Suriye’de iç savaşın yıl dönümü: Savaş başladığında ordudan firar eden askerler anlattı

AFP
AFP
TT

Suriye’de iç savaşın yıl dönümü: Savaş başladığında ordudan firar eden askerler anlattı

AFP
AFP

Mart 2011…
Libya’nın 42 yıllık diktatörü Muammer Kaddafi yönetimine karşı ayaklanan silahlı gruplar Libya devriminin merkezi olan Bingazi’yi ele geçirmişti…
Kaddafi ve oğlu Seyfulislam, isyancıları fareler gibi öldüreceklerini söylediği gün Suriye’nin güneyinde bulunan Dera’a kentinde Arap Baharı’nın bilindik gösterilerinden biri başladı.
“Halk düzenin değişmesini istiyor” sloganı atan siviller Suriye güvenlik güçleri tarafından güç kullanılarak dağıtılmıştı.
Kentte görev yapan 2 kadın doktor, gösterileri desteklediği iddiasıyla gözaltına alınarak işkenceden geçirildi.
Şiddet ve güvenlik güçlerinin tutuklananlara yaptığı işkenceye rağmen Suriye’de gösteriler durmadı. O zaman devrim yanlısı herhangi bir silahlı oluşumun olmadığı, DEAŞ veya Nusra Cephesi’nin henüz isim olarak bile yeryüzünde bulunmadığı günlerdi…
Gösterilere katılan kalabalıkların dilinden dökülen slogan bu kez şuna evrilmişti: Halk düzenin yıkılmasını istiyor

13 yaşında öldürüldü: Hamza el Katib
Devam eden gösterilerin birinde duvara siyasi içerikli yazı yazdığı iddiasıyla gözaltına alınan 13 yaşındaki Hamza Ali El Katib, canlı götürüldüğü polis karakolundan sağ çıkamadı.
Dışarıya sızan haberler Hamza’nın işkenceyle öldürüldüğü yönündeydi.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Esad rejiminin artık savunulur yanı kalmadığını söylüyor, yaşananların Suriye hükümetinin reform yapma niyetinde olmadığının göstergesi olduğunu savunuyordu.

Şiddet emirlerini siyasi istihbarat başkanı Atıf Necib veriyordu
Indepenedent Türkçe'nin haberine göre, gösteriler ve şiddet tüm ülkeye yayılırken orduya bu gösterilere daha sert şekilde müdahale etme emri veriliyordu. Suriyeli kaynaklar, bu ilk emirlerin tamamının Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in kuzeni de olan Siyasi istihbarat başkanı Atıf Necib tarafından verildiğini belirtiyordu.
Bu emirlere uymak istemeyen askerler ordudan firar etmeye başladı.
Suriye’de sivil gösterilerin silahlı bir ayaklanmaya evrilmesi böylece hızlandı.
Ordudan kaçan askerler, o yılın Temmuz ayında kendi askeri birliklerini kurduklarını açıkladı. O yapının adı Özgür Suriye Ordusu’ydu.

"Ordudan kaçmak zor bir karardı"
Abdulcebbar Ageydi, 7 aydan uzun bir süre barışçıl niteliğini koruyan gösterilere karşı ölümcül güç kullanmak için emir alan onlarca Suriyeli generalden biri. Ageydi, aslında korumak için görev yaptığını düşündüğü sivilleri öldürmek için emir almıştı.
Bu emir, ordudan kaçma fikrini güçlendirdi, 6 Mart 2012’de ise firar etti.
“Zor bir karardı” diyor Ageydi: “Bu kararı alırken tüm yakınlarımı riske attım. Bir karar verdim ama eşim, çocuklarım, annem-babam, akrabalarım… Hepsinin hayatı riske girdi. Ama bu hayatım boyunca aldığım en doğru karardı. Hükümetin vahşetini görünce sonucu ne olursa olsun bu kararı uygulamaya karar verdim. Canilerin yanında olamazdım…”
ÖSO’nun kurulmasıyla muhalifler hükümet güçlerine yönelik askeri operasyonlara başladı. Ageydi, isyanın ilk dönemlerinde muhalif askerlerin silah ve mühimmat ihtiyacını bu operasyonlar sayesinde elde ettiklerini söyledi: “Askeri merkezlere baskın yapıyorduk ve silahları ganimet olarak alıyorduk.”
İlk dönemde muhalif güçler hızlı bir ilerleye sağlamıştı ama ülkenin en önemli kenti Halep hala rejim güçlerinin kontrolündeydi. Orta sınıf kenti Halep’te sivil gösteriler devam ediyordu ama silahlı bir isyan henüz başlamamıştı.

Savaş Halep'e sıçradı
Zaten savaş Halep kapısına dayanana kadar uluslararası medya bu konunun bu denli büyüyeceğini de görmemişti.
Ageydi, ÖSO’nun Halep Askeri Meclisi başkanlığı görevine getirildi.
ÖSO’nun dışında kırsal bölgelerde örgütlenen müstakil silahlı örgütler de Halep’e yönelik bir akın başlatmakta kararlıydı.
2012’nin yaz aylarında Abdulcebbar Ageydi ve Tevhid Tugayı Komutanı Abdulkadir Salih’in ortak komutasıyla yapılan operasyon, iç savaş boyunca muhaliflerin en büyük kazanımıyla sonuçlandı.
Halep’in yarısı muhalif güçlerin kontrolüne geçmişti.

"Rejim, radikal anlayışa sahip mahkumları serbest bıraktı"
2016’da, Rusya’nın hava İran’ın kara desteğiyle Suriye rejim güçleri Halep’i geri aldığında arkada binlerce ölü yatıyordu. Ageydi, Muhaliflerin Halep’i kaybetmesini “Beni kahretti” diye açıklıyor.
“Muhalifler ülke genelinde ilerlemeye başlamasıyla cezaevindeki radikal anlayışa sahip kişiler bizzat Şam yönetimi tarafından cezaevlerinden çıkarıldı” diyen Ageydi, Suriye ılımlı muhalefetinin kaybetmeye başladığı süreci şu sözlerle açıklıyor:
"Suriye’deki cezaevlerinden veya Irak’ta Ebu Gureyb’den çıkarılan radikal unsurlar Suriye’ye getirildi. Rejim aynı dönemde Afganistan, Irak, İran ve Lübnan’daki silahlı destekçilerini de ülkeye çekti. 2015’e kadar bu şekilde savaş sahasını dengelemeye çalıştılar ama işler yine istedikleri gibi gitmedi. 2015’te ise Rusya’yı yardıma çağırdılar. İşte o zaman biz gerçekten kaybetmeye başladık."

Muhaliflerin stratejik yanlışları
Deneyimli bir komutan olan Ageydi’ye “Peki muhaliflerin hiç suçu yok muydu” diye sordum. “Bizim de hatalarımız vardı” diyen Ageydi hataları şöyle sıraladı:
"Devrimi temsil eden herkes tarafından kabul edilen siyasi ve askeri yönetim yoktu. Ciddi bir organizasyon kuramadık. ÖSO ortaya ilk çıktığında içindeki tüm unsurlar rejimden ayrılan resmi görevliler değildi. Sıradan Suriyeliler de bu organizasyona katıldı ve hepsi deneyimsizdi. Marangozlar, ayakkabıcılar, öğretmenler… Normal olarak bu insanlarda askeri bilinç de yoktu. Ortada askeri ve siyasi yönetim olsaydı ve işleseydi önce sınırları kontrol altına alır ve radikallerin Suriye’ye girmesini engellerdik."
Ordudan firar eden askerler, kaçtıkları zamanı tarihine ve gününe kadar hatırlıyor. O askerlerden biri Naci Mustafa. Suriye rejimi ordusunda yüzbaşı rütbesiyle görev yaparken firar eden Mustafa, “2012’nin 5. Ayının 19. Günü ordudan kaçtım” diyor:

"Ordudan ayrılmasaydım ömür boyu vicdan azabı çekerdim"
"Silahsız göstericileri, tankların karşısında elleriyle direnmeye çalışan insanları gördüğümde vicdanım beni buna zorladı. Hama’da yüzlerce ölü vardı ve ben de evime ulaşamadan öldürülebilirdim. Ama halkın yanında durmak zorundaydım. Ailem için endişeleniyordum ama buna mecburdum. Eğer bunu yapmasaydım vicdan azabı ömrümün sonuna kadar peşimi bırakmayacaktı."
Mustafa “Devrim bir rüyaydı” diyor ama kendisinin ve Suriye halkının yapabildiklerine şimdi bile şaşırıyor: “Yıllarca muhaberat baskısı altında yaşayan, en temel siyasi haklardan dahi mahrum bir halkın günü gelip de diktatörün karşısına çıkabileceği kimin aklına gelirdi. Ama halkım bunu yaptı”
Askerken Lazkiye ve Doğu Guta’da görev yapan Mustafa şimdi, ÖSO’nun aldığı yeni isim olan Suriye Milli Ordusu’nun sözcüsü.

Tow'u o kadar iyi kullanıyor ki lakabı Ebu Tow oldu
Süheyl, tow tipi güdümlü füzeleri ülkede en iyi kullanan askerlerden biri. Bu yüzden çevresi ona “Tow’un babası” anlamına gelen “Ebu Tow” diyor.
İç savaş öncesi Atarib’de bulunan 46. Alay’da tanksavar teğmeni olarak görev yapıyordu. Ama iç savaşla birlikte o da ordudan kaçtı.
1., 13. Ve 101. Fırkalarda, Hazm Hareketi’nde, Hamza Tugayı’nda, Ceyş’ül İzze’de ve Özgür İdlib Ordusu’nda savaşmış. Bu silahları çok iyi kullanabildiği için herkes onu grubuna katmaya çalışıyor.
Ülkedeki DEAŞ tehlikesi başgöstermesinin ardından ılımlı muhaliflere uluslararası lojistik yardım açıldığında da bölgedeydi. Yakın tarihin canlı bir hafızası gibi. ABD’li James isimli bir subayla ettiği kavga, eğit-donat programına katılmamak için gösterdiği ısrar, El-Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi tarafından tutuklanması, savaşmaktan vazgeçmesi ama yine geri dönmesi… Her şeyi hatırlayabiliyor. Ama en iyi bildiği şey şimdiye kadar towlarla kaç hedef vurduğu.

"Sadece zeytindalı kaldırıyorduk, elime silah bile almamıştım"
Mahmud Şeyh Ahmed, 2011 yılında İdlib’in Serakib ilçesinde lise öğrencisiydi. Der’a’nın ardından gösteriler ilk Serakib’de başlamıştı ve ilçe meydanında toplanan kalabalık Halep, Humus, Hama’dakine benzer sloganlar atıyordu. Gördükleri şiddet de aynıydı.
"Elime hiç silah almamış bir öğrenciydim. Gösterilerde zeydindalı kaldırıyorduk. İnsanca taleplerimiz vardı. Daha adil bir düzen kurmak yerine bizi öldürmeyi tercih ettiler. Şehirleri yıkmak, binlerce insana işkence yapmak, yüzbinlerce vatandaşının evini yakmak… Bütün bunlar sadece daha adil bir sistem kurulmasın diye. Biz yapamazsak bile bizden sonra gelenler daha adil bir ülke kuracaklar. Buna inanıyorum."
Sivil gösterilen ilk olarak Der’a şehrinde başladığı için Suriye iç savaşının başlangıç noktası da Der’a olarak kabul ediliyor.

ABD'lilerin whatsapp mesajı: Ruslarla anlaşın
ÖSO’nun kurulmasının ardından muhaliflerin eline geçen Der’a, 2018’in Temmuz ayında Rusya desteğiyle Suriye hükümetinin kontrolüne girdi.
O gün cephede olan bir muhalif, rejim birlikleri kente ilerlerken ABD’li subayların kendilerine Whatsapp’tan şu mesajı gönderdiğini anlattı: “Size destek vermeyeceğiz, Ruslar ile anlaşmaya çalışın”



Onuncu kez... Netanyahu hükümeti, yabancı basının Gazze'ye giriş yasağının uzatılmasını talep etti

Filistinli sivil savunma personeli, cumartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılan bir evin enkazını kaldırarak Filistinli cesetleri arıyor (EPA)
Filistinli sivil savunma personeli, cumartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılan bir evin enkazını kaldırarak Filistinli cesetleri arıyor (EPA)
TT

Onuncu kez... Netanyahu hükümeti, yabancı basının Gazze'ye giriş yasağının uzatılmasını talep etti

Filistinli sivil savunma personeli, cumartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılan bir evin enkazını kaldırarak Filistinli cesetleri arıyor (EPA)
Filistinli sivil savunma personeli, cumartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılan bir evin enkazını kaldırarak Filistinli cesetleri arıyor (EPA)

İsrail hükümeti, uluslararası medyanın Gazze Şeridi'ne özgür ve bağımsız erişimine izin verilmesi için Yabancı Basın Birliği tarafından verilen dilekçeye yanıt verme süresinin uzatılması talebini dün Batı Kudüs'teki Yüksek Mahkemeye üst üste onuncu kez resmi olarak iletti.

Gazze savaşının başlangıcından bu yana, İsrail'deki Yabancı Muhabirler Birliği'ni ve yüzlerce uluslararası medya kuruluşunu temsil eden Tel Aviv'deki Yabancı Basın Birliği, saha gazetecilerini Gazze Şeridi'ne ve savaştan etkilenen diğer Filistin ve hatta İsrail bölgelerine getirmeye çalıştı; ancak İsrail yetkilileri, yabancı gazetecilerin yanı sıra İsrailli gazetecilerin de girişinin ordu tarafından düzenlenen ve sıkı askeri refakat ve yayınlanmadan önce gazetecilik materyallerinin askeri sansüre tabi tutulması zorunluluğunu içeren koşullar altında gerçekleştirilen sınırlı turlarla sınırlandırıldığı istisnai durumlar dışında, sürekli olarak reddetti.

Savaşın başlamasından birkaç ay sonra, dernek İsrail mahkemelerine başvurmak zorunda kaldı ve hükümetten gazetecilerin askeri refakat olmadan Gazze'ye bağımsız olarak girmelerine izin vermesini talep etti. Ancak mahkeme, askeri operasyonları gerekçe göstererek bu talebi reddetti.

Geçtiğimiz ağustos ayında Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail baskınında öldürülen beş gazeteciden birinin naaşını taşıyanlar... (AFP)Geçtiğimiz ağustos ayında Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail baskınında öldürülen beş gazeteciden birinin naaşını taşıyanlar... (AFP)

Eylül 2024'te yeni bir dilekçe sunuldu ve bunun üzerine mahkeme hükümete gazetecilerin erişimine izin verecek bir plan sunması kararını verdi. Ancak hükümet, konuyu atlatmanın başka bir yolunu buldu ve mahkemeden kararın ertelenmesini ve daha fazla süre verilmesini defalarca talep etti.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre bunu şimdiye kadar 10 kez yaptı.

Mahkeme, ertelemeyi kabul ederek İsrail'i yatıştırmaya çalışıyor gibi görünüyordu. Bu yaklaşım, İsrail politikasını bağımsız haberciliği engellemeye yönelik sistematik bir girişim olarak gören uluslararası medya çevrelerinde geniş çaplı öfkeye yol açtı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın arabuluculuğuyla sağlanan ateşkesin 10 Ekim'de yürürlüğe girmesinin ardından eleştiriler yoğunlaştı ve yabancı basının erişim talebi daha da acil hale geldi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, konuyu yakın zamanda iki kez ele aldı. Fox News'e verdiği bir röportajda, orduya bu konuya "hazırlıklı olması" talimatı vereceğini söyledi.

İsrail Yabancı Basın Birliği, özellikle mahkemenin görünüşte "hoşgörülü" tavrından dolayı bu politikadan "derin hayal kırıklığı" duyduğunu ifade etti.

Filistinli Gazeteciler Sendikası bu yasağı "İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki suçları hakkındaki gerçeği gizleme politikasının ayrılmaz bir parçası" olarak görüyor.

Sendika başkanı Nasır Ebu Bekir'e göre, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de İsrail'in eliyle yaşananlar "tarihteki en büyük gazeteci katliamı"dır.

Açıklamasında, yaklaşık bin 500 Filistinli gazetecinin şu anda bombalamalar altında çalışmaya devam ettiğini, yüzlercesinin yaralandığını ve yaklaşık 200'ünün İsrail tarafından tutuklandığını, ayrıca birçok medya kuruluşunun da İsrail tarafından tahrip edildiğini belirtti.


Batı Şeria'da 19 yerleşim yerinin inşasına onay verilmesi ve Gazze'deki ihlallerin devam etmesi

Batı Şeria'da 19 yerleşim yerinin inşasına onay verilmesi ve Gazze'deki ihlallerin devam etmesi
TT

Batı Şeria'da 19 yerleşim yerinin inşasına onay verilmesi ve Gazze'deki ihlallerin devam etmesi

Batı Şeria'da 19 yerleşim yerinin inşasına onay verilmesi ve Gazze'deki ihlallerin devam etmesi

İsrail güvenlik kabinesi dün işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim yerinin inşasını onayladı. Aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich bu adımı "tarihi" olarak nitelendirdi ve amacının "Filistin devletinin kurulmasını engellemek" olduğunu söyledi. Bu açıklamayla birlikte son üç yılda onaylanan yerleşim yeri sayısı 69'a yükseldi. Bu durum, Gazze Şeridi'nde İsrail'in devam eden ihlalleriyle eş zamanlı olarak geldi. Dün Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiyye mahallesinde bir bombalı saldırıda 3 Filistinli öldü, 2 kişi de silahlı saldırıda yaralandı; biri aynı mahallede, diğeri ise Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de. Batı Şeria'da ise iki ayrı olayda İsrail ordusunun ateşiyle bir çocuk ve bir genç öldürüldü.

“Gazze Anlaşması” ile ilgili olarak, İsrail'den sızan bilgiler, Gazze Şeridi'nde İsrail kontrolündeki ve Hamas'ın bulunmadığı “Sarı Hat” bölgesinin silahsızlandırılmasına ve anlaşmanın ikinci aşamasından ayrı, kısmi bir yeniden yapılanmanın önünün açılmasına işaret ediyor. Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, bunu arabulucular ve Hamas üzerinde, kontrolündeki bölgelerde silahsızlanma sürecini hızlandırmak için uygulanan bir baskı taktiği olarak değerlendirdi.

Bu gelişme, “Gazze Anlaşması”na arabuluculuk eden Dörtlü grubun Amerikan kenti Miami'de düzenlediği ve tüm tarafları yükümlülüklerini yerine getirmeye ve itidal göstermeye çağıran, ayrıca ikinci aşamanın uygulanmasını hızlandırmak için önümüzdeki haftalarda istişarelerin devam edeceğini açıklayan toplantıdan birkaç gün sonra gerçekleşti.


Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
TT

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)

ABD kaynaklı sızıntılar, Gazze Şeridi’nin bir bölümünün yeniden inşasına yönelik Güneşin Doğuşu Projesi adlı bir planın hazırlandığına işaret etti. Planın, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’ın liderliğindeki bir ekip ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtiliyor. Bu gelişme, Gazze’de ateşkes anlaşmasının şu aşamada tıkanan ikinci safhasının en önemli unsurlarından biri olan ‘kapsamlı Arap planının’ hayata geçirilmesinde yaşanan aksaklıklar sürerken gündeme geldi.

Söz konusu ABD planı, Mısır’ın Washington ile ortaklaşa Gazze Şeridi’nin tamamının yeniden inşasının finansmanı için bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiği bir dönemde ortaya çıktı. Kasım ayı sonunda ertelenen bu girişime ilişkin olarak Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, bunun ‘Mısır ve Arap dünyasının reddine rağmen Filistinlilerin yeniden yerinden edilmesine yönelik planların geri dönüşü’ anlamına geldiğini savunuyor. Uzmanlara göre bu durum üç olası senaryoyu gündeme getiriyor: ABD’nin kısmi planının Filistin’in Refah bölgesinde uygulanması ve Arap planının ertelenmesi; iki planın yerinden etme olmaksızın birleştirilmesi; ya da ateşkes anlaşmasının tamamlanamaması nedeniyle her iki planın da askıya alınması.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi cuma günü yayımladığı haberinde, Kushner ve Witkoff tarafından hazırlanan ve Güneşin Doğuşu Projesi olarak adlandırılan planın, yabancı hükümetler ve yatırımcıların iş birliğiyle Gazze’nin enkazını gelecekte bir sahil destinasyonuna dönüştürmeyi hedeflediğini yazdı. Planda, Gazze halkının ‘çadırlardan lüks dairelere’ ve ‘yoksulluktan refaha’ taşınmasından söz edilirken, yeniden inşa süresince yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon Filistinlinin nerede yaşayacağına dair net bir bilgi yer almadı.

Taslak metne göre projenin toplam maliyetinin on yıl içinde 112,1 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. ABD’nin bu süre zarfında ‘önerilen tüm çalışma alanları’ için hibe ve borç garantileri sağlamayı taahhüt edeceği ifade ediliyor. Ancak gazeteye göre, yeniden inşa sürecinin Hamas’ın silahsızlandırılması ve tüm tünellerin imha edilmesi şartına bağlanması, projenin önündeki en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.

Yeniden imarın dört aşamada gerçekleştirilmesi planlanıyor. Çalışmaların güneyde Refah ve Han Yunus’tan başlaması, ardından orta kesimdeki mülteci kamplarına ve son olarak Gazze kentine doğru ilerlemesi öngörülüyor. ‘Yeni Refah’ başlığını taşıyan bölümlerden birinde, bu bölgenin Gazze’de ‘yönetim merkezi’ haline getirilmesi ve 500 binden fazla kişiye ev sahipliği yapması tasarlanıyor. Söz konusu şehirde 100 binden fazla konut, 200’ü aşkın okul, 75’ten fazla sağlık tesisi ile 180 cami ve kültür merkezinin yer alması planlanıyor.

Bu sızıntılar, Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinin yaklaşık sekiz gün önce bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı açıklamaların ardından geldi. Haberde, Tel Aviv’in ABD’nin talebi üzerine Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılmasının maliyetini üstlenmeyi ve bu büyük mühendislik operasyonunun sorumluluğunu almayı prensipte kabul ettiği, yeniden imar amacıyla da Gazze’nin güneyindeki Refah’ta bir bölgenin tahliyesine başlanacağı aktarılmıştı.

fr
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinin önünde yemek almak için kabıyla birlikte bekleyen yerinden edilmiş bir Filistinli çocuk (AFP)

21 Ekim’de İsrail’de düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Jared Kushner, İsrail ordusunun kontrolü altındaki bölgelerde Gazze’nin yeniden inşasının ‘titizlikle planlandığını’ söyledi. Kushner, “İsrail ordusunun kontrolündeki alanlarda, güvenliğin sağlanması hâlinde inşaata başlanması için şu anda değerlendirmeler yapılıyor. Bu bölgeler, Filistinlilere gidecekleri, çalışacakları ve yaşayacakları bir yer sunmak amacıyla ‘Yeni Gazze’ olarak tasarlanıyor” dedi. Kushner, Hamas’ın kontrolü altındaki bölgelere ise yeniden imar için herhangi bir fon ayrılmayacağını vurguladı.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Reha Ahmed Hasan, Trump’ın barış planının en başından itibaren ABD ve İsrail’e daha geniş bir hareket alanı tanıdığını belirterek, Washington’ın gündeme getirdiği yeniden imar planının ‘Filistinlilerin bir kez daha yerinden edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik bir girişim’ olduğunu savundu.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Güneşin Doğuşu Projesi’nin, ABD’nin Gazze nüfusunun kısmen yerinden edilmesi fikrinden vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, planın İsrail’in güvenliğini önceleyen ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir yaklaşım içerdiğini dile getirdi.

Wall Street Journal’a göre, Güneşin Doğuşu Projesi’ni inceleyen bazı ABD’li yetkililer, planın uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler taşıyor. Yetkililer, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesinin zor olduğunu, bunun gerçekleşmesi hâlinde bile ABD’nin, savaş sonrası bir bölgenin yüksek teknolojiye sahip kentsel bir alana dönüştürülmesinin maliyetini üstlenecek zengin ülkeleri ikna edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydediyor.

Bu şüphelere paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, cuma günü yaptığı açıklamada, “İki ya da üç yıl içinde yeni bir savaş çıkacağına inanılıyorsa, kimseyi Gazze’ye yatırım yapmaya ikna edemezsiniz” dedi. Rubio, uzun vadeli yeniden imar ve insani destek için bağışçıların bulunacağına dair güçlü bir güven taşıdıklarını da sözlerine ekledi.

Reha Ahmed Hasan ise Rubio’nun, Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda İsrail’in söylemini tekrar ettiğini belirterek, ‘istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçmenin zor olduğunu’ ifade etti.

ABD kaynaklı bu sızıntılar, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, yaklaşık 17 gün önce Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların ardından geldi. Abdulati, “Yeniden imar konferansı için ABD ile ortak bir başkanlık oluşturulması konusunda istişarelerde bulunuyoruz ve ortaklarla iş birliği içinde bu konferansın en kısa sürede yapılması için uygun bir tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” demişti.

dfgt
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinden sıcak yemek almak için toplanan yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Bunun ardından Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, kısa süre önce Doha Forumu’nda düzenlenen bir oturumda, “Filistin halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, ancak başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyi finanse etmeyeceğiz” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, söz konusu Katar açıklamalarını, ‘Washington’a İsrail’i çekilmeye zorlaması ve yeniden imar sürecini başlatması yönünde bir baskı’ olarak değerlendirdi.

Kahire’nin kasım ayı sonunda düzenlemesi planlanan Gazze Şeridi’nin yeniden imarına ilişkin konferans ise gerekçe açıklanmaksızın ertelenmişti. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf, geçtiğimiz ayın sonunda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, konferansın ertelenme nedenine ilişkin bir soruya yanıt olarak, Kahire’nin ‘Gazze Şeridi’nde erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarılı olması için bölgesel ve uluslararası ortaklarla uygun ortamı hazırlamak üzere çalıştığını’ ifade etmişti.

Reha Ahmed Hasan, ABD tarafından gündeme getirilen planların ‘kapsamlı Arap yeniden imar planı’ çerçevesindeki süreci geciktirebileceği görüşünü dile getirerek, yeniden imar konferansının aksamasını birinci aşamanın tamamlanmaması ve İsrail’in çekilmemesiyle ilişkilendirdi. Yeni yeniden imar planına ilişkin olası senaryoları değerlendiren Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmemesi şartıyla Arap ve ABD planlarının birleştirilebileceğini söyledi.

Abdulmehdi Mutava ise yeniden imarın geleceğine dair üç ihtimal üzerinde durdu. Mutava’ya göre, ABD planının tek başına hayata geçirilmesi ve kapsamlı Arap planının ertelenmesi, ya da birinci aşamanın tamamlanmaması nedeniyle sürecin tıkanıklığının sürmesi ve her iki planın da uygulamaya geçememesi olasılıklar arasında yer alıyor.