‘Ceaser Yasası’ Esed’i ve Hizbullah'ı şartlara uymaya nasıl zorlayacak?

Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)
Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)
TT

‘Ceaser Yasası’ Esed’i ve Hizbullah'ı şartlara uymaya nasıl zorlayacak?

Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)
Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)

Sevsen Mehanna
Haziran ayında, Caesar Suriye Sivil Koruma Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle Esed rejiminin boğazındaki ilmek biraz daha sıkılacak. ABD Başkanı Donald Trump 20 Aralık 2019'da, ülke tarihinin Savunma Bakanlığına ayrılan en yüksek bütçesi olan 738 milyar dolarlık 2020 savunma bütçesi çerçevesinde söz konusu yasayı imzaladı.

‘Caesar Yasası’
Caesar Projesi, adını Suriye polisi tarafından “Caesar” takma adlı Suriyeli yetkilinin takma adından alıyor. Söz konusu Suriyeli fotoğrafçı, 50 binden fazla işkence kurbanının görüntüsünü ülke dışına kaçırmayı başarırken 2011 yılından 2013 yılındaki kaçışına kadar Suriye hapishanelerinde işkence sonucu meydana gelen ölümleri belgelemiş oldu.
Yasa, ABD Kongresi’nde hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin desteğiyle onaylandı. Yasa, Beşşar Esed ve yardımcılarının yönetimindeki Suriye rejiminin halkına karşı işlediği savaş suçları nedeniyle maddi olarak cezalandırılmasını öngörüyor. Yasa ayrıca 15 Mart 2011'de başlayan muhalif gösterilerden sonra Esed'e finansman ya da yardım sağlayan şirketlerin ve ya şahısların yanı sıra rejimi destekleyen bir dizi Suriyeli, İranlı ve Rus kurumlarını da hedef alıyor.

Suriye devletine yaptırımlar uygulama tarihi
Suriye’nin 1979'da ABD tarafından ‘Terörizmin Devlet Sponsorları’ listesine dahil edilmesinin ardından yaptırımlar başlamıştı. Bu yüzden Caesar Yasası, Suriye’ye yönelik ilk yaptırım değil. Ayrıca ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra 2004 yılında ve Suriye’den Hesap Sorma ve Lübnan'ın Egemenliğini Restore Etme Yasası’nın (SALSRA) yürürlüğe girmesinin ardından yeni yaptırımlar getirilirken 2011'den sonra ABD, Avrupa Birliği (AB) üyeleri ve bazı Arap ülkeleri Suriye’ye daha geniş kapsamlı yaptırımlar uyguladılar.

Suriye’deki gelişmelerin takibi
Peki, Suriye bu yasayı politik ve ekonomik açıdan nasıl karşılıyor? Sosyal düzeydeki yansımaları neler? Uluslararası topluma verebileceği tavizler var mı?
Bu sorular, Suriye Halk Meclisi üyesi Ahmed Mer’i tarafından yanıtlandı. Ülkesinin ‘devleti ya da diğer bir deyişle rejimi devirme ve doğasını değiştirme projesini bitirdiği için ona karşı savaşın farklı bir aşamasına geçtiğine inanan Merhi, bu iki aşamanın geçilmesi nedeniyle bugün ekonomik açıdan Suriye rejimine baskı uygulandığını öne sürdü.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı röportajda, Lübnan'da olanlar ile Suriye'de olanlar arasında bağlantı kuran Mer’i, özellikle ABD’nin yasadışı geçişlerin kapanması için baskı uyguladığını ve resmi geçişleri kontrol etmek için ‘fabrika, kölelik ve Bekaa Vadisi’ gibi ifadeleri sık kullandığını belirterek iki ülkede yaşananları ilişkilendirdi. Mer’i, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Lübnan arasındaki görüşmeleri bile, Şam'ın Beyrut için ekonomik düzeyde yapılan herhangi bir destek faaliyetinden yararlanamaması veya Beyrut’un Şam’a dolar sağlayamamasıyla ilişkilendirdi.
Yasanın yürürlüğe girmesinin Suriye halkı üzerinde ne gibi bir etkisi olacağına dair bir soruyu Mer’i, Caesar Yasası’nın uygulanmasını beklediklerini vurgulayarak, “Savaş yüzünden yıllardır acı çeken insanlar için etkisinin devasa olacağına şüphe yok. Önceki ekonomik yaptırımlar altında boğulan insanlar üzerindeki baskı, Caesar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle daha da artacak” şeklinde yanıtladı.

Suriye Devlet Başkanlığı seçimleriyle bağlantılı
Asla tavizlerin olmayacağına inanan Mer’i, savaşın başlamasının üzerinden geçen on yılın ardından hala hayatta kalanlar, sonlarını getirecek tavizler vermeyecektir. Fakat ‘Astana Süreci’ garantörleri Rusya, İran ve Türkiye müzakereleri ve Rusya ile ABD arasında bir yardım hattının varlığı çerçevesinde yaptırımların önemli ölçüde hafifletilmesi için çaba gösterebilirler. Dolayısıyla bu yaptırımlar, tavizler verilmesi için bir baskı aracı olarak uygulanıyor ve gelecek yıl 2021'de yapılacak devlet başkanlığı seçimleriyle bağlantılı” ifadelerini kullandı.
Mer’i’ye göre Lübnan'da olup bitenlerle aynı coğrafyada olması nedeniyle Suriye'de olanlar arasında bir bağlantı bulunuyor. Ayrıca hedefin aynı olduğunu söyleyen Mer’i, “İki ülkenin halklarının özellikle de Suriyelilerin silahlandırılması ve devletin temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığını düşündükleri bir aşamaya gelmeleri amaçlanıyor. Böylece devletin zayıflaması ve hükümetin dizginleri tutamaması hedefleniyor. ABD’nin öncelikli hedefi, bugün Suriye'de tıpkı Lübnan'da olduğu gibi yüksek fiyatlar ve doların yerel para birimi karşısında yükselişiyle baskı uygulamaktır” yorumunda bulundu.
Rejimin bekasının artık içeride alınacak bir kararla ilgili olmadığını söyleyen Mer’i, rejimin, bölgesel ve uluslararası bir sistemin parçası haline gelmesi nedeniyle bunun uluslararası düzeyde alınması gereken bir karar olduğunu, Rusya ve ABD’nin bu konunun başlıca katılımcıları olduğunu belirtti. Şu ana kadar ‘iyi ve mükemmel şeyler’ olduğunu ve ülkenin hala bir arada kaldığını vurgulayan Mer’i “Ancak ekonomi, çok etkili bir faktör olmaya devam ediyor” dedi.

Dolar fabrikası olarak Şutura kasabası
Öte yandan Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Bekaa bölgesinde yer alan Şutura kasabası, kasabadaki sarraflardan birinin dediğine göre çok sayıda Suriyeli döviz tüccarlarının akınına uğradı. Sarraf, bu yoğunluk Ramazan bayramı ile ilgili olabileceğini de sözlerine ekledi. Fakat Şutura kasabası, bir süredir Suriyelilerin dolara olan büyük talebi nedeniyle çılgınca bir süreçten geçiyor.
Ancak Bekaa’daki döviz bürolarının kapalı olduğu biliniyor. Bu yüzden sarraf, işlemlerin nasıl yapıldığını “Tüccar ve sarraf, bazen bir otomobilde bazen bir restoranda veya bir kafede ya da bir ofisin arka odasında buluşmak üzere anlaşıyor” diyerek, açıkladı. Lübnanlı yetkililerin buna dahil olan sarraflara  ‘öfke kustuğunu’ söyleyen sarraf,  yetkililerin sarrafları döviz kurunu manipüle etmekle suçladıklarını da sözlerine ekledi. Söz konusu bölgede dolardaki artışın nedeniyle ilgili olarak ise sarraf, buna bölgenin Suriye sınırına yakınlığı ve arz- talep ilkesine tabi fiyatlandırmanın neden olabileceğini söyledi.
Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame, 2 Nisan'daki son açıklamasında, piyasaya dolar pompalanması ve döviz kurlarının kontrol edilmesi amacıyla bir fiyatlandırma platformunun başlatıldığını açıkladı. Ancak bilinmeyen nedenlerden ötürü, bunu yapamadı ve daha sonra 27 Mayıs'ta yeni bir tarih duyurdu. Konuyu takip eden kaynaklar, aksaklığın teknik bir neden ve tüm sarrafları ortak bir ağa bağlayamamakla ilgili olduğunu söylediler. Ancak kaynaklara göre konunun temelinde siyasi bir sebep yatıyor.  O da Selame’nin piyasalara sürülecek doların hızla Suriye’ye aktarılarak piyasadan çekilmesi korkusu. Bu yüzden ‘Caesar Yasası’nın uygulanma zamanlamasıyla ilgili bir gecikme yaşanıyor. Kaynaklardan biri, Lübnan piyasalarında doların azalmasının yeni bir durum olmadığını Eylül 2019’dan bu yana devam eden bir durum olduğunu söyledi.
Öte yandan Suriye'den gelen haberlerde doların karaborsada 2 bin 100-2 bin 200 liradan alıcı bularak son üç ayın en hızlı yükselişini gerçekleştirdiği belirtilirken bu durum Lübnan'daki dolar krizinin başladığına işaret etti.

IMF ile yapılan müzakereler
Tüm gelişmeler, Lübnan hükümetinin ile IMF arasındaki görüşmeler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1701 sayılı kararıyla ile tartışmaların yaşandığı bir dönemde gerçekleşti. Kapalı bir oturumda BMGK’nın 1701 sayılı kararının uygulanmasına ilişkin tartışmanın başlangıcında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Lübnan hükümetine Hizbullah'ı silahsızlandırma çağrısında bulunmuş ve Hizbullah’ın Suriye'deki müdahalesinin tehlikelerine karşı uyarmıştı. Söz konusu toplantı, uluslararası acil durum güçlerinin, görevlerinin ve yetkilerinin rolünü değiştirmek, doğu sınırlarına nüfuz etmek ve böylece yolsuzluk ve halkın parasının boşa harcanmasını önlemek amacıyla yasadışı geçişlerin kontrol altına alınması çerçevesinde gerçekleşti.

Hizbullah denklemi
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah bu konudaki açık ve net tutumunu, “Bundan sonra Lübnan-Suriye sınırındaki BM güçleri hakkında konuşulması artık kabul edilemez” diyerek ortaya koydu.
Nasrallah, Şam’la birlikte koordine edilmesi gereken bu dosyayla ilgili çözümleri özetledi.
Peki, Hizbullah, ABD yaptırımlarından kaçarken Caesar Yasası’nın sonuçlarından kaçabilir mi? Hizbullah’ın IMF'nin koşulları arasında yer alan silahsızlandırılmasıyla ilgili söylenenler doğru mu? Şimdi Suriye’ye gitmenin ve koordinasyon kurmanın ne gibi faydaları var?
Independent Arabia’ya konuşan Lübnan’ın eski İçişleri Bakanı Ziyad Barud, “Uluslararası hukuka göre Caesar Yasası, uluslararası değil ABD yasası olarak kabul edilir, ancak yine de sınır ötesi bir etkiye sahiptir.  Çünkü cezalandırıcı mali ve ekonomik tedbirler içeriyor. Daha öncede belirtildiği gibi yasaya göre Suriye’deki savaş suçlarına katılmaları halinde şahıslar ve gruplar cezalandırılırlar. Yasa, petrol, doğalgaz, uçak yedek parçaları ve hükümetin projelerini dahi kapsıyor. Caesar Yasası, insanların da ABD’nin yaptırımlar listesine dâhil edilebileceğini belirtiyor. Dolayısıyla mesele, ülkeler, kurumlar ve şahıslara yaptırım uygulayan önceki yasadan pek farklı değildir. Kendisinden kaçınma ya da yokmuş gibi davranma konusu, uygulanabilirliğine ve dayatılan yaptırımların etkisine bağlıdır” şeklinde konuştu.

Savunma stratejisi
Hizbullah’ın silahlı yapısı sorunu ilgili olarak ise Barud, “Bu konu bir süredir masada bulunuyor ve Lübnan’ın bu konudaki yaklaşımı diğer yaklaşımlardan farklıdır. Lübnan’ın Şeba Çiftlikleri, Kefer Şuba ve Gacer köyü gibi topraklarının bir kısmının işgal altında olmasıyla bağlantılı olarak önce parlamentoda, daha sonra Cumhuriyet Sarayı'nda Lübnan’ın savunma stratejisinin konuşulduğu müzakere oturumlarının yapıldığı unutulmamalı. Elbette silah, meşru direniş hakkıyla ilişkilendirildiğinde farklı bir nitelik kazanır ve bu haktan uzaklaştığında bir tartışma sebebi haline gelir.  IMF’nin Hizbullah’ın silahsızlanmasıyla bağlantılı yardımı, sanki ekonomik çıkmazdaki Lübnan'a uluslararası yardımın iptali ve onu sınır ötesi kaçakçılığa mecbur bırakacak zorlu hayat şartlarına mahkum etmek anlamına geliyor. Çünkü kaçakçılık kabul edilemez olmalı ve devlet, egemenliğini ve yasalarının uygulanabilirliğini sağlamak, gümrük ve vergi kaçakçılığı nedeniyle yılda milyarlarca dolar kaybeden ekonomisini korumak için savaşmak zorundadır” değerlendirmesinde bulundu.

Esed rejimi ile koordinasyon
Barud, şu sıra Suriye Esed rejimi ile koordinasyon çağrısı yapılmasıyla ilgili olarak “Uluslararası hukuka göre Lübnan, hükümetteki bölünmüşlükten ayrı olarak komşusu ile herhangi bir düşmanlık içinde değildir. Resmi bir siyasi temasın neredeyse hiç olmadığı biliniyor. Ancak karşılıklı lojistik ve ticari faaliyetler nedeniyle, meşru ekonomik alanında durum farklıdır. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik yük altında zor bir dönemden geçen Lübnan, Suriye ile 375 kilometrelik bir sınırı paylaşan bir ülkedir. Bununla birlikte işgal altındaki bölgelerle olan sınırları ve deniz sınırları kapalıdır. Dolayısıyla Lübnan, kendi ulusal çıkarlarının sınırları dışında kimseye sınırlarını tamamen kapatamaz. Bu çıkarların da Lübnan hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı tarafından her işbirliği talebinin çözümüyle birlikte belirlenmesi gerekiyordu. Lübnan’ın, Başbakan Necib Mikati hükümeti sırasında Suriye krizinin zirvesinde kendini uzaklaştırma ilkesini benimsediği unutulmamalı. Çünkü bu küçük ülke eksen oyununa ortak olamazdı” ifadelerini kullandı.
Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen Lübnanlı yazar ve siyaset analisti Kasım Kasir ise konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Hizbullah, Caesar Yasası ile doğrudan ilgilenmiyor, daha ziyade ABD yaptırımlarına karşı çıkıyor. Suriye'de faaliyet gösteren şirketleri yok, bu yüzden yasalar onu etkilemeyecektir. Silahsızlanma konusuna gelince konu şu anda ne IMF ne de Lübnan hükümeti tarafından tartışılıyor. Savunma stratejisini tartışmak için bir müzakere turu düzenleme çağrısı vardı, ancak ekonomik durum, halk hareketleri ve koronavirüs krizi nedeniyle ertelendi. Lübnan ve Suriye arasındaki ilişkiler önemli ve gerekli. Çünkü yasadışı geçişler, Suriyeli mülteciler ve ihracatı kolaylaştırmak gibi birçok dosyayla ilişkilidir. Suriye, Lübnan’ın Arap dünyasına açılan kapısının anahtarıdır. Caesar Yasası’na bakılmaksızın, Beyrut'un Şam ile koordinasyon kurması, oldukça önemli bir zarurettir.”



Gazze'de ateşkes görüşmelerinde son durum nedir?

İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
TT

Gazze'de ateşkes görüşmelerinde son durum nedir?

İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)

Hamas'ın Lübnan'daki yetkililerinden Usame Hamdan, İsrail'in son ateşkes teklifine "olumsuz" yaklaştıklarını söyledi.

Hamdan, Hizbullah'a ait Manar TV'de dün yaptığı açıklamada, "Mevcut müzakere teklifine ilişkin pozisyonumuz olumsuz" dedi.

Hamas'ın basın ofisinden yapılan açıklamada "Olumsuz pozisyon müzakerelerin durduğu anlamına gelmiyor. Bu karşılıklı bir süreç" ifadeleri kullanıldı. 

Örgütün Gazze'deki yetkililerinden Süheyl Hindi de Fransız haber ajansı AFP'ye açıklamasında, asıl amaçlarının savaşı sonlandırmak olduğunu savundu. Hindi, "Hamas ve tüm Filistinli direniş grupları, Filistin halkına karşı yürütülen ve her şeyi yakıp yıkan bu delice savaşı sona erdirmek istiyor" dedi. 

Ajansın aktardığına göre Hamas, İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmesini talep ediyor. İsrail ise Hamas militanlarının Mısır sınırındaki Refah şehrine gittiğini savunarak, buraya kara harekatı düzenlemek istiyor. 

Buna ek olarak anlaşma kapsamında 40 gün ateşkes sağlanması ve rehine takası yapılması öngörülüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da müzakereden ne sonuç çıkarsa çıksın Refah'a kara operasyonu düzenleneceğini söylemişti. ABD ise harekata başından beri karşı çıkıyor.

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Diğer yandan İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, 29 Nisan'daki haberinde, Suudi Arabistan'ın ABD arabuluculuğuyla İsrail'le ilişkileri normalleştirme kararı aldığını öne sürmüştü. 

Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian, Riyad yönetiminin Tel Aviv'in ateşkes görüşmelerini tıkaması ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını engellemesi durumunda, ABD'yle bir B planı üzerinde çalıştığını savundu. 

Buna göre İsrail'in dışarıda bırakılacağı planda, ABD ve Suudi Arabistan'ın ikili savunma anlaşması imzalaması planlanıyor. Ayrıca ABD'nin, Suudi Arabistan'daki sivil nükleer enerji sanayisinin inşasına destek vermesi, yapay zeka ve ileri teknoloji alanlarında karşılıklı işbirliği ve bilgi paylaşımı yapılması öngörülüyor. 

Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü'nden Firas Maksad, B planı çalışmalarına ilişkin Guardian'a şu değerlendirmeleri yaptı: 

Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin, İsrail siyasetinin ya da Benjamin Netanyahu'nun kaprislerine rehin düşmemesi için görüşmelerde taleplerin karşılıklı şekilde azaltıldığı bu modele yer açılmalı. Suudi Arabistan'ı, Rusya ve Çin'i kenarda bırakacak şekilde stratejik bir ittifakla ABD'yle yan yana getirebilirseniz bu, Biden yönetim için önemli bir kazanım olur.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda pazartesi günü yaptığı konuşmada normalleşme süreciyle ilgili şunları söylemişti: 

Normalleşme yolunda ilerlenmesi için Gazze'deki krizin sonlanması ve Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir yol haritası oluşturulması gerekiyor.

İsrail ve Suudi Arabistan'ın ABD arabuluculuğunda yürüttüğü normalleşme görüşmeleri, Hamas'ın 7 Ekim'deki Aksa Tufanı saldırısının ardından durmuştu. Riyad yönetimi, savaşın başladığı ay müzakerelerin askıya alındığını duyurmuştu. 

Süreçteki önemli konulardan biri de Filistin meselesiydi. Riyad, Filistin sorunu çözülmeden Tel Aviv yönetimini tanımayacağını defalarca duyurmuştu. İran ise İsrail ve Suudi Arabistan'ın yürüttüğü müzakereleri eleştirmişti.

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, dün yaptığı açıklamada müzakerelerin tekrar başlamasına yönelik çalışmalara yeniden tepki göstererek şunları söyledi: 

Bazıları, komşu ülkeleri aralarındaki ilişkiyi normalleştirmeye zorlayarak sorunları çözeceğini sanıyor. Yanılıyorlar. Filistin, Filistinlilere geri verilmelidir. Kendi rejimlerini, kendi sistemlerini kurmalılar, sonra da bu sistem Siyonistlerle nasıl başa çıkılacağını kararlaştırmalı.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Haaretz, AFP


Filistin güvenlik güçleri Batı Şeria'da silahlı bir kişiyi öldürdü

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
TT

Filistin güvenlik güçleri Batı Şeria'da silahlı bir kişiyi öldürdü

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)

Tulkerim kentinde dün gece (Çarşamba) geç saatlerde silahlı bir kişinin öldürülmesinin ardından Filistin güvenlik güçleri ve bir grup militan karşılıklı suçlamalarda bulundu.

Reuters'ın bildirdiğine göre Tulkerim ve Nur Şems kamp taburları tarafından yapılan açıklamada, “İhanet servisleri, mücahit Ahmed Ebu’l Fûl'un seyahat ettiği aracı hedef aldı. Tüm müdahalelere rağmen Ebu’l Fûl kurtarılamadı” ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Bu suç, İsrail özel birlikleri tarafından gerçekleştirilen diğer suikast operasyonlarına benziyor… Şehit Ahmed Ebu’l Fûl, Kudüs Seriyyeleri Tulkerim Taburu’nun evlatlarından biriydi. Tulkerim ya da Nur Şems Mülteci Kampı olsun, şehre yapılan her saldırıda kardeşleriyle birlikte işgale karşı koyduğuna herkes şahitlik edebilir.”

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre, Filistin Güvenlik Kurumu Sözcüsü Talal Duveykat, Tulkerim'de es-Selam Kavşağı yakınında devriye gezen güvenlik güçlerine ateş açıldığını bildirdi. Duveykat, ‘Filistin güvenlik güçlerinin açılan ateşe karşılık vermesi sonucu saldırganın yaralandığını ve Rafidiya Hastanesi’ne kaldırıldığını’ belirtti.

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile Hamas ve İslami Cihad'a bağlı silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. Reuters tarafından doğrulanmayan görüntülerde bir arabanın kurşun yağmuruna tutulduğu ve silah sesleri duyulduğu görülüyor.

Hamas, ‘Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin Filistin halkına ve direniş savaşçılarına yönelik saldırılarını’ kınadı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, ‘herkesin bu kabul edilemez uygulamalara son verme sorumluluğunu üstlenmesi, söz konusu kurumların doğru yola sokulması ve Filistin halkını koruma görevlerinin yerine getirilmesi’ talep edildi.


İngiliz üniversitelerinde Gazze'deki savaşı protesto etmek için öğrenci gösterileri düzenleniyor

Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
TT

İngiliz üniversitelerinde Gazze'deki savaşı protesto etmek için öğrenci gösterileri düzenleniyor

Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Filistin yanlısı öğrenciler ABD'deki üniversite kampüslerinde yaşanan şiddet olaylarının ardından İngiltere'deki üniversitelerde de gösteriler için bir araya geldi.

Şarku’l Avsat’ın İngiliz haber ajansı PA Media’dan aktardığı habere göre Leeds, Newcastle ve Bristol'daki öğrenciler dün (Çarşamba) Gazze'deki savaşı protesto etmek için üniversite kampüslerinde çadırlar kurdu.

Bristol Üniversitesi öğrencileri gösteriyi ‘üniversitenin İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımına suç ortaklığını protesto etmek için’ düzenlediklerini söylerken, Newcastle Apartheid Off Campus gösterilerinin ‘kurumun yatırım stratejisini ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da işlediği savaş suçlarına suç ortaklığını vurgulamak için’ olduğunu belirtti.

Öğrenci aktivistler başka yerlerde de yürüyüş ve gösteriler düzenlediler. Gruplar, Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyona tepki olarak üniversitelerini İsrail'le öğrenci programlarını feshetmeye çağırdı.

İngiltere’deki gösteriler, başta New York'taki Columbia Üniversitesi olmak üzere ABD'deki üniversite kampüslerinde yaşanan şiddet olaylarının ardından geldi.

Kaliforniya Üniversitesi'nde de şiddet olayları patlak verdi ve ABD genelinde binden fazla protestocu gözaltına alındı.


ABD Temsilciler Meclisi, antisemitizm tanımının genişletilmesini öngören yasa tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
TT

ABD Temsilciler Meclisi, antisemitizm tanımının genişletilmesini öngören yasa tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)

Fransız Haber Ajansı (AFP), ABD Temsilciler Meclisi'nin dün, ülke geneline yayılan Filistin’e destek protestolarının ardından Eğitim Bakanlığının Uluslararası Holokost Anma Birliğinin (IHRA) kabul ettiği antisemitizm tanımını benimsemesini öngören ‘Antisemitizm Farkındalık Yasası’ adlı yasa tasarısını onayladığını bildirdi.

ABD’de bazı siyasetçiler, ülkedeki üniversitelerde düzenlenen Filistin yanlısı protestolara katılanları antisemitizmle (Yahudi karşıtlığı) suçlarken protestocuların, ABD'nin Ortadoğu'daki başlıca müttefiki olan İsrail karşıtı sloganlar atmasını bunun bir kanıtı olarak görüyorlar.

Temsilciler Meclisi, hem Cumhuriyetçi Parti hem de Demokrat Parti’nin oylarıyla Eğitim Bakanlığının IHRA tarafından belirlenen antisemitizm tanımını baz almasını öngören yasa tasarısını kabul etti.

IHRA’nın tanımına göre antisemitizm, Yahudilere karşı nefretle kendini gösterebilen belirli bir Yahudi algısıdır ve antisemitizmin sözel ve fiziksel tezahürleri, Yahudi olan ya da Yahudi olmayan bireyleri ve/veya onların mülklerini, cemaat kurumlarını ve ibadet yerlerini hedef alır.

Tasarıyı eleştirenler, IHRA’nın savunduğu bu tanımın, İsrail Devleti'ne yönelik bazı eleştirileri engelleyerek ifade özgürlüğüne müdahale ettiğini öne sürüyorlar.

Tasarıya karşı çıkanlar Temsilciler Meclisi üyelerini, ABD’deki üniversite kampüslerinde ifade özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla yasayı hızlı bir şekilde geçirmeye çalışmakla suçluyorlar.

Tasarı karşıtlarından biri olan Demokrat Partili Temsilciler Meclisi Üyesi Jerry Nadler, İsrail’e yönelik eleştirilerin tek başına hukuku ihlal eden bir ayrımcılık teşkil etmediğini vurguladı.

Tasarının yasalaşması için Senato'nun onaylaması gerekiyor. Ancak Senato’nun tasarıyı onaylayıp onaylamayacağı halen belirsizliğini koruyor. Eğer Senato da onaylarsa tasarı imzalanmak üzere Başkan Joe Biden'a gönderilecek ve ardından yayınlanacak.


Suveyda’yı çevreleyen bilinmezlik ve çalan savaş davulları

Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
TT

Suveyda’yı çevreleyen bilinmezlik ve çalan savaş davulları

Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)

Mustafa Rüstem

Nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda’ya gelen zırhlı araçlar ve askeri teçhizat, silahlı çatışmalardan uzak durmuş bir şehir için alışılagelmemiş bir manzaraydı.

İtidalli olunması, yükselen tansiyonun düşürülmesi ve doğrudan çatışmaların yaşanmaması çağrıları, Suriye'nin güneyindeki Arap Dağı bölgesi sakinlerinin tedirginliğini dindirmiyor. Protesto gösterileri her geçen gün daha fazla bölgeye yayılarak devam ederken, özellikle Suveyda şehrinin merkezindeki el-Kerame Meydanı’nın savaş alanına dönüşmesi nedeniyle, halk çevreleri, Suriye rejim güçlerinin harekete geçmesini bir ölüm kalım savaşı korkusuyla karşıladı.

Nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda’ya gelen zırhlı araçlar ve askeri teçhizat, ülkede 2013 yılından beri devam eden silahlı çatışmalardan uzak duran, gösterilerden ve yetkililere karşı silahlanmaktan kaçınan bir şehir için alışılmadık manzaraydı. Ancak kötüleşen hayat şartları; gıda maddeleri, emtia ve yakıt fiyatlarının artırılma kararları, halkı ayaklanmaya ve hükümeti kararlarını geri almaya zorlamak için yaklaşık bir yıldır devam eden barışçıl gösteriler düzenlemeye itti. Fakat başarıya ulaşamayan halk hareketi, hükümet karşıtı gösterilere ve iktidarın düşmesi çağrılarına dönüştü.

Piyade ve seçkin birliklerden oluşan rejim güçlerinin, Şam kırsalındaki kışlalarından çıkıp başkente yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Suveyda’ya doğru ilerlediği bildirildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre gözlemciler bunu tehlikeli bir gelişme olarak değerlendiriyor ve Suriyelilerin kuzeydeki birçok şehirde, silahlı muhalefeti ortadan kaldırmayı amaçlayan şiddetli çatışmalar öncesinde yaşadıkları askeri hareketliliğe benzer bir sahne olarak görüyorlar.

Askeri araçların geçişi

Yerel kaynaklar, zırhlı personel taşıyıcıları, otobüsler ve zırhlı ekipmanların, halk protestoları devam ederken kısa bir süre önce serbest bırakılan Suriye ordusu subaylarının gözaltına alınması olayıyla örtüşen bir zamanda Suveyda-Şam otoyolunda ilerlediğini gördüklerini bildirdiler.

Suveyda’ya gelen takviye birlikler, es-Sa’lebe ve el-Halile hava üsleri ile Özel Kuvvetler Alayı Karargâhı da dahil olmak üzere, askeri ve güvenlik karargahları ile hava üslerine dağıtıldı. Gözlemciler, askeri takviyelerin beşinci gününde 50 askeri araçlık yeni bir askeri konvoyun, protestoculara karşı gövde gösterisinden, hükümet ve emniyet binalarını herhangi bir sabotaj saldırısından korumak için atılmış adımdan başka bir şey olmadığını düşünüyorlar.

Suveyda'daki halk ayaklanmasının medya direktörü Independent Arabia’ya, Suveydalıların on yılı aşkın bir süredir zorunlu askerlik hizmetinden kaçındıklarını, güvenliklerini sağlamak ve çöl bölgesinden gelen terör tehdidine, özellikle de DEAŞ saldırılarına karşı koymak için yerel gruplar kurduklarını söyledi.

Yakın askeri gerilim ve bunun halk hareketini etkileyip etkilemeyeceği, meydanları protestoculardan boşaltıp boşaltmayacağına ilişkin sorulara yanıt veren Murhaf eş- Şair, böyle bir gerilimin Suveyda'daki hareketi etkilemeyeceğini söyleyerek, Şam hükümetinin önünde sonunda askeri seçeneğe başvurmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Şair, özellikle kontrol noktaları kurma ve Suveyda’yı dış dünyadan koparma gibi niyetlerin olduğuna dair bilgilerin yayılmasının ardından, doğrudan çatışmaların yaşanabileceği tahmininde bulundu.

Şair, sözlerini şöyle sürdürdü:

Suveyda’da subayların gözaltına alınmasının yetkililerle hiçbir ilgisi yok. Zira siyasi tutumları nedeniyle gözaltına alınanların serbest bırakıldığı yüzlerce benzer vakaya tanık olundu. Yerel gruplar, tutukluların serbest bırakılması için yetkililere baskı yapmak amacıyla bu eyleme başvuruyorlar. Gençlerin özgürlüğünü ve serbest bırakılmalarını sağlayana kadar gözaltına alınan subaylara misafir muamelesi yapıyorlar.

Gergin atmosfer

Suveyda, geri planda durmayı ve sınırlarını DEAŞ da dahil olmak üzere aşırılık yanlısı grupların saldırılarından korumayı tercih etti. Çok sayıda terör eylemine ve intihar saldırısına uğradı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR)  25 Nisan'dan bu yana Suveyda’da, subayların gözaltına alınmasının ve Şam-Suveyda otoyolu üzerinde birkaç grubun konuşlandırılması sonucu gözaltına alınma korkusuyla, rejim güçlerinin Suveyda’ya girmesini engelleme kararının alınmasının ardından, gerginlik yaşandığını bildirdi.

Suriye Ulusal Uzlaşı Komitesi Sözcüsü Ömer Rahmun, Suveyda’da son günlerde yaşanan gerginliğin ve özellikle de subayların kaçırılmasının ardından halk hareketinin artık barışçıl çerçeveden çıktığını söyledi. Rahmun, “Bu son gelişmeler, halk hareketinin devlet görevlilerini alıkoyan ve kurumlarını tehdit eden grupların hareketi haline geldiğini teyit ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Rahmun, sözlerini şöyle sürdürdü:

Devleti güç kullanmaya zorlama çabası var. Ancak Şam bunu istemiyor. Çünkü Suveyda'nın akil insanlarına güveniyor. Protesto hareketi, hayat şartlarını protesto etmek amacıyla başladı.  Ancak bugün bir silahlı isyana dönüştü. Yabancı ülkelerden, özellikle de et-Tanf Üssü, İsrail ve Fransa tarafından desteklenen Hizbul-Liva’dan destek alıyor.

Hizbul-Liva, geniş kapsamlı bir askeri çözümün içinde yer almayı reddederken, Şam’ın siyasi çözüm için baskı yapmaya devam etmesi bekleniyor.

Bu gelişmeler yaşanır ve bölgeye yoğun askeri takviyeler yapılırken Suveyda’daki Dürzi cemaatinin ruhani lideri Hikmet el-Hicri, herhangi bir gerilim, askeri seferberlik, sabotaj saldırısı ya da taraflardan herhangi birinden herhangi bir şekilde gelebilecek zararın sonuçlarına karşı uyardı.

Hicri, açıklamasında şunları söyledi:

Bazı hak ihlallerine tanık olurken, herhangi bir aptalca davranış ya da kötü niyetli eylemden kaynaklanabilecek olumsuz, zararlı ve yıkıcı sonuçların tüm sorumluluğunu da üstleniyoruz. Halk, en gür, en barışçıl ve en sofistike sesiyle anayasa, özel ve uluslararası yasalar çerçevesinde barışçıl bir şekilde haklı itirazlarını dile getirerek, haklarını talep etmeye devam ediyor ve bunda sebat gösteriyor.

Avrupa uyarısı

ABD ve Avrupa Birliği (AB), Şam’ın Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyda’da protestoculara karşı, özellikle de güney bölgesine büyük askeri takviyelerin gelmesinin ardından aşırı güç kullanabileceğine karşı uyarıda bulundu.

AB’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sözcüsü Luis Miguel Bueno, tüm tarafları şiddetten kaçınmaya çağıran bir açıklama yaptı.  ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili ise güç kullanılmasını kınadı ve barışçıl gösteri düzenleme ve ifade özgürlüğü haklarının kullanılması çağrısında bulundu.


İsrail, Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 28 kişiyi öldürdü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail, Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 28 kişiyi öldürdü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)

Gazze’deki Hamas yönetiminin Sağlık Bakanlığı tarafından bugün yaptığı açıklamada, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi'nde ölenlerin sayısının 34 bin 596'ya yükseldiği bildirildi.

Son 24 saat içinde İsrail'in hava saldırıları ve bombardımanlarında en az 28 kişinin daha öldüğünü açıklayan Bakanlığın verilerine göre 200 günü aşkın süredir devam eden savaşta yaralı sayısı 77 bin 816'ya yükseldi.

İsrail merkezli The Jerusalem Post gazetesi dün aktardığına göre İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrinden tahliye edilecek Filistinliler için Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde yeni bir ‘güvenli bölge’ kurmayı planlıyor.

Gazete yeni güvenli bölgenin Nuseyrat ve el-Bureyc mülteci kamplarının eteklerinde, İsrail ordusu tarafından oluşturulan koridorun yakınlarında kurulacağını ve el-Mevasi yakınlarındaki mevcut barınma bölgesinin ise Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrine doğru genişletileceğini aktardı.

Öte yandan İsrail basınına göre Başbakan Binyamin Netanyahu, salı günü yaptığı açıklamada, Refah’a kara saldırısına hazırlık olarak şehirdeki sivillerin tahliyesine başlandığını söyledi.

Ancak Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, aynı gün yaptığı açıklamada henüz Refah sakinlerinden şehri boşaltmalarının istenmediğini açıkladı.


Türkiye’den bir ayda 16 bin Suriyeli sınır dışı edildi

Rakka'nın kuzeyine girmek için Akçakale Sınır Kapısı önünde bekleyen Suriyeliler (arşiv)
Rakka'nın kuzeyine girmek için Akçakale Sınır Kapısı önünde bekleyen Suriyeliler (arşiv)
TT

Türkiye’den bir ayda 16 bin Suriyeli sınır dışı edildi

Rakka'nın kuzeyine girmek için Akçakale Sınır Kapısı önünde bekleyen Suriyeliler (arşiv)
Rakka'nın kuzeyine girmek için Akçakale Sınır Kapısı önünde bekleyen Suriyeliler (arşiv)

Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetine yönelik muhalefet saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde, Suriyelilere vatandaşlık vermeyi durdurdu ve oturma izni yenileme koşullarını sıkılaştırdı. Bu hamle, bir ay içinde yaklaşık 16 bin Suriyelinin sınır dışı edildiğine dair haberler karşısında resmi sessizliğin hâkim olduğu bir dönemde geldi.

Türkiye ile Suriye arasında dört sınır kapısındaki (Babu’l Heva, Babu’s Selame, Cerablus ve Tel Abyad) idari kaynaklar, sadece nisan ayında yaklaşık 16 bin Suriyelinin sınır dışı edildiğini söyledi. Bu gelişme, Suriyeli aktivistlerin sosyal medyada Ankara'nın Türk vatandaşlığı alma sürecinde olan kişilerin dosyalarını aylardır dondurduğunu doğrulaması ve bunun nedenlerini açıklamamasıyla aynı zamanda meydana geldi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) salı günü yaptığı açıklamada Türk makamlarının, çoğu geçici koruma kimlik kartı sahibi olan 50 Suriyeli mülteciyi, Halep'in kuzeyindeki Azez kırsalında bulunan Babu’s Selame Sınır Kapısı’ndan sınır dışı ettiğini bildirdi.


Burhan, ‘ulusal güvenliği tehdit eden yabancı varlığı’ söylentileri ışığında Hartum'da acil durum ilanını onayladı

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, geçtiğimiz Pazar günü Port Sudan'da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov'u kabul etti. (SUNA)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, geçtiğimiz Pazar günü Port Sudan'da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov'u kabul etti. (SUNA)
TT

Burhan, ‘ulusal güvenliği tehdit eden yabancı varlığı’ söylentileri ışığında Hartum'da acil durum ilanını onayladı

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, geçtiğimiz Pazar günü Port Sudan'da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov'u kabul etti. (SUNA)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, geçtiğimiz Pazar günü Port Sudan'da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov'u kabul etti. (SUNA)

Hartum Vali Vekili Ahmed Osman Hamza dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın eyalet hükümetinin Hartum'da olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki tavsiyesini onayladığını söyledi.

Hamza, Hartum Acil Durum ve Kriz Yönetimi Yüksek Komitesi'nin olağanüstü hâli uygulamak ve ‘ulusal güvenlik için bir tehdit haline gelen isyancı Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleriyle birlikte savaşa katılan’ başkentteki yabancı varlığı olarak tanımladığı durumla başa çıkmak için bir dizi devlet kararnamesi çıkarma sürecinde olduğunu açıkladı.

Hamza, yabancılar sorunuyla başa çıkmak için İçişleri Bakanlığı ile iş birliği içinde çalışacaklarını ifade etti.

Sudan ordusu kısa bir süre önce eski Omdurman'ın geniş alanları da dahil olmak üzere başkent Hartum'un bazı bölgelerini HDK'den geri aldı. Ancak HDK halen Sudan başkentinin büyük bir bölümünü kontrol ediyor ve Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'e büyük bir saldırı başlatmaya hazırlanıyor. Bunu başardıkları takdirde ülkenin batısındaki Darfur eyaletinin tamamını kontrol altına almış olacaklar.

Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından dün X platformu üzerinden yapılan açıklamada, el-Faşir'de şiddetin artması üzerine 11'i çocuk 100'den fazla yaralının tedavi edildiği bildirildi. Açıklamanın devamında, el-Faşir'de yaralananların çoğunun ateşli silahlarla yaralandığı belirtilerek, Kuzey Darfur'daki Zemzem Kampı’nda ‘akut bir felaket’ olarak nitelendirilen yetersiz beslenme krizi kötüleştikçe operasyonların genişletildiği kaydedildi.


Hizbullah ABD'nin İsrail ile ateşkes çabalarını reddediyor

Lübnanlı partiler ve vatandaşlar, Beyrut'ta düzenlenen İşçi Bayramı yürüyüşünde Filistin ve Lübnan bayrakları açtı. (EPA)
Lübnanlı partiler ve vatandaşlar, Beyrut'ta düzenlenen İşçi Bayramı yürüyüşünde Filistin ve Lübnan bayrakları açtı. (EPA)
TT

Hizbullah ABD'nin İsrail ile ateşkes çabalarını reddediyor

Lübnanlı partiler ve vatandaşlar, Beyrut'ta düzenlenen İşçi Bayramı yürüyüşünde Filistin ve Lübnan bayrakları açtı. (EPA)
Lübnanlı partiler ve vatandaşlar, Beyrut'ta düzenlenen İşçi Bayramı yürüyüşünde Filistin ve Lübnan bayrakları açtı. (EPA)

Hizbullah, ABD ve Fransa'nın İsrail sınırındaki gerilimi kontrol altına alma çabalarını küçümseyerek, Washington'un ‘sahte diplomatik yöntemlerini’ şiddetle eleştirdi. Ayrıca İsrail ile yapılacak herhangi bir ateşkesin, Gazze Şeridi'ndeki ateşkesle bağlantılı olması gerektiği yönündeki görüşünü yineledi.

Axios haber sitesi dün (Çarşamba) ABD'li yetkililere dayandırdığı haberinde, ABD yönetiminin, esir değişimi anlaşmasının bir parçası olarak Gazze Şeridi'nde ateşkese varılmasının bölgedeki diğer gerilimleri azaltacağına ve İsrail ile Hizbullah arasında son altı ayda artan gerilimin ardından bir savaşı önleyebileceğine inandığını belirtti.

Hizbullah milletvekili Hüseyin Caşi, ateşkes hattında yapılan girişim ve çabalara atıfta bulunarak “Düşman askeri olarak başaramadığını, arabulucular sahte diplomatik yöntemlerle başaramayacak” dedi. Bir anma töreninde konuşan Caşi, “ABD'nin arabulucu gibi davranışı, tamamen yalan ve ikiyüzlülüktür. Lübnan'da ve bazı Arap ülkelerinde diplomatik düzeyde aradığı her şey, Filistin halkı ve tüm bölge halkları pahasına düşmanın koşullarını iyileştirmeyi ve çıkarlarını güvence altına almayı amaçlamaktadır. ABD, Siyonist düşman lehine, düşmanın savaşta elde edemediği kazanımları elde etmeye çalışıyor, yani düşmanla savaşı başka bir cephede sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

dcsrf
Beyrut Amerikan Üniversitesi öğrencileri kampüste düzenledikleri eylemlerde Filistin ve Lübnan bayrakları açarak İsrail karşıtı sloganlar attı. (AP)

Caşi sözlerinin devamında: “Son yedi aydır Lübnan'a gelen arabulucular şunu bilsinler ki, Lübnan'daki direniş Gazze'yi yalnız bırakamaz ve Gazze Şeridi'ne yönelik saldırı durmadan bu konuda hiçbir konuşma yapılamaz. Şunu iyi bilsinler ki, düşmanın askeri olarak ve sahada elde edemediğini siz sahte ve aldatıcı diplomatik yöntemlerinizle elde edemeyeceksiniz.”

Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmaların yoğunluğu son saatlerde değişiklik gösterdi. İsrail güneye doğru aralıklı bombardıman düzenlerken Hizbullah da sınırlı operasyonlar gerçekleştireceğini açıkladı.

Hizbullah dün, Lübnan'ın güneyindeki Deyr ez-Zehrani kasabasından Vahid et-Tufeyli adlı bir üyesinin ölümünün yasını tutarken, sabah saatlerinde Branit Kışlası civarında toplanan İsrail askerlerini roket ve top mermileriyle hedef aldığını duyurdu.

Lübnan Ulusal Haber Ajansı (NNA), bir İsrail Merkava tankının Burc el-Mulk ve Kafr Kila arasındaki Tel en-Nehhas bölgesini hedef aldığını bildirdi. Ayrıca, batı ve orta bölgelerdeki köylerin işaret fişeklerinin atılması ve düşman keşif uçaklarının uçuşu ile temkinli ve gergin bir gece yaşadığını; düşman savaş uçaklarının gece yarısından sonra Sur bölgesi köyleri ve deniz kıyısı üzerinde çok düşük irtifada uçtuğunu belirtti.

Öte yandan İsrail medyası, İsrail'in kuzeyine bir tanksavar füzesinin düşmesi sonucu iki kişinin yaralandığını duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Jerusalem Post gazetesinden aktardığına göre dün gece İsrail'in kuzeyindeki Ramot Naftali kasabası yakınlarına bir tanksavar füzesinin düşmesi sonucu iki kişi hafif yaralandı.

Gazete, yaralı iki kişinin bölgede bir kamyonda seyahat ettiklerini ve füzenin iki kişi kamyonun dışında dururken doğrudan kamyona isabet ettiğini aktararak, yaralıların tedavi edildikten sonra hastaneden ayrıldıklarını belirtti.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee ise savaş uçaklarının dün gece Lübnan'ın güneyindeki beş bölgede Hizbullah hedeflerini vurduğunu duyurdu.

Adraee X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Saldırılar güney Lübnan'daki el-Hıyam ve Kafr Kila bölgelerindeki keşif alanları ile altyapı dahil Hizbullah hedeflerini vurdu. İsrail uçakları ayrıca Blida, Adissa ve Meys el-Cebel bölgelerindeki Hizbullah altyapısını ve bir askeri binayı hedef aldı.”

NNA, İsrail savaş uçaklarının gece geç saatlerde güneydeki Aytarun kasabasının dış mahallelerine saldırı düzenlediğini bildirdi. Al Mayadeen TV ise İsrail savaş uçaklarının Kafr Kila, Meys el-Cebel ve Vadi Barğaz kasabalarının dış mahallelerine birkaç saldırı düzenlediğini duyurdu.


Blinken ateşkesin aciliyetini vurgularken insani yardım planında ısrarcı

Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah şehri yakınlarına dün yığınak yapan İsrail tankları (EPA
Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah şehri yakınlarına dün yığınak yapan İsrail tankları (EPA
TT

Blinken ateşkesin aciliyetini vurgularken insani yardım planında ısrarcı

Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah şehri yakınlarına dün yığınak yapan İsrail tankları (EPA
Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah şehri yakınlarına dün yığınak yapan İsrail tankları (EPA

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail ile Hamas Hareketi arasında rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılmasını öngören bir ateşkese varılması konusunda kararlı. ABD’li bakan dün Tel Aviv'e yaptığı ziyaret sırasında, iki taraf arasında bir anlaşmaya varılmasının aciliyetini vurguladı.

Blinken, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile görüşmesinde “Bu zor zamanlarda bile ateşkese ulaşmaya ve bunu hemen yapmaya kararlıyız” ifadelerini kullandı.

ABD’nin insani plan olmadan Refah'a bir kara operasyonunu destekleyemeyeceğini vurgulayan Blinken, Washington'a böyle bir plan sunulmadığını belirterek, Tel Aviv'e, Refah'a kara saldırısından kaçınmak için başka çözümler önerdiğini söyledi. Ancak bu çözümleri açıklamadı.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Refah’a kara operasyonu konusundaki tutumunu sertleştirmeye devam etti. Netanyahu’nun ofisinden gazetecilere yapılan bir açıklamada, Netanyahu’nun Blinken'a “Refah’a kara saldırısı olacak” dediği ve ateşkes anlaşmasının savaşın sona ereceği anlamına geldiğini söylediği bildirildi.

Diğer taraftan İngiltere merkezli televizyon kanalı ABC News dün Mısırlı bir yetkilinin Hamas'ın İsrail ile anlaşma teklifine yanıtını birkaç saat içinde vermesini beklediklerini söyledi. Mısırlı yetkili müzakerelere olumlu bir havanın hâkim olduğunu da sözlerine ekledi.

Bu arada Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, Kahire'de yaptığı açıklamada Gazze'de olası bir ateşkese benzer bir anlaşmanın Lübnan'da da yapılmasını istediklerini söyledi. Sejourne, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Buraya ateşkese ulaşma çabalarımızı koordine etmek üzere geldik. Fransa ve bölgedeki Arap ülkelerinden ortakları, İsrail'in Refah'ta kara saldırısından vazgeçmesi gerektiği yönünde mesajlar gönderdi” şeklinde konuştu.