Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT Başkanı Fidan ile video konferansta görüştühttps://turkish.aawsat.com/home/article/2204336/cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-erdo%C4%9Fan-mit-ba%C5%9Fkan%C4%B1-fidan-ile-video-konferansta-g%C3%B6r%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC
Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT Başkanı Fidan ile video konferansta görüştü
Ankara/İHA
TT
TT
Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT Başkanı Fidan ile video konferansta görüştü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Başkanı Hakan Fidan ile video konferans yöntemiyle görüştü.
Huber Köşkünde çalışmalarını sürdüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Başkanı Hakan Fidan ile video konferans yöntemi ile görüştü.
Görüşmede, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun da yer aldı.
Ukrayna neden Tomahawk füzeleri istiyor? Bu füzeler Rusya ile oyunun kurallarını değiştirecek mi?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5192251-ukrayna-neden-tomahawk-f%C3%BCzeleri-istiyor-bu-f%C3%BCzeler-rusya-ile-oyunun-kurallar%C4%B1n%C4%B1
Ukrayna neden Tomahawk füzeleri istiyor? Bu füzeler Rusya ile oyunun kurallarını değiştirecek mi?
Kiev'e Tomahawk füzeleri tedarik etmek, Ukrayna’ya niteliksel bir saldırı kabiliyeti kazandırabilir. (ABD Savunma Bakanlığı)
Rusya dün, ordusunun ABD'nin Ukrayna'ya Rus topraklarında uzun menzilli saldırılarda kullanılmak üzere Tomahawk seyir füzeleri tedarik etme olasılığını incelediğini duyurdu. Moskova bu hamlenin, çatışmanın önemli ölçüde şiddetlenmesine yol açabileceğine inanıyor.
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance pazar günü yaptığı açıklamada, Washington'un Ukrayna'nın Tomahawk füzeleri talebini değerlendirdiğini söyledi. Bu füzelerin menzili 2 bin 500 kilometre olup, Ukrayna'dan fırlatıldığında Moskova'yı kolaylıkla vurabilir.
Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre, Kiev'e Tomahawk füzeleri tedarik edilmesi, Ukrayna'ya niteliksel bir saldırı kabiliyeti kazandırabilir ve mevcut silahlarının menzilinin ötesinde bulunan Rus askeri tesislerini, komuta merkezlerini ve hava üslerini hedef almasını sağlayabilir.
Tomahawk füzelerini bu kadar güçlü kılan nedir?
Tomahawk kara saldırı füzeleri, genellikle denizden fırlatılarak düşman topraklarındaki derin hedefleri vurmak için kullanılan uzun menzilli seyir füzeleridir. Bu füzeler son derece isabetlidir ve ağır şekilde korunan bölgelerde bile bin 600 kilometre uzaklıktaki hedefleri vurabilir.
Füze yaklaşık 6,1 metre uzunluğunda, 2,6 metre kanat açıklığına sahip ve yaklaşık bin 510 kilogram ağırlığındadır.
Akdeniz'de bir ABD destroyerinden fırlatılan Tomahawk füzesi (Arşiv – AP)
Tomahawk füzelerinin maliyeti ve üretimi
RTX'in bir yan kuruluşu olan Raytheon, denizden veya karadan fırlatılabilen nükleer olmayan Tomahawk füzeleri üretiyor.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) bütçe verilerine göre, ABD 2026 yılında füze başına ortalama 1,3 milyon dolar maliyetle 57 füze satın almayı planlıyor.
Bu füzelerin performansını iyileştirmek için devam eden programların bir parçası olarak, füzelerin güdüm sistemlerini yükseltmek ve geliştirmek için ek bütçeler de ayrılmış.
Ortadoğu'da son zamanlardaki savaşlarda kullanımı
GPS navigasyon teknolojisi ile donatılmış Tomahawk füzeleri saha testlerinden geçirilmiş ve ABD ve müttefik kuvvetler tarafından çeşitli askeri operasyonlarda kullanılmıştır.
En dikkat çekici örneklerden biri, ABD ve İngiliz donanmaları tarafından Yemen'deki Husi mevzilerine Tomahawk füzeleri fırlatılmasıdır.
Tomahawk seyir füzeleri Guam Deniz Üssü’ndeki bir ABD denizaltısına taşınıyor. (ABD Donanması’nın Facebook hesabı)
Tomahawk, Ukrayna'nın mevcut füze cephaneliğinden nasıl farklı?
Ukrayna şu anda çeşitli yerli üretim füzelere ve Batı ülkeleri tarafından sağlanan füzelere sahip. Ancak bunların hiçbiri menzil veya yıkıcı güç açısından Tomahawk ile boy ölçüşemiyor. Örneğin:
- Flamingo: Ukrayna şirketi FirePoint tarafından geliştirilen bu füze, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy tarafından ülkesinin ‘en başarılı silahı’ olarak tanımlandı. Menzili bin milden fazla olan bu füze ilk kez Ağustos 2025'te kullanıldı.
- Neptune: 2015 yılında geliştirilen bir gemi savar füzesi olan Neptune'nin en son versiyonunun menzili 600 milden fazla.
- Harpoon: Boeing tarafından ABD'de üretilen bu gemi savar füzesi, çeşitli hava koşullarında çalışır ve birden fazla platformdan (gemiler, denizaltılar, uçaklar veya kıyı bataryaları) fırlatılabilir. Menzili 75 deniz milidir.
- ATACMS: Lockheed Martin tarafından üretilen bu füzenin, modele bağlı olarak maksimum menzili 190 mildir. HIMARS ve MLRS platformlarından fırlatılır ve katı yakıt kullanır.
- Storm Shadow: MBDA tarafından üretilen bir Avrupa seyir füzesi olup, menzili 155 mildir ve 990 pound (yaklaşık 450 kg) ağırlığında konvansiyonel bir savaş başlığı taşır.
Tomahawk, Ukrayna'da oyunun kurallarını değiştirecek mi?
Kiev, Tomahawk füzelerini elde ederse, bazı süper güçlerin sahip olduğu uzun menzilli saldırı kabiliyetine sahip olacak ve bu da Rusya'nın iç kesimlerindeki hayati tesisleri doğrudan tehdit altına alabilir. Moskova, bu gelişmenin cezasız kalmayacağı konusunda uyarıyor.
Hamas, Trump'ın planını değerlendiriyor... İstişareler birkaç gün sürebilirhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5192106-hamas-trump%C4%B1n-plan%C4%B1n%C4%B1-de%C4%9Ferlendiriyor-i%CC%87sti%C5%9Fareler-birka%C3%A7-g%C3%BCn-s%C3%BCrebilir
Hamas, Trump'ın planını değerlendiriyor... İstişareler birkaç gün sürebilir
Gazze İnsani Yardım Vakfı'na bağlı bir yardım dağıtım merkezinden aldıkları insani yardım malzemelerini taşıyan Filistinliler (AFP)
Bilgi sahibi Filistinli bir yetkili, Hamas'ın bugün liderlik kadrosu ve Filistinli gruplarla birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi için hazırladığı barış planını incelemeye başladığını doğruladı.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Hamas'a yakın olan yetkili, ‘hareketin bugün Filistin ve yurtdışındaki siyasi ve askeri liderliği içinde bir dizi istişareye başladığını ve hareketi ve direniş gruplarını temsil eden ulusal bir yanıt sunacağını’ söyledi. Yetkili, istişarelerin ‘birkaç gün sürebileceğini’ belirtti.
Diğer yandan Katar, Trump'ın planını görüşmek üzere Hamas ve Türk heyetinin Doha'da bir toplantı yapacağını duyurdu ve Hamas heyetinin planı ‘sorumlu bir şekilde’ inceleyeceğine söz verdiğini bildirdi.
Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, Doha'da düzenlediği basın toplantısında, “Katar ve Mısır dün, Doha'da Hamas müzakere heyeti ile yapılan toplantılar aracılığıyla planı iletti ve müzakere heyeti planı sorumlu bir şekilde inceleyeceğine söz verdi” dedi.
ABD Başkanı Donald Trump, Washington tarafından desteklenen bir barış önerisi için İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun onayını aldı. Trump ve Netanyahu'nun Washington'daki görüşmelerinin ardından Beyaz Saray, acil ateşkes, Hamas'ın elindeki rehinelerin İsrail'in elindeki Filistinli mahkûmlarla takas edilmesi, İsrail'in Gazze Şeridi'nden aşamalı olarak çekilmesi, Hamas'ın silahsızlandırılması ve uluslararası liderlikteki bir geçiş hükümetini içeren 20 maddelik bir plan açıkladı.
Uluslararası standartların çöküşü ve yasal çerçevelerden kanunsuzluğa geçişhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5192090-uluslararas%C4%B1-standartlar%C4%B1n-%C3%A7%C3%B6k%C3%BC%C5%9F%C3%BC-ve-yasal-%C3%A7er%C3%A7evelerden-kanunsuzlu%C4%9Fa-ge%C3%A7i%C5%9F
Uluslararası standartların çöküşü ve yasal çerçevelerden kanunsuzluğa geçiş
Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi binası, 14 Mart 2025 (AFP)
Sergey Eledinov
Mali, Burkina Faso ve Nijer'den oluşan Sahel İttifakı (SSA), 22 Eylül 2025 tarihinde ortak bir bildiri yayınlayarak Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni (UCM) kuran Roma Statüsü'nden çekilme kararını duyurdu.
Bildiride UCM’nin ‘emperyalizmin elinde yeni bir sömürgeci baskı aracı ve seçici adaletin küresel bir modeli’ haline geldiği ve ‘kanıtlanmış savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, soykırım ve saldırganlık eylemlerini kovuşturmada başarısız olduğu’ belirtilerek net gerekçeler sunuldu.
Birçok basın kuruluşu, bu hamleyi uluslararası toplumdaki ‘asi çocukların’ yeni bir eylemi olarak nitelendirdi. Mali, Burkina Faso ve Nijer Rusya ile ortak bir şekilde Batı karşıtı bir politika izlerken uluslararası kurumlar ve ittifakların sistemini istikrarsızlaştırmayı hedefliyorlar.
Ancak bu kararın önemi Sahel bölgesinin çok ötesine uzanıyor. Karar, uluslararası adalet sistemindeki derin yapısal çatlağı somutlaştırmakta ve sistemin aşınması ve bozulmasını işaret ediyor. Yasal yorumlama tekelinin kaybından kaynaklanan küresel adaletin ‘işletim sisteminin’ çöküşü, açık bir sistemik başarısızlığı ortaya çıkardı. Uluslararası hukuk standartları artık evrensel olarak görülmüyor ve uluslararası hukuku sağlayan kurumların meşruiyeti tartışma konusu haline gelirken sürekli olarak aşınıyor.
UCM’ye kalan sorunlu miras
UCM, başta soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar olmak üzere en ağır suçların sorumlularını yargılamak üzere kuruldu. 1945 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Şartı uyarınca kurulan Uluslararası Adalet Divanı, yalnızca devletler arasındaki uyuşmazlıklarda yargı yetkisine sahiptir.
Küresel yargı yetkisine sahip kalıcı bir organ kurulması fikri, BMGK tarafından kurulan özel mahkemelerle ilgili deneyimlere dayanıyordu. Bu mahkemeler arasında 1993 yılında kurulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve 1994 yılında kurulan Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi sayılabilir.
Ancak UCM, kurulmasından önce öncüllerini rahatsız eden; seçici kovuşturma, siyasi baskıya yatkınlık, bürokrasi ve mağdurlar dahil olmak üzere yerel topluluklarla zayıf iletişim gibi sorunları miras aldı.
Çin, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran ve Türkiye gibi Batı demokratik modeli dışındaki birçok ülke bu tüzüğe karşı çıktı. Bu ülkelerin gerekçeleri, egemenliklerine yönelik tehdit ve mahkemenin siyasallaşma olasılığı konusundaki endişelerine dayanıyordu.
Böylece seçicilik, mahkemenin ayrılmaz bir özelliği haline geldi. Adalet mekanizmaları ‘onaylanmış’ suçlamalarla sınırlıydı. Örneğin Sırplar ve Hutular ‘toplu suçlular’ olarak gösterilirken, Hırvatlar ve Boşnaklar çok daha az oranda yargılandı. Öte yandan Hutulara karşı toplu katliamlar ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki mültecilerin öldürülmesi dahil olmak üzere Tutsilerin suçları büyük ölçüde görmezden gelindi.
Başlangıçta mutlak iyiliği ve kötülüğü ayırt etmek için bir forum olarak tasarlanan ve ‘galip gelenlerin mahkemesi’ olarak bilinen Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nin mirası, günümüzde yaygın olarak ‘galip gelenlerin adaleti’ olarak anılan bir yapıya dönüşmüştü. Uluslararası hukuk, suçlu bulunanlara seçici bir şekilde uygulandığında, siyasi manevralar için bir araç haline geldi.
UCM, modern uluslararası kurumlardan; kararları ve eylemleri için sorumluluk almayı sistematik olarak reddetmek gibi başka bir sorunlu özelliği de miras aldı.
Roma Statüsü’nün ilkeleri ve evrenselliğinin sınırları
Roma'da 17 Temmuz 1998'de düzenlenen Birleşmiş Milletler konferansında 120 ülke, UCM’yi kuran Roma Statüsü’nü kabul etmek için oy kullandı. Roma Statüsü, ‘en ciddi suçların cezasız kalmayacağının garantisi’ olarak tasarlandı.
Temel ilkeleri, tamamlayıcılık ilkesi, sınırlı yargı yetkisi, bireysel cezai sorumluluk, suçlar için zamanaşımı olmaması, kişisel cezaların uygulanması, yargının bağımsızlığı, sınırlamalarına rağmen evrensellik, masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının güvence altına alınması.
Nijer’in başkenti Niamey’de SSA üyesi ülkelerin devlet ve hükümet Başkanları, 6 Temmuz 2024 (Reuters)
Roma Statüsü'nün uluslararası niteliği başından beri imzacı devletlerle sınırlıydı. Bu sınırlama, önceki mirasın bir uzantısı olarak değil, daha çok Mahkeme'nin kuruluşundan bu yana şikâyet ettiği bir ‘kurumsal çocukluk hastalığı’ olarak görülmeli.
Çin, Hindistan, BAE, İran ve Türkiye gibi Batı demokratik modeli dışındaki birçok ülke Roma Statüsü’ne karşı çıktı. Bunun nedenleri arasında egemenliklerine yönelik tehditler, mahkemenin siyasallaşma olasılığı, iç çatışmalara veya askeri operasyonlara dahil olmanın getireceği riskler ve bölgesel statülerini koruma arzusu sayılabilir.
Rusya, ABD ve İsrail gibi ülkeler Roma Statüsü’nüimzalamış, ancak onaylamaktan kaçınmış, böylece UCM’nin yargı yetkisini tanımamışlardır.
Ancak UCM, Roma Statüsü'nün 60 ülke tarafından 1 Temmuz 2002 tarihinde onaylanmasından sonra Hollanda'nın Lahey kentindeki merkezinde resmi olarak çalışmalarına başladı.
UCM yargıçlar, aşağıdaki kriterler temelinde seçildi:
- Yüksek mesleki nitelikler.
- Çeşitli hukuk sistemlerinin temsil edilmesi.
- Coğrafi denge.
- Cinsiyet eşitliği.
Üye devletlerin katkılarıyla finanse edilen UCM’nin 2025 yılı bütçesi yaklaşık 195 milyon euro olarak açıklandı.
Siyasi aktör olarak UCM
UCM’nin faaliyetlerinde, kurulduğu günden bu yana birbiriyle ilişkili iki eğilim olduğu görüldü. Bunlardan birincisi UCM, artık kanunların tarafsız bir şekilde uygulanması için tarafsız bir yargı aracı değil, uluslararası ilişkilerde giderek daha etkili bir rol üstlenerek fiilen siyasi bir aktör haline gelmiştir. İkinci olarak ise Afrika kıtası, 2025 yılına kadar soruşturmalarının yaklaşık yüzde 65'inin bu kıtada yoğunlaşmasından dolayı UCM’nin başlıca faaliyet alanı haline geldi. Öyle ki UCM tarafından hazırlanan 54 iddianamenin 47'si Afrika vatandaşlarını ilgilendiriyordu.
“Fildişi Sahili'nin eski Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo, 2011 seçimlerinin ardından çıkan çatışmalardan sonra insanlığa karşı suç işlemekle yargılanmak üzere Lahey'e nakledilen ilk devlet başkanı oldu.
Her vaka benzersiz olsa da toplu olarak ele alındığında daha geniş bir düşüş tablosu ortaya çıkıyor. ‘Galip gelenin adaleti’, zayıf devletlere karşı seçici soruşturmaların yapıldığı ‘koruyucu adalet’ özelliklerini taşımaya başladı.
Afrika, UCM için bir ‘deneme alanı’ ve ‘mezarlık’ oldu
2009 yılında mahkeme, Darfur'da soykırım suçu işlediği gerekçesiyle Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir hakkında tutuklama emri çıkardı. Amaç Hartum rejimine baskı uygulamaktı, ancak sonuç tam tersi oldu, çünkü bu hamle Afrika Birliği içindeki diyaloğu felç etti. 2015 yılında Güney Afrika da dahil olmak üzere birçok ülke, UCM’nin yargı yetkisini onaylamış olmalarına rağmen tutuklama emirlerini uygulamayı reddetti.
UCM, 2010 yılında, Kenya’da seçimlerin ardından yaşanan şiddet olayları nedeniyle dönemin Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta ve Başkan Yardımcısı William Ruto aleyhine dava açtı. Ancak UCM, tarafsız bir hakem olarak hareket etmek yerine iç siyasi çatışmalara karışarak güvenilirliğini zedeledi. Dava, delil yetersizliği nedeniyle sona ererken, Kenyatta bu suçlamaları kampanyasında kendisini ‘Lahey komplosunun kurbanı’ olarak gösterme amacıyla kullandı.
Niamey'de Mali, Nijer ve Burkina Faso'nun Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'ndan (ECOWAS) çekilmesini kutlayanlar, 28 Ocak 2025 (AFP)
UCM, 2011 yılında NATO'nun Libya'daki müdahalesi sırasında, Muammer Kaddafi ve oğlu Seyfulislam için tutuklama emri çıkarttı. Bu hamlenin zamanlaması, NATO’nun politikalarıyla yakın bir uyum içinde olduğundan Libya liderliğinin meşruiyetini zayıflattı.
Fildişi Sahili'ndeki durum: Gbagbo ve Mahkeme
Fildişi Sahili'nin eski Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo, 2011 seçimlerinin ardından çıkan çatışmalardan sonra insanlığa karşı suç işlemekle yargılanmak üzere Lahey'e nakledilen ilk devlet başkanı oldu.
Bu davanın karmaşıklığı başından beri belliydi. Gbagbo, Abidjan'daki silahlı çatışmalar sırasında BM barış gücü helikopterlerinin başkanlık sarayına düzenlediği saldırının ardından Fransız özel kuvvetleri tarafından tutuklandı. Ardından, yeni Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara’ya sadık yetkililer tarafından UCM’ye teslim edildi.
Gbagbo’nun davası 2016 yılında başladı. UCM 2019 yılında, delil yetersizliği nedeniyle onu tamamen beraat ettirdi. Bu karar, 2021 yılında Temyiz Mahkemesi tarafından onandı. Gbagbo daha sonra siyasi bir figür olarak ülkesine döndü, ancak Fransa'ya yakın olan Ouattara'nın en önde gelen muhalifi olarak statüsü fiilen azaldı.
Bu dava, UCM’nin nasıl kullanıldığını ortaya koymuştu. Gbagbo hakkında tutuklama emri çıkaran UCM, Ouattara'nın destekçilerinin işlediği şiddeti büyük ölçüde görmezden gelmiş ve bu da yeni rejime uluslararası meşruiyet kazandırmıştı. Ouattara, geçtiğimiz ağustos ayında anayasa başkanların görev süresini iki dönemle sınırlasa da dördüncü bir başkanlık dönemi için aday olacağını açıklamıştı.
Afrika'nın UCM’ye karşı tepkileri
Afrika toplulukları arasında yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açan UCM, önyargılı ve çifte standartlı olmakla suçlanarak ‘Afrikalılar üzerinde beyaz adamın mahkemesi’ lakabını aldı. 2016 yılına gelindiğinde, Afrika Birliği (AfB) içinde ‘Afrika'nın çıkışı’ olarak bilinen UCM’nin yargı yetkisi alanından toplu olarak çekilme kararı ciddi olarak değerlendirilmeye başlandı.
“UCM’nin Afrika'da yaşadığı tekrarlanan başarısızlıklar, küresel yankı uyandıracak davaların aranmasına neden oldu.
Yetki alanını genişletmeye çalıştıkça endişeleri artıran UCM, bu yıl, sosyal medyada dolaşan videoları ‘psikolojik terör’, ‘kişisel onurun ihlali’ ve ‘insanlığa karşı suçlar’ gibi suçlar olarak sınıflandırarak bir emsal oluşturmaya çalıştı. Bu materyallerin çoğunun hükümet yanlısı güçlerin eylemlerini belgelemesi dikkati çekti.
Hissene Habre davası ve sorumluluğun başkalarına yüklenmesi
UCM, sorumluluğu üstlenecek bölgesel veya ulusal mahkemelerin kurulmasını teşvik ederek, Afrika’daki bazı yüksek profilli davalarından uzak durmaya çalıştı.
Eski Çad Devlet Başkanı Hissene Habre'nin davasında, AfB’nin desteğiyle Senegal'deki Olağanüstü Afrika Mahkemeleri, onu tek başına yargılama görevini üstlendi. Habre’nin hakkındaki suçlamalar, resmi olarak UCM’nin yargı yetkisi dışında kalıyordu. Çünkü bu suçlar, 1982 ile 1990 yılları arasında, mahkeme kurulmadan önce işlenmişti.
Ancak, davada birçok suçlama o dönemde uluslararası hukukta suç olarak kabul edilmeyen eylemlerle ilgili olduğundan, ‘kanun olmadan suç olmaz’ (nullum crimen sine lege) ilkesi açıkça ihlal edildi. Afrikalı gözlemcilere göre bu daha çok devrik bir lideri cezalandırmak için kullanılan bir araç gibi görünüyordu, oysa Habre'nin siyasi rakibi Devlet Başkanı İdris Debi'ye atfedilen suçlar görmezden gelinerek, hukuk ve siyaset arasındaki bir uzlaşı temelinde seçici bir adalet uygulandığı ortaya çıktı.
Duruşmanın meşruiyeti, uluslararası standartlara uygunluğu ve bağımsız denetim eksikliği ile ilgili sorular, duruşmanın güvenilirliğini daha da zedeledi.
Uluslararası adaletin siyasileştirilmesi ve UCM’nin sınırları
UCM’nin Afrika'da tekrar tekrar yaşadığı başarısızlıklar, mahkemeyi küresel yankı uyandıran davalar aramaya itti. UCM, 2021 ile 2025 yılları arasında etkili devlet liderlerine karşı davalar açtı. Bu davalar arasında 2021 yılında, dönemin Filipinler Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte hakkında, ‘uyuşturucuyla mücadele’ kapsamında gerçekleştirilen yargısız infazlar hakkında başlatılan soruşturma, 2023 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında, işgal altındaki topraklardan Ukraynalı çocukları sınır dışı ettiği gerekçesiyle savaş suçu işlediği gerekçesiyle çıkarılan tutuklama emri ve 2025 yılında UCM Başsavcısı Kerim Han’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında Gazze'de yürütülen askeri operasyonlar sırasında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği gerekçesiyle tutuklama emri çıkarılmasını talebi yer alıyor.
Bu davalar, UCM’nin son derece hassas siyasi meselelere giderek daha fazla müdahil olduğunu ortaya koyarken tarafsızlığı ve yargı yetkisinin sınırları hakkında derin soru işaretleri ortaya çıkarıyor. Bu davaların çeşitli bağlamlara rağmen, evrensel yargı yetkisi ve hesap verebilirlik mekanizmaları gibi araçların siyasi çatışmalarda kullanılan araçlara dönüşmesi gibi ortak özellikleri var. UCM’nin kararları artık esasen uygulanmasının zayıf veya hiç olmaması muhtemel siyasi sinyaller olarak ele alınıyor.
Uluslararası hukuk kurumları siyasi bir cepheye dönüştüğünde, hukukun kendisi jeopolitik hesaplamalara tabi hale gelir ve bağlayıcı bir küresel standart olmaktan çıkar.
Bu durum, UCM’nin zayıflıklarını ve sınırlamalarını ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda bir hukuk kurumu olarak yetersizliğini de yansıtıyor. Macaristan ve Moğolistan hükümetlerinin tepkileri de bunu doğrulayarak, UCM’yi devletleri resmen çekilmeyi düşünmeye veya kararlarını tekrar tekrar görmezden gelmeye sevk eden ‘yüksek riskli bir oyun’ olarak nitelendirdi.
Bölgesel ve ulusal alternatifler ve uluslararası hukukun aşınması
Bu dinamikler, uluslararası hukukun giderek aşınmasına, küresel hukuk çerçevesinin parçalanmasına ve kurumlarının zayıflamasına katkıda bulundu. Ancak uluslararası arenada, yargısal bir otorite olarak ‘ulusal alanlara’ giderek artan bir geri dönüş yaşanıyor.
SSA üyesi ülkeler, UCM’den çekileceklerini duyururken, egemenliği koruyan ve ulusal değerlere dayanan alternatif adalet mekanizmaları kurmayı planladıklarını açıkladılar. Halihazırda Sahel Ceza Mahkemesi de bu yaklaşımı somutlaştırmak için kuruldu.
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) 66. Olağan Oturumu'nda, Nijerya Devlet Başkanı Abdourahmane Tchiani için ayrılmış boş koltuk, 15 Aralık 2024 (AFP)
Bu anlamda, UCM’den çekilme, devletlerin onlarca yıl boyunca kendilerini uluslararası hukukun eşit tarafları değil, yalnızca özneleri olarak gördükleri bir dönemden sonra kendi adalet kavramlarını formüle etme hakkının yeniden teyidi anlamına geliyor.
Uluslararası hukuk kurumları siyasi bir cepheye dönüştüğünde, hukukun kendisi jeopolitik hesaplamalara tabi hale gelir, kapsamlı bir küresel standart ortaya çıkar ve adaletin güç dengesi tarafından belirlendiği ulusal ve bölgesel siyaset arenasına geri döner.
Bu aşınma sadece UCM ile sınırlı kalmayıp uluslararası kurumlara olan güveni tehdit ederek domino etkisi yaratıyor. Kamuoyunun ikisi de Lahey’de bulunan UCM ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) arasındaki farkı ayırt edememesi, kafa karışıklığını daha da artırıyor.
Nürnberg'den Lahey'e kadar, küresel adalet projesi hayata geçirilemezken üstüne üstlük sahte bir hukuki cephe yaratıldı ve bu da uluslararası hukukun gerçekte var olmadığını ortaya çıkardı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة