İsrail vatandaşı Filistinliler, hükümet krizi çıkarttı

Geçen Şubat ayında Knesset’teki Arap Milletvekili ve Ortak Liste üyesi Ahmed el-Tayyibi için bir seçim afişi (AFP)
Geçen Şubat ayında Knesset’teki Arap Milletvekili ve Ortak Liste üyesi Ahmed el-Tayyibi için bir seçim afişi (AFP)
TT

İsrail vatandaşı Filistinliler, hükümet krizi çıkarttı

Geçen Şubat ayında Knesset’teki Arap Milletvekili ve Ortak Liste üyesi Ahmed el-Tayyibi için bir seçim afişi (AFP)
Geçen Şubat ayında Knesset’teki Arap Milletvekili ve Ortak Liste üyesi Ahmed el-Tayyibi için bir seçim afişi (AFP)

İsrail’de siyasi kriz şiddetlenirken, ülke kamuoyunda İsrail vatandaşı Filistinli  milletvekilleri tarafından desteklenen bir sol hükümetin kurulmasına ilişkin endişeler de arttı.
Bu çerçevede Binyamin Netanyahu hükümetinde dışişleri ve turizm bakanları, 9 Mart’ta İsrail vatandaşı Filistinli  milletvekillerinin oluşturduğu ‘Ortak Liste’ bloğu temsilcilerine karşı kullandıkları üslubu sertleştirdiler. Bakanlar, blok liderlerini "Takım elbiseli Teröristler" olarak nitelendirirken, Blok mensuplarının‘Lübnan Hizbullahı ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’tan emir aldıklarını iddia ettiler.
Ülke parlamentosu Knesset'teki Ortak Liste Başkanı Ahmed el-Tayyibi ise söz konusu suçlamalara ‘histerik bir ırkçılık’ benzetmesiyle yanıt verdi.
Öte yandan Mavi-Beyaz İttifakı lideri Benny Gantz, partisi içerisinde bir iç muhalefetle karşılaşıyor. Mavi-Beyaz İttifakı, yeni hükümeti kurma müzakerelerinde kamuoyu muhalefetinin yanı sıra bu parti içi muhalefetle de başa çıkmak zorunda.
Gantz, Ortak Liste’nin dış desteğine dayalı bir sol hükümet kurulmasından kaçınacağını açıklamıştı. Benny Gantz, İsrail vatandaşı Filistinlilerin 15 sandalye kazanmasının ardından Ortak Liste'yi dışarıda bırakacak formüller arıyor. Ortak Liste olmaksızın ise herhangi bir hükümet kurulamıyor.
Netanyahu Genel Başkanlığındaki Likud Partisi ise, bu durumu "Gantz ve Ortak Liste’ye yüklenmek için kullandı. Netanyahu, Gantz'ın formül arayışlarını ‘hesapların dışında’ olarak nitelendirirken, Dışişleri Bakanı Israel Katz da ‘Takım Elbiseli Teröristler’ benzetmesinde bulundu. Aynı şekilde Turizm Bakanı ve Likud müzakere koalisyonu başkanı Yerevan Levin ise Tayyibi gibi bazılarının, Ramallah’taki Ebu Mazen’den (Mahmud Abbas) talimatlar aldığını iddia ederek, Ortak Liste'nin terörizmi destekleyen materyallerle dolu bir internet haber sitesine sahip olduklarını ileri sürdü.
Likud kampanyasının, İsrail kamuoyunu etkilemeye başladığı da görüldü. Bir kamuoyu anketine göre İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), İsrail vatandaşlarının yüzde 46,6’sının İsrail hükümetinin kurulmasına ilişkin devam eden krizden bir çıkış yolu olarak, Likud ve Mavi- Beyaz İttifak’ı birleştiren bir birlik hükümetini tercih ettiklerini ortaya koydu. Kamuoyuna birlik hükümeti kurma çabalarının başarısı hakkında sorular sorulduğunda ise dördüncü bir seçimin düzenleneceğine inananlarının sayısının, bu tür bir hükümete destek verenlerin sayısıyla (yüzde 22) eşit olduğu görüldü. Mavi-Beyaz İttifak yandaşlarının yarısı da ‘Ortak Liste’ ile bir hükümeti desteklerken, diğer yarısı ise bu tür bir olasılığı reddettiklerini vurguladı.
Ancak Gantz’ın en büyük sorunu da kendi partisinin içerisinden. Öyle ki 3 milletvekili, bu tür bir hükümeti kabul etmeyeceklerini açıklarken, Netanyahu ile olsa bile bir birlik hükümetinin daha iyi olabileceğini ifade etti. Ancak bu kesim, ‘Netanyahu’yu devirme çabalarını sabote ediyor olmaları dolayısıyla’ da parti içerisinde uyarılarla karşılaştı.
Bununla birlikte Gantz, bu yönde ilerlemede ısrar ettiğini açıkladı. Rus Yahudilerinin partisi olan Yisrael Beiteinu (İsrail Evimiz) Partisi Genel Başkanı Avigdor Liberman ise 9 Mart’ta bir basın toplantısı düzenledi. Liberman, toplantının kapanışı sırasında bir hükümet kurmak için esas ilkeler hususunda bir anlayışa ulaştıklarını ve ülkenin dördüncü defa seçimlere gitmesini engellemek üzere bu hususta işbirliğine devam edileceğini vurguladı. Liberman’ın sözlerinden ‘Ortak Liste’den 12 milletvekilinin desteğiyle bir azınlık hükümeti kurulması olasılığına’ dair bir uzlaşı sağlandığı görülüyor. Avigdor Liberman, açıklaması sırasında ayrıca “Ortak Liste ile nasıl koalisyon kurulabilir? O, kendisini gerçek bir sağcı olarak değerlendiriyor mu? Bugün İsrail için en önemli şey, ekonomik, güvenlik sorunlarının varlığı ve koronavirüs ile mücadele dolayısıyla dördüncü bir seçimin daha yapılmasını önlemektir” dedi.
Öte yandan Gantz, Ortak Liste’nin üç lideri olan Genel Başkan Eymen Avde, parlamento bloğu başkanı Ahmed el-Tayyibi ve 1948 İslami Hareketi Genel Başkanı Mansur Abbas ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Yayınlanan bir bildiriye göre Benny Gantz, söz konusu liderlere ‘Yahudi ya da Arap olsun İsrail’deki tüm vatandaşlara hizmet eden ve ülkenin dördüncü bir seçime gitmesini önlemek için çalışan’ bir hükümet kurmayı planladığını ifade etti. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ise görüşmelerde, Gantz’ın geçici bir hükümet kurma niyeti de açıkça ele alındı. Ancak aralarında siyasi açıdan büyük anlaşmazlıkların varlığı dolayısıyla Ortak Liste’nin desteğiyle kurulan bir hükümetin uzun bir süre yaşaması beklenmiyor. Ortak Liste, her türlü İsrail askeri operasyonuna karşı çıkarken, Gantz ise bu gerekçeyle düşecek bir hükümetin kurulmasını istemiyor. Ancak Benny Gantz bir taraftan da Ortak Liste’nin önüne Netanyahu’nun kurallarından kurtulma, Araplara karşı ırksal ayrımcılık politikasını değiştirme ve evleri yıkma politikasını durdurma gibi çeşitli fırsatlar koyuyor.
Ortak Liste liderleri ise Gantz’a, ‘seçim savaşında ortaya koyduğu tavrın, Netanyahu’nun gerçekleştirdiği seçim kampanyasının ardına sürüklenmesinin ve aynı zamanda Ortak Liste ile işbirliğinden uzaklaşmasının’, iki taraf arasında yeni bir uçurum oluşturduğunu ve bunun kapatılması gerektiğini söyledi. Benny Gantz’a bir hükümet kurma sözü vermeyen liderler, yakın bir zamanda görüşmeyi ise kabul etti.
Bu gelişmeler karşısında ılımlı oryantal Yahudilerin partisi olan Şas Partisi başkanı Aryeh Deri, Gantz başkanlığında kurulacak bir hükümete katılmama taahhüdünde bulunan sağ blok partilerinden 58 milletvekilinin imzasını aldı. Aynı şekilde Netanyahu da ortak partilerin başkanlarıyla bir toplantı düzenleyerek, Gantz ve Mavi- Beyaz İttifak’taki diğer milletvekillerine karşı ‘Ortak Liste ile bir hükümet kurulmasını engellemek üzere’ baskı yapmak için sokaklara çıkma çağrısında bulundu.
Gantz, bu kampanyaya ilişkin olarak “Birlik hükümeti kurma hususunda henüz tartışma başlamadı. Çünkü Bibi Netanyahu, bununla gerçekten ilgilenmiyor. Şimdi sadece iki olasılık var; bir azınlık hükümet ve daha sonra bir birlik hükümeti ya da dördüncü bir seçim. Amaç, Likud’un pozisyonlarına ve sağcı pozisyonlarına paralel olarak, olabildiğince çabuk bir hükümet kurmaktır. Birlik hükümetine ulaşmak için iki aşama ortaya koymak zorundayız” ifadelerini kullandı.



Rusya, Zelenskiy'nin yeni seçimlerin yapılmasına yönelik kararını memnuniyetle karşıladı

Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
TT

Rusya, Zelenskiy'nin yeni seçimlerin yapılmasına yönelik kararını memnuniyetle karşıladı

Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP

Kremlin, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu yöndeki çağrısının ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin dün Ukrayna'da yeni seçimler yapılmasına onay vermesini memnuniyetle karşıladı. Rusya Devlet Başkanlığı sözcüsü Dmitry Peskov, bu gelişmeyi "yeni bir şey" olarak nitelendirdi.

Bu arada, ABD Başkanı dün İngiltere, Fransa ve Almanya liderleriyle yaptığı telefon görüşmesinde Ukrayna barış müzakerelerindeki son gelişmeleri ele aldı. 40 dakikalık görüşme, çatışmanın çözümünde "ilerleme kaydetmeye" odaklandı.


Pezeşkiyan Türkmenistan'da Putin ile görüşecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
TT

Pezeşkiyan Türkmenistan'da Putin ile görüşecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)

İran medyası dün, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın önümüzdeki hafta Türkmenistan'da Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile görüşeceğini bildirdi.

Resmi IRNA haber ajansının haberine göre Muhsin Hacı Mirzai, Pezeşkiyan'ın önce Kazakistan'a, ardından da birçok devlet başkanının katılacağı barış odaklı bir zirveye katılmak üzere Türkmenistan'a gideceğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Devrim Muhafızları'na bağlı Fars haber ajansından aktardığına göre İran'ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali, Pezeşkiyan'ın zirve görüşmeleri sırasında Putin ile görüşeceğini açıkladı.

2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin başlamasından bu yana Moskova ve Tahran arasında bir yakınlaşma gözlemlendi ve iki ülke, özellikle askeri bağları güçlendirmeyi amaçlayan stratejik ortaklık anlaşması imzaladı.

Batı ülkeleri ve Kiev, İran'ı Rusya'ya Şahid insansız hava araçları (İHA) ve kısa menzilli füzeler tedarik etmekle suçladı; Rusya bu silahları Ukrayna'daki savaşında kullandı.


Trump'ın Venezuela petrol tankerine el koyma hamlesi ne anlama geliyor?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
TT

Trump'ın Venezuela petrol tankerine el koyma hamlesi ne anlama geliyor?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Venezuela açıklarında bir petrol tankerine el koyması, Venezuela Devlet Başkan Nicolas Maduro’ya yönelik askeri baskı kampanyasının en dramatik gelişmelerinden biri olarak değerlendiriliyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre, yabancı bir gemiye çıkma adımı alışılmadık bir hamle niteliğinde ve daha önce Karayipler ile Pasifik’te uyuşturucu taşıdığı iddia edilen 20’den fazla tekneyi hedef alan operasyonların ötesine geçerek ABD’nin müdahale alanını genişletiyor.

İlk raporlar, sahil güvenlik unsurlarının, donanma ve diğer kolluk kuvvetlerinin desteğiyle gerçekleştirdiği bu baskının, ABD’nin tekne operasyonları ya da Trump’ın Venezuela topraklarında askerî harekât tehdidinde bulunmasına kıyasla daha az hukuki ve anayasal risk barındırdığını gösteriyor.

Üst düzey bir ABD’li yetkili, ‘Skipper’ adlı gemiye uluslararası sularda el konulduğunu ve geminin Venezuela menşeli ham petrol taşıdığını belirtti. Daha önce bir federal mahkeme, gemiye İran destekli terör gruplarıyla bağlantılı olduğu şüphesiyle el konulması yönünde karar çıkarmıştı.

rgt
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

Buna rağmen, Trump’ın gemiye el konulduğunu duyururken sergilediği coşku ve Adalet Bakanı Pam Bondi’nin, ABD’li personelin bir helikopterden halatlarla geminin güvertesine indiğini gösteren videoyu paylaşması, operasyonun siyasi boyutunu öne çıkarıyor.

Trump, her zamanki üslubuyla gazetecilere, ABD’nin ‘çok büyük bir tankere… bugüne kadar ele geçirilen en büyük gemiye’ çıktığını ilan etti.

Tankerin Trump ile Maduro arasındaki mevcut gerilimle doğrudan bağlantılı olmayabileceği belirtilse de, bu müdahalenin Karayipler’deki geniş çaplı ABD deniz konuşlandırmasının bir parçası olarak okunacağı ifade ediliyor. Bu konuşlandırma, Maduro’yu istifaya zorlamayı ya da çevresindeki dar çemberi onu devirmeye teşvik etmeyi amaçlayan daha geniş bir çabanın parçası olarak görülüyor.

Bu durum Trump ve Venezuela için ne anlama geliyor?

Washington’da Trump’ın Venezuela planlarıyla ilgili tartışmalar, Maduro’nun seçim sonuçlarını reddetmesinin ardından görevden ayrılmasının gerekliliğinden ziyade, ABD’nin attığı adımların yasal olup olmadığı üzerinde yoğunlaşıyor. Eleştirmenler, Trump’ın neredeyse sınırsız yürütme yetkilerini kullanarak ABD’yi yeni ve uzun bir dış maceraya sürüklemeye hazırlandığını düşünüyor.

Özellikle Karayipler ve Pasifik’te uyuşturucu kaçakçılarına ait olduğu öne sürülen teknelere yönelik saldırılar ciddi hukuki sorular doğuruyor. Bu operasyonlarda 87 kişi öldü. Yönetim, ‘uyuşturucu teröristleri’ olarak nitelendirdiği gruplara karşı askeri güç kullanımının yasal ve ulusal güvenlik açısından gerekli olduğunu savunuyor. Ancak Venezuela, yönetimin iddialarının aksine, ABD’ye ‘fentanil’ sevkiyatında ana rota olarak görülmüyor.

İnsan hakları örgütleri ise bu saldırıların mağdurların hukuki güvencelerini ihlal ettiğini ve devlet destekli yargısız infaz niteliği taşıyabileceğini belirtiyor.

2 Eylül’de düzenlenen saldırı, Demokratlar ve insan hakları örgütlerinin yönetimi savaş suçu işlemekle suçlamasına yol açtı; zira ikinci saldırının, ilk Amerikan saldırısından kurtulanları hedef aldığı iddia edildi.

Demokratlar, Savunma Bakanı Pete Hegseth’i saldırının video kaydını Kongre’ye vermeye zorlamak için baskıyı artırıyor. Trump, kameralar karşısında görüntülerin paylaşılmasına karşı çıkmadığını söylemiş, ancak daha sonra bu açıklamayı yapmadığını iddia ederek geri adım atmıştı.

Tankere el konulduğuna dair haberler ve çift saldırıyla ilgili artan tartışmalar, Trump’ın Venezuela’daki hedeflerinin hâlâ belirsiz olduğu bir döneme denk geliyor. Venezuela kıyılarında konuşlandırılan geniş ABD deniz gücü güçlü bir sembolik etki yaratıyor ve Maduro’nun gitmediği herhangi bir çözümün Washington için geri adım, Trump içinse prestij kaybı olarak görülmesine yol açıyor.

Aynı zamanda Trump, Venezuela topraklarında uyuşturucu kaçakçılığı noktaları olduğunu iddia ettiği hedeflere yönelik saldırıların yakında başlayabileceği uyarısını sürdürüyor. Ancak bu hafta Politico’ya verdiği röportajda askerî planlara ilişkin detayları paylaşmaktan kaçındı ve yalnızca ‘Venezuela halkına iyi davranmak istediğini’ söylemekle yetindi.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre, Trump yönetimi Maduro’nun devrilmesi veya görevden çekilmesi ihtimaline karşı Venezuela’da sonrasına yönelik planlar hazırlıyor. Eleştirmenler, bu yaklaşımı, ABD’nin 2003 Irak işgalinden sonra rejim değişikliği sonrasına hazırlık yapmamasına benzetiyor.

rgty
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

Bazı analistler, Maduro yönetiminin çökmesi durumunda Venezuela’nın şiddet ve istikrarsızlığa sürüklenebileceği ve bunun geniş çaplı bir mülteci krizine yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Ancak durumun ciddiyetine rağmen Venezuela’nın mevcut koşullarının, savaş sonrası Bağdat’tan oldukça farklı olduğu belirtiliyor.

Bu arada, Maduro yönetimi üzerindeki baskıyı artırabilecek bir gelişme yaşandı. Venezuela muhalefet lideri Maria Corina Machado, ülke içindeki saklanma yerinden çıkarak Oslo’ya gitti. Daha önce Nobel Barış Ödülü’nü Machado adına kızı teslim almıştı.

Maduro hükümeti, Machado’yu Venezuela’dan ayrılması hâlinde ‘adaletten kaçan’ biri olarak değerlendireceğini söylemişti. Ancak onun ülke dışında yeniden kamuoyu önüne çıkması, Trump yönetimine Machado’nun durumuna dikkat çekmek ve uluslararası desteği artırmak için yeni fırsatlar sunabilir.

‘Normal bir olay’

ABD, ‘Skipper’ adlı tankere el koydu. Adalet Bakanı Pam Bondi’ye göre bu işlem, daha önce Venezuela ve İran’dan yaptıkları yaptırım kapsamındaki petrol sevkiyatlarıyla bağlantılı olarak çıkarılan bir arama ve el koyma emri çerçevesinde gerçekleştirildi.

Bondi, operasyonun Federal Soruşturma Bürosu (FBI), İç Güvenlik Soruşturma Ofisi (HSI) ve ABD Sahil Güvenlik birimlerinin katılımıyla, Savunma Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirildiğini açıkladı.

Tanker ele geçirme işlemi, bölgedeki diğer gemi kaptanlarına Venezuela limanlarından yük almak veya sularında seyretmenin riskleri konusunda dolaylı bir uyarı olarak görülüyor. Ayrıca, yaptırım kapsamındaki petrolü İran gibi ülkelere kaçıran ‘paralel tanker filosu’ için ciddi bir darbe anlamına geliyor.

Venezuela, dünyanın en büyük ham petrol rezervlerinden bazılarına sahip. Petrolün yasadışı yollarla satışı, hükümetin temel gelir kaynaklarından biri. Trump’ın ilk ve ikinci yönetimleri ile Biden yönetimi, Maduro rejiminin demokrasiye yönelik baskıları nedeniyle, devlet petrol ve gaz şirketi PDVSA da dahil olmak üzere Maduro rejimine yönelik çok katmanlı yaptırımları sürdürdü.

Karakas hükümeti, tankere el koyma işlemini kınayarak bunun Trump’ın baskı kampanyasının gerçek amacını ortaya koyduğunu belirtti. Hükümet açıklamasında, “Göç, uyuşturucu kaçakçılığı, demokrasi veya insan hakları değil. Her zaman doğal kaynaklarımız, petrolümüz, enerjimiz ve yalnızca Venezuelalı halka ait kaynaklar söz konusuydu” ifadelerine yer verildi.

Öte yandan, eski üst düzey ABD istihbarat yetkilisi Beth Sanner, CNN’e verdiği röportajda, Venezuela tankerlerine el konulmasının ‘yaptırım kapsamındaki petrolün taşınmasını engellemeye yönelik tamamen doğal bir adım’ olduğunu söyledi. Sanner, “Herkes bu tür tankerleri durdurmak istedi, ama daha önce bölgede bunu yapacak yeterli kaynağımız yoktu” dedi.

Kongre’deki Demokratlar ise Venezuela dosyasında yönetimin atacağı her adım konusunda son derece temkinli. Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesi üyesi Chrissy Houlahan, CNN’e verdiği röportajda, ABD’nin Venezuela ile savaşın eşiğine gelip gelmediği sorusuna şöyle yanıt verdi: “Nasıl yaklaşmayalım ki? Askerlerimizi helikopterlerle başka bir ülkenin bayrağını taşıyan sivil tankerlere indiriyoruz. Bu kesinlikle tırmandırıcı bir adım ve başka şekilde nitelendirilemez.”

Houlahan, Trump’ın eğer rejimi askeri güçle değiştirmeyi hedefliyorsa, Anayasa gereği Kongre’den yetki almak zorunda olduğunu vurguladı; ancak bunun ABD’nin çıkarına olmayacağını belirtti.

Senato’daki Demokrat azınlık lideri Chuck Schumer, Trump’ın açıklamalarının o kadar belirsiz olduğunu, gerçek niyetlerini anlamanın neredeyse imkânsız hale geldiğini söyledi. Schumer sözlerini şöyle sürdürdü: “Başkan Trump birçok konuyu farklı yollarla dile getiriyor; öyle ki ne hakkında konuştuğunu bile anlamıyorsunuz. Eğer Maduro kendi isteğiyle kaçsaydı, herkes buna sevinirdi. Trump her yöne savrulurken, ‘Bunu destekliyorum ya da şunu destekliyorum’ diyemezsiniz.”

Trump’ın ikinci döneminde birçok konuda olduğu gibi, kamuoyu önünde Başkan’ın hedeflerine dair şeffaflık neredeyse yok denecek kadar az. Amaçlar çoğunlukla kişisel kaprislere bağlı gibi görünüyor. Trump, öngörülemezliği sık sık övüyor ve Amerikan halkına Venezuela kıyılarındaki bu kadar çok askerin neden konuşlandırıldığı ya da bu pahalı askeri varlığın neyi başarması gerektiği konusunda herhangi bir açıklama yapmadı.

Eğer Trump, Maduro’yu devirmeyi başarır ve Venezuela’yı demokrasiye taşırsa, büyük bir siyasi zafer kazandığını iddia edebilir. Ayrıca, Amerikan nüfuzunu Batı yarımküreye yayma hedefini güçlendirmiş olur; bu yönelim, yakın zamanda açıklanan ulusal güvenlik stratejisiyle uyumlu. Bu durum aynı zamanda Trump’ın Latin Amerika’yı kendi vizyonu ve MAGA projesi doğrultusunda yeniden şekillendirme girişimi ve bölgede Çin ile Rusya’nın etkisine karşı geleneksel stratejisinin bir uzantısı olarak görülüyor.

Ancak tarih, diktatörlük rejimlerinin, en zor koşullarda bile, dışarıdakilerin düşündüğünden genellikle daha dirençli olduğunu gösteriyor. Venezuela hükümeti sıklıkla çok katmanlı bir suç örgütüne benzetiliyor; üst düzey yetkililerin büyük mali çıkarları, güçlerini her ne pahasına olursa olsun koruma motivasyonu sağlıyor. Dışarıdan birçok kişi, Trump’ın baskısının meşru demokratik liderliği iktidara taşıyacağını umut etse de, kesin bir şey yok.

Buna rağmen, tankere el konulması Maduro üzerindeki baskıyı yeni bir seviyeye taşıdı ve Trump’ı, kişisel prestiji ve siyasi itibarını riske atacağı kaçınılmaz bir karşılaşma yoluna bir adım daha yaklaştırdı.