Irak'ta 'bakanlık alım-satım' iddiası tartışmalara yol açtı

Necef’te yolsuzluğa ve siyasi elitlere karşı protesto düzenleyen kadınlar (AFP)
Necef’te yolsuzluğa ve siyasi elitlere karşı protesto düzenleyen kadınlar (AFP)
TT

Irak'ta 'bakanlık alım-satım' iddiası tartışmalara yol açtı

Necef’te yolsuzluğa ve siyasi elitlere karşı protesto düzenleyen kadınlar (AFP)
Necef’te yolsuzluğa ve siyasi elitlere karşı protesto düzenleyen kadınlar (AFP)

Irak yargısı, hükümeti kurma görevi verilen Muhammed Tevfik Allavi’nin önümüzdeki günlerde ilan edeceği kabinede ‘bakanlıkların fahiş rakamlar karşılığında alınıp satıldığı’ iddiası üzerine harekete geçti.
Bakanlık alım-satım iddiaları, yolsuzluğun en çok görüldüğü dünya ülkeleri arasında 16’ıncı sırada yer alan petrol zengini Irak’ın vatandaşları ile siyasi elitleri arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.
Daha önce de bazı siyasiler tarafından hükümetlerin kuruluş dönemlerinde ortaya atılan söz konusu iddia, bu sefer sokağın bağımsız hükümet beklentisi içinde olduğu bir süreçte gündeme geldi. Nitekim Allavi, yaklaşık 550 kişinin yaşamını yitirdiği gösterilerde dile getirilen bağımsız hükümet talebini oluşturma taahhüdünde bulunmuştu.
Irak yargısı, 2003’ten bu yana 4 hükümetin kuruluş dönemlerinde benzer iddiaların basına yansımasına rağmen ilk kez ülkede bu iddia üzerine bir soruşturma açtı. Soruşturma, Allavi’ye yakınlığıyla bilinen siyasi analist İbrahim es-Sumeydi’nin Twitter hesabından paylaştığı mesajın ardından başlatıldı.
Sumeydi, mesajında, Allavi kabinesindeki bir bakanlığı ‘belirli bir parti için’ ayırması karşılığında kendisine 30 milyon dolar teklif edildiğini iddia etmişti.
AFP’de yer alan habere göre Sumeydi bu iddiayı dile getiren tek kişi değil. Zira Nuri el-Maliki öncülüğündeki Kanun Devleti Koalisyonu Milletvekili Kazım es-Sayyadi, Twitter hesabından benzer bir iddiada bulundu.
Sayyadi, yaptığı paylaşımda, “Petrol Bakanlığı 10 milyar dinar (yaklaşık 8.4 milyon dolar), satın alan var mı?” diye yazdı.
Irak yargısı Sumeydi hakkında soruşturma açarken, Sayyadi ile ilgili soruşturma açmak için dokunulmazlığını kaldırmaya çalışıyor.
Irak’ta Adil Abdulmehdi hükümeti çıkan gösteriler nedeniyle istifa etmek zorunda kalmıştı. Irak Parlamentosu’nun resmi verilerine göre ülkede 2003'ten bu yana 450 milyar dolarlık kamu fonunun kayıp olduğu belirtiliyor.
Allavi, kurduğu hükümetin bağımsız olacağında ısrar etse de siyasi partiler, 2003’ten bu yana uygulanan kota sistemi kapsamında kabineden temsil ettikleri bileşenlere ayrılan payı almak için baskı uygulamaya devam ediyor.
Iraklı siyasi analist Hişam el-Haşimi, siyasi partilerin artık halk hareketinin denklemin bir parçası olduğu gerçeğini görmezden gelerek eski taktiklere başvurduklarını belirtti.
Haşimi, açıklamasında, “Bu dosyanın simsarları iki kısımdır; Birinci kısımda, yolsuzluk yapmalarıyla bilinen siyasilere yakın milletvekilleri yer alıyor. Vekiller, söz konusu siyasiler aracılığıyla öz geçmişini yetkili kişilere ulaştırıyor. Bunun karşılığında da iki taraf anlaşılan makam üzerinde belirli bir meblağ üzerinde anlaşıyorlar. İkinci kısımda ise parlamentoda milletvekilleri bulunan ve bakanlık sattığı bilinen siyasi partilerin liderleri yer alıyor. Bu kişiler, satışı iki yoldan yapıyor: Ya tek seferlik ödeme ya da 4 taksit karşılığında anlaşma yapılıyor. Yani 4 yıllık bakanlığı süresince her yılda bir ödeme yapıyor” dedi.
Bu durum Allavi hükümetinin kurulmasını da zorlaştırıyor. Zira 2018 yılının son çeyreğinde yani hükümetin kurulduğu dönemlerde 4 yıl karşılığında fahiş rakamlar ödeyerek bakanlık koltuğu satın alan taraflar, bu durumun sadece bir yıl sürecek olmasını kabul etmiyor.
Irak’ta bakanlık koltuğunu satmakla da iş bitmiyor. Bu durum aynı zamanda bakanlık kaynaklarına kadar uzanabiliyor. Örneğin geçtiğimiz Aralık ayında Mahmud Molla Talal isimli milletvekili, ihaleleri kendine ait şirketlere verme suçlamasıyla Sanayi Bakanı Salih el-Cuburi’ye gensoru verilmesi talebinde bulundu. Ancak gensoru oturumunun bir gün öncesinde aynı milletvekili, rüşvet karşılığında gensoru talebinden vazgeçtiği için tutuklandı ve daha sonra çıkarıldığı mahkemede 6 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Irak hükümeti tarafından kurulan Dürüstlük ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu yetkilisi, açıklamasında, yönetimdeki partilere bağlı özel maliye komitelerin olduğunu ve bu komitelerin ihalelerin partiye bağlı şirketlere verilmesini sağladığını belirtti.
Yetkili, “Tüm partili bakanların elinde, büyük ihalelerin verileceği şirket listeleri bulunur. Bunlar genelde hizmet vermeyen ve imar alanında tecrübesi olmayan şirketlerden oluşuyor. Ancak güvenilir şirketlerin bunlarla rekabet etmesine de izin verilmiyor” dedi.
Allavi, hükümeti kurma görevi aldıktan sonra yaptığı ilk konuşmada partilere bağlı özel maliye komitelerini kısıtlama taahhüdünde bulundu. Ancak gözlemciler bunun gerçekleştirilmesi zor bir meydan okuma olduğu görüşünde.
İsmini vermek istemeyen bir siyasetçi, “Anlaşma yaparak bakanlık alan siyasi ve ticari partiler var. Bu konuda büyük bir pazar var” dedi.



Berri, Şarku’l Avsat’a konuştu: Somut öneriler bekliyoruz. Masada sadece 1701 sayılı karar var

Nebih Berri ve ABD Başkanı Joe Biden'ın temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta bir araya geldiler (AFP)
Nebih Berri ve ABD Başkanı Joe Biden'ın temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta bir araya geldiler (AFP)
TT

Berri, Şarku’l Avsat’a konuştu: Somut öneriler bekliyoruz. Masada sadece 1701 sayılı karar var

Nebih Berri ve ABD Başkanı Joe Biden'ın temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta bir araya geldiler (AFP)
Nebih Berri ve ABD Başkanı Joe Biden'ın temsilcisi Amos Hochstein, Beyrut'ta bir araya geldiler (AFP)

Washington'ın Lübnan'da ateşkes sağlanması için arabuluculuğa yeniden başladığına dair haberler arttı. Buna rağmen Beyrut'taki siyasetçiler, ABD Başkanı Joe Biden'ın temsilcisi Amos Hochstein’ın üç hafta önce ülkeden ayrılmasından bu yana dondurulmuş halde olan ABD arabuluculuğunun yeniden başladığıyla ilgili ellerine güvenilir veriler ulaşmadığını açıkladılar.

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, şu an olup bitenlerin sadece basında dolaşan haberlerden ibaret olduğunu, ancak kendilerine resmi kanallardan herhangi bir bilgi ulaşmadığını söyledi. Berri, Lübnan'ın üzerine çabaların inşa edilebileceği somut önerilerin sunulmasını beklediğini kaydetti.

Berri, çözüm önerileri konusunda medyada ve siyaset koridorlarında dolaşan haberlerle ilgili yorum yapmaktan kaçındı. 2006 yılındaki Lübnan Savaşı’nı sona erdiren ve Lübnan ordusu ile uluslararası güçler dışında herhangi bir silahlı varlığın bulunmadığı bir sınır bölgesini yürürlüğe koyarak, mevcut savaşı sona erdirme çabalarının merkezinde yer alan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararına atıfla “Masada sadece BMGK kararı ve onun yalnızca Lübnan tarafınca değil, her iki tarafça da uygulanması ve uyulması gereken hükümleri var” dedi.

Almanya ve İngiltere’nin gözlemci ülke olmasına “itiraz”

Öte yandan Şarku’l Avsat’a konuşan Beyrut'taki Batılı diplomatik kaynaklar, Berri'nin tartışılmakta olan çözümün en önemli maddelerinden birine itiraz ettiğini söylediler. Kaynaklar, Berri'nin 1701 sayılı kararın uygulanmasını izlemek üzere önerilen ve ABD ile Fransa'nın da yer alacağı bir gözlem gücüne Almanya ve İngiltere'nin katılmasına yönelik itirazının aşılması için çaba sarf edildiğini belirttiler.

Ancak görüşmeleri yakından takip eden Lübnanlı kaynaklar, Berri'nin itirazının 1701 sayılı karara alternatif bir mekanizma bulunmasına yönelik olduğunu açıkladılar. Zira Güney Lübnan'da, Lübnan'da konuşlu BM Geçici Görev Gücü (UNIFIL) tarafından yönetilen ve ABD ile Fransa'nın da katılabileceği mevcut bir gözlem gücü zaten var.

Kaynaklar, önerilen çözüm taslağının iki bölüme ayrıldığını, bunlardan ilkinin İsrail, ABD ve Rusya arasında, İsrail'in gelecekte Lübnan'da hareket özgürlüğünü kendisine saklı tuttuğu herhangi bir mekanizmanın kategorik olarak reddedilmesi temelinde ‘Hizbullah'ın yeniden silahlanmasını önleyecek’ garantilere ulaşmak için yabancı aktörlerce verilen garantiler olduğunu belirtti. Diğeri ise Lübnan’ın Litani Nehri'nin güneyinde silahlı unsurlardan arındırılmış bir bölge oluşturulmasını öngören 1701 sayılı kararın uygulanmasına yönelik garantileri.

Berri, basına sızanlar hakkında yorum yapmaktan kaçınırken, belirli garantilerden yalnızca Suudi Arabistan'ın başını çektiği Arap ülkelerinin yanı sıra Batılı ülkelerin de katıldığı BMGK’daki ABD-Fransa ortak çağrısı yoluyla ateşkes çabaları sırasında bahsedildiğini belirtti. O dönemde Lübnan'ın bunu kabul etmesi gerektiğini söyleyen Berri, “(Başbakan Necip) Mikati, bunu onayladığını kamuoyuna açıkladı, ancak (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu onayın ardından bunu reddederek herkesi şaşırttı” değerlendirmesinde bulundu.

Berri: İsrail'in başı belada

İsrail'in bugün gerçek bir çıkmazda olduğunu, çünkü askeri hedeflerine ulaşamadığını ve durmaksızın daha fazla katliama ve yıkıma başvurduğunu söyleyen Berri, İsrail'in tekrarlanan saldırılarına rağmen mevzilerini terk etmeyerek İsrail karşısında takdire şayan bir direnç gösteren UNIFIL'in rolüne övgüde bulundu. İsrail'in Lübnan'da yürüttüğü savaşın, dünyanın vicdanını sarsan bir şiddet ve yıkım düzeyine ulaştığını vurgulayan Berri, “Artık sadece insanları öldürmek ve taşları yok etmekten ibaret olan bu savaşa bir son verilmeli” diye konuştu.

Şarku’l Avsat’a konuşan Lübnan Başbakanlığından kaynaklara göre özellikle Başbakan Mikati’nin Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)- Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi oturum aralarında gerçekleştirdiği ve ‘Lübnan'ın tutumunun geniş bir şekilde anlaşıldığını gösteren olumlu görüşmeler’ çerçevesinde Lübnanlı liderler, zirvenin başlattığı sürece ve bu sürecin kriz duvarında diplomatik bir delik açılabileceğine inanıyor.

Beyrut, gelecek pazartesi günü Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ve BM Barış Operasyonları'ndan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Jean Pierre Lacroix’i ağırlayacak.

Öte yandan Lübnanlı eski Milletvekili Nohad Machnouk İİT- Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nden çıkan sonuçları övdü. Machnouk, Lübnan Müftüsü Şeyh Abdullatif Deryan ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada, “Zirvede Filistin devleti olmadan barış olmayacağını açıklayan Suudi Arabistan'ın rakipsiz bir şekilde bölgesel sahnenin zirvesine yerleştiği açıktır. Dolayısıyla kimse zamanını boşa harcamıyor... Bu karar, zirveye katılan herkes tarafından nihai ve kesin olarak alındı” ifadelerini kullandı.

Machnouk, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İşlerin geri dönülmez bir yola girdiği ortada. İsrail, haftalarca ya da aylarca saldırmaya devam edecek. Ancak bu durum, Suudi Arabistan'ın başını çektiği Arap ve bölge ülkelerinin, BM Genel Kurulu'nda Filistin devletinin tanınması için ilgili ülkelerin devam eden toplantıları ve blokları aracılığıyla, uluslararası alanda ve Arap dünyasında elinden geleni yapmasına engel değildir.”

Machnouk, çözümün silahların Lübnan ordusuna teslim edilmesi olup olmadığına ilişkin bir soruya verdiği yanıtta, ilk aşamanın silahların devletin kontrolüne girmesi ve savaş ya da barış kararının devletin inisiyatifinde olması olduğunu söyledi. Hizbullah’ın siyasi olarak temsil edildiğini ve devlet içinde milletvekillerinin ve bakanlarının bulunduğunu belirten Machnouk, “Devlet, siyasi olarak, son aylarda ve öncesinde, İsrail’in saldırılarına karşı tutumlarını desteklemekten geri kalmadı. Ancak savunma stratejisi başka bir şey, silahsızlanma ise bambaşka bir şey” şeklinde konuştu.