ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor

ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor
TT

ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor

ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor

Kifaye O'Leary
Çin ilk biyolojik silahını mı denedi? Çinli bilim insanı, ABD’yi Doğu Avrupa’daki laboratuvarlarında virüsü üretmekle suçladı.
Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Çin’de ortaya çıkıp küresel bir salgına, bir pandemiye dönüşmesinin ardından, Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, söz konusu virüsün ABD tarafından biyolojik laboratuvarda üretilerek Çin’de yayıldığını iddia etti.
Çin Komünist Partisi liderleri, salgının, Ekim ayında Vuhan şehrindeki olimpiyat oyunlarına katılan ABD’li askerler tarafından Çin’e getirildiğini, daha sonra ülke geneline yayıldığını öne sürüyor. Çinliler ABD’yi virüsün ardında olmakla suçlarken, Independent Arabia’ya açıklamada bulunan Çinli bir bilim insanı, virüsün kaynağının, Doğu Avrupa'daki ABD askeri üslerinden birinde bulunan biyolojik araştırma laboratuvarı olduğunu ve bir kadın tarafından dünyaya yayıldığını iddia etti.
Karşılıklı ‘komplo teorilerini’ destekleyen bilimsel kanıtlar olmamasına rağmen, ortaya atılan iddiaların gerçekliğine, okuyucularımızın karar vermesi için değinmekle yetineceğiz.
Kesin olan bir şey varsa, o da; Kovid-19’un tüm dünyaya ‘diz çöktürdüğü’, Dünya ekonomisini ‘felç ettiği’, Dünya genelinde işsizliği ve yoksulluğu arttırdığıdır. Bu salgının etkilerinin yıllar boyunca hissedileceği, hayatın olağan akışına dönmesi ve piyasaların toparlanmasının uzun bir süre alacağı da bir gerçektir.

ABD: Çin’in biyolojik silahı
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin'in hızla salgının üstesinden gelmesi ve salgının ortaya çıktığı Vuhan şehrinde dahi hayatın normale dönmesine şüpheyle yaklaşmakta. Koronavirüs salgınına neden olan virüsün nasıl ortaya çıktığı ve insan ürünü olup olmadığı dünyada yaygın bir şekilde tartışılmakta. Bazıları Çin’in salgınla bu kadar hızlı baş etmesini, gizli bir aşının varlığıyla bağdaştırmakta. Çin’in virüsü üretmiş olabileceği ve daha sonra sınırlı şekilde yayılmasını sağlayıp sonlandırdığı iddia edilmekte.
Öte yandan ABD, koronavirüs vakalarında ilk sıraya yerleşti, bu makalenin yazıldığı saatlerde, ABD’de virüs dolayısıyla 5112 kişi hayatını kaybetmiş ve 215 bin 344 kişide virüs tespit edilmiş durumdaydı. Salgın ABD’nin hemen hemen her eyaletinde görülmüştü. Bunun üzerine ABD Başkanı Donald Trump, salgının ekonomik sonuçlarıyla yüzleşmek için, 2 trilyon dolar değerinde, ülke tarihindeki en büyük yardım paketini onaylamak zorunda kaldı. Bu arada işsizlik ödeneğine başvuran Amerikalıların sayısı, geçen Salı günü rekor kırarak 3.3 milyon kişiye ulaştı.  

Komplo teorisi
Çin tarafı, ABD’yi sorumlu tutan ‘komplo teorisini’ resmi makamlarca dillendirdi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sözcüsü Cao Licien, Amerikalı yetkilileri, virüs hakkındaki bilgilerini Çin ile paylaşmayarak, virüsün küresel bir salgına dönüşmesine neden olmakla suçladı. Licien’in suçlamalarını, ülkesinin büyük bölümünde yasaklı olan Twitter üzerinden yapması dikkati çekti. Licien bir dizi ‘twit’ atarak, agresif diplomatik bir saldırı gerçekleştirdi. Öte yandan bazı gözlemciler, Çin Dışişleri’nin açıklamalarının, özellikle salgının ilk haftalarındaki ihmalin üstünü örtme, kafa karışıklığına neden olma ve hedef saptırma amacı taşıdığını iddia ettiler.

Çin’in gizli biyolojik araştırmaları
Çin dışındaki bilim insanları, SARS (Kovid-2) virüsünü inceleme fırsatı buldular ve laboratuvarda üretilmediğine, ya da kasıtlı olarak sentezlenmediği sonucuna ulaştılar. Ancak buna rağmen, söz konusu virüsün kaynağı hala belirsizliğini koruyor. Kovid-2 üzerinde çalışan bilim insanları arasında, virüsün Çin ya da ABD’ye ait olan biyoloji laboratuvarlarından sızmış olabileceği ihtimali de değerlendiriliyor. Biyolojik savaş uzmanlarına göre, muhtemelen yırtıcı hayvanlardan kaynaklanan ölümcül virüs salgını dünyada büyümeye devam ediyor. Söz konusu virüsün, Çin’in Vuhan şehrinde yer alan gizli ‘biyolojik silah’ programına bağlı olarak sızmış olabileceği iddia ediliyor. Çin hükümeti ise, herhangi bir biyolojik saldırı silahına sahip olduğunu reddediyor. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığının geçen yıl yayınladığı bir raporda, Çin’in biyolojik savaş hazırlığında olabileceğine dair şüphelerin bulunduğu yer almıştı.
Çin Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Müdürü Gao Fu, koronavirüs salgının patlak verdiği ilk günlerde, basına yaptığı açıklamada, ilk göstergelerin, virüsün, Wuhan Deniz Ürünleri pazarında satılan yırtıcı hayvanlardan bulaşmış olduğuna işaret ettiğini söylemişti.
Washington Times'a açıklamada bulunan ABD’li bir yetkili, "Çin’in internet üzerinden yaydığı yalanlardan biri de, ABD’nin koronavirüs salgınını, bakteriyolojik bir silah kullanarak başlattığı yönündedir. Bu uğursuz iddiaların gerçeklikle bağı yoktur” demişti. Gazete haberin devamında, Çin’in bu iddiaları, Vuhan’daki bir laboratuvardan sızmış olabileceği’ teorilerini gölgede bırakmak için, karşıt propaganda çevresinde yaymış olabileceğine değindi.

Çin Komünist Partisi salgını kontrol altına aldığını ilan etti
Yeni tip koronavirüsü Kovid-19’un ortaya çıkmasından sekiz hafta sonra Çin, salgını kontrol altına aldığını ve artık sınırlı sayıda vaka tespit ettiklerini ilan etti. Çin hükümeti Vuhan şehri üzerindeki karantinayı kaldırdı ve içinde yaşlıların ve çocukların da bulunduğu şehir ahalisinin gezintilerini gösteren video kayıtları yayınladı. Hatta Çin makamları, bazı yabancı medya mensuplarının da şehre girmesine ve serbestçe dolaşmasına izin verdi. O sırada İtalya ölümcül salgının kurbanlarını gömmeye devam ediyordu. Bu makalenin yayınlandığı saatlerde, İtalya’da salgın dolayısıyla 15 bin 362 kişi hayatını kaybetti, 124 bin 632 kişi ise virüse yakalanmıştı. İtalya’da salgın dolayısıyla ölüm oranları hala çok yüksek seviyelerde.
Komşu İspanya'da ise, salgın, 12 bin 418 kişinin canını aldı ve en az 130 bin kişiye bulaştı. Salgın, ABD, Fransa, İran, Almanya ve Güney Kore’de ‘vahşice büyümeye’ devam ediyor. Bu arada Latin Amerika ve Afrika ülkeleri de salgından nasibini almış durumda. Tüm bu gelişmeler, dünya genelinde Çin’e karşı ‘şüpheci bir yaklaşımın’ artmasına neden oldu. Dünya halkları sorgulamaya başladı, Çin bu kalabalık nüfusuna rağmen sekiz haftada salgınla baş ederken, niçin kendi hükümetleri aynı sürede, salgını yavaşlatmakta başarısız oldular?
Bazıları bunun nedeninin, Çin’in aceleci davranıp salgını önlediğini iddia edebilir, ancak bu iddialar gerçeklikle bağdaşmayacaktır. Nitekim Çin, salgının ortaya çıkışını duyurmakta geç davranmış, üzerini örtmeye çalışmıştır. Dolayısıyla salgına ‘hızlı müdahale’ teorisinin gerçek olması uzak bir ihtimal.

Virüs bulaşan ilk kadının gizemli kayboluşu
Çin Komünist Partisi ile yakın bağları olan ve koronavirüs aşı çalışmalarında yer alan önemli bir bilim insanına telefonla ulaştık. Adının gizlenmesini isteyen bilim insanı, yeni tip koronavirüsün Çin üretimi olduğunu şiddetle reddetti ve Çinlilerin genelinin, ABD’nin salgının arkasında olduğuna inandığını söyledi. ABD yönetiminin açıklamalarını ‘yalan’ olarak niteleyen Çinli bilim adamı, “ABD halkı bile, virüsün ABD tarafından üretildiğini biliyor” dedi. Virüsün kaynağının, “Doğu Avrupa'daki ABD askeri üslerinden birinde bulunan ‘biyolojik silah araştırma laboratuvarı’ olduğunu, ilk virüs vakasının da bir kadın çalışanda görüldüğünü” iddia etti. İlk vakanın görüldüğü kadının gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunu ve akıbetinin bilinmediğini söyleyen bilim insanı, bu vakadan sonra Çin Toplum Güvenliği Komitesi’nin 2019 yılında Kovid-19 vakasına rastladıklarını itiraf ettiğini belirtti. Kovid-19 salgının, ABD’de binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan grip vakalarıyla eşzamanlı yayıldığını hatırlatan Çinli araştırmacı, “Tüm bunlar, ‘koronavirüs canavarının’ arkasında Çin’in değil ABD’nin olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Çinli bilim insanı sözlerini şöyle sonlandırdı: “Biz Çin halkı olarak barış ve doğal bir yaşam sürmek istiyoruz. ABD yönetimi, dikkatleri, politik stratejilerinden uzaklaştırmak istiyor. Çin’i suçlayacaklarına vatandaşlarının canını kurtarmaya odaklansınlar.”
ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki birçok brifinginde, söz konusu virüse ‘korona’ demekten kaçınarak, ‘Çin virüsü’ demesi de dikkati çekiyor. Bunun gerekçesini de, virüsün Çin’de ortaya çıkmış olmasına bağlıyor. Muhalif medyanın tüm eleştirilerine rağmen Trump ‘Çin virüsü’ tanımlamasında ısrarcı davranıyor. Öte yandan Demokratlar, bu tanımlamanın, Çinlilerin intikam saldırılarına maruz kalmasına neden olabileceğini söylüyor. Nitekim 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısının ardından Araplara yönelik şiddet eylemlerinde artış gözlenmişti.

Komplo teorileri hızla yayılıyor
ABD’li uzmanlar, Çin’in internet üzerinde sıkı kontrol sağladığını hatırlatarak, buna rağmen Çinlilerin internet üzerinden ABD’yi suçlayan komplo teorilerini yaymasını ‘ironi’ olarak değerlendiriyor. Çinlilerin, ‘en iyi savunma, saldırıdır’ sözünü doğrularcasına ‘komplo teorilerini’ yaydıklarına dikkati çekiyor. Son yirmi yılda dünyayı dolduran Çin ürünleri gibi, koronavirüsün de Çin üretimi olabileceğini iddia ediyorlar.
Bazıları da, Çin’in bu virüsü yayarak, bir yılı aşkın süredir devam eden ve kendisine milyarlarca dolara mal olan ABD ‘vergi yaptırımlarına’  karşılık verdiğini ileri sürüyor. Nitekim bu yaptırımların sonuç verdiğini ve Çin’in müzakere masasına oturarak, çoğu tarımsal ürün olmak üzere milyarlarca dolarlık ABD ürünlerini satın almayı kabul ettiğine işaret ediyorlar.
Başka ‘komplo teorileri’ de var, ancak biz burada tüm komplo teorilerini derleme amacı gütmüyoruz. Biz sadece karşılıklı iddialara yer veriyoruz, virüsün doğal yollarla mı ortaya çıktığına, ya da Çin veya ABD tarafından mı üretildiğine okuyucumuzun karar vermesini istiyoruz.

Kovid-19 bir biyolojik savaşın başlangıcı mı?  
Çin dışındaki bilim insanları, SARS (Kovid-2) virüsünü inceleme fırsatı buldular ve laboratuvarda üretilmediğine, ya da kasıtlı olarak sentezlenmediğine kanaat getirdiler. Ancak buna rağmen, söz konusu virüsün kaynağı hala belirsizliğini koruyor. Kovid-2 üzerinde çalışan bilim insanları arasında, virüsün Çin ya da ABD’ye ait olan biyoloji laboratuvarlarından sızmış olabileceği ihtimali de değerlendiriliyor.

Kara Pazartesi ve Çinlilerin satın alma çılgınlığı
Geçtiğimiz Mart ayının 9’unda Pazartesi günü, dünyanın dört bir yanındaki borsalar, finansal piyasalarda büyük düşüşlerin yaşandığı ve ‘Kara Pazartesi’ olarak adlandırılan 2007-2008 mali krizinden bu yana en kötü günlerine tanık oldu. Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'de de virüsün etkisi hisse senedi piyasasında yoğun bir şekilde hissedildi. Salgının ABD ve küresel ekonomiyi olumsuz etkileyeceğine yönelik endişelerle ABD borsalarında sert hareketler görüldü ve borsa yüzde 7’lik bir düşüşle kapandı. Londra’da ise bu oran yüzde sekiz civarındaydı. Avrupa ve Asya borsaları da günü keskin düşüşlerle tamamladı. Bu arada Suudi Arabistan ve Rusya arasında da petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle gerginlikler yaşandı.
Uzmanlar, ABD hisse senedi endeksleri alım satımın borsanın açıldığı ilk saatlerden itibaren keskin bir şekilde düşüş göstermesi ve alım satımın 15 dakikalığına durdurulması üzerine, o günü piyasa açısından ‘katliam’ olarak nitelediler. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde, Dow Jones endeksi yüzde 8,47, S&P 500 endeksi yüzde 8 ve Nasdaq endeksi yüzde 4,42 değer kaybetti. Londra borsalarındaki keskin düşüş ise, büyük İngiliz şirketlerinin değerinden 125 milyar sterlin yok etti. Tarihin en negatif başlangıçlarından birinin yaşadığı bu günde, ABD ve Birleşik Krallıktaki düşüşler, Avrupa piyasalarına da yansıdı. Fransa, Almanya ve İspanyadaki borsa endeksleri günü yüzde 7’lik bir düşüşle kapadı. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi Japonya'da Nikkei 225 endeksi, yüzde 5 geriledi.
Bu tarihsel düşüşler yaşanırken, Çin piyasasındaki değer kaybının yüzde 2 civarında seyretmesi, şüphelerin artmasına neden oldu.
Salgının ortaya çıktığı ülkede niçin hisse senedi kayıpları yaşanmadı? Borsalardaki bu keskin düşüşte birçok çokuluslu şirketlerin hisselerinde, özellikle teknoloji devlerinin hisselerinde dikkat çekici el değiştirmeler oldu. Belki de bu süreçte hisse senedi alanların kim olduğunu söylemeye gerek yok; Tabi ki Çinli yatırımcılar.
Yabancı yatırımcıların piyasadan görece çekilmesine rağmen Çin borsalarının en iyi sınavı vermesi şüpheleri daha da derinleştirdi.

Çin'deki faaliyetlerin hızlı toparlanması şüpheleri arttırdı
Harvard Business Review’in anketine göre, salgından sadece altı hafta sonra Çin ekonomisi toparlanma aşamasına girdi. Koronavirüsten sonra küresel karbon emisyonlarının azaldığı bilinirken, bu süreçte yüzde 45’e düşen emisyon oranı, yeniden yüzde 75’lere yükseldi. Yani Çin yeniden yüksek kapasiteli üretime geçti.
Gayrimenkul piyasası ise 2019’a oranla büyük düşüş yaşamasının ardından, yüzde 47 seviyelerine yükseldi. Online perakende satışlar da Ocak ve Şubat aylarında sadece yüzde 3 düştü. Ardından perakende satış trendi yeniden yükselişe geçti ve yüzde 15 civarında büyüme gerçekleşti. Ali Baba e-ticaret sitesi de kayıplarını kısa sürede toparladı.
Çin merkezli e-ticaret şirketi JD.com, şirketin gelirinin bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 10 veya daha fazla artmasını beklediğini açıkladı. Koronavirüs salgının dünya üretim piyasalarını felç ettiği bir süreçte, Çinli şirketlerin ve fabrikaların hızlıca toparlanması, birçok hükümet ve küresel piyasa analisti tarafından şüpheyle karşılandı.

Peki bilim bu teorilere ne cevap veriyor?
Bu tür teorileri destekleyecek bilimsel kanıtlar bulunmamakla birlikte çürütecek verilerin sayısı da her geçen gün artıyor. Virüsün nereden geldiğini ve insanlara nasıl bulaştığını belirlemek için çalışan bilim insanları, SARS-CoV2'nin “aile ağacının” kökenlerini anlamak için genetik analizler yapıyor.
26 Şubat 2020'de New England Tıp Dergisi'nde yayımlanan bir makale buna dair güçlü ipuçları ortaya çıkarmıştı. Araştırmacılar, konuyla ilgili şu ifadelere yer vermişti:
Elbette bilim insanları bu koronavirüsün bir kavanozdan kaçmadığını söylüyor. RNA dizileri yarasalarda sessizce yayılan virüslere çok benziyor. Epidemiyolojik bilgi de Çin’in canlı hayvan pazarlarında satılan ve tanımlamayan hayvan türlerini enfekte eden yarasa kaynaklı bir virüse işaret ediyor.
Yarasalar yakın geçmişte yaşanan ve hayvandan insana bulaşan pek çok hastalığın başlıca sorumlusu kabul ediliyor.
Yeni koronavirüs şüphesinin yanı sıra Ebola, SARS, Marburg, Nipah gibi virüslerin yarasa kaynaklı olduğu düşünülüyor. 18 yıl önce SARS salgının patlak vermesinden bu yana yapılan araştırmalar, yarasalarda SARS’la ilişkili birçok koronavirüs tespit etmişti. Kovid-19 virüsünün de SARS’la aynı aileden geldiği biliniyor.
Yeni koronavirüsün insan kaynaklı olmadığına yönelik bir kanıt da Nature Medicine’de yer alan bir makaleden geldi.
Scripps Araştırma Enstitüsü'nden Kristian G. Andersen, Edinburgh Üniversitesi'nden Andrew Rambaut, Columbia Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'ndan W. Ian Lipkin, Sydney Üniversitesi'nden Edward C. Holmes ve Tulane Üniversitesi'nden Robert F. Garry’den oluşan araştırma ekibi, virüs yüzeyindeki sivri uçlu proteinleri kodlayan genetik dizileri analiz ettiklerini açıkladı.
Buna göre virüsün reseptörlere tutunmada kullandığı bu sivri uçlu proteinler insan hücrelerindeki belirli reseptörleri hedeflemede o kadar etkili ki mevcut teknolojinin böyle bir yapı oluşturması mümkün görünmüyor.
Araştırmacılar bu yüzden, bu özelliğin ve dolayısıyla virüsün ancak zaman içinde ve doğal yollardan evrimleşebileceği sonucuna varıyor:
Analizlerimiz açıkça, virüsün laboratuvarda üretilmediğini ve bir amaç doğrultusunda oluşturulmadığını gösteriyor.
Tüm bu veriler, virüsün yarasalarda ortaya çıktığı ve başka hayvan konakçılar aracılığıyla insana sıçradığı terosini destekler gibi görünüyor. Ancak bu, virüsün insana sıçrar sıçramaz hasta ettiği anlamına da gelmiyor. Alternatif bir olasılığa göre virüs, hasta edecek şekilde evrilmeden önce atlamış ve insanlar arasında sessizce beklemiş olabilir.
* Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Abu Dabi’de sürpriz temas: ABD ve Rusya barış müzakerelerini hızlandırıyor mu?

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)
TT

Abu Dabi’de sürpriz temas: ABD ve Rusya barış müzakerelerini hızlandırıyor mu?

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)

ABD merkezli haber kanalı CBS News bugün, ABD'li yetkililer ve diplomatik kaynaklara dayandığı haberde, ABD Kara Kuvvetleri Bakanı Dan Driscoll’un şu anda Rus yetkililerle görüşmek üzere Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi'de bulunduğunu bildirdi.

CBS News’e konuşan ABD’li bir yetkili, Bakan Driscoll’un dün akşam Abu Dabi’de Rus heyetiyle birkaç saat süren bir görüşme gerçekleştirdiğini ve bugün de heyetle tekrar bir araya gelerek barış sürecini görüşmesi ve müzakereleri hızla ilerletmesinin beklendiğini söyledi.

Öte yandan İngiltere merkezli günlük gazete Financial Times, iki kaynağa dayandırdığı haberinde Driscoll'un Rus heyetinin yanı sıra Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Başkanı Kirilo Budanov ile de Abu Dabi’de görüşmelerde bulunacağını bildirdi.

Bu toplantılar, ABD Başkanı Donald Trump'ın yaklaşık dört yıldır süren Rusya-Ukrayna savaşında ateşkes sağlanması için artan baskısı ve ABD’li yetkililerin her iki ülkenin temsilcileriyle yaptığı görüşmelerle eş zamanlı gerçekleşiyor.

Bakan Driscoll, geçtiğimiz hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner ile Ukrayna ve müttefiki Avrupa ülkelerinden diplomatlar arasında İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen görüşmelere katıldı. Driscoll, Rus yetkililerle görüşmesi öncesinde geçtiğimiz hafta Ukrayna'nın başkenti Kiev’i ziyaret etmişti.

CBS'nin pazar günü yayınladığı bir habere göre ABD’li ve Ukraynalı yetkililer, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin bu hafta ABD’yi ziyaret etme olasılığını görüştü, ancak henüz böyle bir ziyaret için kesinleşmiş bir plan yok. Rusya ve Ukrayna’nın bir anlaşmaya ne kadar yakın olduğu hala belirsizliğini koruyor.

Trump yönetiminin savaşı sona erdirmek için desteklediği taslak öneri, Zelenskiy'nin zaten reddettiği birkaç madde içeriyor. Bunlar arasında Ukrayna'nın Donetsk bölgesinin tamamını (Rusya’nın işgali altında olmayan kısımlar dahil) teslim etmesi ve ülkenin NATO'ya üye olma çabalarını durdurması da bulunuyor.

ABD’li ve Ukraynalı yetkililere göre güvenlik garantileriyle ilgili başka bir taslak metin daha var.

Ukrayna'nın Washington Büyükelçisi Olha Stefanishyna pazar günü bir televizyon kanalına verdiği röportajda, taslak metinin ABD'nin NATO tüzüğünün 5. maddesine benzer ‘güvenlik garantileri’ verme niyetinde olduğunu açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Söz konusu 5. Madde, NATO üyelerine saldırıya uğrayan herhangi bir üye devleti savunma yükümlülüğü getiriyor.

Bazı NATO üyeleri ve diğer ABD müttefikleri, cumartesi günü, öneriyi ‘daha fazla çalışma gerektiren bir temel’ olarak nitelendiren ortak bir bildiri yayınlamışlardı.


Rosneft CEO'su: Batı'nın Rusya yaptırımları ekonomik kriz şeklinde geri tepebilir

Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)
Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)
TT

Rosneft CEO'su: Batı'nın Rusya yaptırımları ekonomik kriz şeklinde geri tepebilir

Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)
Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)

Rusya’nın petrol devi Rosneft'in CEO’su İgor İvanoviç Seçin salı günü yaptığı açıklamada, Batı'nın Rusya ve Çin'e uyguladığı yaptırımların Batı ülkelerini ekonomik krize sürükleyebileceğini söyledi.

Pekin'de düzenlenen Rusya-Çin Enerji İş Forumu'nda konuşan, Rusya’nın enerji sektörünün en etkili isimlerinden biri olan Seçin, Batı ülkelerindeki tüketicilerin enerji için zaten yüksek bir bedel ödediğini açıkladı. Batı'nın hem Rusya hem de Çin'e karşı düşmanca yaptırım politikasını sürdürmesinin, Batı ülkelerinde şüphesiz başka bir ekonomik krize yol açacağını belirten Seçin, Batılı politikacıların hepsi karşı karşıya oldukları risklerin farkında olmadıklarını öne sürdü.

Öte yandan Rusya Başbakan Yardımcısı Alexander Novak bugün yaptığı açıklamada, Moskova ve Pekin'in Rusya'nın Çin'e petrol ihracatını artırmanın yollarını görüştüğünü söyledi. Çin ve Hindistan, 2022 yılının şubat ayında Rusya'nın Ukrayna'da özel askeri harekât başlatmasından bu yana Rusya'nın petrolünün en büyük alıcıları haline geldiler. Çin, Rusya’dan deniz yoluyla günde yaklaşık 1,4 milyon varil, boru hatları yoluyla ise günlük yaklaşık 900 bin varil petrol ithal ediyor.

ABD geçtiğimiz ay Rusya'nın en büyük iki petrol üreticisi olan Rosneft ve Lukoil'e yaptırım uyguladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaptırımları ‘dostça olmayan bir hareket’ olarak nitelendirirken bunların Rusya ekonomisini önemli ölçüde etkilemeyeceğini söyleyerek Rusya'nın küresel pazardaki önemini vurguladı. Rusya'nın Çin ve Hindistan'a petrol tedarikinin geleceği konusunda çelişkili haberler basında yer alırken, Rusya'nın toplam ham petrol ihracatı şu ana kadar nispeten istikrarlı seyretti.

Pekin'de düzenlenen forumda, Rusya'nın Çinli ortaklarıyla Çin'e petrol ihracatını artırma olasılığını görüştüğünü söyleyen Başbakan Yardımcısı Novak, hükümetler arasında yapılan anlaşmaların, Kazakistan üzerinden Çin'e petrol tedarikinin 2033 yılına kadar on yıl uzatılması olasılığını öngördüğünü belirtti.

Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan müzakereleri bekleyen piyasalarda müzakerelerden kesin sonuç alınamaması nedeniyle Rusya'ya yönelik yaptırımların devam edeceği endişesinin hakim olmasından dolayı, gelecek yıl arzın talebi aşacağına dair kaygıları daha da tırmandırırken bugün petrol fiyatları düştü.

Brent ham petrol vadeli işlemleri, dünya saatiyle 05:00'da 27 sent yani yüzde 0,4 düşüşle varil başına 63,10 dolara, Batı Teksas Orta Kalite (WTI) ham petrolü ise 23 sent yani yüzde 0,4 düşüşle 58,61 dolara geriledi.

Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirecek bir barış anlaşmasına ilişkin şüphelerin artması, Batı ülkeleri tarafından yaptırım uygulanan Rusya’nın ham petrol arzına ilişkin beklentileri zayıflatırken, hem brent hem de WTI ham petrolü fiyatı dün yüzde 1,3 artış gösterdi.

Piyasa katılımcıları Rusya’nın petrol sevkiyatları konusunda endişeli olsa da arz artışının gelecek yıl talep artışını geçeceği yönündeki tahminler nedeniyle 2026 yılındaki ham petrol arz ve talep dengesine ilişkin genel görünüm iyimser değil.

Phillip Nova kıdemli piyasa analisti Priyanka Sachdeva, bugün yaptığı değerlendirmede, “Kısa vadede başlıca risk arz fazlası ve mevcut fiyat seviyeleri kırılgan görünüyor” dedi.

Rusya’nın petrol devleri Rosneft ve Lukoil'e uygulanan yeni yaptırımlar ve Rusya'dan Avrupa'ya rafine petrol ürünleri satışına getirilen yasaklar nedeniyle, Hindistan’daki bazı rafineriler, özellikle de özel şirket Reliance, Rusya’dan hem petrol alımlarını azalttı.

Sınırlı satış seçenekleriyle Rusya, Çin'e ihracatını artırmayı hedefliyor. Ancak piyasa analistleri, arz ve talep dengesizliğinin artma olasılığına odaklanmaya devam ediyor.

Almanya merkezli Deutsche Bank (DB), 2026 yılında günlük en az 2 milyon varil ham petrol fazlası olacağını ve 2027 yılına kadar bu fazlanın azalacağına dair net bir işaret olmadığını açıkladı.

Mulholland Capital Advisors analisti Michael Hsu ise “2026'ya kadar olan süreçte düşüş eğilimi devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.


Beyaz Saray: Amerika ve Ukrayna'nın barış anlaşması konusunda iki noktada anlaşamadığı belirtiliyor

Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
TT

Beyaz Saray: Amerika ve Ukrayna'nın barış anlaşması konusunda iki noktada anlaşamadığı belirtiliyor

Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)

Beyaz Saray Sözcüsü Karolyn Leavitt, dün yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ile Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenskiy arasında bu hafta herhangi bir görüşme planlanmadığını söyledi.

Reuters'a konuşan kaynaklar, Zelenskiy'nin bu hafta Trump ile Ukrayna'daki savaşı sona erdirme planının hassas yönlerini görüşmek üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne gidebileceğini söyledi.

Leavitt, Washington ve Kiev'in Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını sona erdirme amaçlı olası bir anlaşma konusunda verimli görüşmelerde bulunduğunu ve hâlâ "sadece iki anlaşmazlık noktası" olduğunu ifade etti.

Fox News'in The Story programına verdiği röportajda, ABD Başkanı Donald Trump'ın savaşı sona erdirmek için bir anlaşmaya varma olasılığı konusunda iyimser olduğunu belirtti.

Leavitt, özellikle Cumhuriyetçi Parti içinden Başkan Donald Trump'a yöneltilen, Trump'ın Ukrayna'daki çatışmayı sona erdirme çabalarında Rusya'ya karşı taraflı davrandığını eleştirilerine yanıt verdi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Beyaz Saray sözcüsü, "Amerika Birleşik Devletleri'nin bu savaşı sona erdirmek için her iki tarafla da eşit şartlarda çalışmadığı" fikrinin tamamen yanlış olduğunu belirtti.

Levitt, Trump'ın, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaşı sona erdirmek için bir plan üzerinde çalışma olasılığı konusunda "iyimserlik ve umut" ifade ettiğini söyledi.

Benzer bir bağlamda, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün yaptığı açıklamada, ABD ve Avrupa ile görüşülen önerilen barış planının "doğru" noktalar içerdiğini, ancak Amerikalı mevkidaşı Donald Trump ile görüşeceği hassas konular olduğunu söyledi.

Zelenskiy, dün akşam televizyonda yaptığı konuşmada, "Cenevre görüşmelerinin ardından, şu an itibarıyla daha az madde var- artık 28 değil- ve bu çerçeveye önemli sayıda doğru unsur dahil edildi" dedi.

Zelenskiy, "Ekibimiz bugün yeni taslak adımlar hakkında bir rapor sundu ve bu gerçekten doğru bir yaklaşım. Hassas konular ve en hassas noktalara gelince, bunları Başkan Trump ile görüşeceğim" ifadesini kullandı.

ABD yönetiminin önerdiği plana göre Moskova'nın hak iddia ettiği doğu Ukrayna'daki Donetsk ve Luhansk bölgeleri ile Rusya'nın 2014'te ilhak ettiği Kırım Yarımadası, ABD de dahil olmak üzere "fiilen Rus toprağı olarak tanınacak".

28 maddelik Amerikan planı, iki güney bölgesinin, Herson ve Zaporijya'nın bölünmesini öngörüyor. Kiev mevcut formülü kabul ederse, NATO'ya katılma hedefinden de vazgeçmeli ve bunu anayasasına dahil etmelidir.

Planda ayrıca Ukrayna ordusunun 600 bin askerle sınırlandırılması, NATO'nun Ukrayna'ya asker konuşlandırmaması, ancak Avrupa savaş uçaklarının Kiev'i korumak için Polonya'da konuşlandırılması öngörülüyor.