Irak'ta Nuceba Hareketi'nden ABD'ye tehdit

Nuceba Hareketi ile lideri Ekrem el-Kabi (Sosyal medya)
Nuceba Hareketi ile lideri Ekrem el-Kabi (Sosyal medya)
TT

Irak'ta Nuceba Hareketi'nden ABD'ye tehdit

Nuceba Hareketi ile lideri Ekrem el-Kabi (Sosyal medya)
Nuceba Hareketi ile lideri Ekrem el-Kabi (Sosyal medya)

Muhammed Naci
Irak’ta İran destekli Nuceba Hareketi lideri Ekrem el-Kabi, Irak topraklarındaki ABD güçlerini ‘intikamın sıfır saati için geri sayım başladı’ ifadeleriyle tehdit etti.
ABD’nin terör örgütü listesinde yer alan Kabi, İranlı General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Muhendis’in öldürülmesinin intikamı olarak ABD güçlerini hedef alacakları mesajını verdi.
Devrim Muhafızları komutanlarıyla birlikte poz verdi
15 Şubat’ta Tahran’da düzenlenen 4. Uluslararası direniş cephesi ve güvenlik şehitleri kongresinde Devrim Muhafızları komutanlarıyla yan yana duran Kabi, burada yaptığı konuşmada, “İntikamın sıfır saati için geri sayım başladı. Irak direnişinin işgalci ABD’ye askeri cevabı kaçınılmazdır. Bunun yıpratıcı ve ani olması gerekir” dedi.
Kabi daha önce Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr’ın kurucusu olduğu Mehdi Ordusu saflarında komutanlık yaptığı sırada ‘ABD güçlerine karşı direniş’ sloganıyla dikkatleri üzerine çekmişti.
Asaib Ehlil Hak örgütünden ayrılması
Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun faaliyetlerinin askıya alma kararının ardından bir süreliğine gözden kaybolan Kabi, daha sonra Kays el-Hazeli tarafından kurulan Asaib Ehlil Hak örgütünün Genel Sekreteri olarak seçildi. Mehdi Ordusu ve Sadr’dan ayrılan Hazeli, İran’a mutlak bağlılığıyla biliniyor.
Iraklı gözlemciler, 2011 sonrası İran’ın Irak’taki silahlı milis gruplara çok büyük destekler verdiğini ve bu desteğin küçük grupların liderlerinin bulunduğu örgütlerden ayrılarak yeni bir milis örgütü kurmasını teşvik ettiğini belirtiyor. Kabi, bu teşvikten faydalanarak Hazeli ile yollarını ayırdı ve Nuceba Hareketini kurdu. Akabinde İran bu örgüte Suriye’deki çatışmalarda büyük rol verdi.
Suriye’de İran Devrim Muhafızları şemsiyesi altında savaşan Nuceba Hareketi yıllar içerisinde Irak’taki en büyük Şii milis grubu oldu. Bu durumun farkında olan ABD, Nuceba Hareketi’ni ekonomik yaptırımlar listesine aldı.
İran taktiği
Iraklı gözlemcilere göre Nuceba Hareketi’nin ülkedeki siyasi saflara katılmak yerine savaş meydanını tercih etmesi, örgütün bir tercihi değil sadece İran’ın talimatını yerine getirmesinden kaynaklanıyor. İran, Irak’ta destek verdiği milis grupları iki kategoride değerlendiriyor. Birinci kategoride, siyaset arenasına dahil olarak parlamento çatısı altında faaliyet gösteren gruplar yer alıyor. Örneğin Hadi el-Amiri öncülüğündeki Bedir Örgütü, Kays el-Hazeli’nin Asaib Ehlil Hak örgütü ve Ahmed el-Esedi’nin İslami Hareket’i gibi gruplar birinci kategoride bulunuyor. Diğer kategoride ise askeri örgütler yer alıyor. Bu örgütler aynı zamanda siyasi gruplara manevra alanı sağlıyor.
Siyasi kategoride yer almaması Kabi’nin İran’dan faydalanan grupların listesinde zirveye çıkmasıyla sonuçlandı. Zira milletvekili olan ve daha önce bakanlık koltuğunda oturan Hadi el-Amiri ile parlamentoda 15 milletvekili bulunan ve Adil Abdulmehdi hükümetine 3 bakan gönderen Kays el-Hazel, doğrudan veya dolaylı olarak devletin resmi kimliğini temsil etmeleri nedeniyle ABD çıkarlarına karşı doğrudan bir görevde bulunamazdı. Ancak Kabi, ülkesinin güvenliğinden sorumlu olduğu yabancı misyonlar da dahil olmak üzere ABD varlığına karşı ‘direniş’ için biçilmiş kaftan olarak görüldü.
Vur-Kaç
Kabi, kongredeki konuşmasında, “Direniş, şehit liderlerin kanının intikamını almak için büyük bir destan yazmaya hazır. Direniş savunma pozisyonundan hücum pozisyonuna geçti. Irak direnişinin ABD üslerine saldırması kaçınılmazdır. Bunun yıpratıcı ve ani olması gerekir. İşgalcilerin (ABD) hava ve kara tüm hareketleri izlendi” ifadelerini kullandı.
27 Aralık’ta İran destekli grupların Kerkük’te ABD güçlerine ev sahipliği yaptığı K1 Üssü’ne düzenlediği saldırıda ABD'li sözleşmeli müteahhittin ölümüne karşılık ABD’nin yaptığı misillemede Hizbullah Tugayları 55 unsurunu kaybetmişti. Kabi, böyle bir tabloyla bir daha karşılaşmamak ve ABD’nin ölümcül misillemesinden kaçınmak için ‘ABD işgal günlerindeki güvenli yola dönüş yapmak gerektiğini’ söyledi.
Kabi, “Yıpratıcı savaş tek taraflı başlayacak. Zira ABD hedefleri bulamayacak. Ayrıca füzelerimiz ve kurşunlarımız onların uçaklarını ve gaspçı askerlerini takip edecek” dedi.
ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne saldırı
Kabi’nin açıklamalarından saatler sonrasında ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği binası füzelerle hedef alındı. Ancak göründüğü kadarıyla bu saldırı, başkent sakinlerini uykudan uyandıran siren seslerini çaldırması dışında bir etki yapmadı. Zira füzelerin hiçbiri hedefini vurmadı. Hatta ciddi sayılabilecek maddi bir hasar bile söz konusu olmadı. Bilakis füzelerden birinin İran destekli Haşdi Şabi karargahına isabet etmesi sonucu binada yangın çıktı.
Irak’ta sosyal medya kullanıcıları yaptığı paylaşımlarla saldırıyı alay konusu yapması bir kenara bırakılırsa, Haşdi Şabi karargahına isabet eden füze nedeniyle hayatını kaybedenlerin olduğu yönünde bilgiler sızdırılıyor. Ancak normal şartlarda bu tür iddiaları hemen yalanlamasıyla bilinen Haşdi Şabi bu sefer iddialar hakkında herhangi bir açıklama yapmaması dikkati çekti.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.