Yaban hayatı biyoloğu, yarasalarla ilgili yanılgılara cevap verdi: Koronavirüs krizinden onlar mı sorumlu?

Araştırma ekibi yarasalardan insanlara sıçrayan hastalıkların genellikle yarasaların habitatlarının işgal edildiği yerlerde gerçekleştiğini belirtiyor (Reuters)
Araştırma ekibi yarasalardan insanlara sıçrayan hastalıkların genellikle yarasaların habitatlarının işgal edildiği yerlerde gerçekleştiğini belirtiyor (Reuters)
TT

Yaban hayatı biyoloğu, yarasalarla ilgili yanılgılara cevap verdi: Koronavirüs krizinden onlar mı sorumlu?

Araştırma ekibi yarasalardan insanlara sıçrayan hastalıkların genellikle yarasaların habitatlarının işgal edildiği yerlerde gerçekleştiğini belirtiyor (Reuters)
Araştırma ekibi yarasalardan insanlara sıçrayan hastalıkların genellikle yarasaların habitatlarının işgal edildiği yerlerde gerçekleştiğini belirtiyor (Reuters)

Çin’deki nalburunlu yarasalar, SARS benzeri koronavirüslerin doğal konaklarından biri. Bazı tıp uzmanları da özellikle Vuhan’daki vahşi hayvanı pazarlarının yeni koronavirüsün insan topluluklarına sıçramasına neden olduğunu düşünüyor. Henüz doğrulanmamış olsa da bu hipotez yarasaların dünya çapında kötü bir unvan kazanmasına yol açıyor ve yarasalarla etkileşime geçmek konusunda toplumsal korkuyu arttırıyor. Illinois Yarasa Koruma Programı’nın proje koordinatörü ve Illinois Doğa Tarihi Araştırması (INHS) merkezinden yaban hayatı biyoloğu Tara Hohoff, yarasa biyolojisi, yarasaların korunması ve bu uçan memelilerin insan sağlığındaki rolü üzerine konuştu. Hohoff, Illinosis News’in yaşam bilimleri editörü Diana Yates’in sorularını yanıtladı. İşte o sorular ve cevapları:

Yarasalar insanlar için tehlike mi?
Genellikle hayır, yarasalar insanlara zarar vermez. Yarasalar koronavirüsler ya da kuduz gibi hastalıkların taşıyıcısı olabilir ancak bu hastalıklar yarasanın kanı veya salyasıyla temasa geçmedikçe insan için tehlike yaratmaz. ABD’de nadir görülen kuduz neredeyse tüm memeli türlerinden geçebilir ancak genellikle yarasa, rakun, korkarca ve tilkilerde bildirilir. Çünkü yarasalar pek çok virüs enfeksiyonuna dayanabilir ve hayatta kalabilir, bağışıklık sistemlerinin bu enfeksiyonlara nasıl tepki verdiği pek çok araştırmanın odağında.

Yarasalara dair yaygın yanılgılar neler?
İnsanlar yarasaların kemirgenlere benzediğine, tüm yarasa türlerinin benzer olduğuna, bunların genellikle tehlikeli hastalıklar taşıdığına ve örneğin insanın saçlarına dolanarak onlarla etkileşime geçmeye çalıştıklarına inanma eğiliminde. Fakat yarasalar kemirgenlerle yakın akraba değil ve inanılmaz düzeyde çeşitliliğe sahip bir hayvan takımı. Mağaralarda yaşayan yabanarısı yarasasından büyük uçan tilkiye kadar farklılık gösterir. Yarasa türleri dünya çapında meyve, nektar, böcek ve balıkların da dahil olduğu geniş bir besin yelpazesine sahip.
Çoğu yarasa insanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışır ama biz habitatlarını ellerinden almaya devam ettikçe bunu yapmaları daha zor oluyor. Burada, ABD’nin Ortabatı eyaletlerindeki pek çok yarasa türü, ölü ağaçların çıkıntılı kabuklarına tünemeyi tercih eder. Ancak ağaç sayısı azaldıkça yarasalar ancak insanların tavan aralarında, barakalarında ve garajlarında yuva bulabiliyor. Bu da onları istenmeyen etkileşimlerin gerçekleşebileceği yakın mesafeye getiriyor.

Vahşi hayvan pazarlarıyla yeni koronavirüs benzeri hastalıkların ortaya çıkışı arasında nasıl bir ilişki var?
Yaban hayvanı pazarları çoğunlukla doğadan toplanan ve birbirleriyle çok yakın tutulan sayısız türde hayvanı barındırıyor. Bunlar doğada olsa birbirleriyle temasa geçmeyecek hayvanlar. Bazen canlı ve ölü hayvanlar üst üste istifleniyor ve bu da kanla salyanın aktarımına neden oluyor. Bu pazarlarda çalışanlar ya da egzotik hayvan ticareti veya mutfak kullanımı için hayvanları satın alanlar, bir dizi hastalığa maruz kalma tehlikesine giriyor.

Sıçrama olayı nedir? Bunun gerçekleşmesi hangi etkenlere bağlı?
Bir patojenin konak türünden, sıklıkla tıpkı bir vahşi hayvan pazarındaki gibi doğal olmayan etkileşim yoluyla yeni bir türe geçmesine sıçrama olayı denir. Tarihsel konakta bu patojene karşı bağışıklık evrimleşmiş olabilir. Ancak yeni etkilenen türün muhtemelen doğal bir direnci yoktur ve bu da onu salgına açık hale getirir.
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, bir vahşi hayvan pazarındaki sıçrama ihtimali pek çok faktörden etkilenebilir. Bunların arasında enfeksiyon düzeyi, hijyen koşulları, yiyecek hazırlama yöntemleri ve patojenin yeni ara konakla uyumluluğu yer alır. Bu bulaşmanın salgına dönüşüp dönülmeyeceğini belirleyen ilginç bir etken de patojenin ne kadar ölümcül olduğudur. Hastalıklar konaklarını çabuk öldürürse yeni bireylere bulaşma imkanı azalır. Daha az ölümcül hastalıklar ise daha fazla bireye yayılabilir.

Bu sorunun bir çözümü var mı?
Yarasaların insanlarla etkileşime geçmeyi seçmediğini yeniden vurgulamak önemli. Biz hayvanları doğadan alıp insanlarla yakın temasa sokarak kendimizi tehlikeye atıyoruz. Tıpkı Netflix’in Tiger King belgesel serisinde olduğu gibi. Benzer şekilde hayvan kökenli ürünleri nasıl elde ettiğimize dair dikkatli düşünmediğimizde, habitatı yok ettiğimizde, yaban hayata yakın mesafede yaşadığımızda veya vahşi hayvanları beslerken ve insana alıştırırken biz kendimizi tehlikeye sokuyoruz. Olması gerektiği gibi olması, yani yaban kalması için doğal yaşama saygı duymamız gerekiyor.

Yarasalar üzerine yapılan araştırmalar ve çevreci faaliyetler insan sağlığı ve toplumuna nasıl fayda sağlıyor?
Çok çeşitli oldukları için yarasalar araştırma için inanılmaz bir canlı grubu. Uçacak şekilde evrimleşmeleri, sesle yer belirlemeleri ve gececiliğe adapte olmaları… Bunların hepsi araştırmak için heyecan verici alanlar. Çoğu yarasa türü boyutlarına göre çok uzun ömürlü. Bu nedenle bilim insanları nasıl yaşlandıklarını araştırmakla da ilgileniyor. Daha önce belirttiğim gibi, nalburunlu yarasa gibi türler, diğer türler için ölümcül olan bulaşıcı hastalıklarda hayatta kalmalarını sağlayan özgün bir bağışıklık sistemine sahip. Bunun nasıl mümkün olduğuyla ilgili öğrenecek çok şeyimiz var.
Diğer yandan, çoğu yarasa türü ekosistem için yaşamsal hizmetler gerçekleştirir. Bunlar böcekleri yeme, nektarlarından beslenirken bitkilerin tozlaşmasını sağlama ve meyve tohumlarını yayma gibi insan sağlığı ve ekonomisi açısından da faydalı görevler. Örneğin, Güney Illinois Üniversitesi’nden araştırmacılar, böcekle beslenen yarasa türlerinin mısır ekinlerine zarar veren böcekleri kontrol altına alarak dünya çapında bir milyar dolar tasarruf sağladığını hesapladı. Burada, Illinois’te de tarıma zarar veren unsurları baskılamak son derece önemli. Üstelik yarasalar, sivrisinek gibi ev böceklerini de tüketerek de bize fayda sağlıyor.



Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
TT

Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

Erin Keller Son dakika haberleri ve gündem muhabiri 

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

500 milyon yıllık bir fosilin analizine dayanan yeni araştırma, örümcekler ve diğer araknidlerin denizden gelmiş olabileceğini öne sürüyor.

Bilim dergisi Current Biology'de salı günü yayımlanan araştırmaya göre, "mükemmel şekilde korunmuş" örnek, bu canlıların kara hayatına uyum sağlamadan önce yüzdüğü fikrini destekliyor.

Arizona Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bir zamanlar at nalı yengeçlerinin atası olduğu düşünülen ve nesli tükenmiş bir Kambriyen dönemi türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini analiz etti. Bununla birlikte çalışma, bu canlının sinir yapısının modern örümcekler ve akrabalarına daha çok benzediğini ortaya koydu ki bu da araknidlerle daha önce düşünülenden daha yakın bir evrimsel bağa sahip olduğunu işaret ediyor.

Mollisonia'nın vücudunun prosoma adı verilen ön kısmı, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri örüntüsüne sahip. İlaveten örümceklerde ve diğer araknidlerde bulunan dişlere benzeyen bir çift kıskaç benzeri "pençelere", bölünmemiş beyninden kısa sinirler uzanır.

Araştırmacılar, fosilin bir ilk araknid olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli özelliğin, beyninin benzersiz organizasyonu olduğunu söyledi: Modern kabuklular, böcekler, çıyanlar ve at nalı yengeçlerinde görülen önden arkaya düzenlemenin tersi, bu fosilin beyninde var.  

Arizona Üniversitesi'nde ders veren Nick Strausfeld başyazarı olduğu araştırma hakkında yaptığı açıklamada, fosilin beyninin modern örümceklere benzer şekilde "geriye doğru çevrilmiş" gibi göründüğünü söyledi.

Bu arkadan öne beyin düzenlemesi, hareket kontrolünü artıran sinir kısayolları sağlayan, çok önemli bir evrimsel adaptasyon olabilir.

Araştırmaya göre bu keşif, çeşitlenmenin yalnızca ortak bir atanın karaya geçişinden sonra gerçekleştiğine dair yaygın inancı sorgulanmasına neden oluyor. Daha önceki fosil kanıtları, araknidlerin yalnızca karada yaşayıp evrimleştiğini öne sürüyordu.

Görsel kaldırıldı.Mollisonia'nın vücudunun ön kısmı ya da prosoma, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri düzenine sahip (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)


Strausfeld, "Araknidlerin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, atalarının ne tür keliserliler olduğu ve bunların at nalı yengeçleri gibi deniz türü veya yarı sucul olup olmadığı hala şiddetle tartışılıyor" dedi.

Mollisonia benzeri araknidler karadaki yaşama adapte olurken, muhtemelen ilk böcekler ve kırkayaklarla beslendi. Bu ilk araknidler, önemli bir savunma mekanizması olan böcek kanatlarının evrimini de etkilemiş olabilir.

Araştırmacılar, Mollisonia'nın soyunun muhtemelen örümceklere, akreplere, böğlere, kırbaç akreplerine ve kamçılı akreplere yol açtığını söylüyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news