​Al Pacino Şarku’l Avsat’a konuştu: Çocuklarımın gözünde iyi görünmek için oynamaya devam ediyorum

Al Pacino
Al Pacino
TT

​Al Pacino Şarku’l Avsat’a konuştu: Çocuklarımın gözünde iyi görünmek için oynamaya devam ediyorum

Al Pacino
Al Pacino

Al Pacino ile konuşan kişinin dikkatini, onun ekrandaki görünümden farklı olduğu çekiyor. Özellikle de “The Godfather”, ya da “The Irishman” filmlerindeki hallerinden.
En az 50 yıllık bir başarı ve oyunculuk hayatına sahip Al Pacino’yu tanımayan ya da onlarca filminden en az birini izlemeyen yoktur. İlk filmi 1969 yapımı “Me, Natalie” gereken ilgiyi görememiş bir kısa film. Şuanda 92 yaşındaki Jerry Schatzberg yönetmenliğinde çekilmiş olan 1971 yapımı “The Panic in Needle Park” ise harika bir film.
Başkalarının senelerini harcayarak geldiği noktaya hıza ulaşan Al Pacino, yalnızca bir yıl içerisinde Francis Ford Coppola’nin ona Robert Duvall, Marlon Brando gibi profesyonellerin karşısında başrol vermek isteyeceği düzeye geldi. Elbette 1972 yapımı “The Godfather”dan bahsediyoruz.  
Onunla röportaj edebilmek (Hollywood Yabancı Basın Birliği (HFPA) aracılığıyla online bile olsa) bir gurur kaynağıydı. Özellikle de tecrübesinin bir özetini biyografisine koyacağını öğrenmek.

-Hayatınızı ve kariyerinizi ele alacağınız bir kitap yazdığınızı duydum. Bu doğru mu?
Evet, henüz pratiğe dökmedim ancak böyle bir şey talep edildi. Ben de uygulayacağım.

-Okuyucuya hakkınızda bilmediği neler vereceksiniz?
(Gülüyor) hakkımda kimsenin bilmediği, benim anlatacağım çok şey var. Yalnızca filmlerin geçeceği bir kitap olmayacak, içinde oyunculuk hâricinde birçok konu olacak. Günümüz sosyal medyasında biri, dünyanın bu kadar yanlış iletişim ve yanlış anlama seviyesine nasıl ulaştığını, meselelerin nasıl gerçek dışı bir hale geldiğini soruyor.

-Bu tarz hususları çok mu düşünüyorsunuz?
Evet, başkalarını anlamak istememe ve çoğunlukla iletişim eksikliği nedeniyle sık sık ne hale geldiğimizi sorguluyorum.

-Gerçek hayattaki kişiliğiniz, rollerinizdekilerden ne derece farklı?
Sanırım çok farklı. Bu iyi bir soru. Mesela şuanda röportajdayım ama bitirip de bu odadan çıktığımda ne olacağım bilmiyorum. Shakespeare’in de dediği gibi, hayatta birçok rol oynuyoruz. Bu hepimiz için geçerli. Oyunculuk ise, bir şeylerin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yapılan çevirisidir.

-Oyunculuk dünyasına adım atarken karşılaşılan zorluklar nelerdir?
Gençken öğretmenimin bana söylediklerini çok iyi hatırlıyorum. Bana bakarak “Adapte olmalısın” demişti. Basit, ancak derin bir tavsiyeydi. Karşılaşacakları birçok zorluk olacak, bu da onlardan biri.

-25 Nisan’daki 80. doğum gününüzü nasıl kutlayacaksınız?
Bu durumdan kaçınmaya çalışmıştım (gülüyor). Şaka bir yana, yaklaşık bir sene önce bu konu üzerine düşünmeye başladım ki şaşırmayayım (gülüyor). İnsan 70’li yaşların ortalarında farklı hislere giriyor. Belki de başkaları bu hissi daha öncesinde hissediyordur. Ben ise bu yaşta hayatımda birçok değişikliğin farkına vardım. Etrafımda olup bitenlere bakış açım farklı bir hal aldı, kendimi değiştirmeye başladım. Birçoğu 80. doğum günümü kutlayacaktır, ancak nasıl olacak bilmiyorum. 20 yaşındayken ortak olduğum bir oyun olan “King Lear”ı kutlamak için gönüllü olacağım. Tekrar oynamayacağım, ancak o zamanki aktörler oyunu yeniden sunmak istiyor. Finansmanına katkı sağlayanlardan biri olacağım.

-“The Merchant of Venice”in yönetmeni Michael Radford yönetmenliğinde çıkacak yeni bir prodüksiyonda ‘King Lear’ başrolünde oynayacağınızı okumuştum.
Doğru, ancak bu koşullarda değil (gülüyor). Rolü oynamak için sabırsızlanıyorum, aynı zamanda prodüksiyonda olacağım. Shakespeare dünyasındaki yolunu iyi bilen Radford ile işbirliğinde bulunmayı da dört gözle bekliyorum.

-Film haline getirilen Shakespeare oyunlarından oynadıklarınız oldu. Sonuncusu “The Merchant of Venice”di. Ancak “Hamlet”te oynamadınız, oynasaydınız nasıl olurdu bilmiyorum…
Evet, Shakespeare’in en çok sevdiğim oyunu olmasına rağmen “Hamlet”te rol almadım. 30’lu yaşlarımdayken bir oyuncu “Şuan tam vakti, şimdi Hamlet’i oynamazsan bir daha hiç oynayamazsın” demişti. Şuanda bu tavsiyenin değerini anlıyorum. Bazı roller belirli yaşı geçtikten sonra oynanamıyor.

-Yine her zamanki gibi sizi meşgul görüyoruz. Scorsese ile bir film, Yahudi Soykırımı (Holokost) hakkında bir TV dizisi, Alman yönetmen Leni Riefenstahl hakkında bir filme iştirak, kitap… 30 yaşındayken bu yaşa vardığınızda hareketliliği devam ettireceğinizi düşünür müydünüz?
Bilmiyorum. 30 yaşındayken de şimdi de bildiğim tek şey, ayaklarım üzerinde durabildiğim sürece oyunculuğa devam etmek istediğim. Bir etken de çocuklarımın gözünde iyi görünmek istiyor olmam (gülüyor).

-Aralarından oyunculuğu seven var mı?
Büyük kızım film yazıp yönetiyor. Hem kısa hem de uzun metrajlı projeleri var. Her zaman çalışıyor, bu mesleği sürdürmek istiyor. Oğlum, hem film programcısı hem de video yapıyor. Küçük kızım ise benim adımlarımı takip etmeyi düşünüyor. En son Oscar’da benimleydi ve çok eğlendi.

-Peki ya “The Irishman” filmi? Günün birinde Scorsese’nin filminde Robert De Niro ile buluşacağınız aklınıza gelir miydi?
De Niro ile bir araya geleceğimiz bir film arıyorduk. Bunu uzun bir süre düşündük. Martin Scorsese’nin bu gayemizi gerçekleştirmek istemesi beni çok mutlu etti. De Niro ile ilk bir araya gelişimiz değil. Ancak gerçekten doğru bir zamanda gelen önemli bir birliktelik.

-Ayrıca Amazon’da satılan bir TV dizisi olan “Hunters”da başrollerden birindesiniz. 1970’lerdeki bir grup Nazi avcısını konu alıyor. Nazizm ve Holokost hakkında birçok film var. Bu dizinin öncekilere bir şeyler ekleyeceğini düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum. David Weil; gereken hissiyatı ve çeşitliliği de katarak bu konudaki yeni hususları yazdı. Aynı zamanda geleneksel yöntemleri aştı. Ben de kendimi bu dizide oynamaktan hoşlanırken buldum.
-Sizce TV dizisinde oynamak diğerlerine göre nasıl?

Daha rahattı. Çekimlerde çok fazla bulunmak zorunda değildim. Gidip ihtiyaç olduğu taktirde gelme gibi bir fırsatım oldu. Bazı meslektaşlar için farklıydı tabi, role göre değişiyor.

-Yaşadığımız şu karmaşık dünyada duyurmak istediğiniz politik bir tutumunuz var mı?
Açıklamadığım bir politik tutumum var (gülüyor). Yaklaşık 30 sene önce bir boks şampiyonu “İstediklerimi oyunlarım aracılığıyla söylüyorum” demişti. Ben de aynı şekilde; istediklerimi oyunculuğumla anlatıyorum.



İç mekan ışığıyla güneş enerjisi rekoru kırıldı

University College London araştırmacılarının liderliğindeki ekip tarafından inşa edilen yeni güneş pilleri, iç mekan ışığından enerji toplayabiliyor (UCL)
University College London araştırmacılarının liderliğindeki ekip tarafından inşa edilen yeni güneş pilleri, iç mekan ışığından enerji toplayabiliyor (UCL)
TT

İç mekan ışığıyla güneş enerjisi rekoru kırıldı

University College London araştırmacılarının liderliğindeki ekip tarafından inşa edilen yeni güneş pilleri, iç mekan ışığından enerji toplayabiliyor (UCL)
University College London araştırmacılarının liderliğindeki ekip tarafından inşa edilen yeni güneş pilleri, iç mekan ışığından enerji toplayabiliyor (UCL)

University College London araştırmacılarının liderliğindeki ekip tarafından inşa edilen yeni güneş pilleri, iç mekan ışığından enerji toplayabiliyor (UCL)

University College London'dan (UCL) bilim insanlarının liderliğindeki ekip, bu büyük atılımın uzaktan kumanda ve kulaklık gibi cihazların yalnızca ortam ışığıyla çalıştığı pilsiz bir geleceğe önayak olabileceğini söylüyor.

Perovskit, ışığı geleneksel silikon güneş pillerine göre çok daha verimli bir şekilde elektriğe dönüştürmesini sağlayan olağanüstü özellikleri sayesinde yenilenebilir enerjide devrim yaratma potansiyeliyle övülüyor.

Perovskit güneş pilleri aynı zamanda düşük maliyetli ve kolayca üretilebiliyor ancak yüksek yoğunluklu yakalama merkezleri, yük akışını bozup enerjinin ısı olarak kaybolmasına yol açabiliyor.

UCL araştırmacıları, rubidyum klorür kimyasalını kullanarak bu merkezlerin yoğunluğunu azaltmayı ve iç mekan ışığı toplamada dünya rekorunu kırmayı başardı.

Yeni güneş pillerinin testleri, iç mekan ışığının yüzde 37,6'sını elektriğe dönüştürebildiklerini ve 100 gün sonra performanslarının yüzde 90'ından fazlasını koruyabildiklerini gösterdi.

UCL Malzeme Keşfi Enstitüsü'nde doçent olan Dr. Mojtaba Abdi Jalebi, "İç mekan ışığından enerji yakalayan mevcut güneş pilleri pahalı ve verimsiz" dedi.

Özel tasarımlı perovskit iç mekan güneş pillerimiz, ticari pillerden çok daha fazla enerji toplayabiliyor ve diğer prototiplerden daha dayanıklı.

İç mekan güneş pilleri onlarca yıldır var, hesap makineleri bu teknolojiyi 1970'lerin başlarından beri kullanıyor.

Günümüzde şirketler, güneş ışığından mum ışığına kadar çeşitli ışık kaynaklarından güç alarak elektronik cihazları çalıştırmak için boya duyarlı güneş pilleri kullanıyor.

Dünyanın en büyük üreticilerinden biri, bisiklet kasklarına, deri çantalara ve Bluetooth hoparlörlere yerleştirilebilecek kadar esnek ve dayanıklı Powerfoyle güneş pilleri üreten Stockholm merkezli Exeger.

fgthyuj
Exeger, Powerfoyle güneş pillerinin dünyanın en dayanıklısı olduğunu söylüyor (Exeger)

Deri benzeri malzeme su geçirmez, toz geçirmez ve darbeye dayanıklı ancak UCL'nin laboratuvarda perovskitle ulaştığı verimlilik seviyelerini sunmuyor.

UCL araştırmacıları, teknolojiyi çeşitli endüstri ortaklarıyla ticarileştirmenin yollarını arıyor.

Bu çığır açan gelişme, Advanced Functional Materials adlı akademik dergide yayımlanan "Enhancing Indoor Photovoltaic Efficiency to 37.6% Through Triple Passivation Reassembly and n-Type to p-Type Modulation in Wide Bandgap Perovskites" (Geniş Bant Aralıklı Perovskitlerde Üçlü Pasivasyon Yeniden Montajı ve n-Tipi'nden p-Tipi'ne Modülasyonla İç Mekan Fotovoltaik Verimliliğinin yüzde 37,6'ya Çıkarılması) başlıklı çalışmada yayımlandı.

Independent Türkçe