Topluma entegrasyon ve geri dönüş arzusu arasında İsrail’deki Lübnanlıların kaderi

İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)
İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)
TT

Topluma entegrasyon ve geri dönüş arzusu arasında İsrail’deki Lübnanlıların kaderi

İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)
İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)

Amal Şehade
İsrail’in Lübnan’ın güneyinden sürpriz şekilde geri çekilmesinin 20. yıldönümü münasebetiyle sınırın her iki tarafında etkinlikler düzenleniyor.
Kiryat  Shemona, Nahariyah, Metula, Safad ve Tiberya gibi Lübnan sınırına yakın birçok İsrail kasabasında yaklaşık 3 bin 600 Lübnanlı yaşıyor.
Söz konusu vatandaşların bazıları hala zor ekonomik ve toplumsal koşullardan mustarip. Bazıları ise İsrail’e tamamen entegre olmuş durumda. Bu Lübnanlıların çoğunluğu, bu kasabalarda doğdu ya da çocukken buralara geldi, ancak hiçbirisi Lübnan hakkında herhangi bir şey hatırlamıyor.
Bu vatandaşlar, üst düzey mevkilere yükselmeden çeşitli mesleklerde çalışıyor. Ancak İsrail ordusuna katılmış toplam 32 genç ve kadın da bulunuyor. Bunlar, bazılarının dediği gibi ‘İsrail’de saatli bir Lübnan bombası’.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac, yaptığı açıklamada, “Lübnanlı yetkililerle yaptığım görüşmeler, sadece durmakla kalmadı, artık bunlar için bir yer de yok. Vatandaşların büyük çoğunluğu, şartlı veya şartsız Lübnan’a dönmeyi reddediyor. Onların geri dönüşleri neredeyse imkansız. Geçen yıl bazıları tereddütlüydü ama Lübnan’ın tanık olduğu zor koşullar çerçevesinde kararları artık kesin. Lübnan, onlar için artık geri dönüş adresi olarak görülmüyor” dedi.

İsrail’deki Lübnan topluluğu
Son 20 yıl içerisinde Lübnanlılar, İsrail toplumuna entegre oldu. Çoğu, evlerinin dışında da İbranice konuşacak düzeye ulaşarak tüm yönleriyle bir Yahudi yaşamı sürmeye başladılar. Lübnanlı mı ya da Yahudi mi oldukları arasında ayrım yapmak ise zor.
Yahudi toplumuna karışmak, çocukluk döneminde başladı, daha sonra eğitim ve üniversite dönemlerine sıçradı. 1948 sınırlarındaki Filistinlilerin, onları kasabalarına kabul etmeyi ve onlarla yaşamayı reddetmeleri sonrasında İsrail kasabalarında ev ve iş aramak dışında başka seçenekleri kalmadı. Yalnızca bu durum bile Yahudi topluluğuna karışmaya başlamalarının bir nedeni oldu.
İlk on yıl boyunca birçoğu, Lübnan’a dönmek için aralıksız çabalar sarf etti ve bunu başaramayanlar, ya bir Avrupa ülkesine ya da ABD’ye göç etti. Bugün ise hiçbiri artık ülkelerine geri dönmek istemiyor. Bu durum ise İsrail’de Lübnan toplumu olarak tanınmalarını sağladı. Bu çerçevede Piskopos el-Hac, “Bunların arasında, 2000 yılında İsrail’e gelen ve tutuklanma korkusu dolayısıyla Lübnan’a dönmeyen yaşlıların sayısı ise oldukça az. Beyrut’a dönme tutkuları olduğu doğru, ama bunu istemiyorlar çünkü oradaki akıbetlerinden korkuyorlar. Lübnanlı yetkililerle bu hususta yaptığım son görüşmelerde, geri dönmek isteyen onlarca kişinin affedilmesini talep ettim. Bununla birlikte ülkedeki hızlı gelişmeler, sorunun ertelenmesi ve cesur ve kararlı kararlar alınamaması, meselenin yeniden tartışılması, geri dönüş talebinden uzaklaşılması durumları ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
Piskopos, vatandaşların karşısındaki olasılığın, yabancı bir ülkeye göç etmek, orada çocukları için Lübnan’a girmelerini sağlayan bir vatandaşlık elde etmek olduğunu belirtti. Piskopos el-Hac’a göre gençler ise, burada topluma uyum sağladılar ve İsrail’den ayrılmak istemiyorlar.
Gençlerin, İsrail ordusuna katılmasının tehlikelerine de değinen Piskopos, “ Bu bizi de endişelendiriyor. Çocukları İsrail ordusuna katılacak onlarca aile için büyük çabalar gösterdik. Böyle bir kararın beklenen tehlikelerini önlerine sunmamızın ardından bundan geri adım attılar. Ama ne yazık ki orduya katılanlar var. Onlara nedenlerini sorduğumuzda, orduya katılarak, ev ve eğitim gibi orduya dahil olmayanlara verilen haklar elde ettiklerini söylediler. Ne yazık ki hepsini ikna edemedik. Bu durum,  onların İsrail toplumuna ne düzeyde entegre olduklarını gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.
Piskopos, bir din adamı olarak hayatlarının birçok kişisel yöne müdahale edemeyeceğini de söylerken, yaşamsal zorlukları hafifletmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışacağını vurguladı.

‘Güney Lübnan Ordusu İçin Adalet’
2000 yılında İsrail’e ulaşmalarından bu yana çoğu Lübnanlının endişe duyduğu sorunların başında, üst düzey subaylar ve sıradan askerler arasındaki ayrım geliyor. Subaylar, iyi bir yaşam standardına sahip Yahudi kasabalarında lüks evler ve villalara sahip olup, ordudan ve Şin Bet’ten tazminatlar alırken, Lübnan’ın güneyindeki yüzlerce asker, aynı imkana sahip değil ve geçimlerini sağlayamıyor. Nitekim savaşları 20 yıl önce başladı ve hala da devam ediyor.
O dönemlerde ‘Güney Lübnan Ordusu’ lideri General Antoine Lahad’ın ofisinin başkanı, ayrımcılıkla karşı karşıya kalanlardan biri oldu. Lahad, 3 yıl önce de diğer bazı isimlerle birlikte, Lübnanlı ve İsrailli subaylardan oluşan, kendilerini ‘Güney Lübnan Ordusu İçin Adalet’ olarak tanıtan bir grup kurdu. Independent Arabia’ya konuşan ve isminin açık şekilde verilmesini istemeyen K. A., “Durumumuza ilişkin gerçekler gizlenemez. 20 yıl uzun bir dönem. Bugün genç erkek ve kadınların İsrail toplumuna entegrasyonundan şaşkın bir şekilde bahsedilemez. İsrail’de doğan veya buraya çocuk olarak gelenlerin büyük çoğunluğu, Lübnan hakkında hiçbir şey hatırlamıyor. Onlar, Beyrut’u diğer Arapların bildiği gibi televizyonlardan tanıyor. Eğer onları Lübnan’a bağlayan bir şey varsa, oradaki akrabalarıdır. Ancak bu bağlantı onları Lübnan’a dönüş yollarını aramaya itmiyor” ifadelerini kullandı.
K. A., “En önemli durum, başta konut olmak üzere bir dizi talebi güvence altına almak için hükümete ve Savunma Bakanlığı’na sunduğumuz planı aydınlatmaktır” dedi.
Aralarında İsrailli subayların bulunduğunu da söyleyen yetkili, hükümet yetkililerine ulaşmalarına yardımcı oldukları için onlara ihtiyaç duyduklarını belirtti.
Bugün bu grubun taleplerini ele alacak önemli isimlerden biri olan Benny Gantz, 20 yıl önce Lübnan’daki İrtibat Birimi lideri olarak görev yapmış ve 2000 yılında Lübnan’dan çıkan son İsrailli subay olarak kaydedilmişti. Geri çekilme hususunda kendisiyle son konuşmamızda, bu durumu savunmakta istekli değildi. Aksine söz konusu askerlerle müşteri gibi ilgilenildiği hususunda bir soruya yanıt verirken kekelemişti.
3 yıl önce ortaya koyulan taleplerinin yerine getirilmemesine rağmen bugün bu hususta çok şey ortaya koyuldu. Belki de bunların da kaderi, 2000 yılından bu yana ortaya koyulan taleplerle aynı olacak ve İsrail bu taleplere kulak asmayacak.

1948 Filistinlileriyle evlilik
48 Filistinlilerinin çoğunluğu, 2000 yılında ülkelerine gelen Lübnanlıları boykot etti, Arap kasabalarına ve okullarına girmelerini kabul etmedi. O dönem boyunca gösteriler yapıldı ve kapılar Lübnanlıların yüzlerine kapatıldı. Lübnanlılara, İsrail ajanı olarak davranıldı, onlara yönelik her türlü sempatiye karşı çıkıldı. Güney Lübnan’dan gelen bazı ailelerde, 48 yılında göç etmeyi reddeden Filistinlilerin akrabaları da bulunuyordu. Bu aileler arasındaki görüşmeler, 48 Filistinlileri arasında tepkilere yol açacağı dolayısıyla gizlendi.
20 yıl sonra bugün koşullar değişti. Lübnanlıların Yahudi kasabalarına entegrasyonunun Arap kasabalarındaki konut sorunundan kaynaklandığı doğru. Ancak günlük yaşam, onların bir araya gelmesine izin verdi.
Hayfa, Yafa ve Tel Aviv gibi şehirlerde yaşayan ve Arap aileleriyle ilişkiler kuran Lübnanlı aileler mevcut. Ancak bir araya gelme durumu, bu şehirlerdeki Lübnanlılarla sınırlı değil. 1948 Filistinlileri arasından yüzlerce genç, üniversitelerde veya işyerlerinde Lübnanlı yaşıtlarıyla tanıştı. İki taraf arasında ilişki kurulmasında hiçbir sorun yoktu. Bu ilişkiler aralarında bir dizi evliliğe doğru uzandı. Nihayetinde Lübnanlı kızların çoğu, Filistinlilerle evlendi. Bu nedenle Arap kasabalarındaki bu genç aileler, ülkeye varışlarının ilk 10 yılı boyunca yasaklı bir şekilde yaşadı.



Esed rejimi döneminde kaybolan mahkûmların çocuklarıyla ilgili davada hayır kuruluşlarının başkanları tutuklandı

Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)
Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)
TT

Esed rejimi döneminde kaybolan mahkûmların çocuklarıyla ilgili davada hayır kuruluşlarının başkanları tutuklandı

Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)
Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)

Suriye Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile koordinasyon halinde, Nada el-Gabra, Lema es-Savaf, Rana el-Baba ve devrik rejim döneminde gözaltına alınan ve kaybolan muhaliflerin kayıp çocuklarıyla ilgili dosyada yer alan diğer sanıkların tutuklandığını duyurdu. Kayıp Çocuklar Komitesi Sözcüsü, sanıklara yönelik tutuklama emrinin, çocukların aileleri ve yakınlarının kişisel iddiaları ve açılan davalar üzerine Şam Savcılığı tarafından çıkarıldığını bildirdi.

Kayıp Çocuklar Komitesi Sözcüsü Samir el-Kirbi Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Şam'daki Lahn el-Hayat Çocuk Bakım Kompleksi'ni yöneten Nada el-Gabra ve Lema es-Savaf ile Şam'daki el-Mubarrah Yetim Sponsorluk Derneği'ni yöneten Rana Muvaffak el-Baba'nın, ‘Şam Cumhuriyet Savcılığı tarafından çıkarılan bir tutuklama emrine göre, kaybolan çocukların dosyasının saklanmasına karışan diğer sanıklarla birlikte tutuklandığını’ belirtti.

El-Kirbi bu önlemin, önceki dönemlerde mahkûmların çocuklarının kaybolmasıyla ilgili davalara karıştıkları yönündeki suçlamaların arka planında geldiğini söyledi. El-Kirbi, “Resmi ve sivil makamların yanı sıra konuyla ilgili herhangi bir bilgiye sahip olan herkesi, bu çocukların akıbetini aydınlatmak ve haklarını güvence altına almak için soruşturma komitesiyle iş birliği yapmaya çağırıyoruz” dedi.

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, çocukların dosyasıyla ilgili bir dizi kişi tutuklandı ve bu kişiler, ‘çocukların akıbetiyle ilgili olası suiistimal ve ihlallere karıştıklarından şüphelenildiği için resmi soruşturma altına alındı.’ Söz konusu adımlar, Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı’nın 2025 tarihli ve 1806 sayılı kararı uyarınca, bu dosyayı araştırmak ve çocukların akıbetini takip etmek üzere özel bir komite oluşturulmasını takiben atıldı.

3 bin 700 çocuk yetimhanelere yerleştirildi

İnsan hakları örgütleri ve medya raporları, eski rejime muhalif mahkûmların Şam'daki yetimhanelere veya çocuk esirgeme kurumlarına yönlendirilen 3 bin 700 çocuğu olduğunu gösteriyor. Esed'in devrilmesi ve kaçışından sonra yayınlanan gizli Suriye istihbarat belgelerine göre, yaklaşık 400 çocuk tutukluluk yılları boyunca muhaliflerin ailelerinden ayrılarak Şam'daki Lahn el-Hayat Çocuk Bakım Kompleksi, Daru’r Rahme Yetimhanesi ve Çocuk Köyleri de dahil olmak üzere dört yetimhaneye yerleştirildi.

 Daru’r Rahme Yetimhanesi Müdürü Beraet el-Eyyubi (SANA)

Daru’r Rahme Yetimhanesi Müdürü Beraet el-Eyyubi (SANA)

Daru’r Rahme Yetimhanesi Müdürü Beraet el-Eyyubi bir televizyon röportajında, eski rejimin yıkılmasından önce 2015-2024 yılları arasında 27 çocuğun kendisiyle birlikte yetimhanede kaldığını ve güvenlik güçlerinin bu çocukları gizli notlarla şube mahzenlerinden yetimhaneye gönderdiğini itiraf etti. Güvenlik güçleri bu çocukları gizli emirlerle yetimhaneye gönderiyor, isimlerini değiştiriyor ve Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı'ndan yazılı onay almadıkça kimsenin onları ziyaret etmesine izin vermiyordu.

Esma Esed yetimlerle ilgilenmek üzere Şam kırsalındaki SOS Çocuk Köyleri’ni ziyaret etti. (SANA)Esma Esed yetimlerle ilgilenmek üzere Şam kırsalındaki SOS Çocuk Köyleri’ni ziyaret etti. (SANA)

Lahn el-Hayat Çocuk Bakım Kompleksi Müdürü Meys Acib bir televizyon kanalında yayınlanan açıklamalarında, kompleksin geçmişte özel durumları olan çocukları kabul ettiğini ve devrik Devlet Başkanı’nın eşi Esma Esed'in bu çocukların dosyalarını bizzat takip ettiğini itiraf etti. Öte yandan SOS Çocuk Köyleri yetkilileri de 2014-2018 yılları arasında resmî belge ve kayıtları olmayan 139 çocuğu kabul ettiğini ve bunların çoğunu Esed'in yetkililerine iade ettiğini ve o dönemde bakanlıktan bu tür vakaların gönderilmemesini istediğini kabul etti.

Samir el-Kirbi, çocukların akıbetinin belirlenmesi ve halen hayatta olup olmadıkları ya da toplu mezarlara gömülüp gömülmedikleri konusunda, bu çocuklar için özel toplu mezarların varlığının söz konusu olmadığını vurguladı. El-Kirbi, “Bugüne kadar yaptığımız dikkatli araştırma ve incelemeler sonucunda çocuklar için toplu mezarların varlığına rastlamadık, ancak bu çocukların yetimhanelere ve çocuk derneklerine yönlendirildiğini kanıtlayan belge ve kanıtlara sahibiz. Kayıp Çocuklar Komitesi, gerçeği ortaya çıkarmak ve çocukların ailelerine ve yakınlarına adalet sağlamak amacıyla bu dosyaları ilgili bakanlıklarla paylaşıyor” ifadelerini kullandı.

 Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) Suriye'de Çocuklara Yönelik İhlallere İlişkin 13’üncü Yıllık Raporu, Kasım 2024Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) Suriye'de Çocuklara Yönelik İhlallere İlişkin 13’üncü Yıllık Raporu, Kasım 2024

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Mart 2011'den bu yana Suriye'de Esed rejimi tarafından en az 23 bin çocuğun öldürüldüğünü, bunlardan 190'ının işkence altında hayatını kaybettiğini ve 5 bin 200 çocuğun da zorla kaybedildiğini belgeledi.

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Hind Kabavat tarafından kurulan Kayıp Çocuklar Komitesi'nde Adalet, İçişleri ve Vakıflar bakanlıklarından birer temsilci ile devrik rejim döneminde kaybolan kişiler ve mahkûmlar konusunda çalışan sivil derneklerin başkanları yer alıyor.