ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor

ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor
TT

ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor

ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor

Kifaye O'Leary
Çin ilk biyolojik silahını mı denedi? Çinli bilim insanı, ABD’yi Doğu Avrupa’daki laboratuvarlarında virüsü üretmekle suçladı.
Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Çin’de ortaya çıkıp küresel bir salgına, bir pandemiye dönüşmesinin ardından, Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, söz konusu virüsün ABD tarafından biyolojik laboratuvarda üretilerek Çin’de yayıldığını iddia etti.
Çin Komünist Partisi liderleri, salgının, Ekim ayında Vuhan şehrindeki olimpiyat oyunlarına katılan ABD’li askerler tarafından Çin’e getirildiğini, daha sonra ülke geneline yayıldığını öne sürüyor. Çinliler ABD’yi virüsün ardında olmakla suçlarken, Independent Arabia’ya açıklamada bulunan Çinli bir bilim insanı, virüsün kaynağının, Doğu Avrupa'daki ABD askeri üslerinden birinde bulunan biyolojik araştırma laboratuvarı olduğunu ve bir kadın tarafından dünyaya yayıldığını iddia etti.
Karşılıklı ‘komplo teorilerini’ destekleyen bilimsel kanıtlar olmamasına rağmen, ortaya atılan iddiaların gerçekliğine, okuyucularımızın karar vermesi için değinmekle yetineceğiz.
Kesin olan bir şey varsa, o da; Kovid-19’un tüm dünyaya ‘diz çöktürdüğü’, Dünya ekonomisini ‘felç ettiği’, Dünya genelinde işsizliği ve yoksulluğu arttırdığıdır. Bu salgının etkilerinin yıllar boyunca hissedileceği, hayatın olağan akışına dönmesi ve piyasaların toparlanmasının uzun bir süre alacağı da bir gerçektir.

ABD: Çin’in biyolojik silahı
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin'in hızla salgının üstesinden gelmesi ve salgının ortaya çıktığı Vuhan şehrinde dahi hayatın normale dönmesine şüpheyle yaklaşmakta. Koronavirüs salgınına neden olan virüsün nasıl ortaya çıktığı ve insan ürünü olup olmadığı dünyada yaygın bir şekilde tartışılmakta. Bazıları Çin’in salgınla bu kadar hızlı baş etmesini, gizli bir aşının varlığıyla bağdaştırmakta. Çin’in virüsü üretmiş olabileceği ve daha sonra sınırlı şekilde yayılmasını sağlayıp sonlandırdığı iddia edilmekte.
Öte yandan ABD, koronavirüs vakalarında ilk sıraya yerleşti, bu makalenin yazıldığı saatlerde, ABD’de virüs dolayısıyla 5112 kişi hayatını kaybetmiş ve 215 bin 344 kişide virüs tespit edilmiş durumdaydı. Salgın ABD’nin hemen hemen her eyaletinde görülmüştü. Bunun üzerine ABD Başkanı Donald Trump, salgının ekonomik sonuçlarıyla yüzleşmek için, 2 trilyon dolar değerinde, ülke tarihindeki en büyük yardım paketini onaylamak zorunda kaldı. Bu arada işsizlik ödeneğine başvuran Amerikalıların sayısı, geçen Salı günü rekor kırarak 3.3 milyon kişiye ulaştı.  

Komplo teorisi
Çin tarafı, ABD’yi sorumlu tutan ‘komplo teorisini’ resmi makamlarca dillendirdi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sözcüsü Cao Licien, Amerikalı yetkilileri, virüs hakkındaki bilgilerini Çin ile paylaşmayarak, virüsün küresel bir salgına dönüşmesine neden olmakla suçladı. Licien’in suçlamalarını, ülkesinin büyük bölümünde yasaklı olan Twitter üzerinden yapması dikkati çekti. Licien bir dizi ‘twit’ atarak, agresif diplomatik bir saldırı gerçekleştirdi. Öte yandan bazı gözlemciler, Çin Dışişleri’nin açıklamalarının, özellikle salgının ilk haftalarındaki ihmalin üstünü örtme, kafa karışıklığına neden olma ve hedef saptırma amacı taşıdığını iddia ettiler.

Çin’in gizli biyolojik araştırmaları
Çin dışındaki bilim insanları, SARS (Kovid-2) virüsünü inceleme fırsatı buldular ve laboratuvarda üretilmediğine, ya da kasıtlı olarak sentezlenmediği sonucuna ulaştılar. Ancak buna rağmen, söz konusu virüsün kaynağı hala belirsizliğini koruyor. Kovid-2 üzerinde çalışan bilim insanları arasında, virüsün Çin ya da ABD’ye ait olan biyoloji laboratuvarlarından sızmış olabileceği ihtimali de değerlendiriliyor. Biyolojik savaş uzmanlarına göre, muhtemelen yırtıcı hayvanlardan kaynaklanan ölümcül virüs salgını dünyada büyümeye devam ediyor. Söz konusu virüsün, Çin’in Vuhan şehrinde yer alan gizli ‘biyolojik silah’ programına bağlı olarak sızmış olabileceği iddia ediliyor. Çin hükümeti ise, herhangi bir biyolojik saldırı silahına sahip olduğunu reddediyor. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığının geçen yıl yayınladığı bir raporda, Çin’in biyolojik savaş hazırlığında olabileceğine dair şüphelerin bulunduğu yer almıştı.
Çin Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Müdürü Gao Fu, koronavirüs salgının patlak verdiği ilk günlerde, basına yaptığı açıklamada, ilk göstergelerin, virüsün, Wuhan Deniz Ürünleri pazarında satılan yırtıcı hayvanlardan bulaşmış olduğuna işaret ettiğini söylemişti.
Washington Times'a açıklamada bulunan ABD’li bir yetkili, "Çin’in internet üzerinden yaydığı yalanlardan biri de, ABD’nin koronavirüs salgınını, bakteriyolojik bir silah kullanarak başlattığı yönündedir. Bu uğursuz iddiaların gerçeklikle bağı yoktur” demişti. Gazete haberin devamında, Çin’in bu iddiaları, Vuhan’daki bir laboratuvardan sızmış olabileceği’ teorilerini gölgede bırakmak için, karşıt propaganda çevresinde yaymış olabileceğine değindi.

Çin Komünist Partisi salgını kontrol altına aldığını ilan etti
Yeni tip koronavirüsü Kovid-19’un ortaya çıkmasından sekiz hafta sonra Çin, salgını kontrol altına aldığını ve artık sınırlı sayıda vaka tespit ettiklerini ilan etti. Çin hükümeti Vuhan şehri üzerindeki karantinayı kaldırdı ve içinde yaşlıların ve çocukların da bulunduğu şehir ahalisinin gezintilerini gösteren video kayıtları yayınladı. Hatta Çin makamları, bazı yabancı medya mensuplarının da şehre girmesine ve serbestçe dolaşmasına izin verdi. O sırada İtalya ölümcül salgının kurbanlarını gömmeye devam ediyordu. Bu makalenin yayınlandığı saatlerde, İtalya’da salgın dolayısıyla 15 bin 362 kişi hayatını kaybetti, 124 bin 632 kişi ise virüse yakalanmıştı. İtalya’da salgın dolayısıyla ölüm oranları hala çok yüksek seviyelerde.
Komşu İspanya'da ise, salgın, 12 bin 418 kişinin canını aldı ve en az 130 bin kişiye bulaştı. Salgın, ABD, Fransa, İran, Almanya ve Güney Kore’de ‘vahşice büyümeye’ devam ediyor. Bu arada Latin Amerika ve Afrika ülkeleri de salgından nasibini almış durumda. Tüm bu gelişmeler, dünya genelinde Çin’e karşı ‘şüpheci bir yaklaşımın’ artmasına neden oldu. Dünya halkları sorgulamaya başladı, Çin bu kalabalık nüfusuna rağmen sekiz haftada salgınla baş ederken, niçin kendi hükümetleri aynı sürede, salgını yavaşlatmakta başarısız oldular?
Bazıları bunun nedeninin, Çin’in aceleci davranıp salgını önlediğini iddia edebilir, ancak bu iddialar gerçeklikle bağdaşmayacaktır. Nitekim Çin, salgının ortaya çıkışını duyurmakta geç davranmış, üzerini örtmeye çalışmıştır. Dolayısıyla salgına ‘hızlı müdahale’ teorisinin gerçek olması uzak bir ihtimal.

Virüs bulaşan ilk kadının gizemli kayboluşu
Çin Komünist Partisi ile yakın bağları olan ve koronavirüs aşı çalışmalarında yer alan önemli bir bilim insanına telefonla ulaştık. Adının gizlenmesini isteyen bilim insanı, yeni tip koronavirüsün Çin üretimi olduğunu şiddetle reddetti ve Çinlilerin genelinin, ABD’nin salgının arkasında olduğuna inandığını söyledi. ABD yönetiminin açıklamalarını ‘yalan’ olarak niteleyen Çinli bilim adamı, “ABD halkı bile, virüsün ABD tarafından üretildiğini biliyor” dedi. Virüsün kaynağının, “Doğu Avrupa'daki ABD askeri üslerinden birinde bulunan ‘biyolojik silah araştırma laboratuvarı’ olduğunu, ilk virüs vakasının da bir kadın çalışanda görüldüğünü” iddia etti. İlk vakanın görüldüğü kadının gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunu ve akıbetinin bilinmediğini söyleyen bilim insanı, bu vakadan sonra Çin Toplum Güvenliği Komitesi’nin 2019 yılında Kovid-19 vakasına rastladıklarını itiraf ettiğini belirtti. Kovid-19 salgının, ABD’de binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan grip vakalarıyla eşzamanlı yayıldığını hatırlatan Çinli araştırmacı, “Tüm bunlar, ‘koronavirüs canavarının’ arkasında Çin’in değil ABD’nin olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Çinli bilim insanı sözlerini şöyle sonlandırdı: “Biz Çin halkı olarak barış ve doğal bir yaşam sürmek istiyoruz. ABD yönetimi, dikkatleri, politik stratejilerinden uzaklaştırmak istiyor. Çin’i suçlayacaklarına vatandaşlarının canını kurtarmaya odaklansınlar.”
ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki birçok brifinginde, söz konusu virüse ‘korona’ demekten kaçınarak, ‘Çin virüsü’ demesi de dikkati çekiyor. Bunun gerekçesini de, virüsün Çin’de ortaya çıkmış olmasına bağlıyor. Muhalif medyanın tüm eleştirilerine rağmen Trump ‘Çin virüsü’ tanımlamasında ısrarcı davranıyor. Öte yandan Demokratlar, bu tanımlamanın, Çinlilerin intikam saldırılarına maruz kalmasına neden olabileceğini söylüyor. Nitekim 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısının ardından Araplara yönelik şiddet eylemlerinde artış gözlenmişti.

Komplo teorileri hızla yayılıyor
ABD’li uzmanlar, Çin’in internet üzerinde sıkı kontrol sağladığını hatırlatarak, buna rağmen Çinlilerin internet üzerinden ABD’yi suçlayan komplo teorilerini yaymasını ‘ironi’ olarak değerlendiriyor. Çinlilerin, ‘en iyi savunma, saldırıdır’ sözünü doğrularcasına ‘komplo teorilerini’ yaydıklarına dikkati çekiyor. Son yirmi yılda dünyayı dolduran Çin ürünleri gibi, koronavirüsün de Çin üretimi olabileceğini iddia ediyorlar.
Bazıları da, Çin’in bu virüsü yayarak, bir yılı aşkın süredir devam eden ve kendisine milyarlarca dolara mal olan ABD ‘vergi yaptırımlarına’  karşılık verdiğini ileri sürüyor. Nitekim bu yaptırımların sonuç verdiğini ve Çin’in müzakere masasına oturarak, çoğu tarımsal ürün olmak üzere milyarlarca dolarlık ABD ürünlerini satın almayı kabul ettiğine işaret ediyorlar.
Başka ‘komplo teorileri’ de var, ancak biz burada tüm komplo teorilerini derleme amacı gütmüyoruz. Biz sadece karşılıklı iddialara yer veriyoruz, virüsün doğal yollarla mı ortaya çıktığına, ya da Çin veya ABD tarafından mı üretildiğine okuyucumuzun karar vermesini istiyoruz.

Kovid-19 bir biyolojik savaşın başlangıcı mı?  
Çin dışındaki bilim insanları, SARS (Kovid-2) virüsünü inceleme fırsatı buldular ve laboratuvarda üretilmediğine, ya da kasıtlı olarak sentezlenmediğine kanaat getirdiler. Ancak buna rağmen, söz konusu virüsün kaynağı hala belirsizliğini koruyor. Kovid-2 üzerinde çalışan bilim insanları arasında, virüsün Çin ya da ABD’ye ait olan biyoloji laboratuvarlarından sızmış olabileceği ihtimali de değerlendiriliyor.

Kara Pazartesi ve Çinlilerin satın alma çılgınlığı
Geçtiğimiz Mart ayının 9’unda Pazartesi günü, dünyanın dört bir yanındaki borsalar, finansal piyasalarda büyük düşüşlerin yaşandığı ve ‘Kara Pazartesi’ olarak adlandırılan 2007-2008 mali krizinden bu yana en kötü günlerine tanık oldu. Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'de de virüsün etkisi hisse senedi piyasasında yoğun bir şekilde hissedildi. Salgının ABD ve küresel ekonomiyi olumsuz etkileyeceğine yönelik endişelerle ABD borsalarında sert hareketler görüldü ve borsa yüzde 7’lik bir düşüşle kapandı. Londra’da ise bu oran yüzde sekiz civarındaydı. Avrupa ve Asya borsaları da günü keskin düşüşlerle tamamladı. Bu arada Suudi Arabistan ve Rusya arasında da petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle gerginlikler yaşandı.
Uzmanlar, ABD hisse senedi endeksleri alım satımın borsanın açıldığı ilk saatlerden itibaren keskin bir şekilde düşüş göstermesi ve alım satımın 15 dakikalığına durdurulması üzerine, o günü piyasa açısından ‘katliam’ olarak nitelediler. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde, Dow Jones endeksi yüzde 8,47, S&P 500 endeksi yüzde 8 ve Nasdaq endeksi yüzde 4,42 değer kaybetti. Londra borsalarındaki keskin düşüş ise, büyük İngiliz şirketlerinin değerinden 125 milyar sterlin yok etti. Tarihin en negatif başlangıçlarından birinin yaşadığı bu günde, ABD ve Birleşik Krallıktaki düşüşler, Avrupa piyasalarına da yansıdı. Fransa, Almanya ve İspanyadaki borsa endeksleri günü yüzde 7’lik bir düşüşle kapadı. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi Japonya'da Nikkei 225 endeksi, yüzde 5 geriledi.
Bu tarihsel düşüşler yaşanırken, Çin piyasasındaki değer kaybının yüzde 2 civarında seyretmesi, şüphelerin artmasına neden oldu.
Salgının ortaya çıktığı ülkede niçin hisse senedi kayıpları yaşanmadı? Borsalardaki bu keskin düşüşte birçok çokuluslu şirketlerin hisselerinde, özellikle teknoloji devlerinin hisselerinde dikkat çekici el değiştirmeler oldu. Belki de bu süreçte hisse senedi alanların kim olduğunu söylemeye gerek yok; Tabi ki Çinli yatırımcılar.
Yabancı yatırımcıların piyasadan görece çekilmesine rağmen Çin borsalarının en iyi sınavı vermesi şüpheleri daha da derinleştirdi.

Çin'deki faaliyetlerin hızlı toparlanması şüpheleri arttırdı
Harvard Business Review’in anketine göre, salgından sadece altı hafta sonra Çin ekonomisi toparlanma aşamasına girdi. Koronavirüsten sonra küresel karbon emisyonlarının azaldığı bilinirken, bu süreçte yüzde 45’e düşen emisyon oranı, yeniden yüzde 75’lere yükseldi. Yani Çin yeniden yüksek kapasiteli üretime geçti.
Gayrimenkul piyasası ise 2019’a oranla büyük düşüş yaşamasının ardından, yüzde 47 seviyelerine yükseldi. Online perakende satışlar da Ocak ve Şubat aylarında sadece yüzde 3 düştü. Ardından perakende satış trendi yeniden yükselişe geçti ve yüzde 15 civarında büyüme gerçekleşti. Ali Baba e-ticaret sitesi de kayıplarını kısa sürede toparladı.
Çin merkezli e-ticaret şirketi JD.com, şirketin gelirinin bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 10 veya daha fazla artmasını beklediğini açıkladı. Koronavirüs salgının dünya üretim piyasalarını felç ettiği bir süreçte, Çinli şirketlerin ve fabrikaların hızlıca toparlanması, birçok hükümet ve küresel piyasa analisti tarafından şüpheyle karşılandı.

Peki bilim bu teorilere ne cevap veriyor?
Bu tür teorileri destekleyecek bilimsel kanıtlar bulunmamakla birlikte çürütecek verilerin sayısı da her geçen gün artıyor. Virüsün nereden geldiğini ve insanlara nasıl bulaştığını belirlemek için çalışan bilim insanları, SARS-CoV2'nin “aile ağacının” kökenlerini anlamak için genetik analizler yapıyor.
26 Şubat 2020'de New England Tıp Dergisi'nde yayımlanan bir makale buna dair güçlü ipuçları ortaya çıkarmıştı. Araştırmacılar, konuyla ilgili şu ifadelere yer vermişti:
Elbette bilim insanları bu koronavirüsün bir kavanozdan kaçmadığını söylüyor. RNA dizileri yarasalarda sessizce yayılan virüslere çok benziyor. Epidemiyolojik bilgi de Çin’in canlı hayvan pazarlarında satılan ve tanımlamayan hayvan türlerini enfekte eden yarasa kaynaklı bir virüse işaret ediyor.
Yarasalar yakın geçmişte yaşanan ve hayvandan insana bulaşan pek çok hastalığın başlıca sorumlusu kabul ediliyor.
Yeni koronavirüs şüphesinin yanı sıra Ebola, SARS, Marburg, Nipah gibi virüslerin yarasa kaynaklı olduğu düşünülüyor. 18 yıl önce SARS salgının patlak vermesinden bu yana yapılan araştırmalar, yarasalarda SARS’la ilişkili birçok koronavirüs tespit etmişti. Kovid-19 virüsünün de SARS’la aynı aileden geldiği biliniyor.
Yeni koronavirüsün insan kaynaklı olmadığına yönelik bir kanıt da Nature Medicine’de yer alan bir makaleden geldi.
Scripps Araştırma Enstitüsü'nden Kristian G. Andersen, Edinburgh Üniversitesi'nden Andrew Rambaut, Columbia Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'ndan W. Ian Lipkin, Sydney Üniversitesi'nden Edward C. Holmes ve Tulane Üniversitesi'nden Robert F. Garry’den oluşan araştırma ekibi, virüs yüzeyindeki sivri uçlu proteinleri kodlayan genetik dizileri analiz ettiklerini açıkladı.
Buna göre virüsün reseptörlere tutunmada kullandığı bu sivri uçlu proteinler insan hücrelerindeki belirli reseptörleri hedeflemede o kadar etkili ki mevcut teknolojinin böyle bir yapı oluşturması mümkün görünmüyor.
Araştırmacılar bu yüzden, bu özelliğin ve dolayısıyla virüsün ancak zaman içinde ve doğal yollardan evrimleşebileceği sonucuna varıyor:
Analizlerimiz açıkça, virüsün laboratuvarda üretilmediğini ve bir amaç doğrultusunda oluşturulmadığını gösteriyor.
Tüm bu veriler, virüsün yarasalarda ortaya çıktığı ve başka hayvan konakçılar aracılığıyla insana sıçradığı terosini destekler gibi görünüyor. Ancak bu, virüsün insana sıçrar sıçramaz hasta ettiği anlamına da gelmiyor. Alternatif bir olasılığa göre virüs, hasta edecek şekilde evrilmeden önce atlamış ve insanlar arasında sessizce beklemiş olabilir.
* Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.