Çad ordusu Sahel bölgesinden neden çekildi?

“Askerlerimiz Çad Gölü ve Sahel Bölgesi uğruna ölüyor. Bugünden itibaren hiçbir asker, ülke dışındaki herhangi bir askeri operasyona katılamayacak.” (Reuters)
“Askerlerimiz Çad Gölü ve Sahel Bölgesi uğruna ölüyor. Bugünden itibaren hiçbir asker, ülke dışındaki herhangi bir askeri operasyona katılamayacak.” (Reuters)
TT

Çad ordusu Sahel bölgesinden neden çekildi?

“Askerlerimiz Çad Gölü ve Sahel Bölgesi uğruna ölüyor. Bugünden itibaren hiçbir asker, ülke dışındaki herhangi bir askeri operasyona katılamayacak.” (Reuters)
“Askerlerimiz Çad Gölü ve Sahel Bölgesi uğruna ölüyor. Bugünden itibaren hiçbir asker, ülke dışındaki herhangi bir askeri operasyona katılamayacak.” (Reuters)

Çad Cumhurbaşkanı İdris Debi, 10 Nisan’da devlet televizyonundan yayınlanan konuşmasında ordunun Sahel bölgesindeki ve Çad Gölü Havzası’ndaki militanlarla mücadeleye odaklanmayacağını ve ülkesinin sınırları dışındaki askeri operasyonlara katılmayı durduracağını söyledi. Söz konusu açıklamalar, Çad ordusunun 2015 yılında bölgede terörle mücadelenin ana gücü olması nedeniyle Afrika’nın tüm kıyılarında istikrarlı bir güvenliğin sağlanmasını zorlaştıran cihatçı grup ‘Boko Haram’ın bölgede daha fazla genişlemesi ve çeşitli bölgeleri ele geçirmesinin yanı sıra bölgenin geleceği üzerindeki etkisi açısından çeşitli soru işaretlerini de beraberinde getirdi.
Ancak Afrika konusunda çalışmalar yürüten analistler, Independent Arabia’ya yaptıkları açıklamada Çad ordusunun Sahel bölgesinden çekilmesinin politik, stratejik, güvenlik veya ekonomik açıdan belirli kazanımlar elde etmeye yönelik uygulanan bir taktikten ibaret olduğunu aktardılar. Analistlere göre Çad, bu şekilde ilgili Afrika ülkelerini söz konusu aşırılık yanlısı gruplarla mücadele edebilmesi için askeri teçhizat veya maddi destek sağlanması açısından finansman kaynakları aramaya çağırıyor.
Boko Haram
Cumhurbaşkanı Debi, 31 Mart'ta Çad Gölü çevresinde Boko Haram militanlarına karşı ‘Bouma Öfkesi’ adlı operasyonun yürütülmesi için komuta merkezi kurulan Baga Sola bölgesine yaptığı ziyaret kapsamında resmi devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, “Askerlerimiz Çad Gölü ve Sahel Bölgesi uğruna ölüyor. Ancak bugünden itibaren hiçbir asker, ülke dışındaki herhangi bir askeri operasyona katılamayacak” ifadelerini kullandı.
Bölgedeki en etkili ordulardan biri olarak kabul edilen Çad ordusunun 24 saat içinde aldığı en ağır kayıp olarak kayıtlara geçen ve 100'den fazla askerin ölümüyle sonuçlanan Boko Haram'ın Çad Gölü eyaletindeki Bohoma kentinde düzenlediği saldırının ardından Debi, Nijer’e 22 Nisan’dan itibaren Çad askerlerinin militanların çıkarıldığı noktalardan çekileceğini söyledi.
Çad ordusu, Nijerya, Kamerun ve Nijer gibi Çad Gölü Havzası’nda yer alan diğer üç ülke ile 2015 yılında kurulan ortak askeri güç içinde görev yapıyor. Bununla birlikte Mali, Nijer ve Burkina Faso'yu hedef alan aşırılık yanlılarına karşı G5 Sahel Ortak Gücü içinde faaliyet gösteriyor. Bu nedenle Çad ordusu, Fransa’nın bölgedeki ‘Barkhane Operasyonu’ adlı askeri birliğinin de önemli bir müttefiki olarak kabul ediliyor.
Güvenli sığınak
Hartum’daki Uluslararası Afrika Üniversitesi’nden Gineli siyaset bilimci Dr. Kamara Abbas bölgede yaşanan çatışmalar ve gelişmelerle ilgili olarak Afrika'da, başta Afganistan olmak üzere Maşrek bölgesindeki silahlı çatışmaların etkileriyle cihatçı militan gruplarının ortaya çıktığını belirtti. Dr. Abbas, 11 Eylül 2001’de yaşanan saldırıların ardından Washington'ın hayata geçirdiği teröristleri veya bir başka deyişle El Kaide lideri Usame bin Ladin'in önderliğinde Afganistan ve Levant bölgesinde faaliyet gösteren ve ‘siyasal İslamcılar’ olarak adlandırılan kişileri takip etme stratejisinin bir sonucu olarak bu kişilerin, kendilerine Maşrek bölgesi yerine güvenli bir sığınak bulmak için diğer bölgelere yöneldiklerini söyledi. Bunlardan bazılarının Batı Afrika'ya, özellikle de en fazla militanın olduğu Nijerya’nın kuzeyine yerleştiğini belirten Dr. Abbas, bu kişilerin Batı eğitim metodunu yasaklayarak ve gençlerin zihinlerini aşırılık yanlısı fikirlerle doldurarak ‘Boko Haram’ adı altında El Kaide’nin bölgedeki uzantısını oluşturduklarını kaydetti.
Dr. Abbas,  Boko Haram’ın Afrika kıyıları boyunca genişlemesiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
“Mevcut durumla ilgili yaptığı okumaya göre Boko Haram içeriden ve dışarıdan kurulan komploların bir sonucudur. Burada tatmin edici cevaplar bulunması gereken sorular şunlardır: Mısır ve Güney Afrika dışında ağır silahların bulunmadığı Afrika ülkelerinde bu grup silahlarını nereden alıyor? Nereden finanse ediliyor? Ona kim lojistik koruma sağlıyor?”
Suçlamalar
Dr. Abbas değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Benim tahminime göre ilgili Afrika ülkeleri bu Kıta’da kimin ayaklanmaların fitilini ateşlemeye çalıştığını bulabilirse o zaman Boko Haram adı altında temsil edilen radikal İslam olgusunu ortadan kolaylıkla kaldırabilir. Afrika ülkelerinin liderleri bu grubun arkasındaki askeri, maddi ve lojistik destek sağlayan kişileri izleyerek iyileştirici çözümler aramalılar.”
Çad’ın eski Enformasyon Bakanı'nın Boko Haram'ın elindeki silahlarını ele geçirdikten sonra her zaman Batı'ya, özellikle de Fransa'ya suçlamalarda bulunduğuna dikkat çeken Dr. Abbas, ABD’nin de başta Senegal olmak üzere bir dizi Batı Afrika ülkesinin şu anda bölgedeki Fransız nüfuzunu tehdit ediyor olmasının yanı sıra bir takım çıkarları olduğu için bölgeye girdiğini kaydetti. Ancak belirli bir ülkeyi Batı Afrika'daki aşırılık yanlısı grupları desteklemekle suçlamanın zor olduğunu söyleyen Dr. Abbas, göstergelerin de bu ülkelerin ulaşmak istedikleri kendi çıkarları kadar Afrika'nın çıkarlarını önemsemediklerini gösterdiğini belirtti.
Dr. Abbas, Çad ordusunun Çad Gölü Havzası’ndaki mücadeleden çekilmesinin etkisi ve nedenleri hakkındaki soruyu da şöyle yanıtladı:
“Çad ordusu, Boko Haram’la süren mücadelede büyük bir rol oynadı. Çünkü askerleri yaşadıkları yerin doğası gereği çöl bölgelerinin zorluklarına dayanabiliyordu. Bu da onların benzersiz bir özelliğidir. Hiç kimse Afrika kıyıları boyunca savaşları çözmede ve isyancı grupları takip etmede Çad ordusu gibi ana güç haline gelemez. Bu aşamalı bir taktiksel çekilmedir. Kesin bir çekilme değildir ve bölgesel ve uluslararası tutumlar netleşene kadar sürecektir. Bu çekilme, Çad’ın konumuyla kazanmaya çalıştığı politik, stratejik, güvenlik veya ekonomik kazanımlarla bağlantılı olabilir.”
Bu yıl düzenlenen 33. Afrika Birliği (AfB) Zirvesi’nde ana temayı oluşturan ‘Afrika’da silahları susturma’ sloganının uygulanmasının imkansızlaştığını belirten Dr. Abbas sözlerine şöyle devam etti:
“Bu, AfB’nin birçok başarısızlığından ve başta Libya'da olanlar dahil olmak üzere kıtada devam eden çatışmalara bir çözüm bulamamasından kaynaklanıyor. ‘Silahları susturma’, ihtiyaç duyulan finansman eksikliği nedeniyle uygulanması zor bir slogandır.”
Genişleme ve bölünme
Boko Haram’ın eylemlerini Nijerya’dan Çad Gölü Havzası’na doğru genişletmesi, Çok Uluslu Ortak Görev Gücü’nün (MNJTF) Temmuz 2015'te gruba karşı savaşma yetkisiyle birlikte yeniden canlanmasına neden oldu. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, Boko Haram, 2016 yılına gelindiğinde ikiye bölündü ve bölünen taraflardan biri DEAŞ’a biat etti. Ayrılan grubun bir kısmı Ebu Musab el-Barnavi liderliğinde Çad Gölü çevresinde aktif oldu ve en şiddetli eylemleri gerçekleştirmeye başladı. Diğer kısmı ise Ebubekir Şekau liderliğindeki ‘Cihad ve Tebliğ İçin Ehli Sünnet Örgütü' adıyla eylemlerine devam ediyor.
Askeri gözlemciler ise aşırılık yanlısı grupların yeteneklerine ve dayanıklılığına dikkat çekerek askeri operasyonların yetersiz kaldığını ancak diğer çeşitli önlemlerle birlikte kapsamlı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu belirttiler. Aynı yetkililer ayrıca Boko Haram’ın fikirlerinin ve tutumlarının El Kaide lideri Usame bin Ladin’in ortaya attıkları da dahil olmak üzere tüm dünyada çok sayıdaki ideolojik teoriden, olaydan ve gruptan ilham aldığını söylediler.
Boko Haram, 2014 yılında dünyanın en kanlı terörist grubu olarak sınıflandırıldı. Aynı yıl 6 bin 600 kişiyi öldürdü. Çocuklara şiddet uygulamasıyla bilinen örgüt, Nisan 2014'te Nijerya'nın kuzeyindeki Chibok köyündeki bir okul yurdundan 276 kızı öğrenciyi kaçırdı. Bu olay örgütün ilk kez dünyanın dikkatini üzerine çekmesini sağladı.
Çatışmalar sona erdi
AfB, 2020 yılı bitmeden kıtadaki tüm çatışmaların sona ermesini istiyor. Bu yüzden 33. AfB Zirvesi, ‘Afrika'da silahları susturma’ temasıyla yapıldı. Zirve, Afrika ülkelerinin liderleri tarafından AfB’nin kuruluş yıl dönümünde imzalanan ve her biri 10 yıllık zaman dilimlerine ayrılmış birkaç aşamadan oluşan ‘Gündem 2063’ vizyonunun bir parçası olarak gerçekleşti.
Gündem 2063 çerçevesinde, Afrika ülkelerinin liderleri, özellikle dünyadaki kaynak rezervlerinin yüzde 90'ından fazlasına sahip olduğu Kıta’nın küresel rolünün yanı sıra güçlü, genç, eğitimli, üretken ve etkili olduğu belirli noktalara odaklandılar. Gündem 2063 vizyonu, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlamak için eski ulusal, bölgesel ve kıtasal girişimlerin daha hızlı uygulanması ve bununla birlikte güvenli ve huzurlu bir Afrika yaratma arzusuna dayanmaktadır.
Veriler, Soğuk Savaş'ın 1991'de sona ermesinden bu yana çatışmaların Afrika'ya 100 milyar doların üzerine maliyeti olduğuna, bununla birlikte Kıta genelinde yaklaşık dokuz milyon insanın yerlerinden edilmesine sebep verdiğine işaret ediyor. Diplomatlar ve politikacılar, Afrika'nın silah üretmediğini ancak silahların kaçakçılar, teröristler ve diğer bir takım aktörler aracılığıyla yasadışı olarak Kıta’ya getirildiğini belirterek, silahların Kıta’daki ülkelere getirilmesini ve silah kaçakçılığı ağlarını izleyen bir mekanizma kurulmasını talep ediyorlar. Böylece yasa dışı silah ticaret noktaları belirlenerek ‘silahları susturma’ sloganının hayata geçirilebileceğini, barışçıl ve istikrarlı bir Afrika yaratabileceğini belirtiyorlar.
Bu arada yapılan çalışmalar Rusya'nın silah ihracatının yüzde 35'ini Afrika'ya yaptığını ve onu yüzde 17 ile Çin, yüzde 9,6 ile ABD ve yüzde 6,9 ile Fransa’nın izlediğini ortaya koyuyor.



Ekonomistler, İsrail-İran savaşının küresel ticarete sert yansımaları konusunda uyardı

Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)
Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)
TT

Ekonomistler, İsrail-İran savaşının küresel ticarete sert yansımaları konusunda uyardı

Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)
Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)

Ekonomistler, İsrail-İran savaşının uzaması sonucu ortaya çıkacak ciddi küresel ekonomik ve ticari sonuçlar konusunda uyardı. Uzmanlar, savaşın olumsuz etkilerinin bölgenin ötesine geçerek, özellikle enerji ve gaz fiyatları, havacılık, sigorta, dış ticaret ve denizcilik gibi küresel piyasaları da kapsamasını bekliyor.

Suudi Arabistan Şura Konseyi Üyesi Fadl el-Buayneyn Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, İsrail ve İran arasındaki askeri çatışmanın küresel enerji sektörünü etkilediğini, bunun da savaşın başlamasından hemen sonra petrol fiyatlarının rekor seviyelere yükselmesine yansıdığını ve fiyatların halen üst sınırlarda seyrettiğini söyledi.

İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidi ışığında enerji fiyatlarının yükselmeye devam edeceğini öngören el-Buayneyn, bunu tüketici ülkelere yönelik düşmanca bir eylem olarak değerlendirdi. El-Buayneyn söz konusu adımın zaten birçok zorlukla karşı karşıya olan küresel ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini belirtti.

El-Buayneyn, enerji sektörünün savaşlara ve askeri çatışmalara karşı en hassas sektör olduğunu açıkladı. Üretici ülkelerin petrollerini ya da üretimlerini ihraç etme kabiliyetlerinin etkilenmesi halinde, bunun rekor düzeyde yüksek petrol ve gaz fiyatlarına sebep olacağını ifade eden el-Buayneyn, küresel ekonomi üzerinde doğrudan olumsuz yansımaları olacağına da dikkat çekti.

El-Buayneyn, askeri hedeflerin üretim ve ihracat üzerindeki etkilerinin şu ana kadar nispeten sınırlı kaldığını söyledi, ancak iki sektöre yönelik doğrudan saldırıların petrol fiyatlarının hızla yükselmesine, muhtemelen varil başına 100 doları aşmasına neden olabileceği uyarısında bulundu.

Etkilenen ekonomik sektörler

Savaşın uçuşların aksamasına ve uçak rotalarının yeniden belirlenmesine yol açtığını belirten el-Buayneyn, savaşın havayolları için daha yüksek işletme maliyetlerine ve artan risklerin bir sonucu olarak sigorta maliyetlerinde önemli bir artışa neden olduğunu söyledi. Ayrıca dış ticaretin ve deniz seyrüseferinin de artan gerilimden doğrudan etkileneceği öngörüsünde bulundu.

Savaşın etkisinin bölge ülkeleri arasında farklılık göstereceğini de sözlerine ekleyen el-Buayneyn, Suudi Arabistan'ın stratejik konumu nedeniyle Kızıldeniz'deki limanları aracılığıyla dış ticaretinin sürdürülebilirliğini sağlayabildiğini ve petrolün doğudan batıya taşınmasını sağlayan boru hatlarının varlığının krizin petrol ihracatı ve dış ticaret üzerindeki yansımalarını sınırladığını belirtti.

Enerji sektörünü ‘küresel ekonominin gerçek motoru’ olarak tanımlayan el-Buayneyn, enerji ve dış ticaretin ekonomik açıdan savaştan en çok etkilenen sektörler olduğunu, yıkım ve insan kayıplarının ise kalkınma ve insani düzeylerde savaşların en kötü sonuçları arasında yer aldığını ifade etti.

Hızlı çözümler için fırsatların sınırlı olduğunu ifade eden el-Buayneyn, savaşları başlatmanın durdurmaktan daha kolay olduğunu ve çatışmaların hızının artmasını beklediğini kaydetti. İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidini yerine getirmesi halinde, pratikte bunu başarmanın zorluğuna rağmen, başta ABD ve diğer Batılı ülkeler olmak üzere dünya güçleriyle kapsamlı bir çatışmanın kapısını aralayabileceğini söyledi. El-Buayneyn, ABD'nin çıkarlarını hedef almanın Washington'u savaşa doğrudan dahil edeceğini ve savaşın kapsamının endişe verici bir şekilde genişleme potansiyeli taşıdığını vurguladı.

Pazar sıkıntısı ve tedarik zinciri aksaklıkları

Kahire'deki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Halid Ramazan, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, savaşın devam etmesinin, özellikle de İsrail'in günde 700 bin varil üretim kapasitesine sahip Abadan Rafinerisi gibi İran enerji tesislerini hedef alması halinde, petrol ve gaz arzını azaltma tehdidi oluşturduğunu söyledi. Ramazan, Kuzey yarımkürede kış talebi artarken olası bir kesintinin piyasalarda kıtlık yaratabileceği uyarısında bulundu.

İsrail saldırılarının ardından petrol fiyatlarının şimdiden yüzde 8 ila 13 arasında arttığını ve Brent ham petrolünün varil başına 78 doları aştığını belirten Ramazan, çatışmanın devam etmesi halinde, özellikle de Hürmüz Boğazı'nın kapatılması durumunda fiyatların rekor seviyelere çıkabileceği konusunda uyardı.

Ramazan, savaşın yansımalarının özellikle Hürmüz Boğazı üzerinden küresel tedarik zincirlerinin aksamasına kadar uzanacağını, bunun da elektronik ve gıda maddeleri gibi petrol dışı emtia ticaretine yansıyacağını, nakliye ve sigorta maliyetlerinin artacağını, bunun da emtia fiyatlarının yükselmesine ve ticaret oranlarının düşmesine yol açacağını vurguladı.

Ramazan, artan enerji ve nakliye maliyetleri ile düşük piyasa güvenine atıfta bulunarak, buğday ve mısır gibi gıda maddelerinin yanı sıra petrokimya ürünleri, giyim, elektronik, teknoloji yedek parçaları ve ilaçları fiyat artışları için en olası adaylar olarak sıraladı.

Savaşın ekonomik sonuçlarına gelince, Ramazan bunların yüksek enflasyon oranları, tedarik zincirlerinin bozulması, özellikle turizm ve teknoloji sektörlerinde yatırımların azalması ve para birimlerinin zayıflaması olduğunu belirtti. İran riyali ve İsrail şekeli, Avrupa'nın alternatif kaynaklara daha fazla bağımlı hale gelmesiyle küresel enerji ittifaklarının yeniden şekilleneceği beklentileri arasında bu yılın en düşük seviyelerini gördü.