Araştırmacılar, kumulların cansız nesneler olsa da birbirleriyle 'iletişim' kurabildiklerini keşfetti

Kumullar bir metre ile 200 metre yükseklikte ve birkaç metre ile yüzlerce metre uzunlukta olabilir (AFP)
Kumullar bir metre ile 200 metre yükseklikte ve birkaç metre ile yüzlerce metre uzunlukta olabilir (AFP)
TT

Araştırmacılar, kumulların cansız nesneler olsa da birbirleriyle 'iletişim' kurabildiklerini keşfetti

Kumullar bir metre ile 200 metre yükseklikte ve birkaç metre ile yüzlerce metre uzunlukta olabilir (AFP)
Kumullar bir metre ile 200 metre yükseklikte ve birkaç metre ile yüzlerce metre uzunlukta olabilir (AFP)

Cambridge Üniversitesi'nden araştırmacılar kumulların cansız nesneler olsa da birbirleriyle "iletişim" kurabildiklerini keşfetti.
Çalışmaya göre kumullar hareket ettikçe birbirleriyle iletişim kuruyor ve aşağı akımdaki komşusunu itiyor.
Laboratuvar ortamında deneysel bir "hipodrom" kullanan araştımacılar birbirinin tıpatıp aynısı olan iki kumulun başlangıçta birbirlerine yakınken zamanla birbirinden giderek uzaklaştığını gözlemledi. 
Bu etkileşim üst akımdaki kumulun türbulans girdapları tarafından kontrol ediliyor ve bunlar aşağı akımdaki komşusunu uzağa itiyor.
Kumul göçlerini anlamak için kritik önemde
Physical Review Letters adlı bilimsel yayında yayımlanan araştırma sonuçları uzun dönemli kumul göçleri konusunda önemli bir çalışma olarak nitelendi.
Zira kumul göçleri gemicilik yollarını tehdit ediyor, çölleşmeyi artırıyor ve otoyollar gibi altyapıları kuma gömebiliyor. Bu yüzden bu doğa olayını tam olarak anlamak kritik önemde görülüyor
Bir yığın kum, rüzgar ya da su akışına maruz kaldığında kumul şeklini alıyor ve akış yönünde aşağı doğru hareket etmeye başlıyor. Çöllerde, deniz yataklarında ya da nehir yataklarında görülen kumullar nadiren tek başlarına gözlemlenir. Genellikle geniş gruplar halinde gözlemlenen kumulların oluşturduğu gözalıcı oluşumlara "kumul alanı" ya da "kumul koridoru" adı veriliyor. 
Aslında aktif kumulların göç ettiği uzun zamandır biliniyordu. Genellikle bir kumulun hızı boyutuna bağlı oluyor. Daha küçük kumullar daha hızlı, büyükleriyse daha yavaş hareket ediyor.
Ancak bilim insanlarının bilmediği kumulların birbiriyle etkileşime geçip geçmedikleri ve geçiyorlarsa bunun nasıl gerçekleştiğiydi. 
Makalenin baş yazarı ve Cambridge Üniversitesi Uygulamalı Matematik ve Teorik Fizik Bölümü'nden Karol Bacik şunları söyledi: 
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, kumul etkileşimi konusunda farklı teoriler var. Biri, farklı boyutlardaki kumulların tek bir devasa kumul oluşturuna kadar birbirleriyle çarpışmayı sürdürdükleri. Ancak bu fenomen doğada gözlemlenemedi. Diğer teoriyse kumulların  aynı boyuta ve aynı hıza sahip olana kadar birbiriyle çarpışacağı ve kütlelerini değiştirdikleri.  Ancak bu teorileri deneysel olarak doğrulamalıyız.
Bacik ve çalışma arkadaşlarının bulgusu bu teoriler hakkında soru işaretlerine neden oldu. 
"Daha önceki modelin parçası olomayan fiziksel olay keşfettik"
Araştırmayı yöneten Dr. Nathalie Vriend "Daha önceki modelin parçası olmayan bir fiziksel olay keşfettik" dedi. Kumulların davranışlarının modellenmesi işinin çoğu sayısal olarak yapıldı ama Vriend ve diğer araştırmacılar  kumulların uzun süreli davranışlarını gözlemlemek için laboratuvarda özgün bir tasarım geliştirdi. 
Laboratuvar ortamında kumulların hareketlerini incelemek için genellikle su kanalları kullanılıyor. Bu sistemde kumullar haznenin sonuna ulaştıkları ana kadar gözlemlenebiliyordu.
Cambridge araştırmacılarıysa dairesel bir su kanalı inşa ederek kanal döndükçe kumulların hareketini saatlerce gözlemleyebildi. Bu sırada yüksek hızlı kameralar kumullardaki partikülleri takip etti. 
Haznedeki iki kumul aynı hacim ve şekildeydi. Dönüş başladıkça kumullar hareket etmeye başladı. 
Vriend "Bir kumulun hızının yüksekliğiyle bağlantılı olduğunu bildiğimizden ikisinin de aynı hızda hareket edeceğini düşündük. Ancak gözlemlediğimiz bu değildi" dedi.  Başlangıçta öndeki kumul, arkadakinden daha hızlı hareket etti ancak deney sürdükçe öndeki kumul diğeriyle neredeyse eşit hız ulaşana kadar yavaşlamaya başladı.
Daha da önemlisi iki kumulda gözlemlenen akış örüntüsü farklıydı: Akış yönünü değiştiren öndeki kumul arkadaki kumul üstünde  "girdaplar" oluşturarak onu itti.  Vriend "Öndeki kumul arkadakinin üzerinde gördüğümüz türbülans örüntüsü oluşturuyor. Öndeki kumulun akış yapısı bir teknenin arkasındaki girdap gibi.Bu, bir sonraki kumulun özelliklerini etkiliyor" dedi.
Deney devam ettikçe kumullar giderek birbirinden uzaklaştı ve dairesel su kanalının zıt taraflarında denge durumuna geldi.
Araştırmanın bundan sonraki aşaması uydu fotoğrafları ve gözlemler yoluyla çöllerdeki geniş ölçekli ve karmaşık kumul göçleri hakkında niceliksel kanıtlar bulmak olacak. 



Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
TT

Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

Erin Keller Son dakika haberleri ve gündem muhabiri 

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

500 milyon yıllık bir fosilin analizine dayanan yeni araştırma, örümcekler ve diğer araknidlerin denizden gelmiş olabileceğini öne sürüyor.

Bilim dergisi Current Biology'de salı günü yayımlanan araştırmaya göre, "mükemmel şekilde korunmuş" örnek, bu canlıların kara hayatına uyum sağlamadan önce yüzdüğü fikrini destekliyor.

Arizona Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bir zamanlar at nalı yengeçlerinin atası olduğu düşünülen ve nesli tükenmiş bir Kambriyen dönemi türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini analiz etti. Bununla birlikte çalışma, bu canlının sinir yapısının modern örümcekler ve akrabalarına daha çok benzediğini ortaya koydu ki bu da araknidlerle daha önce düşünülenden daha yakın bir evrimsel bağa sahip olduğunu işaret ediyor.

Mollisonia'nın vücudunun prosoma adı verilen ön kısmı, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri örüntüsüne sahip. İlaveten örümceklerde ve diğer araknidlerde bulunan dişlere benzeyen bir çift kıskaç benzeri "pençelere", bölünmemiş beyninden kısa sinirler uzanır.

Araştırmacılar, fosilin bir ilk araknid olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli özelliğin, beyninin benzersiz organizasyonu olduğunu söyledi: Modern kabuklular, böcekler, çıyanlar ve at nalı yengeçlerinde görülen önden arkaya düzenlemenin tersi, bu fosilin beyninde var.  

Arizona Üniversitesi'nde ders veren Nick Strausfeld başyazarı olduğu araştırma hakkında yaptığı açıklamada, fosilin beyninin modern örümceklere benzer şekilde "geriye doğru çevrilmiş" gibi göründüğünü söyledi.

Bu arkadan öne beyin düzenlemesi, hareket kontrolünü artıran sinir kısayolları sağlayan, çok önemli bir evrimsel adaptasyon olabilir.

Araştırmaya göre bu keşif, çeşitlenmenin yalnızca ortak bir atanın karaya geçişinden sonra gerçekleştiğine dair yaygın inancı sorgulanmasına neden oluyor. Daha önceki fosil kanıtları, araknidlerin yalnızca karada yaşayıp evrimleştiğini öne sürüyordu.

Görsel kaldırıldı.Mollisonia'nın vücudunun ön kısmı ya da prosoma, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri düzenine sahip (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)


Strausfeld, "Araknidlerin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, atalarının ne tür keliserliler olduğu ve bunların at nalı yengeçleri gibi deniz türü veya yarı sucul olup olmadığı hala şiddetle tartışılıyor" dedi.

Mollisonia benzeri araknidler karadaki yaşama adapte olurken, muhtemelen ilk böcekler ve kırkayaklarla beslendi. Bu ilk araknidler, önemli bir savunma mekanizması olan böcek kanatlarının evrimini de etkilemiş olabilir.

Araştırmacılar, Mollisonia'nın soyunun muhtemelen örümceklere, akreplere, böğlere, kırbaç akreplerine ve kamçılı akreplere yol açtığını söylüyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news