Sudan’ın Washington Büyükelçisi Nureddin Sati: ABD ile ilişkilerin yeniden kurulması İsrail ile normalleşmeye bağlı değil

Sudan’ın Washington Büyükelçisi Nureddin Sati. (Sosyal medya siteleri)
Sudan’ın Washington Büyükelçisi Nureddin Sati. (Sosyal medya siteleri)
TT

Sudan’ın Washington Büyükelçisi Nureddin Sati: ABD ile ilişkilerin yeniden kurulması İsrail ile normalleşmeye bağlı değil

Sudan’ın Washington Büyükelçisi Nureddin Sati. (Sosyal medya siteleri)
Sudan’ın Washington Büyükelçisi Nureddin Sati. (Sosyal medya siteleri)

İsmail Muhammed Ali
Sudan’ın Washington’a yeni atadığı Büyükelçi Nureddin Sati, görevinin önceliklerini, Sudan'ın adını terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarmak, iki ülke arasındaki bankacılık işlemlerinin normale dönmesini sağlamak ve tüm iş birliği alanlarıyla ilgili eski düşünceleri canlandırmak olarak sıraladı. Washington'ın ülkesiyle ilişkilerinin düzelmesi konusunda oldukça istekli olduğuna dikkat çeken Büyükelçi, bunun başta inanç özgürlüğü ve ulusal güvenliğin korunması olmak üzere belirli ilkeler doğrultusunda meydana gelen değişim ve benzeri çeşitli nedenlere bağlı olduğunu söyledi. Özelde ise Sudan’ın her an patlamaya hazır olan Batı ve Doğu Afrika'daki çatışma alanlarına bağlanabilecek olan Afrika Kıtası’nın değişken bölgelerinin ortasında yer almasından kaynaklandığını belirtti.
Büyükelçi Sati, Independent Arabia’ya verdiği röportajda Washington ile diplomatik iş birliği ilişkilerinin yeniden kurulmasının İsrail ile normalleşmeye bağlı olmadığını vurguladı. Sati, Sudan’ın şu an ister İsrail ister başka bir ülke olsun herhangi bir devlete düşmanlık edilmemesini gerektiren dış politikasından yola çıkarak kendi çıkarlarıyla ilgilenmesi gerektiğini belirtti. Sati, Sudan’ın İsrail'e karşı savaşta ön saflarda değil, doğrudan ve dolaylı olarak İsrail ile ilişkilerini normalleştiren Arap ülkeleri göz önüne alındığında listenin en sonunda olması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Güney Sudan’ın ayrılmasının sorumluluğunu eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir yönetimine ve lobisi tarafından temsil edilen ABD’ye yükleyen Sati ancak en büyük sorumluluğun güneylileri düşmanlıkla ve ırkçı politikalarıyla ayrılmaya iten Ulusal Kongre Partisi’ne (UKP) ait olduğuna söyledi.

Terörizmi Destekleyen Devletler Listesi
Büyükelçi Sati, Washington ile ilişkilere verilen 23 yıllık aranın ardından söz konusu ilişkilerin yine eski haline gelmesiyle ilgili önceliklere ilişkin soruya şöyle yanıtladı:
“Sudan'ın ABD ile ilişkilerindeki kesinti nedeniyle bu ilişkileri en önemli ülkelerden biri olduğu gerçeği ışığında geliştirmek üzere yerine getirmesi gereken birçok görevi var. Ülke, hayatın çeşitli yönlerinde ve ekonomik alanlarında büyük hasara neden olan çeşitli çıkarlarından yoksun kaldı. Kuşkusuz Sudan'ın adını Terörizmi Destekleyen Devletler Listesi’nden çıkarmak, ilk andan itibaren üzerinde çalışacağım en önemli konulardan biri olacak. Çünkü bu konu, Sudan’ın ABD’nin yanı sıra birçok ülke ile arasında iş birliğinin başlangıcıdır. Bunun da kalkınma ve refah sağlayacak her tür girişimle bağlantısı olacak. Bu konudaki ilk adımlardan biri, ABD’nin muhribi USS Cole (DDG-67) saldırısı davasının tamamlanmasını ve kurbanların aileleriyle bir anlaşma yapılmasının ardından mahkemece alınacak kararların takip edilmesidir. İkincisi, Sudan’ın ABD’nin Nairobi (Kenya) ve (eski başkent) Darüsselam (Tanzanya) büyükelçiliklerinin bombaladığı suçlamalarını ele almak ve kurbanların aileleriyle de bir çözüm yolu bulmaktır. Bu konuda görüşmeler halen devam ediyor. Yakında bu dosyanın kapanması ve ilişkilerin normale dönmesini sağlayacak bir çözüme ulaşılmasını ve Sudan'ın ona yeniden umut ışığı olan Aralık Devrimi tarafından şekillendirilen karşılıklı saygı çerçevesinde dünyaya ılımlı olduğunu kanıtlayan diğer ülkeler arasındaki doğal yerini yeniden kazanmasını umuyoruz.”

Bankacılık işlemleri
Sudan’ın Washington büyükelçisi, önceliklerinden birinin Ocak 2017'den bu yana ekonomik yaptırımların kaldırılmış olmasına rağmen halen normalleşmemiş olan bankacılık işlemlerinin normale döndürmek için çalışmak olduğunu söyledi. Ancak başta büyük bankalar olmak üzere bankaların halen eski rejim döneminden kalma korku ve güvensizlikleri hissettiklerini ifade eden Büyükelçi, bir başka nedenin ise ülkesinin ticaret borsalarının hacmi büyük olmadığını, bu yüzden bankaların yeniden Sudan ile çalışmaya teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.
Bununla birlikte Büyükelçi, Sudan'ın 60 milyar dolar olarak tahmin edilen dış borçlarını ödemek için bir mekanizma bulmak ve bazı borçlarını sildirmeye çalışmak zorunda olduğunu, böylece ülkenin yeni borçlar almasının sağlanabileceğini söyledi. Büyükelçi bu konuda Uluslararası Para Fonu (IMF) ve uluslararası finans kurumlarıyla da çalışılabileceğini dile getirdi.

İş birliği alanları
Büyükelçi Sati, en önemli iş birliği alanlarıyla ilgili olarak şunları söyledi:
“İlk etapta Washington'dan doğrudan nasıl faydalanabileceğimize dair eski fikirleri canlandırarak ve hayati alanlara yatırım yaparak ekonomik alana odaklanacağız. Tarım, sanayi ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda modern teknolojiyi tanıtarak ülkeyi ileri seviyelere taşıyan temel bir dönüşüm getirmenin yanı sıra karşılıklı akademik ve araştırma alışverişini artırarak geçiş sürecini, barışı ve demokratik dönüşümü desteklemeyi hedefliyoruz. ABD, dünyada bu tür projeleri en çok finanse eden ülkelerden biri ve sivil toplum kuruluşları ile tüm ekonomik sektörleri destekleme konusunda mükemmel bir deneyime sahip.”
İnanç özgürlükleri
Büyükelçi Sati, son zamanlarda ABD’nin Sudan'a olan ilgisinin nedenleri ve yansımalarına dair de şu değerlendirmelerde bulundu:
“Washington'ın Sudan'a olan ilgisi, 30 yıllık bir ABD düşmanlığı algısından sonra nihayet meydana gelen değişimden kaynaklanıyor. Beşir rejimi, ABD’yi ‘şeytan’ olarak göstermeye devam ederken tüm medya araçlarını bu düşmanlığı teşvik etmek için kullandı. ABD’nin Sudan’da kadınların ve gençlerin temsil ettiği devrimin canlılığına olan hayranlıkları, Sudanlıların onların ilkelerine uygun değişiklikler yapabilen organize bir sivil toplum olduğu ve böylece bu fikirlerin ve değişikliklerin ortak çıkarlar yaratabileceğini düşünmelerini sağladı. Eski rejimin yanlış uygulamaları göz önüne alındığında, Washington'ın temel dosyalardan biri olan inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere Sudan'daki çıkarları için büyük endişe kaynağı olan sorunları vardı. ABD ayrıca Sudan'ın şu anda tüm dinlere saygı gösteren ve başkalarının özgürlüklerine kısıtlama getirmeyen, normal bir duruma döndüğüne inanıyor. Bunun yanı sıra Washington'ın önem verdiği alanlardan biri olan ulusal güvenlik konusu geliyor. Sudan, Darfur, Nuba Dağları ve Mavi Nil'deki marjinal grupların yanı sıra El Kaide ve siyasal İslamcı örgütlerin liderlerine ve unsurlarına ev sahipliği yaparak bir terör yatağı haline gelmişti.”
Büyükelçi söz konusu durumla ilgili olarak bugün Sudan’da yaşananlara dikkat çekti:
“Bugün Sudan'da yaşananlar, özellikle Çad Havzası’nda faaliyet gösteren Boko Haram, Libya'da devam eden çatışma ve Güney Sudan'daki durumun kırılganlığı gibi Afrika Kıtası’nın değişken bölgelerinin ortasında yer aldığı için eski politikaların değişmesi ve istedikleri sistemin kendi başına iş görmesi açısından bir fırsattır. Washington, Sudan'daki durumun ortaya çıkmasının ABD için çok önemli olan ve bölgesel güvenliği tehdit eden Batı ve Doğu Afrika'daki çatışma alanlarını birbirine bağlayacağına inanıyor.”

Güney Sudan’ın ayrılması
Washington'la ilişkilerin kopmasının Sudan’da çeşitli alanlar üzerindeki etkilerine ilişkin soruyu cevaplayan Sati konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Etkisi çok büyük oldu. Sudan'a yasa dışı bir devlet gibi davranılması, onu özellikle bankacılık işlemleri alanında saygın uluslar çemberin dışına itti. Bu yüzden yerleşik dünya düzeniyle başa çıkamadı. Bu da işlemlerin maliyetini artırdı ve bankacılık işlemlerinde paralel bir sistem yarattı. Ülke, bu dönemde kalkınmasına katkıda bulunabilecek çok büyük kaynaklarını kaybetti. Bununla birlikte bu durum yaptırımları atlatmanın yollarının aranmasına, yolsuzluk oranlarının artmasına, rüşvetin yayılmasına ve terör eylemlerinin finanse edilmesine yardımcı oldu. Tüm bu baskılar da Güney Sudan'ın hızla ayrılmasına yol açtı.

Peki, Washington'ın Güney Sudan’ın ayrılmasında olumsuz bir rolü olduğunu düşünmüyor musunuz?
“Güney Sudan’ın ayrılmasının sorumluluğu Sudan ve ABD taraflarına aittir. Beşir hükümetinin temsil ettiği eski rejim ile Washington yönetiminden ziyade ABD lobisi sorumlu. Genel olarak bu süreçte karmaşık bir durum vardı. Resmi raporlarda, Washington'ın Güney Sudan’ın ayrılması için yardım ettiği veya teşvik ettiği yönünde hiçbir işaret yoktu. Ancak birtakım çıkarları olduğu bilinen ABD lobisi, ayrılığı teşvik ederek güneylilerle ittifak kurdu. Bu yüzden güneyliler arasında kuzeyden ayrılma istediğine yönelik genel bir ruh hali oluştu. Ancak ben de güneyli kardeşlerimize karşı ırkçılık ve düşmanlık politikasını sürdüren UKF tarafından temsil edilen eski Sudan rejiminin en büyük sorumluluğunu taşıyorum.”

Ekonomik yaptırımlar
Büyükelçi Sati, “ABD'nin Sudan'a uyguladığı yaptırımların haksız olduğuna inananlar var mı?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Bazılarının dillendirdiği haksızlık kelimesine karşıyım. Bu konuda objektif olmalıyız. Çünkü kendimizi aşmalı ve haksız olduğumuz yerde bunu söylemeliyiz. Terörizmi desteklemek ve teröristlere her düzeyde imkan tanımak gibi açık uygulamalar sonucunda uygulanan yaptırımlar haksızlık değildir. Bu konuya başka bir açıdan bakılmasının mümkün olacağını düşünmüyorum.”

Peki, sizce ABD’liler Sudan'ın artık ulusal güvenliklerine yönelik bir tehdit olmadığını düşünüyor mu?
Bana göre Sudan’ın yaşadığı değişimin ardından ulusal güvenliğe karşı tehdit oluşturmadığı kanısındalar. Kendilerine daha fazla iş birliği için büyük bir umut verildiğini düşünüyorlar. Başlarda ordudan korktukları doğrudur. Ancak ordunun düşündükleri kadar kötü olmadığını ve demokratik geçişi desteklediğini anladılar. Ayrıca henüz barışın gerçekleşmemiş olması ve silahlı kuvvetlerin kapsamlı bir birime ulaşmamış olması nedeniyle tüm bahislerini sivillerin üzerine yapmak istemiyorlar.

İsrail ile normalleşme
Sudan’ın Washington Büyükelçisi Sati, İsrail ile normalleşmenin Washington'la ilişkileri geliştirmek için bir köprü olup olmadığı konusunda da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Genel olarak bu konudaki analiz, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu görüşmesi üzerinden yapılıyor ve ABD’nin şartları uyarınca Tel Aviv ile normalleşmeye gidildiği belirtiliyor. Sudan bugün kendi çıkarlarıyla ilgileniyor. Mısır, Ürdün ve diğerler bazı Arap ülkelerinin doğrudan veya dolaylı yollardan İsrail ile normalleştiği bir dönemde 60 yıldır olduğu gibi İsrail’in karşı safında yer alıyor. O halde Sudan neden düşman ülkeler listesinin başında yer alıyor? Sudan’ın herhangi bir ülkeye düşmanca davranmamasını gerektiren dış politikasından yola çıkarak en azından düşmanlık politikasını durdurması ve çıkarlarına bakması gerekiyor. Aynı zamanda Sudan’ın İsrail'e karşı savaşta ön safta değil, tam normalleşme olmasa da listenin en altında olması lazım.”

Çin'in nüfuzu

ABD ile ilişkilerin düzeltilmesinde Sudan'ın Çin'le olan ilişkiler ve özellikle enerji alanlarında sahip olduğu dev yatırımlar üzerindeki etkisi nedir?
Şu an geçiş sürecindeyiz. Koronavirüs salgını da olayların kartlarını yeniden kardı. Ancak bölgede bir mücadele var. ABD, Çin'in Afrika Kıtası’na nüfuz ettiğine ve Kıta’daki ülkelere krediler vererek kendine bağladığına inanıyor. Biz de ABD ve Batı'nın bize büyük bir yardımda bulunduğunu görüyoruz. Önümüzdeki süreçte özellikle birçok kaynağa sahip bakir bir Kıta olduğundan ve Afrika'yı geleceğin Kıtası olarak gördüklerinden onlarla Çin'in ağına düşmeyeceğimizi anlatacağımız diyaloglar kuracağız. Stratejik diyalog yoluyla onlara ihtiyaçlarımızı, azgelişmişlik ve yoksulluk sorunlarımızı gösterebiliriz. Aynı zamanda korona krizini atlattıktan sonra bu Kıta’da özellikle Sudan'da çeşitli alanlara yatırım yapmalarına ihtiyaç var.

Başkalarına saygı

Bölgedeki siyasi eksenlerde son zamanlarda birtakım gerginlikler ortaya çıktı. Bu durumda dışarıya karşı yönelimleriniz nasıl şekilleniyor?
Şimdiki politikamız açık ve net. Karşılıklı çıkarlara, başkalarına saygı duymaya ve başkalarının iç işlerine karışmamaya dayanıyor. Bir önceki rejimin ülkenin çıkarlarının nerede olduğunu bildiği doğrudur. Ancak kalbi Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile olduğu gibi kılıcı da İran ile beraber olan dış siyasi sistemlerle bağlantılı politik ideolojisine göre çalışıyordu. Bugün ülkenin çıkarlarını göz önünde bulundurarak kimsenin iç meselelerine müdahale etmeden tüm bölgesel ve uluslararası konularda akıllıca davrandığımız için bu politikadan kurtulduk.



İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
TT

İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)

Hizbullah tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerine düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai’yi yitirdiğini duyurdu.

Hizbullah, Tabtabai ile birlikte öldürülen 1979 doğumlu Kasım Hüseyin Bercavi (Melak), 1989 doğumlu Mustafa Esad Baru (Hacı Hasan), 1982 doğumlu Rıfat Ahmed Hüseyin (Ebu Ali) ve 1990 doğumlu İbrahim Ali Hüseyin (Amir) adlı dört üyesi için taziye mesajı yayınladı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Hizbullah, gurur ve onurla, direniş halkına ve Lübnan halkına, Beyrut’un güneyindeki Dahiye bölgesindeki Hureyk Mahallesi’ne yapılan hain İsrail saldırısı sırasında Lübnan ve halkını savunurken şehit düşen büyük cihatçı lider, şehit Heysem Ali Tabatabai’nin (Seyyid Ebu Ali) vefatını duyurur.”

Açıklama şöyle devam etti:

“Büyük lider, uzun bir bekleyişin ve cihad, dürüstlük, samimiyet, direniş yolunda kararlılık ve kutsal hayatının son anına kadar İsrail düşmanıyla yorulmak bilmeden mücadeleyle dolu bir yolculuğun ardından şehit kardeşlerinin yanına katıldı. Topraklarını ve halkını savunma mücadelesinde asla yorulmadı veya yılmadı, hayatının başından itibaren direnişe adadı. Bu direnişin güçlü, onurlu ve yetenekli kalması, vatanı koruması ve zaferler kazanması için temellerini atan liderlerden biriydi. Mücahitler, tüm şehit liderlerin kanını taşıdıkları gibi onun saf kanını da taşıyacaklar ve Siyonist düşmanın ve onun destekçisi ABD’nin tüm planlarını bozmak için kararlılık ve cesaretle ilerleyecekler.”

İsrail, Ekim 2023 ile Kasım 2024 arasında süren ve ABD'nin arabuluculuğunda ateşkesin sağlandığı savaş sırasında, İran destekli Hizbullah liderlerinin çoğunu ortadan kaldırmıştı.

Ancak, İsrail ile son savaşının ardından Hizbullah’ın askeri komutanlığına atanan Tabtabai, İsrail tarafından ateşkesin ardından Hizbullah'ın üst düzey bir üyesine düzenlenen bir operasyonda öldürüldü.

Tabtabai’nin Hizbullah saflarındaki yükselişi

Lübnanlı üst düzey bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin Lübnan'da İranlı bir baba ve Lübnanlı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyledi. Kaynak, Tabtabai'nin Hizbullah'ın kurucu üyesi olmadığını, ancak Suriye ve Yemen'de müttefikleriyle birlikte grubun güçlerinin yanında savaşmış olan grubun ‘ikinci nesil’ üyelerinden biri olduğunu belirtti.

İsrail ordusu, Tabtabai'nin 1980'li yıllarda Hizbullah'a katıldığını ve Hizbullah'ın seçkin birimi Rıdvan Gücü de dahil olmak üzere birçok üst düzey pozisyonda görev yaptığını açıkladı. İsrail, geçtiğimiz yıl Lübnan'ı karadan işgal etmeden önce Rıdvan Gücü'nün liderlerinin çoğunu öldürdü.

İsrail ordusunun açıklamasında, geçtiğimiz yılki savaş sırasında Tabtabai'nin Hizbullah'ın operasyon bölümünü yönettiği ve diğer üst düzey komutanlar ortadan kaldırıldıkça rütbesini yükselttiği belirtildi.

Açıklamada, ateşkes yürürlüğe girer girmez Tabtabai'nin Hizbullah’ın askeri komutanlığına atandığı ve ‘İsrail ile savaşa hazırlıklarını yeniden sağlamak için yoğun bir şekilde çalıştığı’ da eklendi.

Reuters'a konuşan Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin diğer üst düzey Hizbullah yetkililerinin öldürülmesinin ardından hızla terfi ettiğini ve geçtiğimiz yıl askeri komutan olarak atandığını doğruladı.

İsrail merkezli Alma Araştırma ve Eğitim Merkezi, Tabtabai'nin Suriye'de ve Lübnan savaşı sırasında İsrail'in diğer saldırılarından da sağ kurtulduğunu belirtti.

ABD’nin Adalet için Ödül Programı, Tabtabai hakkında bilgi verenlere 5 milyon ABD dolarına kadar ödül vaat etmişti. Program, Tabtabai'nin Suriye ve Yemen’deki eylemlerinin, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlık faaliyetlerini desteklemek için eğitim, ekipman ve asker sağlama çabalarının bir parçası olduğunu belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016 tarihinde Tabatabai'yi değiştirilmiş 13224 sayılı Yürütme Kararnamesi (EO) uyarınca Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist (SDGT) olarak tanımladı.

Bu tanımlama çerçevesinde Tabtabai'nin ABD yargısı yetkisine tabi tüm mülkleri ve mülkiyet hakları donduruldu. ABD vatandaşlarının Tabtabai ile herhangi bir işlem yapması genel olarak yasaklandı. ABD'nin yabancı terör örgütü olarak tanımladığı Hizbullah'a bilerek destek sağlamak, maddi destek veya maddi kaynaklar sağlamaya teşebbüs etmek veya bunları sağlamak için komplo kurmak da suç teşkil ediyor.


‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
TT

‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze kent merkezindeki er-Rimal mahallesinde, İsrail’e ait bir insansız hava aracının (İHA) sivil bir aracı hedef alarak vurmasıyla, 10 Ekim 2025’teki ateşkesten bu yana ilk kez bu tür bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Ala el-Hadidi öldürüldü. Bu saldırının ardından düzenlenen bir dizi hava bombardımanında 21 Filistinli hayatını kaybetti, 80 kişi ise yaralandı.

Ancak Gazze’deki saha kaynakları, İsrail’in suikastların zamanlamasına ilişkin bir ‘aldatmacaya’ başvurduğunu iddia ederek, bunun Hamas ve İslami Cihad Hareketi’nin birçok askeri liderine yönelik geniş kapsamlı suikast operasyonlarına gerekçe oluşturduğunu belirtti.

Kaynaklar, İsrail’in Hadidi ve diğer hedef alınan isimlere yönelik suikastların tamamlanmasına rağmen, bunları kamuoyuna açıklamayı geciktirdiğini aktardı. İsrail ordusunun, ‘Güney Gazze’de bir Filistinlinin insani yardım yolu üzerinde aracından inip İsrail güçlerine ateş açması’ üzerine karşılık verdiğini duyurmasından sonra açıklama yapılması dikkat çekti. Buna karşın söz konusu suikastların, bu açıklamadan önce gerçekleştiği ifade edildi.

İsrail ordusu, olay anını gösteren ve gencin ateş açtığı iddia edilen görüntülerin yer aldığı bir video yayımladı. Videoda, ateş açtığı belirtilen kişinin vurularak öldürüldüğü görülüyor.

Hamas ise İsrail’in öne sürdüğü bu gerekçeye şüpheyle yaklaştı. Hamas adına Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk, cumartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in suçladığı gencin kimliğinin açıklanmasını talep ederek, olayla Hamas’ın herhangi bir bağlantısı olmadığını vurguladı.

Saldırıyı düzenleyen kişi

Hamas içinden ve dışından, birbirini doğrulayan Filistinli kaynaklar, saldırıyı gerçekleştiren kişinin 28 yaşındaki Halil Naci olduğunu belirtti. Naci’nin Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşadığı, evli olduğu ve üç çocuğunun bulunduğu ifade edildi. Çocuklardan biri, annesiyle birlikte tedavi amacıyla yurt dışında bulunuyor. Diğer iki çocuğun ise Halil’in annesinin yanında kaldığı ve bakımını onun üstlendiği aktarıldı. Kaynaklar, Naci’nin maddi durumunun oldukça iyi olduğunu belirterek, bu durumun motivasyonuna ve olayın arka planına ilişkin soru işaretleri doğurduğunu kaydetti.

Kaynaklara göre Naci, Gazze sınırında düzenlenen Büyük Dönüş Yürüyüşü protestoları sırasında yaralanmış ve sol bacağından yapılan amputasyonun ardından protez kullanmaya başlamıştı.

Naci’nin son dönemde, Kisufim Sınır Kapısı’ndan gelen insani yardımların girişini güvence altına almak için kullanılan bir arazi aracını sürme görevinde çalıştığı, öldürüldüğü sırada da aynı güzergâhta bulunduğu belirtildi.

Kaynaklar, Naci’nin herhangi bir Filistinli gruba bağlı olmadığını, yanında bulunan silahın ise ‘bir arkadaşına ait olduğunu ve bölgeye giren malların güvenliğini sağlama amaçlı kullanıldığını’ aktardı. Ayrıca, kısa süre önce ticaret yapmak üzere konserveler satın aldığı ve kendine ait bir iş kurmaya çalıştığı ifade edildi.

Ailesine yakın bazı kaynaklar, Naci’nin ailesinin büyük bir şok yaşadığını belirtti. Aynı kaynaklara göre Naci, kısa süre önce aynı bölgede getirdiği malların çalınmasına yönelik bir girişimle karşılaşmıştı. Bu nedenle, ‘mallarını korumak amacıyla, yardım ve mal girişini düzenleyen prosedürlere uygun bir koordinasyon yapmadan yeniden bölgeye gitmiş olabileceği’ değerlendirildi. Hamas’ın güvenlik birimleri ise olayın nedenlerine ilişkin soru işaretlerini gidermek için incelemelerin sürdüğünü bildirdi.

Suikastlar

Suikastlara ilişkin bilgilere geri dönüldüğünde, hedef alınan Kassam Tugayları Komutanı Ala el-Hadidi’nin, tugayların üretim birimine bağlı tedarik ve silahlandırma sorumlusu olduğu ortaya çıktı. İsrail ordusu, Hadidi’nin savaş boyunca Kassam Tugayları unsurlarına farklı türlerde silahların dağıtımını organize ettiğini açıkladı.

Hadidi’nin, Gazze kentinin batısındaki eş-Şati Mülteci Kampı’nda yaşadığı ve saldırı sırasında birlikte çalıştığı Halil es-Seri ile birlikte öldürüldüğü bildirildi. Sivil aracın vurulduğu Abbas Kavşağı’ndan geçmekte olan iki çocuğun da saldırıda yaşamını yitirdiği açıklandı.

Hadidi’nin tümüyle Hamas’a mensup bir aileden geldiği, aynı aileden Kassam Tugayları’nda komutanlık yapan ve Temmuz 2024’te suikasta uğrayan Kassam Tugayları lideri Muhammed ed-Dayf’a yakın isimlerin de savaş sürecinde öldürüldüğü belirtildi.

Başka bir hava saldırısında ise, Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki ailesinin evine düzenlenen suikastta Kassam Tugayları’na bağlı Nuseyrat Taburu’nda tim komutanı olduğu belirtilen Galib Ebu Şaviş hedef alındı. Saldırıda Ebu Şaviş’in eşi, büyük oğlu Bilal ve iki kızı dahil olmak üzere ailesinden 10 kişi hayatını kaybetti; çok sayıda kişi de yaralandı.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat’ta bir apartman dairesine düzenlenen başka bir saldırıda, İsrail’e ait bir İHA, kamptaki el-Faruk Camisi’nin imam hatibi olan Mustafa Ebu Hasballah’ı öldürdü. Ebu Hasballah’ın Hamas’ın davet faaliyetleriyle ilgili birimde görev yaptığı ve hareketin yerel düzeyde önde gelen isimlerinden biri olduğu belirtildi. Kaynaklara göre Ebu Hasballah, Kassam Tugayları’nın son dönemde bazı komuta kademelerini yeniden yapılandırırken başvurduğu kişiler arasında yer alıyordu.

Gazze kentinde düzenlenen başka bir hava saldırısında ise Nasr mahallesinde yerinden edilmiş sivillerin kaldığı bir apartman hedef alındı. Saldırıda en az 5 Filistinli yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedenler arasında, İslami Cihad Hareketi’nin roket biriminden Ala el-Hadari’nin de bulunduğu bilgisi paylaşıldı.

İstihbarat faaliyeti

Saha kaynakları, İsrail’in suikast operasyonlarını tamamladıktan sonra ateş açma olayına ilişkin açıklama yaptığını belirtti. Kaynaklara göre İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde direnişçilerin hareketlerini izlemek amacıyla kesintisiz bir istihbarat çalışması yürütüyor. Bu çalışmaların, son günlerde bazı üst düzey ve saha komutanlarının, herhangi bir çatışma olmaksızın fırsat oluştuğu anda hedef alınarak öldürülmesine zemin hazırladığı ifade edildi.

rgtu7
Gazze üzerinde bir İsrail Apache helikopteri ve bir Hermes 450 insansız hava aracı (Arşiv – Reuters)

Kaynaklar, İsrail’e ait keşif ve gözetleme uçaklarının Gazze semalarında aralıksız uçtuğunu, özel birliklerin sürekli hareket halinde bulunduğunu ve İsrail adına çalışan ajanların da aktif olduğunu aktardı. Ayrıca teknolojik takip kapasitesinin bu operasyonlarda belirleyici rol oynadığı ve daha fazla direnişçinin hedef alınarak öldürülmesine yol açtığı bildirildi.

Saha durumuna ilişkin bilgilerde ise İsrail ihlallerinin Gazze Şeridi genelinde sürdüğü belirtildi. Refah, Han Yunus ve Gazze kentinde, özellikle sarı hattın doğu bölgesinde ve çevresinde, İHA’lar, zırhlı araçlar ve topçu birlikleri tarafından hava ve kara saldırılarının devam ettiği bildirildi. Aynı bölgelerde yoğun yıkıma neden olan ardışık patlatma operasyonlarının da gerçekleştirildiği ifade edildi.


İsrail ordusu, Lübnan'daki Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı düzenlemeyi değerlendiriyor

 İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
TT

İsrail ordusu, Lübnan'daki Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı düzenlemeyi değerlendiriyor

 İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)

İsrail ordusu, Hizbullah'ın askeri yığınağının, Lübnan'ın daha derinlerine kara harekâtlarını genişletmek de dahil olmak üzere önleyici eylemlerde bulunmaya zorlayabileceği konusunda uyardı.

Yediot Aharonot gazetesine bağlı Ynet internet sitesinde yer alan habere göre, üst düzey İsrailli ordu subayları, İsrail güçlerinin Lübnan'daki günlük faaliyetlerinin artmasının, Hizbullah'ın özellikle sınırdan uzak köylerde güçlerini giderek daha fazla seferber etmesini engellemediğini söyledi.

Güney Lübnan'daki ateşkesin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, gazeteye göre İsrail ordusu, İsrail'in 7 Ekim 2023 saldırısının ardından uygulanan "sıfır tolerans" politikasının bugüne kadarki en büyük sınavına yaklaştığına inanıyor. Gazete, askeri yetkililerin, İsrail'in Hizbullah savaşçılarını caydırmayı ve büyüyen güçlerini zayıflatmayı amaçlayan kısa süreli bir önleyici operasyon başlatmak üzere olduğunu söylediklerini belirtti.

Beyrut'un güney banliyöleri, İsrail ordusunun dün öğleden sonra Hizbullah'ın ikinci adamı olan İran doğumlu Haytam Ali Tabatabai'yi hedef alan operasyonuyla bir kez daha ön plana çıktı. Operasyonda 5 kişi öldü, 28 kişi yaralandı.

Hizbullah, dün akşam yaptığı açıklamada, "büyük komutan" için yas tuttu ve onun "hayatını kuruluşundan bu yana direnişe adadığını ve partinin askeri mekanizmasının temellerini atan liderler arasında yer aldığını" belirtti. Ancak parti, açıklamasında misilleme tehdidinde bulunmadı.

Bu hedef alma, İsrail'in Lübnan'a yönelik devam eden gerginliği, son dönemde güney ve Bekaa'ya (doğu) odaklanması ve İsrailli yetkililerin savaşın kapsamını genişletme yönündeki sürekli tehditleri bağlamında gerçekleşti. Sonuncusu dün sabah Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ağzından çıktı. Netanyahu, İsrail ordusunun güney Lübnan'da gerçekleştirdiği mobil suikastların devam ettiği bir dönemde, Hizbullah'ın kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için gerekli olan her şeyi yapmaya devam etme vurgusunu yineledi.