​İran, Suriye'nin kuzeydoğusunda ‘kalıcı bir nüfuz alanı’ kurma çabalarını yoğunlaştırıyor

İran'ın açılması için çabaladığı Suriye-Irak sınırındaki Elbukemal-el-Kaim Sınır Kapısı (SANA)
İran'ın açılması için çabaladığı Suriye-Irak sınırındaki Elbukemal-el-Kaim Sınır Kapısı (SANA)
TT

​İran, Suriye'nin kuzeydoğusunda ‘kalıcı bir nüfuz alanı’ kurma çabalarını yoğunlaştırıyor

İran'ın açılması için çabaladığı Suriye-Irak sınırındaki Elbukemal-el-Kaim Sınır Kapısı (SANA)
İran'ın açılması için çabaladığı Suriye-Irak sınırındaki Elbukemal-el-Kaim Sınır Kapısı (SANA)

İran, Deyri Zor'daki planlarını Suriye'nin kuzeydoğusunda bir ‘nüfuz alanı’ oluşturmak amacıyla bir üst seviyeye taşıdı. Bu adım, askeri varlığın sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki faaliyetlerle pekiştirilmesini de içeriyordu. Hamidreza Azizi’nin Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü’nde (SWP) hazırladığı bir makaleye göre bu adımın amacı, ABD’nin Suriye-Irak-Ürdün sınır üçgeninde bulunan et-Tanf’teki askeri bir üs kurarken her zaman kullanılan yolu kapatmasının ardından İran’ı Irak ve Suriye üzerinden Lübnan'a bağlayan bir ‘kara koridoru’ kurmak.
Suriye rejimi güçleri, İran destekli Haşdi Şabi’nin sınırın diğer tarafındaki el-Kaim’in kontrolünü ele geçirmesinin ardından Kasım 2017'de, İran ve milislerinin işbirliğiyle Irak sınırındaki Elbukemal bölgesini, DEAŞ’tan geri almayı başardı.
Irak'ı Suriye'ye bağlayan iki-üç ana geçiş noktasının da ABD birliklerinin ya da yerel müttefiklerinin kontrolü altında olduğu düşünüldüğünde bu gelişmeler İran için son derece önemliydi. ABD, Suriye'nin güneydoğusundaki et-Tanf’teki geçiş noktası yakınlarında bulunan bölgeleri Suriye’deki ana askeri üssüne dönüştürdü. Bununla birlikte Suriye'nin kuzeydoğusundaki Yarubiye Sınır Kapısı (Irak tarafındaki Rabia Sınır Kapısı’nın karşısında) Kürt unsurların çoğunluğunu oluşturduğu Surie Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolünde bulunuyor.
İran ve İran destekli güçler son iki yıl içinde Deyri Zor’un güneyindeki çeşitli alanlarda konuşlandırılırken yerel güçleri bir araya getiren İran, bölgedeki köylerden 2 bin 500'den fazla Arap savaşçıdan oluşan ‘Ceyşu’l-Kura’ gibi yeni paramiliter gruplar kurdu.
Makaleye göre İran ayrıca biri el-Meyadin şehrinin batısında, diğeri Elbukemal'de olmak üzere Suriye topraklarında en az iki adet askeri üs kurdu.
Bununla birlikte İran, Deyri Zor’da kendi ideolojisini yaymak için iki kültür merkezi kurdu. İran merkezli ‘Jihad al-Bina’ adlı kalkınma derneği bölgedeki yeniden yapılanma ve altyapı projelerinde oldukça aktif. İran, Deyri Zor’daki aşiret büyükleriyle işbirliği yaparak bölgede kendisine sadık güçlerden bir ağ kurmaya çalıştı. Bazı aşiretler, İran'ın mali teşviklerinden ve yeniden inşa projelerinden yararlanmaya çalışmaktan çok İran'ı Suriye rejiminden daha güvenilir bir ortak olarak görüyorlar. Tüm bunlar, İran'ın bölgeye yönelik uzun vadeli bir strateji benimsediğinin işaretidir.

Kara koridoru
Batı ve Arap dünyasındaki analistler ve politikacılar arasında İran'ın Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a bağlanmak için bir kara koridoru kurmaya çalıştığı konusunda yaygın bir görüş var. Bu görüşe göre söz konusu koridor, İran’ın üç ülkede kendisine bağlı gruplarını daha iyi desteklemesini ve aynı zamanda Lübnan’daki Hizbullah’a silah ve teçhizatı sorunsuz ve kolay bir şekilde aktarmasını sağlayacak. Bununla birlikte, Suriye krizinin başlarından 2017 sonuna kadar İran’ın Suriye’ye yönelik stratejisinde bu koridorun önceliğine ilişkin söylentilerin abartıldığı düşünülüyordu. Çünkü İran, Irak-Suriye sınırındaki geçitleri kullanamamasına rağmen Hizbullah’ı bir hava koridoru da dahil olmak üzere birçok farklı yolla desteklemeye devam etti.
Bir yandan ABD'nin Irak ve Suriye'nin çeşitli bölgelerindeki askeri varlığı, diğer yandan İsrail'in istihbarat üstünlüğü göz önüne alındığında, silah ve teçhizatın söz konusu kara koridoru üzerinden doğrudan taşımak büyük riskler barındıracaktır. İsrail, 2016-2018 yılları arasında Suriye’deki İran hedeflerini 200’den fazla bombaladı.
İran için Elbukemal’in bir geçiş noktası olması, askeri ve paramiliter güçlerin Suriye-Irak sınırındaki hareketlerini kolaylaştırmak için askeri açıdan oldukça önemlidir. Bu nokta, İran güçlerinin, sınırının her iki tarafındaki alanları kontrol etmesini kolaylaştırıyor. Böylece İran tarafından desteklenen gruplar da ileri geri hareket ederek yeniden konuşlandırılabiliyor ve diğer bölgelere kaydırılabiliyorlar. Örneğin, Haşdi Şabi’nin yaklaşık 400 üyesi Şubat ve Mart aylarında bu noktadan geçerek İdlib cephesine gönderildi.
İran destekli güçlerin hareketliliklerinin artması onları zaman zaman yaşanan ABD ve İsrail saldırılarına karşı kısmen bağışıklık kazanmalarını sağlayabilir. Öte yandan ABD birliklerinin Mart ayı ortalarında Katar'daki askeri üsden çekilmesi de İran'ın bölgede manevra kabiliyetini artırıyor.

Ekonomik boyut
Çin’in dış politikasında 2013 yılından bu yana ‘Bir Yol Bir Kuşak’ girişimine öncelik verdiği biliniyor. Bu girişimle Çin, Doğu ile Batı arasındaki ticareti kolaylaştırmayı hedefliyor. Çin'i Avrupa’ya bağlama konusunda, Rusya ve Orta Asya üzerinden kuzey karayolu güzergahlarının yanı sıra Basra Körfezi üzerinden bir deniz rotası inşa edilmesine öncelik veren Çin, Bbununla birlikte Tahran, Pekin, İran, Irak ve Suriye'yi Akdeniz ve ardından Avrupa ile birleştiren güney kara yoluna da ilgi duyuyor.  
İran, Kasım 2018'de İran-Irak sınırındaki eş-Şelamce Sınır Kapısı’nı Irak’ın güneyindeki Basra limanına bağlayan bir demiryolu inşa etmeyi planladığını açıkladı. Demiryolunun daha sonra Suriye’nin Akdeniz kıyılarına doğru uzatılması bekleniyor. Bununla birlikte 2019 ilkbaharında İran'ın Lazkiye limanında bir konteyner terminali kiralamayı hedeflediği açıklandı. Elbette İran'ın Suriye'ye müdahalesinin ekonomik bir yönü de var. Irak’ın batısı ve Suriye'nin doğusundaki değişken ve istikrarsız bölgelerde kontrol sağlaması, bölgedeki iktisadi planlarını uygulaması için şart.

Nüfuz alanı
İran’ın 2012 yılında Suriye krizine müdahale etmesinin başlıca nedeni müttefiki olan Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'i iktidarda tutmaktı. İran, DEAŞ’ın ortaya çıkışıyla teröristlerle mücadele etmeyi ve sınırlarına doğru ilerlemelerini engellemeyi öncelikler listesine eklendi. Bununla birlikte, İran'ın 2016 yılı sonlarında Suriye ordusunun Halep’i geri almasındaki önemli katkısı ve 2017 yılı sonlarında DEAŞ terör örgütünün çöküşü, yavaş yavaş Suriye için yeni hedefler ve çıkarlar belirlemesine neden oldu.
O zamandan bu yana, İran’ın Suriye'ye yönelik stratejisinin daha da genişlemesi yönünde bir eğilim söz konusu. İran, 2018’den bu yana Suriye hükümetiyle savaş bittikten sonra ülkenin yeniden inşasında aktif bir rol üstlenmeyi istediğini ortaya koyan bir dizi ekonomik anlaşma imzaladı. Bununla birlikte İran ve Suriye Ağustos 2018'de de askeri bir işbirliği anlaşması imzaladılar.
Buna karşın İran yönetimindeki karar vericiler ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanları, bu anlaşmaların uzun vadede uygulanabileceğinin garantisi olmadığının farkındalar. Çünkü İran’ın Suriye'deki nüfuzu büyük ölçüde Esed'e, Suriye rejimine ve Suriye ordusundaki İran yanlılarına bağlı.
Bununla birlikte Suriye rejiminin mevcut yapısında, özellikle de Rusya taraftarları arasında, İran'ın ülkedeki varlığı ve müdahalesinden yana olmayan görüşler bulunuyor. Eğer Esed iktidardan ayrılırsa veya siyasi sistemde adem-i merkeziyetçilik gibi bir değişiklik olursa İran'ın Suriye'deki rolü ve nüfuzu bundan etkilenecektir.
Azizi’nin makalesinde şu ifadeler yer alıyor;
“İran'ın alternatif bir yaklaşım ya da bir yedek plan olarak Suriye'de jeopolitik ve sosyal bir nüfuz alanı kurmaya çalışıyor gibi görünüyor.”
Yani, İran ideolojisinin yayılması ve Deyri Zor'da yeni paramiliter grupların oluşturulması, Suriye'nin belirli bir bölgesinde kendilerine sadık bir sosyal taban kurma girişimi olup, bu nüfuz alanının kontrolü, Suriye'deki uzun vadeli İran çıkarlarının olası zorluklar karşı bir kalkan olabilir. Mesela Suriye'de bir federal hükümet sistemi hayata geçirilirse İran'ın doğu ve güneydoğudaki bu önemli federal bölgelerden birinde varlığı sürecektir. Aynı şekilde İran, Deyri Zor’un sosyal ve kültürel yapısını değiştirmeyi başarırsa İran yanlıları, Suriye’de parlamenter sistem kurulması halinde de Tahran’ın çıkarlarını koruyacaklardır. Belirli bir nüfuz alanının kurulması, İran’ın elinde Suriye’nin geleceği ile ilgili müzakerelerde değerli bir kart olmasını sağlayabilir.

Caydırıcı ek katman
İran ve İsrail, 40 yılı aşkın bir süredir doğrudan askeri çatışmaya girmemiş olsalar da, İran Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana, birbirlerini tehdit ettikleri bir gerçek. Bu tehditler, iki ülkenin de askeri stratejisinin temel direklerinden birini temsil ediyor.  İran için bu yaklaşım, iki ana şekilde uygulanmaktadır; birincisi balistik füze programını geliştirmek, diğeri bölgede faaliyet gösteren vekil gruplarından bir ağ oluşturmak. Suriye krizinin patlak vermesinden önce, bu ağ esas olarak Lübnan ve Filistin'de bulunuyordu. Fakat son yıllarda Suriye'de ortaya çıkan siyasi boşluk İran'ın bu ağın kapsamını Suriye topraklarına kadar genişletmesini sağladı. İran’ın, coğrafi olarak İsrail'e olan yakınlıkları göz önüne alındığında Dera gibi bölgelerde uzun vadeli bir varlık göstermesi daha mantıklı olabilir. Ancak bir yandan Tel Aviv'in bu bölgeler üzerindeki tam askeri hakimiyeti, diğer yandan Rusya'nın Suriye’nin batı ve güneybatısında İran'ın askeri nüfuzunun genişlemesine karşı muhalefeti, İran'ın bu arzunu yerine getirmesini zorlaştırdı.
Bu bağlamda Deyri Zor ve İsrail sınırı arasındaki mesafe ile Rusya’nın buraya olan ilgisizliği, bölgeyi İran’ın uzun vadeli planlarının ana hedefi haline getirdi. Deyri Zor’un ABD’nin kontrolü altındaki bölgelerin arasında bulunduğu göz önüne alındığında söz konusu bölge, ABD’nin Suriye'deki birliklerine yönelik gerçek bir tehdit oluşturacaktır. ABD’nin Ocak 2020'de DMO Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye suikast düzenlemesinin ardından İran’ın bu bölgeleri ABD’ye misilleme yapmak için kullanacağına dair bir takım spekülasyonlar orta atıldı.

DEAŞ’ın yeniden ortaya çıkışını engelleme
DEAŞ’ın eylemlerinin zirvede olduğu sırada, Suriye’nin doğu bölgeleri ile Deyri Zor’u ve Irak'ın batısında Anbar vilayetini kontrol ediyor olması, teröristlerin Irak ve Suriye sınırının her iki tarafında da serbestçe hareket etmesini sağlıyordu. Dolayısıyla İran'ın DEAŞ’la mücadele stratejisinin başlıca nedeni bu bağlantıyı koparmaktı. İran, DEAŞ’ın resmen yenilgiye uğraması sonrasında dahi örgütün bu bölgelerde yeniden ortaya çıkmasını engellemeye odaklandı.
Azizi makalesinde, Tahran'ın Deyri Zor’da nüfusunun bir dizi uzun vadeli jeopolitik, ekonomik, güvenlik ve askeri hedeflerini genişletmeye ve güçlendirmeye yönelik olduğu sonucuna varıyor. Makalede ayrıca bunu yapmasının bir diğer önemli nedeninin ‘diplomatik alanda diğer aktörler tarafından tamamen dışlanma korkusu’ olduğu vurgulanıyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.