Koronavirüs İran’ın Kum şehrinde nasıl ortaya çıktı?

İran'da salgının görüldüğü günden bu yana vaka sayısı artarken halk hastalıktan maskelerle korunmaya çalışıyor (Reuters)
İran'da salgının görüldüğü günden bu yana vaka sayısı artarken halk hastalıktan maskelerle korunmaya çalışıyor (Reuters)
TT

Koronavirüs İran’ın Kum şehrinde nasıl ortaya çıktı?

İran'da salgının görüldüğü günden bu yana vaka sayısı artarken halk hastalıktan maskelerle korunmaya çalışıyor (Reuters)
İran'da salgının görüldüğü günden bu yana vaka sayısı artarken halk hastalıktan maskelerle korunmaya çalışıyor (Reuters)

İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri, kutsal statüsünü göz önünde bulundurarak karantina altına almayı reddettikleri Kum şehrini koronavirüs (Kovid-19) salgınının kaynağı olarak belirlemeyi düşünürken önde gelen bir akademisyen, ülkede yayılan ölümcül salgından gerçekten de Kum şehrinin sorumlu olduğuna inanıyor.
İran'ın kuzeydoğusunda yer alan büyük dini şehir Meşhed'deki Tıp Bilimleri Üniversitesi'nin Rektörü Prof. Muhammed Hüseyin Bahreyni, şehirde yüksek oranda görülen koronavirüs vakasının, Kum'un dini merkezlerinde verilen ilahiyat eğitimi almak için gelen yaklaşık 700 Çinlinin varlığından kaynaklandığını söyledi.
İran'da salgının patlak vermesine ilişkin ilk resmi açıklama geçen hafta çarşamba günü Kum'da iki kişinin Kovid-19 belirtileriyle hayatını kaybetmesinin ardından yapıldı. O günden bu yana hastalık resmi rakamlara göre 12 kişinin hayatına mal olurken, virüs 60 kişiye daha bulaştı fakat hasta sayısına dair gayriresmi tahminler çok daha yüksek.
Görünüşe bakılırsa Bahreyni, hükümet hibesindeki yüzde 53 artışın ardından bu yıl yaklaşık 7.5 milyon dolarlık (yaklaşık 46 milyon TL) ödenek alan “El Mustafa Topluluğu”nun (Kum'un Uluslararası El Mustafa Üniversitesi olarak da biliniyor) çatısı altında düzenlenen ilahiyat seminerlerine işaret ediyor. El Mustafa'nın Rektörü Ali Abbasi, kurumlarını 130 farklı ülkeden gelen akademisyenlerin “ilmi ilerleme” için 2 bin 500 İslami konuyu incelediği bir “araştırma merkezi” olarak tanımlıyor. Hükümet bağlantılı medya kuruluşu “Mehr”in, Kum'daki ilahiyat fakültelerinin başkanı Ali Rıza Arafi'den yaptığı alıntıya göre, Kovid-19'un yayılmasının şehirle hiçbir ilgisi yok ve “seminere gelen yalnızca iki Çinli öğrenci var, onlar da karantina dönemini zaten geçirmiş durumda".
Her şeyden önce, El Mustafa İlahiyat Fakültesi'nin neden Çin'den 700 öğrenci kabul ettiği sorusu geçerliliğini koruyor: Koronavirüs halihazırda diğer ülkelere sıçramışken iki öğrenci daha almada niye ısrar edildi?
İranlı ve Çinli ilahiyat kurumları arasındaki ilişkiler son 10 yılda önemli ölçüde gelişti.  Çin'in 1,5 milyar kişilik nüfusunun 20 milyondan fazlası Müslüman. Dolayısıyla bu "potansiyele" yapılan yatırım, İran İslam Cumhuriyeti'nin Suudi Arabistan'la "komşu" olarak değil de diğerinin "Sünni bir ülke" olması hasebiyle karşı karşıya geldiğine dair dış ilişkiler ideolojisine hayli uygun. Tüm uluslararası normların ve koronavirüs salgınıyla mücadele önlemlerinin karşısında duran bu ideoloji, karantina fikrini reddediyor, haliyle Çinli ilahiyat öğrencilerinin ülkeye girişini de engelleyemiyor. 
Ayrıca, hükümete ve dini kuruluşlara yakın Tesnim Haber Ajansı, 4 Temmuz 2013'te Kum'daki ilahiyat öğrencileri için Çince dil kurslarının duyurusunu yapmıştı:
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, her yıl yetenekli birçok Çinli genç, Vehhabi inancını öğrenmek için Suudi Arabistan'a gönderiliyor fakat İslam kelamını Çin'de yayacak yeterli sayıda Çince bilen Şii vaiz ve davetçi yok. Haberde son yıllarda Suudi Vehhabilerin Çin'de camiler ve din okulları inşa ederek Çinli Müslümanları bu inanca çekmeye yönelik büyük yatırımlar yaptığı da belirtilmişti. (Tesnim, Çin'de 50 milyon Müslüman olduğunu tahmin ediyor) 
Haber, Çince kurslarına kayıt yaptıran öğrencilerin burslardan ve yurtdışı eğitim fırsatlarından yararlanacağını söyleyerek devam etmişti.
Söz konusu kurslar halen devam ediyor ve öğrencilerin aldığı yardımların maliyeti İran'ın devlet bütçesinden karşılanıyor.
Geçen yıl El Mustafa'daki ilahiyat fakültesine giden (çoğu Pakistan ve Afganistan'dan) 52 bin 133 yabancı öğrenciye tahsis edilen bütçe 470 milyon dolardan (yaklaşık 3 milyar TL) fazlaydı, ayrıca 50 milyon doların (yaklaşık 309 milyon TL) biraz altında ekstra kredi de sağlanmıştı.
İran ve Çin arasındaki dini işbirliğinin kapsamı üzerine yapılan çalışmalar, Hasan Ruhani'nin ılımlı hükümetinin iktidara gelmesinden bu yana kayda değer bir açılım yaşandığını gösteriyor.
Çin İslam Topluluğu Başkan Yardımcısı Bedreddin Guçen Cen, İran'ın Pekin'deki kültür maslahatgüzarıyla 1 Aralık 2014'te yaptığı görüşmede, “Din eğitiminin ve Kur'an kültürünün yaygınlaştırılması için bir grup Çinli ilahiyat öğrencisinin İran'a gönderilmesi zaruridir" demişti.
Bu sözlere yanıt olarak İranlı Muhammed Rasul Elmasi ise “El Mustafa İlahiyat Fakültesi, İran'da dünyanın dört bir yanından İranlı olmayan ilahiyat öğrencilerine adanmış büyük bir üniversite ve araştırma merkezidir. Bu konuda Çin'le işbirliği yapıyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Elmasi ayrıca kendi ifadesiyle, Kur'an okuma yarışmalarına katılan Çinli hafızların iki ülke arasındaki "Kur'an kültürü"nün daha da gelişmesini sağladığını söylemişti.

El Mustafa İlahiyat Fakültesi'nde yabancı öğrencilere burs imkanı
El Mustafa İlahiyat Fakültesi başkanına göre, 1979 İslam Devrimi'nden bu yana “ilim merkezlerinin" (ilahiyat okullarının) sayısı 260'den 2 bin 800'e ve ilahiyat öğrencilerinin sayısı da 170 binden 4 milyona yükseldi. Bu da onun ifadesiyle, İran ulusunda "ilim ve kültürün" arttığı anlamına geliyor.
El Mustafa'nın kendisini “özgür üniversite” olarak adlandırdığı web sitesine göre, kurumun genel merkezi Kum'da yer alırken, okulun dünya çapında ofis ve temsilcilikleri bulunuyor.
Kur'an, Hadis, İslami Davranış Kuralları gibi çeşitli ekoller ve bölümlerden mezun olan ilahiyat öğrencileri El Mustafa'dan “muteber uluslararası diplomalar” alıyor. Programlarda çeşitli dillerde eğitim yapılıyor. Müslümanlar cinsiyetlerine ya da mezheplerine bakılmaksızın kurumda eğitimi verilen çeşitli lisans programlarına başvurabiliyor.  Yabancı ilahiyat öğrencileri ve onların aileleri için yardımlar ve burslar veriliyor.

El Mustafa'nın yabancı ilahiyat öğrencilerine sağlanan destekler bölümündeki üçüncü maddede şu ifadeler yer alıyor:
El Mustafa'nın yıllık bütçesi çerçevesinde, yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uygun olarak üniversitemiz eğitimlerinin farklı aşamalarındaki öğrencilerin, onların eşlerinin ve çocuklarının yol masraflarını karşılayacaktır. Yazar, Kur'an hafızı, öğretmen ve araştırma yetkilisi gibi özel statü kazananlara başka destekler de sağlanacaktır. El Mustafa ayrıca, Çin vatandaşları da dahil olmak üzere yabancı ilahiyat öğrencilerine ücretsiz konaklama, kira yardımı, evlilik kredisi, burs, tıbbi destek ve diğer bazı garantileri sunuyor. 
İran ve Çin arasındaki dini ilişkiler El Mustafa ilahiyat okulunda yabancı öğrencilere ders vermekle sınırlı değil. İran'ın Çin'deki kültür teşkilatlarının en önemli görevlerinden biri, bu ülkede dini festivaller ve etkinlikler düzenlemek. Uluslararası Kur'an Haber Ajansı'na (IQNA) göre Çin'deki İran Büyükelçiliği'nin kültür departmanı geçen yıl mayıs ayında Çin İslam Topluluğu'nda bir Kur'an buluşması düzenledi. Ayrıca eylül ayında İran, Pekin'deki bir sergide El Mustafa'nın çeşitli dini yayınlarını sergiledi. 
Kum Tıp Üniversitesi Dekan Temsilcisi, İran'daki koronavirüs salgınının kaynağı olarak Çinli ilahiyat öğrencilerine dikkat çekmeden önce Sağlık Bakanı Said Namaki şehirdeki salgının kaynağının yakın zamanda Çin'e seyahat eden bir işadamı olduğunu savunmuştu; bazılarıysa şehirdeki işletmelerde ve inşaat projelerinde çalışan Çinli işçi ve teknisyenlere işaret etmişti.
Mahan Havayolları, Çin'deki koronavirüs salgını sırasında ve sonrasında bu ülkeye düzenli uçak seferlerine devam ettiği için bu teorilerin hiçbiri gerçek dışı sayılmıyor. Bu varsayımlar, Tahran'ın Pekin'i her ne pahasına olursa olsun memnun etmeyi amaçlayan ekonomik ve politik düşüncelerinin yanı sıra ideolojinin önemini ve Tahran'ın İslam'ın Şii kolunu diğer ülkelerde duyurma konusundaki istekliliğinin -ki bu ülke Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) Kovid-19 uyarılarının gölgesindeki komünist Çin olsa bile- gözardı edilemeyeceğini gösteriyor.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.