselelerin de ele alınacağı daha dengeli bir politikaya ihtiyacın olduğu görünür. Örneğin düşük faiz oranları ile hükümetler, acil kamu yatırım ihtiyaçlarını karşılamak için elverişli finans koşullarından faydalanmalıdır. En önemlisi, ulusal politikaları etkili uluslararası işbirliği ile desteklemektir. Böylece özellikle iklim değişikliği, uluslararası ticaret ve finans alanlarında ortak hedeflere ulaşılabilir.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.