Uluslararası Uzay İstasyonu’nda astronotlar yeni organlar üretiyor

NASA broşüründe yer alan fotoğrafta, Uluslararası Uzay İstasyonu mavi ve beyaz bir Dünya üzerinde görülüyor (NASA)
NASA broşüründe yer alan fotoğrafta, Uluslararası Uzay İstasyonu mavi ve beyaz bir Dünya üzerinde görülüyor (NASA)
TT

Uluslararası Uzay İstasyonu’nda astronotlar yeni organlar üretiyor

NASA broşüründe yer alan fotoğrafta, Uluslararası Uzay İstasyonu mavi ve beyaz bir Dünya üzerinde görülüyor (NASA)
NASA broşüründe yer alan fotoğrafta, Uluslararası Uzay İstasyonu mavi ve beyaz bir Dünya üzerinde görülüyor (NASA)

Astronotlar, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (UUİ) yeni organların ilk aşamasını üretiyor.
Deney, yetişkin insan kök hücrelerini uzaya göndererek ve onların uzayda büyümesini sağlayarak insan dokusu yetiştirme yönünde bir girişim.
Nihayetinde, kök hücrelerin kemik, kıkırdak ve diğer organlara dönüşmesi umuluyor. Deneyle ilgilenen bilim insanları, bunun başarılı olması durumunda, keşiflerin nakil için organların denenmesi ve üretilmesi için kullanılabileceğini söyledi.
Zürih Üniversitesi’nin çalışmayı yürüten iki araştırmacısından biri olan Cara Thiel’e göre, deney “yerçekimsizliği araç olarak” kullanıyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yerçekiminin bulunmaması, kök hücrelerin Dünya’da oluşan tek katmanlı yapılardan ziyade üç boyutlu dokuda büyümesini teşvik etmekte kullanılacak.
Deney, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar tarafından geçen hafta SpaceX roketiyle gönderilen “mobil mini-laboratuvar” kullanılarak gerçekleştiriliyor. Bir ay sürecek deney sırasında bilim insanları kök hücrelerin nasıl büyüdüğünü gözlemleyecek.
Eğer bu başarılı olursa, bilim insanları küçük bir laboratuvardan daha büyük üretime geçmeyi umuyor. Buradan da bilim insanları hastalardan hücreler alarak nakil için doku ya da belirli hastalarda işe yaradığından emin olmak ve kullanılan hayvan sayısını azaltmak için ilaç deneylerinde kullanmak üzere organ-benzeri materyaller üretmekte bu yöntemi kullanabilir.
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, Dünya’da doku “tek tabanlı” kültürlerde büyüyor: düz, 2 boyutlu doku üretiyor. Öte yandan araştırmaya öncülük edenlerden Oliver Ullrich, hem uzaydaki hem de Dünya’daki araştırmaların mikro yerçekiminde “hücrelerin mekanla sınırlanmamış büyüme sergilediğini ve karmaşık 3 boyutlu topaklar şeklinde birleştiğini” söyledi.
Daha önceki araştırmalar genellikle tümör hücrelerini kullanarak ve gerçek insan kök hücrelerini mikro yerçekimi simülatörlerine koyarak yapılan simüle edilmiş ya da gerçek deneyleri içeriyordu. Fakat Ullrich, araştırmanın bir sonraki aşaması için “UUİ’nin alternatifi yok” dedi çünkü bu tür 3 boyutlu doku oluşumu mikro yerçekiminde birkaç gün hatta hafta gerektiriyor.
Bir ay süren deneyin ardından, bilim insanları örnekleri geri alacak ve test tüpleri içinde “organoidlerin”  (organların daha küçük ve basit versiyonları) başarılı bir şekilde oluşumunu görmeyi bekleyecek. Profesör Ullrich, “Test tüpleri kök hücrelerle fırlatıldı ve içinde organ benzeri doku yapılarıyla Dünya’ya dönmesi bekleniyor” dedi.
Bilim insanları UUİ’nin koşullarının niçin karmaşık 3 boyutlu doku yapılarının birleşmesine yol açtığından hala emin değil. Profesör Ullrich ve diğer bilim insanları yerçekimi kuvvetinin ve “hücredeki moleküler mekanizmanın” Dünya’da ve uzayda yeni ve farklı doku türleri oluşturmak için nasıl etkileşime girdiğini araştırmayı sürdürüyor.



"Esrarengiz" kehribarda 116 milyon yıllık tsunaminin izleri keşfedildi

Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)
Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)
TT

"Esrarengiz" kehribarda 116 milyon yıllık tsunaminin izleri keşfedildi

Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)
Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)

Rachel Clun 

Bilim insanları 116 milyon yıllık bir tsunaminin kanıtını bir kehribar içinde bulduklarını ve bunun muhtemelen bu doğa olayına dair en eski kayıt olduğunu düşünüyor.

Japonya'nın kuzeyindeki Hokkaido Adası'nda derin deniz tortularını inceleyen araştırmacılar Aya Kubota, Yusuke Takeda, Keewook Yi, Shin-ichi Sano ve Yasuhiro Iba, erken Kretase dönemine ait tortularda 114 ila 116 milyon yıl öncesine tarihlenen "olağanüstü zengin kehribar konsantrasyonları" keşfetti.

Nature'ın Scientific Reports'unda yayımlanan bulgulara ilişkin raporda araştırmacılar, kehribarın bir veya daha fazla tsunami tarafından okyanusa sürüklenerek havayla çok az temas etmiş olabileceğini öne sürüyor.

Fosilleşmiş ağaç reçinesi olan kehribar, nispeten hızlı kuruyan bir madde. Araştırmacılar, kehribarın havaya maruz kaldığında genellikle bir hafta gibi kısa bir sürede katılaştığını söylüyor.

Ancak araştırmacıların incelediği tortularda, "belirgin şekilde deforme olmuş" kehribar birikintileri bulundu. Bazıları reçinenin akan su tarafından değiştirildiğini gösteren, alev yapıları denen bir şekilde deforme olmuşken, diğerleri yumuşak reçinenin "akarak deniz tabanına kıvamlı bir şekilde yayıldığına" işaret eden düz kehribar şeritlere sahipti.
 

Araştırmacılar, eski okyanus tortularını inceleyerek tsunamiye dair olası kanıtlar buldu (Aya Kubota/Yusuke Takeda/Keewook Yi/Shin-ichi Sano/Yasuhiro Iba)Araştırmacılar, eski okyanus tortularını inceleyerek tsunamiye dair olası kanıtlar buldu (Aya Kubota/Yusuke Takeda/Keewook Yi/Shin-ichi Sano/Yasuhiro Iba)

Araştırmacılar, "Bu esrarengiz kehribarın derin deniz ortamında bulunmasının en muhtemel nedeni, büyük çaplı tsunamiler" diyor.

Bu reçine deformasyonlarının su altında meydana gelmesi, ormandan pelajik deniz tabanına doğrudan taşındıklarını ima ediyor. Karadan okyanusa bu kadar hızlı ve doğrudan bir taşıma, bir tsunamiyle tetiklenmiş olabilir.

Araştırmacılar, antik tortulardaki diğer kanıtların da bu teoriyi desteklediğini belirtiyor. Bunlar arasında, karadan gelen büyük miktarda bitki kalıntıları ve büyük dalgaların sürüklediği odun parçaları da vardı ve bunların çok az çürüme izi taşıması, açık okyanusa "hızla taşındıklarına" işaret ediyor.

Makalede, "Kiltaşındaki kütüklerin varlığı, çok sayıda odunun bulanık akıntılarla taşınmak yerine kopup sürüklenerek pelajik deniz tabanına battığını gösteriyor" ifadeleri kullanılıyor.

Bilim insanları açık okyanuslardaki diğer tortuların, büyük ölçekli eski tsunamiler veya benzer olaylar hakkında daha fazla kanıt sağlayabileceğini öne sürüyor.

Araştırmacılar, Holosen döneminden, yani yaklaşık 4 bin 200 yıl öncesinden daha eski bir tarihten kalma tsunami tortularının normalde tespit edilmediğini ve bunun da kısmen, yol açtıkları geniş çaplı yıkımdan geriye net belirtilerin kalmamasından kaynaklandığını söylüyor.

Independent Türkçe,independent.co.uk/news