İçişleri Bakanlığı 81 İl Valiliğine 'Sokağa Çıkma Kısıtlaması' konulu genelge gönderdi

İçişleri Bakanlığı 81 İl Valiliğine 'Sokağa Çıkma Kısıtlaması' konulu genelge gönderdi
TT

İçişleri Bakanlığı 81 İl Valiliğine 'Sokağa Çıkma Kısıtlaması' konulu genelge gönderdi

İçişleri Bakanlığı 81 İl Valiliğine 'Sokağa Çıkma Kısıtlaması' konulu genelge gönderdi

İçişleri Bakanlığı, 15 ilde 16-19 Mayıs tarihlerinde uygulanacak sokağa çıkma kısıtlamasına ilişkin olarak il valiliklerine “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” konulu genelge gönderdi.
İçişleri Bakanlığı, 81 il valiliğine “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” konulu genelge gönderdi. Bakanlığın valiliklere gönderdiği Genelgede, koronavirüs salgınının görüldüğü andan itibaren, Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulunun önerileri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda; salgının/bulaşın toplum sağlığı ve kamu düzeni açısından oluşturduğu riski yönetme, sosyal izolasyonu temin, sosyal mesafeyi koruma ve yayılım hızını kontrol altında tutma amacıyla birçok tedbir kararı alınarak uygulandığı belirtildi.
Genelgede, alınan tedbirlerin, bulaşın yayılım hızının düşürülmesine olan etkisinin en üst noktaya taşınabilmesi amacıyla; Büyükşehir statüsündeki 14 il ile Zonguldak ilini kapsayacak şekilde, İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi ile Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 27 ve 72’nci maddeleri uyarınca il valileri tarafından aşağıdaki ek tedbirlerin alınması gerektiği ifade edildi.
Bu kapsamda; 15 Mayıs 2020 tarihi saat 24.00 ile 19 Mayıs 2020 tarihi saat 24.00 arasında büyükşehir statüsündeki Ankara, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Konya, Manisa, Sakarya, Samsun, Van ve Zonguldak olmak üzere toplam 15 il sınırı içinde bulunan vatandaşlarımızın sokağa çıkmaları kısıtlanacak.

Açık olacak iş yeri, işletme ve kurumlar
Söz konusu Genelgede, sokağa çıkma kısıtlamasında açık olacak iş yeri, işletme ve kurumlara ilişkin bilgiler de paylaşıldı. Açık olacak iş yeri, işletme ve kurumlara ilişkin şu ifadelere yer verildi:
“Sokağa çıkma kısıtlamasının günlük hayata etkisini en az düzeyde tutmak amacıyla;
a) Market, bakkal, manav ve kasaplar;
a.1- Sokağa çıkma kısıtlaması öncesinde 15 Mayıs 2020 Cuma günü market, bakkal, manav ve kasaplar saat 23.00’a kadar faaliyetlerine devam edebilecek.
a.2- Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu 16 Mayıs Cumartesi ve 17 Mayıs Pazar günleri market, bakkal, manav, kasaplar ve online satış yapan işletmeler de kapalı olacak.
a.3- Kısıtlamanın olduğu 18 Mayıs Pazartesi ve 19 Mayıs Salı günleri marketler, bakkallar, manavlar ve kasaplar 10.00-16.00 saatleri arasında faaliyet gösterebilecek. Vatandaşlar (65 yaş ve üzeri ile 20 yaş ve altında bulunanlar hariç olmak üzere) zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlı olmak ve araç kullanmamak şartıyla (engelli vatandaşlarımız hariç) ikametlerine en yakın market, bakkal, manav ve kasaplara gidip gelebilecektir. Aynı saatler arasında marketler, bakkallar, manavlar ve kasaplar evlere/adrese servis şeklinde de satış yapabilecek.
b) 16 Mayıs Cumartesi, 17 Mayıs Pazar, 18 Mayıs Pazartesi ve 19 Mayıs Salı günleri ekmek üretiminin yapıldığı fırın ve/veya unlu mamul ruhsatlı iş yerleri ile bu iş yerlerinin sadece ekmek satan bayileri, ayrıca tatlı üretiminin yapıldığı/satıldığı iş yerleri açık olacak. (Bu iş yerlerinde sadece ekmek, unlu mamul ve tatlı satışı yapılabilir.).
16 Mayıs 2020 Cumartesi,17 Mayıs 2020 Pazar günleri ile 18 Mayıs 2020 Pazartesi, 19 Mayıs 2020 Salı günleri vatandaşların dışarı çıkamadığı saatlerde tatlı satışı yapan iş yerleri sadece eve/adrese servis şeklinde satış yapabilecek.
c) Ramazan ayı münasebetiyle, sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu 16 Mayıs 2020 Cumartesi, 17 Mayıs 2020 Pazar, 18 Mayıs 2020 Pazartesi ve 19 Mayıs 2020 Salı günleri, sadece evlere paket servis şeklinde hizmet sunmak üzere lokanta ve restoran tarzı işyerleri,
ç) İlaç, tıbbi cihaz, tıbbi maske ve dezenfektan üretimi, nakliyesi ve satışına ilişkin faaliyetleri yürüten iş yerleri,
d) Kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşları, eczaneler, veteriner klinikleri ve hayvan hastaneleri,
e) Zorunlu kamu hizmetlerinin sürdürülmesi için gerekli kamu kurum ve kuruluşları ile işletmeler (Havalimanları, limanlar, sınır kapıları, gümrükler, karayolları, huzurevleri, yaşlı bakım evleri, rehabilitasyon merkezleri, Acil Çağrı Merkezleri, AFAD Birimleri, Vefa Sosyal Destek Birimleri, Göç İdaresi, PTT vb.),
f) Valilikler/Kaymakamlıklar tarafından yerleşim merkezleri için her 50.000 nüfusa bir adet ve il sınırları içinden geçen şehirlerarası karayolu ve varsa otoyol üzerinde her 50 km için bir adet olmak üzere belirlenecek sayıda akaryakıt istasyonu ve lastik tamircisi (Bu madde kapsamında açık olacak akaryakıt istasyonları ile lastik tamircileri kura yöntemi ile belirlenecektir ve nöbetçi akaryakıt istasyonlarının marketleri açık olacaktır.),
g) Doğalgaz, elektrik, petrol sektöründe stratejik olarak faaliyet yürüten büyük tesis ve işletmeler (Rafineri ve petrokimya tesisleri ile termik ve doğalgaz çevrim santralleri gibi),
ğ) İçme suyu dolum tesisleri ile içme suyu, gazete ve mutfak tüpü dağıtımını yapan şirketler,
h) Hayvan barınakları, hayvan çiftlikleri ve hayvan bakım merkezleri,
ı) Sağlık hizmetlerinin kapasitesini arttırmaya yönelik acil inşaat, donanım vb. faaliyetleri yürüten işletme/firmalar,
i) Bulunduğu yerin İl/İlçe Hıfzıssıhha Kurulu tarafından izin verilmesi şartı ile makarna, un ve unlu mamüller, süt, et, balık üretimi ile gibi temel gıda maddelerinin üretiminin yapıldığı tesisler ve kâğıt, kolonya üretimi başta olmak üzere hijyen malzemeleri ile bu malzemelerin üretimi için ihtiyaç duyulacak hammaddelerin üretiminin yapıldığı tesisler,
j) Yurt içi ve dışı taşımacılık (ihracat/ithalat/transit geçişler dahil) ve lojistiğini yapan firmalar,
k) Oteller ve konaklama yerleri,
l) Gıda, temizlik ve ilaç gibi sektörlere ambalaj sağlayan üretim tesisleri,
m) Çalışanları inşaat alanında/maden alanında bulunan şantiyede konaklayarak yapımı veya çalışması devam eden büyük inşaatlar ile madenler (Bu madde kapsamında inşaat ve konaklama aynı şantiye alanı içinde ise izin verilir, başka bir yerden çalışanların gelmesine ve şantiyede kalanların başka bir yere gitmelerine izin verilmez. Çalışma alanı sadece inşaat alanı/maden sahaları ile sınırlıdır.),
n) Gazete, radyo ve televizyon kuruluşları ile gazete basım matbaaları,
o) Daha önceden sözleşmeye/taahhüde bağlanmış ve belirlenen süre içerisinde yetiştirilmesi gereken ihracata konu; mal, malzeme, ürün, araç-gereç üreten iş yerleri ve tesisler (mevcut zorunluluklarını ispatlamaları ve anılan şartlara uymaları kaydıyla),
ö) Zirai amaçlı akaryakıt satışı yapılan Tarım Kredi Kooperatifleri,
p) Kısıtlama süresinde yağmura bağımlı tarımsal faaliyetler göz önünde bulundurularak Valilikler/Kaymakamlıklar tarafından tespit edilecek ihtiyaca göre kura ile belirlenecek; zirai ilaç, tohum, fide, gübre vb. tarımsal üretime ilişkin ürün satışı yapan işletmeler.”

İstisna kapsamında olan kişiler
Öte yandan, Genelge’de istisna kapsamında olan kişilere de yer verildi. Genelge’de bu kapsamda değerlendirilen kişilere ilişkin şu bilgiler paylaşıldı:
“a) Bu Genelgenin (2) numaralı başlığında yer alan “Açık Olacak İş yeri, İşletme ve Kurumlarda” yönetici, görevli veya çalışanlar,
b) Kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanmasında görevli olanlar (Özel güvenlik görevlileri dahil),
c) Acil Çağrı Merkezleri, Vefa Sosyal Destek Birimleri, Kızılay ve AFAD’da görev alanlar,
ç) Cenaze defin işlemlerinde görevli olanlar (din görevlileri, hastane ve belediye görevlileri vb.) ile birinci derece yakınlarının cenazelerine katılacak olanlar,
d) Elektrik, su, doğalgaz, telekomünikasyon vb. kesintiye uğramaması gereken iletim ve altyapı sistemlerinin sürdürülmesi ve arızalarının giderilmesinde görevli olanlar,
e) Ürün ve/veya malzemelerin nakliyesinde ya da lojistiğinde (kargo dahil), yurt içi ve yurt dışı taşımacılık, depolama ve ilgili faaliyetler kapsamında görevli olanlar,
f) Yaşlı bakımevi, huzurevi, rehabilitasyon merkezleri, çocuk evleri vb. sosyal koruma/bakım merkezleri çalışanları,
g) Otizm, ağır mental retardasyon, down sendromu gibi “Özel Gereksinimi” olanlar ile bunların veli/vasi veya refakatçileri,
ğ) Demir-çelik, cam, ferrokrom vb. sektörlerde faaliyet yürüten iş yerlerinin yüksek dereceli maden/cevher eritme fırınları ile soğuk hava depoları gibi zorunlu olarak çalıştırılması gereken bölümlerinde görevli olanlar,
h) Bankalar başta olmak üzere yurt çapında yaygın hizmet ağı olan kurum, kuruluş ve işletmelerin bilgi işlem merkezlerinin çalışanları (asgari sayıda olmak kaydıyla),
ı) Bozulma riski bulunan bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimi, işlenmesi, pazarlanması ve nakliyesinde çalışanlar,
i) Küçükbaş-büyükbaş hayvanları otlatanlar, arıcılık faaliyetini yürütenler,
j) 30 Nisan 2020 tarih ve 7486 sayılı Genelgemiz kapsamında oluşturulan Hayvan Besleme Grubu Üyeleri ile sokak hayvanlarını besleyecek olanlar,
k) İkametinin önü ile sınırlı olmak kaydıyla evcil hayvanlarının zorunlu ihtiyacını karşılamak üzere dışarı çıkanlar,
l) Kısıtlama süresince ekmek dağıtımı yapanlar ile lokanta, restoranlar ve tatlı satış yerlerinin evlere servis hizmetinde görevli olanlar ve 18 Mayıs 2020 Pazartesi ve 19 Mayıs 2020 Salı günü 10.00-16.00 saatleri arasında ise market, bakkal, manav ve kasapların evlere servis hizmetinde görevli olanlar,
m) Zorunlu sağlık randevusu olanlar (Kızılay'a yapılacak kan ve plazma bağışları dahil),
n) Yurt, pansiyon, şantiye vb. toplu yerlerde kalanların gereksinim duyacağı temel ihtiyaçların karşılanmasında görevli olanlar,
o) İş sağlığı ve güvenliği nedeniyle iş yerlerinden ayrılmaları riskli olan çalışanlar (iş yeri hekimi vb.),
ö) Veteriner hekimler,
p) Tarımsal üretimin devamlılığı için gerekli olan ekim-dikim, sulama-ilaçlama gibi faaliyetler kapsamında bölgesel özelliklere göre İl/İlçe Hıfzıssıhha Kurullarınca izin verilenler,
r) Servis hizmeti vermek üzere dışarıda olduklarını belgelemek şartı ile teknik servis çalışanları,
s) İşyerlerinin kapalı olduğu saatlerde/günlerde sürekli olarak iş yerlerini bekleyenler,
ş) Belediyelerin toplu taşıma, temizlik, katı atık, su ve kanalizasyon, ilaçlama, itfaiye ve mezarlık hizmetlerini yürütmek üzere hafta sonu, Pazartesi ve Salı günleri çalışacak personel,
t) Tedarik zincirinin aksamaması amacıyla sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu 18 Mayıs 2020 Pazartesi ve 19 Mayıs 2020 Salı günleri 07.00-10.00 saatleri arasında marketler, bakkallar, manavlar, kasaplar ile 19 Mayıs 2020 Salı günü saat 18.00'dan sonra marketler ve sebze-meyve hallerinde mal, malzeme ve ürünlerin nakli, kabulü, depolama ve satışa hazırlama aşamasında görevli olanlar (Bu madde kapsamında hiçbir şekilde mal, malzeme ve ürün satışı yapılamaz.),
u) Madencilik, inşaat ve diğer büyük yatırım projelerinde kullanılmakta olan patlayıcıların imalat ve lojistiğinde çalışanlar,
ü) 17 Mayıs 2020 Pazar günü, 11.00-15.00 saatleri arasında yürüme mesafesiyle sınırlı olmak, sosyal mesafe kuralına riayet etmek ve maske takmak kaydıyla 65 yaş ve üzeri ile kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımız ve ihtiyaç duyulan hallerde bunların refakatçileri,
v) Mahkeme kararı çerçevesinde çocukları ile şahsi münasebet tesis edecekler (mahkeme kararını ibraz etmeleri şartı ile),
Belirtilen istisnalar dışındaki tüm vatandaşlarımızın evlerinde kalması esastır.”
“Seyahat izin belgeleri sokağa çıkma kısıtlaması süresince geçerli olacak”
Ayrıca Genelgede, seyahat izin belgelerinin sokağa çıkma kısıtlaması süresince geçerli olacağı da belirtildi. Başta sağlık ve güvenlik olmak üzere kamu düzeninin tesisi için görevli olan kamu görevlilerinin şehir içi toplu ulaşımlarını teminen belediyelerce gerekli tedbirlerin alınacağı da vurgulandı.

Ekmek dağıtımı
Genelgede ekmek dağıtımının nasıl sağlanacağına ilişkin talimatlar da yer aldı. Ekmek dağıtımına ilişkin, “Ekmek dağıtımının düzenli olması amacıyla Vali ve Kaymakamların başkanlığında fırıncılar odası, yerel yönetim, emniyet ve jandarma temsilcilerinin katılımıyla oluşturulacak bir komisyon tarafından, her mahalle için muhtar görüşü de alınarak ivedilikle il/ilçe ekmek dağıtım planı yapılacak, plan doğrultusunda il/ilçedeki ekmek üreten iş yerlerinin sorumlu oldukları dağıtım bölgeleri (mahalle/cadde/sokak ölçeğinde) ile her dağıtım bölgesi için görev yapacak araç listeleri belirlenecektir. Bu şekilde yapılacak planlama dışında sadece Vefa Sosyal Destek Birimleri ekmek dağıtımını gerçekleştirebilecek” bilgisi paylaşıldı.

Genelge’de şu bilgilere de yer verildi:
“Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu 16 Mayıs 2020 Cumartesi ve 17 Mayıs 2020 Pazar günü gazete dağıtımı, gazete şirketlerinin ring halinde çalışacak dağıtım araçları, belirlenen içme suyu dağıtım bayileri ve Vefa Sosyal Destek Birimleri aracılığıyla yapılacaktır (bu kapsamda gazete dağıtımının evlere servis şeklinde yapılması esastır.). 18 Mayıs 2020 Pazartesi ve 19 Mayıs 2020 Salı günü gazete dağıtımı/satışı marketler ve bakkallar aracılığı ile yapılacak.”



Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.


Müslüman Kardeşler Teşkilatı ve cevaplamak istemediğimiz sorular

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García
TT

Müslüman Kardeşler Teşkilatı ve cevaplamak istemediğimiz sorular

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García

Hüsam İtani

ABD Başkanı Donald Trump’ın yardımcılarını Mısır, Lübnan ve Ürdün'deki Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı (İhvan-ı Müslimin) ‘terör örgütü’ olarak tanımlamayı düşünmelerini çağırması, şu an dünyanın dört bir yanında aranan ve çok az müttefiki kalan Müslüman Kardeşler Teşkilatı’na karşı büyük bir zafer olarak görüldü.

Trump tarafından 25 Kasım'da imzalanan ve yönetimindeki yetkililere, gerekli gördükleri takdirde 45 gün içinde yaptırım uygulayabilme hakkı veren başkanlık kararnamesi, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın tarihini, fikirlerini ve uygulamalarını yeniden gündeme getirdi.

Ancak, son zamanlarda yayınlanan yazılar ve incelemelerin önemli bir kısmı, Müslüman Kardeşler Teşkilatı, liderleri, politikaları ve yüzlerce mecrada dolaşımda olan hikayeleri hakkında halihazırda bilinenlerin yanında, teşkilatın kökleri ve faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki yetkililerle ve onların desteğini kazanmak isteyen ve kendi çıkarları için harekete geçirmek istedikleri uluslararası güçlerle olan ilişkilerini anlatmakla yetiniyor.

Trump'ın açıklamasından sonra yayınlanan makalelerin çoğunda, olayın yüzeyinden biraz daha derine inen soruları yanıtlamaktan kaçınılması üzücü. Haberler beş soruyu (kim, ne zaman, neden, nasıl, nerede?/5N1K) geçerli haber olarak kabul edilecekse, bize ulaşan makalelerde gördüklerimiz, akademik araştırma veya belgesel çalışma olmaktan çok haber olmayı bile tenezzül etmiyor. Bunun nedeni, Müslüman Kardeşler Teşkilatı karşıtlığını ifade etmenin, ona karşı olumsuz tutumun nedenlerini açıklamaktan daha ağır basmasıdır.

Bu yüzden Müslüman Kardeşler Teşkilatı, söz konusu makalelere göre Arap ve Müslüman toplumlara karşı kötü niyetli olan, İslam dini istismarının arkasına gizlenen, Arap ve İslam ülkelerinde ilerleme, kalkınma ve modernite ile ilgili ne varsa baltalamaya çalışan, daha önce bilinmeyen sosyal politikalar ve ritüeller icat eden, belirsiz motiflere ve uluslararası güçlere sahip bir grup insan olarak kalıyor. Bu güç, geçmiş yüzyılların karanlığından ortaya çıkmış ve Batı, Doğu veya en çok para ödeyenin hizmetinde iktidarı ele geçirmeyi amaçlıyor.

İslam dini ve siyaset arasındaki ilişki, İslam dininin kendisi kadar eskidir. Din, siyasi bilincin en eski biçimlerinden biridir ve başlangıcından bu yana örgütsel ve siyasi ifadelerini bulmuştur.

erfg
Hükümet karşıtı bir miting sırasında bir Kur'an-ı Kerim nüshasını havaya kaldıran bir gösterici, 4 Mayıs 2005 (AFP)

Bu teşhis, her ne kadar popüler de olsa, aynı zamanda eksik olduğunu da söyleyebiliriz. Zira bir yandan bazı gerçekleri, diğer yandan bazı siyasi propagandaları içeriyor. Tıpkı Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın kendini Müslümanların kurtarıcısı olarak göstererek, Müslüman halkların yaşadığı tüm krizlerin panzehrinin, İslam dininin kendi yorumlamaları ve siyasi uygulamalarında yattığını savunması gibi. İslam çözümün ta kendisidir ve İslam ümmetinin yükselişi ve yeniden şahlanışı, iç ve dış tiranlardan kurtuluşu için doğru yol İslam'da, daha doğrusu onların İslam anlayışında yatmaktadır. Bunun çok genel bir ifade olduğunu söylemeye gerek yok. Çünkü İslam ümmetinden bahsetmek, ülkelere, halklara, dillere, mezheplere, inançlara ve sınıflara yayılmış, kategorize edilemeyen ve tek bir siyasi-dini ideoloji altında toplanamayan bir milyardan fazla Müslüman'ın çeşitliliğini hesaba katmaz. Müslüman halklar ve uluslar İslam inancının temellerini paylaşsalar bile, etnik ve kültürel farklılıkları ile çeşitli tarihsel deneyimleri Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın İslam dünyası vizyonuna indirgenemez.

İslam dinin siyasallaşması

Arap ülkelerinde değil, tüm dünyada İslam dinin siyasallaştıran ilk hareketin Müslüman Kardeşler olduğu ve ona mevcut otoriteden bağımsız bir liderlik hiyerarşisine göre işleyen grup olarak modern bir örgütsel yapı kazandırdığı yönünde yaygın bir inanç hakim. Bu iddia dikkatle incelenmeli. Öte yandan, İslam ve siyaset arasındaki ilişki İslam'ın kendisi kadar eskidir. Din, siyasi bilincin en eski biçimlerinden biridir ve başlangıcından bu yana örgütsel ve siyasi ifadelerini bulmuştur. İsmaililer, İbadiler, Karmatiler ve diğerleri gibi gruplar, temelde iktidardaki otoritelere karşı siyasi muhalefet güçleriydi ve kendilerini Pers'ten Fas'ın en batısına kadar uzanan misyoner ağları halinde örgütlemişlerdi.

Cezayir ve Fas'ta Fransızlar tarafından tarım arazilerinin müsadere edilmesini kolaylaştırmak amacıyla şeriat mahkemelerini ve dini vakıfları ortadan kaldırmak için yürütülen sistematik çalışmalar, şiddetli kırsal ayaklanmalara yol açtı.

Fransa’nın 1798 yılında Mısır’a gerçekleştirdiği askeri sefer, çok yönlü bir kültürel şok yarattı. Memlükler ve ardından Türklerin işgali nedeniyle uzun süredir siyasetten çekilmiş olan sivil toplum örgütlerini ve onların askeri ve mali aygıtlarını tüm kamusal alana geri döndürerek, faaliyetlerine yeniden başlamalarını ve Müslüman olmayan yabancı işgalcilere karşı tavır almalarını sağladı. Örneğin, El-Ezher'in Mısır'daki siyasi rolünün yeniden başlaması, o dönemde geleneksel düşünce yapısının cevaplaması zor sorular ortaya atan Fransız seferine kadar uzanabilir. Belki de El-Ezher öğrencisi Süleyman el-Halebi, Fransız seferinin komutanı General Jean-Baptiste Kléber’e suikast düzenleyerek yabancı zorluklarla başa çıkmanın bir yolunu gösterdi.

‘Neden?’ sorusuna cevap bulmaya çalışırken ikinci faktör, 1857 yılında Hindistan'da yaşanan isyanın acımasızca bastırılmasına kadar uzanabilir. İsyana karşı İngilizlerin verdiği yanıtta on binlerce kişi hayatını kaybetmiş olsa da bunların arasında hem Hindular hem de Müslümanlar vardı. Müslümanlar, İngilizlerin Hindistan'da doğrudan yönetimini (Britanya Rajı) kurmasının ve yüzyıllar süren çöküşün ardından son nefesini veren Babür İmparatorluğu'nun geriye kalan sembolik varlığını ortadan kaldırmasının ardından en büyük yenilgiyi yaşayanların kendileri olduğunu düşündüler. Müslüman Hintler, İngilizlere açıkça ve kolayca devredilen iktidara ve yüzlerce yıl boyunca Müslüman Babürler ve diğer milletler tarafından kuzey ve güney Hindistan'da (örneğin Malabar ve çevresinde) uygulanan ve çoğu İslam hukukundan türetilen yasaları değiştirme çabalarına verdikleri tepkilerden biri, Diyobend Medresesi'nin kurulmasıydı. Bu medrese, İngiliz sömürgeciliğiyle mücadele etmek için Hanefi-Maturidi fıkhına dayalı bir İslam projesi oluşturmayı ve bunu daha sonraki bir siyasi projenin teorik giriş kısmı olarak benimsemeyi kendine görev edindi.

Bunun yanında Fransızların Cezayir ve Fas'ta şeriat mahkemelerini ve dini vakıfları ortadan kaldırmak için sistematik olarak yürüttükleri çalışmalar, mülkiyet kayıtlarının imha edilmesi, toprak sahiplerinin uzaklaştırılması ve daha sonra ‘Kara Ayaklar’ olarak bilinen Fransız yerleşimcilerin getirilmesi yoluyla tarım arazilerinin müsadere edilmesinin önünü açtı. Faslı filozof Abdullah Laroui’nin ‘Fas Tarihinin Özeti’ adlı kitabına göre bu durum, Cezayir'de şiddetli kırsal ayaklanmalara yol açtı. Bu ayaklanmaların başında, Fas'ın kuzeyinde Emir Abdulkadir el-Cezairi'nin devrimi ve Fas genelinde ‘Mahzen’ (Fas'a özgü bir yönetim sistemi) ile çatışması geliyor.

Ayrıca, Abdullah Al-Aroui'nin "Fas Tarihinin Özeti" adlı kitabında anlattığı gibi, Fransızların Cezayir ve Fas'ta Şeriat mahkemelerini ve vakıflarını ortadan kaldırmak, mülkiyet kayıtlarını yok etmek, sahiplerini arazilerinden uzaklaştırmak ve Fransız yerleşimcileri (daha sonra "Kara Ayaklılar" olarak bilinenler) getirmek suretiyle tarım arazilerine el koymanın yolunu açmak için yürüttükleri sistematik çalışmalar, Cezayir'de belki de en ünlüsü Emir Abdülkadir el-Cezayiri'nin devrimi olan şiddetli kırsal ayaklanmalara ve Fas'ın kuzeyinde de "Makhzen" ile genel olarak bir çatışmaya yol açmıştır.

dc
Kahire'nin merkezindeki Tahrir Meydanı'nda toplanan Mısırlı protestocular, 19 Kasım 2011 (AFP)

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Haşimilerin İngilizler tarafından kandırılması, İngiltere’nin Haşimilere verdiği bir Arap krallığı kurma sözünü yerine getirmemesi ve 1920 yılında Fransız kuvvetleri Suriye'ye girip Kral 1. Faysal’ı devirdiğinde onları terk etmesi; Bu olaylar, bölge halkları arasında sömürge güçlerine karşı güvensizlik duygularını pekiştiren, misilleme ve kendini yeniden değerlendirme yolları aramaya iten faktörler arasında yer aldı ve onları büyük bir sıçrama yapmaya itti.

Buna, İslam halifeliğini yeniden canlandırma çabaları ve Mısır’da Sultan Fuad'ın (daha sonra Kral Fuad) halife unvanına hak kazandığını ilan etme çabaları eşlik etti.

Mısır şehirlerinde dini eğitim almamış, sosyal eğitim almış grupların ortaya çıkmasının Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın yükselişinin ana faktörlerinden biri olduğunu düşünürsek, belki de çok da yanılmamış oluruz.

Bu olaylar ve diğerleri, Napolyon’un Mısır seferi ile örneklendirilebileceğimiz Batı modernliğine ve İngilizlerin Hindistan ve Kuzey Afrika’daki baskıları ile örneklendirilebilir Batı sömürgeciliğine karşı düşmanlık gibi çeşitli ilkeler üzerine inşa edilen siyasal veya aktivist İslam’ın ortaya çıkmasının arka planını oluşturdu. Her iki düşmanlık da İslam’ı bir din ve kimlik olarak hedef aldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi, halifeliğin yerini alan sivil devlet de şiddetle reddedildi. Bu düşmanlık faktörleri bir araya gelerek, dini kimlik ya da Batı milliyetçiliği ve sol ideolojiler yoluyla her türlü kurtarıcıya hazır bir zemin oluşturdu. Bununla birlikte siyasal İslam'ın kurulmasının, Mısır ve Ortadoğu'da komünist ve milliyetçi partilerin ortaya çıkmasıyla aynı zamana denk gelmesi tesadüf değildi. O dönem, gerçeklikle başa çıkmak için niteliksel olarak yeni yolların aranmasını gerektiriyordu. 

Bu bağlamda, medeniyet ya da sömürgecilik gibi Batı'nın meydan okumalarına verilen yanıtların, o dönemde İslam dini düşüncesi açısından en gelişmiş iki ülkeden gelmesi şaşırtıcı olmadı. Bunlar Hindistan (Deybandi Medresesi ve onu izleyen hareketler, bunların bazıları Hindistan'ın bağımsızlığı için ardından Pakistan'da Müslüman bir devletin kurulması için verilen mücadelede yer aldı) ve Mısır'dı. Mısır'da El-Ezher, direnişin ilk aşamalarında öncü bir rol oynadı ve ardından İmam Muhammed Abdu ile modernleşmenin gerekliliklerine yanıt vermeye çalıştı.

Müslüman toplumların dönüşümü

Bu arada Mısır toplumu, Batı'ya gönderilen Mısırlı heyetler, müfredat değişiklikleri, geleneksel medreselerin yerine devlet okullarının kurulması ve okullarda zorunlu dersler olarak dil ve dinin yanı sıra modern seküler bilimlerin yaygınlaşmasıyla, İslam dünyasındaki diğer toplumlardan önce yeni eğitim yaklaşımlarını benimsemişti. Bu değişiklikler, Mısır toplumunda derin bir etki bırakmadan geçmedi. Mısır toplumu, sanayileşmenin başlangıcına ve Batı kültür ürünlerinin akınına tanık oldu. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre ayrıca 19. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar Avrupa milliyetçi fikirlerinden etkilenen ve İngiliz sömürgeciliğine karşı duygular besleyen eğitimli kentli sınıfların ortaya çıkışına da şahitlik etti.

dfv
Hasan el-Benna (AFP)

Mısır şehirlerinde dini eğitim almamış, sosyal eğitimli grupların ortaya çıkmasını Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın yükselişinin ana faktörlerinden biri olarak değerlendirirsek, belki de çok da yanılmayız. Bu eğitimli kişiler, modern bilgiye sahip seçkin bir grup olarak ülkelerindeki durum hakkında fikirlerini ifade etme hakkına sahip olduklarına inanıyorlardı ve aynı zamanda İslam dininin kendi saflarında en açık şekilde ifade ettiği kimlikten ayrılmak istemiyorlardı.

Bilindiği üzere Mısırlı yazar Taha Hüseyin'in yazdığı ‘Cahiliye Şiiri Üzerine’ adlı kitabı, İslam öncesi (Cahiliye) dönemi şiirinden günümüze ulaşanları sorgulaması tartışma yaratmış, ardından Mısır kültürünün Arap-İslam kültüründen çok Helenistik-Roma medeniyetinin bir parçası olduğunu öne sürerek Batı kültürüne entegrasyon çağrısında bulunmasıyla kopardığı fırtınalar, Hüseyin’in ‘Mısır’da Kültürün Geleceği’ adlı kitabında da yer almıştı. Ancak bu fırtınalar Mısır'ın sadece Arap kimliğini değil, İslam kimliğini de vurgulamıştı.

Kültür ve siyasetin Arap yönü, daha sonraki aşamalarda İslam'dan ayrı olarak ortaya çıktı. Aynı durum, Ali Abdurrazık’ın ‘İslamda İktidarın Temelleri’ kitabına yöneltilen sert eleştiriler için de geçerli. Bazıları bu kitabı, 20. yüzyıla ait olması gereken bir ülkede İslam dininin siyasi iktidarı yönetme yeteneğini inkar eden bir eser olarak görüyor. Abdurrazık, dinin devletten ayrılması, dinin ibadetle sınırlı kalması ve siyasete karışmaması gerektiğini ve artık hiçbir gerekçesi kalmayan halifeliğin yeniden canlandırılmasının imkansız olduğunu savunmuştu. Burada, aktivist İslam olgusunun ortaya çıkışının ‘nasıl’ yönünü ele alıyoruz.

Aslında, Ali Abdül Abdurrazık’ın İslam tarihinden örnekler ve argümanlarla ortaya koyduğu ve desteklediği görüş, dini her şeyin –iktidar, siyaset, devlet ve bilim– ayrılmaz bir parçası haline getirmeyi ve sıradan insan yaşamının herhangi bir yönünden ayırmayı imkansız kılmayı amaçlayan çağrılarla çelişmektedir.

Seyyid Kutub'un fikirlerinin şiddet teorisinde oynadığı önemli rol hakkında çok sayıda makale olsa da şiddete başvurma ve şiddet kullanma, Hasan el-Benna'nın görüşlerinde de mevcut.

Bu görüşün, İmam Mehdi'nin gelişi beklenirken siyasi rol konusunda ikilemde olan bazı İranlı Şii çevrelerinde memnuniyetle karşılandığını belirtmek gerekir. Müslüman Kardeşler Teşkilatı, ‘Velayet-i Fakih’ doktrininin savunucuları gibi hukukçulara genel ve mutlak otorite hakkı verme noktasına kadar gitmemiş olsalar da vaat edilen halifeliği kurmanın bir yolu olarak İslami çizgideki siyasi örgütlerin iktidara gelme rolüne ilişkin teorik bir çözüm sunmuşlardı. Müslüman Kardeşler teorisyenlerinin birçok yazısının, daha sonra İran Devrimi'nin sembol isimleri haline gelen kişiler tarafından Farsçaya çevrildiği herkesçe biliniyor. (Müslüman Kardeşler'in İran Devrimi üzerindeki etkisini küçümseyen Valid Nasr'ın ‘Şii Uyanış’ adlı kitabına bakabilirsiniz. Nasr’ın kitabı, Müslüman Kardeşler'in önemini vurgulayan başka bir araştırmacı olan Olivier Roy'un görüşüyle zıtlık oluşturuyor.)

dwf
New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin güney kulesi alevler içinde kaldığı anlar, 11 Eylül 2001 (Reuters)

Durum ne olursa olsun, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan, dini olmayan eğitim almış ama yine de siyasi bir kimlik ve dünyadaki tüm olayları anlamak için bir çerçeve olarak İslam dinine bağlı kalan kentli orta sınıf, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın toplumda ilerleme kaydetme ve siyasi temsil için bir yol buldu. El-Ezher'in kıdemli alimlerinin, Hasan el-Benna'nın mesajını aralarında yayma girişimlerini hoş karşılamadıkları doğru, ancak başta ‘Nahvu'n-Nur’ olmak üzere kaleme aldığı ‘Risaleler’ aracılığıyla, Müslüman topluluğun üyeleri arasındaki eğitim ve ilişkileri kapsayan ve Batı medeniyetini radikal bir şekilde reddeden, ancak Batı ülkeleri İslam'ı siyasi otorite olarak kabul ederse onlarla ilişkileri kabul eden ‘karşıt bir toplum’ inşa etme vizyonunu ortaya koydu.

Şiddetin temeli ve gerekçesi

Hasan el-Benna, önce Mısır'da, ardından Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın yayıldığı diğer Müslüman ülkelerde, taşkilat ile iktidardaki siyasi otoriteler arasında bir çelişki yarattı. İslam dininin yaşamın tüm yönlerini kapsadığı iddiası eğer uygulanırsa, Müslüman Kardeşlerin merkezinde olmak istediği nüfuz alanı dışındaki herhangi bir faaliyete yer bırakmaz. Bu, salt bir fıkıh görüşü değil, en yüksek siyasi otoriteye geçmeden önce toplumda ve kurumlarında mümkün olduğunca fazla güç ele geçirmeyi amaçlayan mekanizmanın nasıl kurulacağına dair radikal bir tutum. Buradan hareketle, Müslüman Kardeşlerin suikasttan eğitimli ve silahlı grupların oluşturulmasına kadar her türlü şiddet eylemine dayalı konumunu inşa ettiği arka planı tartışabiliriz. Seyyid Kutub'un fikirlerinin şiddet teorisinde oynadığı merkezi rol hakkında çok sayıda makalenin kaleme alınmış olsa da şiddete başvurma ve şiddet kullanma, Hasan el-Benna'nın görüşlerinde de mevcut. Ancak Seyyid Kutub, şiddet kullanımının kapsamını genişletti ve buradan yola çıkarak en radikal gruplar, sadece ‘kafir’ devlete karşı savaşmakla kalmayıp, ‘cahil’ topluma da saldırma yönünde vizyonlarını geliştirdi. Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın belki de kentsel varlıkları nedeniyle, sosyal farklılıkların daha katı ve belirgin olduğu kırsal alanlarda yayılan İslamcı veya cihatçı gruplar gibi diğer güçlere göre şiddet kullanımında daha temkinli davrandığının söylenmesi gerekiyor. El Kaide ve ardından DAEŞ’ın ortaya çıkışıyla din adına acımasız şiddetin zirvesine ulaşıldı. El Kaide ve DEAŞ’ın 11 Eylül 2001 saldırıları, DEAŞ’ın İslam devleti kurma çabaları sırasında yaptığı gibi köleliğin ve köle ticaretinin yeniden canlandırılması gibi terör eylemlerini küresel sahneye taşıyan diğer tüm örgütlerden ayrıldığı da söylenmeli.

g4tg
Tulkerim'de Hamas'ın kuruluşunun yıl dönümü töreninde Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın kurucusu Hasan el-Benna'nın resimlerini ellerinde tutan Hamas destekçileri, 14 Aralık 2014 (AFP)

Öte yandan, Müslüman Kardeşler Teşkilatı ve benzeri grupların iktidardaki hükümetlerle ateşkes dönemlerinde faaliyet gösterdikleri bağlamları burada hatırlamakta fayda var. Söz konusu gruplar, birçok büyük meslek sendikasında, özellikle bilimsel uzmanlık alanlarıyla uğraşanlarda (doktorlar, mühendisler vb.) liderlik pozisyonlarına yükselmiş, ‘bilim ve inanç’ ya da ‘Kuran'daki bilimsel mucizeler’ adlarıyla bilinen kavramlar aracılığıyla bilim ve teknolojiye ilişkin yanlış bir algı yaymayı başarmışlardır.

Müslüman Kardeşler Teşkilatı, yetkililerle yaşadığı zulüm ve kanlı çatışmalara rağmen, neden neredeyse 100 yıldır yok olmadı?

Ancak en önemli faktör, tutarlı ve istikrarlı olmayan siyasi otoritelerle olan ilişkilerden ziyade fırsatçılık ve fırsatları değerlendirmeye yakın bir ilişkiydi. Müslüman Kardeşler, belirli koşullarda taktiksel ilerleme kaydetmesini sağlayan projelere katılmayı kabul ediyordu. Örneğin, 1970'lerin ilk yarısında Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın solcu üniversite öğrencilerine karşı başlattığı kampanyaya katılarak, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı solculara darbe vurmak için kullanmıştı. Daha sonra iktidarla ilişkiler bozuldu, ancak Hüsnü Mübarek döneminde yeniden düzeldi. Bu düzelme ‘25 Ocak Devrimi’ne kadar sürdü. Ancak Müslüman Kardeşler, ‘Öfke Cuması’ gerçekleşene kadar devrime katılmakta geç kalmıştı.

Dolayısıyla bu fenomenin yükselişi veya düşüşüyle ilgili birçok soru işareti var. Bunlar genellikle cevaplamaktan kaçındığımız sorular. Çünkü bunların mevcut durum ve onun örneğin, iktidar ve iktidara erişim sorunu, iktidarı talep etmenin meşruiyeti, din ve siyasetle ilişkisi, devletle/otoriteyle bütünleşmesi veya ayrılması gibi parametreleriyle bağlantılı olduğunu biliyoruz.

Bu yüzden yaklaşımlarımızı Müslüman Kardeşler ve diğerlerinin çelişkilerini araştırmakla sınırlıyoruz ve sorunların yüzeyinde ve bunlardan kaynaklanan siyasi ve sosyal çıkmazlarda küçük çizikler atmaktan öteye geçmek istemiyoruz. Müslüman Kardeşler Teşkilatı, yetkililerle yaşadığı zulüm ve kanlı çatışmalara rağmen, neredeyse 100 yıldır neden yok olmadı? Burada dışarıdan destek ve finansman aldıklarını hatırlamak yeterli olmaz. Çünkü aynı zamanda belirli koşullarda iktidarı ele geçirmeleri için teşvik edildiklerini de hatırlamak gerekir. Birçok güç benzer şekilde destek aldıktan sonra başarısız oldu ve ortadan kayboldu. Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı, ulaşması imkânsız bir şeyi isteyen sosyal grubun ifadesi olarak görmek daha yararlı olacaktır. Çünkü ne zaman siyasi söylemine dini meşruiyet kazandırmak ve iktidarı ele geçirebilecek bir çoğunluğa dönüşmek istese başarısız oluyor. Bu kısır döngü, belirli aşamalarda devletin ve toplumun yapısını ve içindeki herkesi yok etme çabalarına dönüşen krizlere yol açtı.

Bu satırlarda gazeteciliğin temelindeki 5N1K sorularını yanıtlamamış olabiliriz, fakat bunları anlamsız sözlerle yanıtlamaktan kaçınmaktansa bilinçli bir şekilde ele almayı tercih ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Witkoff ve Kushner, AB dışişleri bakanlarına Gazze'deki gelişmeler hakkında bilgi verdi

ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff Berlin'deki Adlon Oteli'nden ayrılırken (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff Berlin'deki Adlon Oteli'nden ayrılırken (AFP)
TT

Witkoff ve Kushner, AB dışişleri bakanlarına Gazze'deki gelişmeler hakkında bilgi verdi

ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff Berlin'deki Adlon Oteli'nden ayrılırken (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff Berlin'deki Adlon Oteli'nden ayrılırken (AFP)

Bir Avrupalı yetkili, ABD Başkanı Donald Trump’ın özel temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın bugün Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanlarını Trump’ın Gazze’ye ilişkin planındaki son gelişmeler hakkında bilgilendirdiğini açıkladı. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre bilgilendirme, video konferans yöntemiyle gerçekleştirilen bir çevrim içi toplantı sırasında yapıldı.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, günün erken saatlerinde yaptığı açıklamada, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’a, Brüksel’de düzenlenen bir toplantı kapsamında Amerikalı temsilcilerin AB dışişleri bakanlarına planın uygulanmasına ilişkin son durumu aktarmasını önerdiğini söyledi.

Witkoff ve Kushner aynı zamanda, Almanya Başbakanlık Ofisi’nde düzenlenen bir toplantıya katılarak, uzun süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşının nasıl sona erdirilebileceğine dair görüşmeler yaptı. Ukrayna’nın olası toprak tavizleri, Kiev’e yönelik gelecekteki güvenlik garantileri ve Moskova’nın Avrupalılar ile Amerikalılar tarafından sunulabilecek herhangi bir öneriyi kabul edip etmeyeceği konularında ise belirsizlik sürüyor.

Trump yönetimi, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesini sağlayarak yeniden savaşa dönülmesini önlemeyi ve kırılgan ateşkesi korumayı hedefliyor. Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı iki gün önce anlaşmanın geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail saldırılarında 383 Filistinlinin hayatını kaybettiğini açıklarken, Hamas mensuplarının düzenlediği saldırılarda da bazı İsrail askerlerinin öldüğü bildirildi.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail’in Gazze’nin bazı bölgelerinden çekilmesini, uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump’ın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyini içeren yeni yönetim yapısının hayata geçirilmesini öngörüyor.