Otomotiv ihracatı frene çok sert bastı

Otomotiv ihracatı frene çok sert bastı
TT

Otomotiv ihracatı frene çok sert bastı

Otomotiv ihracatı frene çok sert bastı

Bursa'da otomotiv endüstrisi; korona virüs salgını sebebiyle ana ve tedarik endüstrisinin üretime büyük ölçüde ara vermesi yüzünden nisan ayında yüzde 77 düşüşle 596 milyon dolar ihracat yaptı.
Nisan ayında tüm ana ürün gruplarında çift haneli düşüş yaşanırken, ana ihracat pazarı AB Ülkelerine ise düşüş yüzde 81 oldu. Yılın ilk üçte birlik dönemi geride kalırken, ocak-nisan dönemi otomotiv endüstrisi ihracatı yüzde 27 düşüşle 7,6 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Türkiye ihracatında 14 yıldır üst üste lider sektör olan otomotiv endüstrisi, korona virüs salgını sebebiyle ana ve tedarik endüstrisinin üretime büyük ölçüde ara vermesi yüzünden nisan ayı ihracatında yüzde 77 düşüş yaşadı.
Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) verilerine göre, nisan ayında Türkiye ihracatında dördüncü sırada yer alan otomotiv sektörünün ihracatı 596 milyon dolar oldu. Endüstrinin Türkiye ihracatından aldığı pay ise yüzde 6,6 olarak gerçekleşti. Nisan ayında tüm ana ürün gruplarında çift haneli düşüş yaşanırken, ana ihracat pazarı AB Ülkelerine ise düşüş yüzde 81 oldu. Yılın ilk üçte birlik dönemi geride kalırken, ocak-nisan dönemi otomotiv endüstrisi ihracatı yüzde 27 düşerek 7,6 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Tedarik endüstrisi en büyük ürün grubu oldu
Nisan ayında ürün grupları bazında binek otomobil yüzde 86 azalarak 132 milyon dolar oldu. Tedarik endüstrisi ihracatı yüzde 63 azalarak 342 milyon dolar olurken, tedarik endüstrisi otomotiv ihracatında en büyük ürün grubunu oluşturdu. Eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlar ihracatı yüzde 91,5 azalarak 40 milyon dolar, otobüs-minibüs-midibüs ihracatı yüzde 68,5 azalarak 53,5 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Tedarik endüstrisinde en fazla ihracat yapılan ülke olan Almanya’ya ihracatta yüzde 63 oranında azalma görülürken, yine önemli pazarlardan ABD’ye yüzde 69, İtalya’ya yüzde 72, Rusya’ya yüzde 57, Birleşik Krallık’a yüzde 74 ihracat düşüşü görüldü. Binek otomobillerde önemli pazarlar olan Fransa’ya yüzde 82, Almanya’ya yüzde 74, İtalya’ya yüzde 82, İsrail’e yüzde 83, Mısır’a yüzde 50 ihracat düşüşü yaşandı. Eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlarda ise ABD’ye yüzde 25, İtalya’ya yüzde 90, Romanya’ya yüzde 53, Belçika ve Fransa’ya yüzde 97’şer ihracat düşüşü görüldü. Otobüs minibüs
midibüs ürün grubunda ise Fransa’ya ihracat yüzde 60, Almanya’ya yüzde 66, İtalya’ya yüzde 79, Romanya’ya yüzde 99 düştü.

Almanya’ya ihracat yüzde 70 geriledi
Endüstrinin en büyük pazarı olan Almanya’ya nisanda 110 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Almanya’ya yönelik ihracat yüzde 70 geriledi. İtalya 50 milyon dolar ihracat rakamı ile ikinci büyük pazar olurken, bu ülkeye yönelik otomotiv ihracatı geçen yıla göre yüzde 79 oranında düşüş gösterdi. Üçüncü büyük pazar konumunda yer alan Fransa’ya yönelik ihracat da yüzde 82 gerileyerek 48 milyon dolar olarak gerçekleşti. Önemli pazarlardan ABD’ye yüzde 70, Birleşik Krallık’a yüzde 90,5 Polonya’ya ve Hollanda’ya 80’er, Belçika’ya yüzde 78, İsrail’e yüzde 75 ihracat düşüşü yaşandı.

AB’ye ihracat yüzde 81 düştü
Geçen ay ülke grubu bazında en büyük pazar olan Avrupa Birliği Ülkeleri’ne ihracat yüzde 63,2 pay ile 377 milyon USD oldu. AB ülkelerine yönelik ihracat yüzde 81 düştü. Nisanda Afrika ülkelerine yüzde 63, Ortadoğu ülkelerine yüzde 64, ihracat düşüşü yaşandı.



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe