ABD'nin İran ‘nükleer’ programı muafiyetlerini sona erdirme kararı, Avrupa'yı endişelendiriyor

TT

ABD'nin İran ‘nükleer’ programı muafiyetlerini sona erdirme kararı, Avrupa'yı endişelendiriyor

İran’ın nükleer dosyasıyla doğrudan ilgili üç Avrupa ülkesi, 169 kelimelik ortak bir bildiride, ABD’nin İran'ın Arak reaktörü modernizasyon ve tadilatı da dahil olmak üzere sivil nükleer programı için belirlenen üç temel muafiyeti sona erdirme kararıyla ilgili ‘derin üzüntülerini’ dile getirdi.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in de katıldığı bildiride, İran’ın 2015 anlaşmasında ve Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2231 sayılı uluslararası kararında yer alan üç nükleer projesinin “nükleer silahların yayılmasını önlemede herkesin çıkarlarına hizmet ettiği, İran'ın nükleer faaliyetlerinin barışçıl ve güvenli doğası hakkında uluslararası topluma güvence verdiği” vurgulandı.
Bildiriyi imzalayan Fransa, İngiltere, Almanya ve Avrupa Birliği, söz konusu kararın sonuçlarını değerlendirmek yolunda istişareler yürütme niyetlerini ifade etti. Aynı zamanda söz konusu anlaşmanın “İran nükleer programının barışçıl doğasını sürdürmesinin en iyi ve tek yolu olmaya devam ettiğini” vurguladı. Aynı zamanda Tahran’ı “geçen yazdan bu yana ihlal etmeye başladığı nükleer yükümlülüklerini yeniden tam olarak uygulamaya” çağırdı.
Söz konusu bildiride dikkat çeken üç nokta mevcut: İlki, önceki zamanların aksine, üç ülkenin doğrudan dışişleri bakanlarından değil de bakanlık sözcüleri tarafından yayınlanmış olmasıdır. Nitekim diplomatik özelliklere bakıldığında eski bir büyükelçinin tahminine göre böyle bir bildiri, “doğrudan bakanlar tarafından yayınlandığı kadar derecede güçlü” nitelikte değil. İkincisi ise bildirinin Borrell'in bir Avrupa-uluslararası toplantısı oturum aralarındaki açıklamalarında ifade ettiği gibi ‘hafifletişmiş’ diplomatik bir dilde hazırlanmış olması. Üçüncüsü ise Avrupalı ​​yetkilinin de katılımı dolayısıyla yalnızca üç ülke ile sınırlı kalmayıp bir bütün olarak Avrupa konumunu yansıtıyor olması.
Avrupalıların ABD kararına dair ilk sorusu kararın ‘zamanlaması’ hakkında; zirâ Washington, çıkmasına rağmen anlaşmanın bu tarafını görmemezlikten gelerek Tahran'a ‘azami yaptırım’ politikası uyguladı. Bir diğer tartışmalı konu ise Washington’un BMGK’yı konvansiyonel silahlar konusunda İran'a uygulanan yaptırımların uzatılmasına öyle ya da böyle zorlama niyetinde olması. Uluslararası karar çerçevesinde uygulanan yasak, Ekim ayında sona eriyor.
Nitekim bu iki konu, açıklamalarında belirtilen nedenlerden dolayı hala nükleer anlaşmaya bağlı kalan Avrupalıları ‘utandırıyor’. En önemlisi de İran, nükleer faaliyetlerini hala Uluslararası Enerji Ajansı (IAEA) gözetiminde sürdürüyor. IEA müfettişleri İran’daki işlerine devam ediyor ve ajansın Viyana'daki genel merkezine periyodik olarak rapor gönderiyor. Avrupa görüşüne göre, gözetimin İranlılar tarafından kabul edilmesi, modern santrifüjlerin kullanımı, mevcut uranyum zenginleştirme limitini aşma gibi birçok konudaki ihlaline rağmen, anlaşmadan nihai olarak çıkmak istemedikleri anlamına geliyor. Ancak yine Avrupa görüşüne göre, ABD yönetiminin birbirini izleyen adımları, İran'ı anlaşmanın dışına itmeyi; böylece uluslararası yaptırımların yeniden uygulanmasının kolaylaştırılmasını hedefliyor.
Washington, yeni kararıyla hem İran üzerindeki hem de üç muafiyete katılan taraflar üzerindeki baskısını artırıyor. Muafiyetler, esas olarak Arak sahasını askeri amacından sivile çevirmek ve Tahran test reaktörüne nükleer malzeme sağlamayı ele alıyor.
Washington, sınır ötesi yaptırımlarını, kararını ihlal edecekleri de kapsayacak şekilde genişletirken bu faaliyetlere katılan şirket ve kuruluşların faaliyetlerini sonlandırmaları için 60 günlük bir sürenin belirlendiğini açıkladı. Avrupalılar, Instex mekanizması aracılığıyla İran'ın ABD yaptırımlarını atlatmasına yardım etmeye çalışmıştı, ancak bu minvaldeki operasyonlar havada kaldı. Bu da Tahran’ın Avrupalıları kınayarak onları Washington karşısında siyasi iradelerinin bulunmamasıyla suçlamasına imkan verdi.
Nükleer dosyanın BMGK’ya taşınmasına neden olabilecek ‘İhtilaf Çözüm Mekanizması’nın Avrupa üçlüsü tarafından etkinleştirmesi ise İran ile Avrupalılar arasındaki ayrılığı körükledi. İran’ın anlaşmadan resmi olarak çıkışı, Avrupalıların istemediği şekilde tam bir son anlamına gelecek.
İran'a gelecek Kasım ayında yapılacak olan ABD başkanlık seçimleri sonucu açıklanana kadar beklemesini tavsiye edenler var.
Şirketleri İran’ın söz konusu projelerinde en çok yer alan Rusya, ABD kararının ilk kurbanı sayılıyor. Diğer yandan Çin ve İngiltere de Tahran'ın 250 kilometre güneybatısında yer alan Arak reaktörünün askeri amaçlar için plütonyum üretmede kullanılabilecek ağır su üretemeyeceği şekilde tadilat edilişinde rol oynuyor.
Savunma Bakanlığı Akademik İşler Danışmanı Prof. Dr. Robin Grimes başkanlığındaki İngiliz uzmanlar, Arak'ın tadilatına katkıda bulunmak geçen Aralık ayında İran’a gelmişti. Nitekim Rusya, ilgili tek ülke değil; ancak ABD yaptırımlarını dikkate almıyor olması ile ön plana çıkıyor. Bu nedenle Washington'un istediklerine cevap vermesi beklenmiyor. Çarşamba günü yaptığı açıklamada Rusya’nın rolüne dikkat çeken İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvandi, “Tahran, Rusya'dan nükleer malzeme temin edebiliyor. Gelecekte ise kimsenin yardımı olmadan bunu kendi başımıza temin edeceğiz” dedi.



Netanyahu’nun Somaliland hamlesi ‘Büyük İsrail’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)
TT

Netanyahu’nun Somaliland hamlesi ‘Büyük İsrail’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından bir kare (Arap Birliği)

İsrail'in Somaliland'ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanıma kararı, Filistinlilerin bu ayrılıkçı bölgeye yerleştirileceğine ve İsrail'in Kızıldeniz kıyılarını gören bölgede askeri üsler kuracağına dair endişeleri artırdı.

Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Somaliland'daki planının Afrika Boynuzu'nda gerilimi tırmandıracağı’ uyarısında bulundu. Barre, bu hamlenin ‘Sudan, Somali ve diğer ülkeler dahil olmak üzere bölge için ciddi sonuçlar doğuracağını’ söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, cuma günü, Somaliland'ı ‘bağımsız egemen bir devlet’ olarak tanıdığını duyurdu. Böylece Somali içindeki ‘ayrılıkçı bölge’ ilk kez tanındı. Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullahi Arawa, bu hamleyi ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı, Arap, İslam ve Afrika ülkeleri tarafından kınandı. Arap ve İslam ülkeleri, Arap Birliği (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Afrika Birliği Komisyonu, İsrail'in bu adımını tamamen reddettiklerini belirten açıklamalar yayınladı. Somali Başbakanı Barre, İsrail’in tanıma kararını Gazze Şeridi'nden Filistinlilerin yerinden edilmesiyle ilişkilendirdi. Barre, pazar günü Al-Qahera News'e verdiği röportajda “Tüm işaretler Netanyahu'nun Gazzelileri Somaliland'a yerleştirmeyi planladığını teyit ediyor” dedi. Somalili yetkili, ‘ülkesinin bunu kabul etmeyeceğini’ vurgularken Filistin halkının kendi topraklarında yaşama ve kendi bağımsız devletine sahip olma hakkı olduğunu belirtti.

İsrail'in Somaliland’ı tanımasının Netanyahu’nun ‘Büyük İsrail’ adlı planının bir parçası olduğuna inanan Barre, İsrail'in, Somali'nin kuzeyindeki varlığının Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nı kontrol etmesine ve bölgede askeri üsler kurmasına olanak sağlayacağını düşünerek, mevcut siyasi ve bölgesel koşulları istismar etmeye çalıştığını belirtti.

Somali hükümeti tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘Filistin işgalini ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddedildiği’ belirtilerek ‘Somali’nin Filistin halkının vatansız bırakılmasını asla kabul etmeyeceği’ vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Somali'yi vekalet savaşlarına sürükleyecek veya bölgesel ve uluslararası düşmanlıkları ülkeye taşıyacak herhangi bir yabancı askeri üs veya düzenlemenin kurulmasına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

dsgthy
İsrail'in hamlesinin ardından Cuma günü Somali hükümeti toplantısı (SONNA)

Somaliland bölgesinden araştırmacı ve siyasi analist Numan Hasan, ‘Somaliland hükümetinin Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesini kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Somalilandlı yetkililer, bölgenin bağımsız bir devlet olarak tanınması için herhangi bir siyasi çözümü engelleyeceğini düşünen Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmeyi reddettiklerini açıkça ifade ettiklerini ve halkın da aynı fikirde olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hasan, Somaliland hükümetinin, komşu ülkelere zarar vermemeleri koşuluyla, bölgede İsrail askeri üslerinin kurulmasına itiraz etmeyeceğini düşündüğünü, özellikle Arap ve İslam dünyasının İsrail'in tanınmasını reddetmesi gibi son gelişmeler çerçevesinde bölgenin herhangi bir dış müdahaleye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Numan Hasan'a göre bağımsızlığın tanınması Somaliland hükümetinin birincil hedefi olmaya devam ediyor. Hasan, Bu adımın başka hiçbir ülkenin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Öte yandan Somalili siyasi analist Hasan Muhammed Hac, İsrail'in tanınmasının, kalkınma veya güvenlik bölgeleri ve egemen tesislerin kurulması bahanesiyle yerel halkın veya Filistinlilerin bölgeye yerleştirilmesine kapı açarak, bölgenin demografik yapısı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdığını değerlendiriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hac, bu tanıma kararının Kızıldeniz kıyısında ve Babu’l-Mendeb bölgesinde İsrail’in askeri üsleri veya istihbarat tesislerinin kurulmasına kapı açacağına dair endişelerin arttığını belirtti.

Bunun, bölgeyi uluslararası çatışmaların merkezine yerleştireceğini ve Somali'nin iç meselesinden bölgesel ve uluslararası rekabetin sahnesine dönüştüreceğini söyleyen Hac, bu senaryoların (yerinden edilme ve militarizasyon) risklerinin daha geniş bölgeye ve Afrika'ya yayılacağını, kabile gerilimlerini körükleyeceğini ve kapsamlı siyasi çözümlerin şansını zayıflatacağını kaydetti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi danışmanı Tümgeneral Adil el-Umde, Somali'de yaşananların, ayrılmayı teşvik eden hareketler arasında olumsuz algıları güçlendirerek Afrika devletleri arasındaki parçalanma ve bölünmeyi daha da şiddetlendirdiğini düşünüyor. Somaliland'ın bölünmesinin bölgesel ve uluslararası istikrarı etkileyeceğini, çünkü bu bölgenin dünyadaki çoğu ülkenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi. Umde, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail'in Somaliland'ı tanımasını, uluslararası toplumun dikkatini Gazze Şeridi'nde yaşananlardan başka yöne çekmek için bölgede yeni bir çatışma cephesi açmak amacıyla kullanmak istediği yorumunda bulundu. Umde, Somali'nin birliğini ve egemenliğini korumak, Kızıldeniz bölgesinde Arap ülkelerinin ve Mısır’ın ulusal güvenliğini korumak için gerekli olduğunu söyledi.

Somali Başbakanı Barre'ye göre ülkesi, İsrail'in hamlelerine karşı egemenliği için bölgesel ve küresel destek bekliyor. Barre, yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Netanyahu'nun kararına karşı diplomatik kanalları bir seçenek olarak kullandığını ve ayrıca ülkesinin birliğini savunmak için yasal önlemler aldığını açıkladı. Barre, Somaliland Anayasası’nın bu tür bir eylemde bulunmasına izin vermediğini belirtti.

Somaliland, 1991 yılından bu yana Somali Federal Cumhuriyeti'nden tek taraflı olarak ayrıldığını ilan etti, ancak şimdiye kadar uluslararası taraflarca tanınmadı.


Riyal'in değer kaybı Tahran çarşısında protestolara yol açtı

Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)
Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)
TT

Riyal'in değer kaybı Tahran çarşısında protestolara yol açtı

Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)
Tahran'da ekonomik koşulları protesto ederek sokaklara çıkan göstericileri dağıtmak için çevik kuvvet polisi göz yaşartıcı gaz kullandı (EPA)

İran'ın başkenti Tahran'da, İran riyali'nin dolara karşı tarihi değer kaybını protesto eden tüccarlar ve dükkan sahipleri önderliğinde dün ikinci gün üst üste gösteriler düzenlendi.

Sosyal medyada dolaşan videolarda, Tahran çarşısının çeşitli yerlerinde toplanan kalabalıklar görülüyor. Polis, rejim karşıtı sloganlar atan protestocuları dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullandı.

Protestolar, riyal'in serbest piyasada dolar karşısında yaklaşık 1,39 milyon riyal seviyesine gerilemesinin ardından geldi; riyal bir önceki gün yaklaşık 1,42 milyon riyal seviyesine düşmüş, ardından hafif bir toparlanma göstermişti.

Yargı başkanı Gulam Hüseyin Muhsini Ejei, "döviz piyasası tekelcilerini" uyararak, onlarla "kararlı ve yasal bir şekilde" mücadele edileceğini vurguladı.

Resmi raporlarda, Merkez Bankası Başkanı Muhammed Rıza Farzin'in istifa ettiği ve eski Ekonomi Bakanı Abdulnasır Hemmati'nin yeni Merkez Bankası Başkanı olarak atandığı belirtildi.


Trump: Batı Şeria konusunda Netanyahu ile tamamen aynı fikirde değilim

Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)
Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)
TT

Trump: Batı Şeria konusunda Netanyahu ile tamamen aynı fikirde değilim

Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)
Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısından bir kare (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump pazartesi günü yaptığı açıklamada, kendisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria konusunda tamamen aynı fikirde olmadıklarını söyledi, ancak anlaşmazlığın niteliği hakkında ayrıntılı bilgi vermedi.

Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, ABD Başkanı’na Batı Şeria konusunda Netanyahu'ya bir mesajı olup olmadığı ve buradaki yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin barışı tehlikeye atabileceğinden endişe duyup duymadığı soruldu. Trump gazetecilere verdiği yanıtta “Batı Şeria konusunda uzun ve yoğun bir tartışma yaptık. Bu konuda yüzde 100 aynı fikirde olduğumuzu söyleyemem, ancak bir anlaşmaya varacağız” dedi.

Trump, Netanyahu ile olan anlaşmazlıklarının niteliği hakkındaki bir soruya ise “Bu konuya girmek istemiyorum. Uygun zamanda açıklanacak” yanıtı verdi. Trump, Netanyahu'nun ‘doğru olanı yapacağını’ da sözlerine ekledi.

ABD merkezli haber sitesi Axios, Trump ve üst düzey danışmanlarının, İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptıkları görüşmede, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria'da uyguladığı politikaları değiştirmesini istediklerini bildirdi. Reuters bu haberi henüz doğrulayamadı.

İsrail, uluslararası tarafların 2,7 milyon Filistinlinin yaşadığı ve gelecekte kurulması beklenen Filistin devleti planlarının önemli bir parçası olan Batı Şeria’da yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarını durdurması için artan baskısıyla karşı karşıya. Birleşmiş Milletler (BM), Filistinliler ve çoğu ülke, yerleşimlerin uluslararası hukuka göre yasadışı olduğunu düşünüyor. İsrail ise bu görüşe, bu topraklara olan İncil'deki bağları ve güvenlik endişelerini gerekçe göstererek itiraz ediyor. Batı Şeria'da yaklaşık yarım milyon İsrailli yerleşimci yaşıyor.

Geçen yıl, Birleşmiş Milletler'in en yüksek mahkemesi, İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin ve bu topraklardaki yerleşimlerinin yasadışı olduğuna ve mümkün olan en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğine hükmetti. BM, Ekim 2023 ile Ekim 2025 tarihleri arasında Batı Şeria'da binden fazla Filistinlinin öldürüldüğünü, bunların çoğunun güvenlik güçleri tarafından yürütülen operasyonlarda, bazılarının ise yerleşimcilerin şiddet eylemleri sonucunda öldüğünü açıkladı. Aynı dönemde, Filistinlilerin saldırılarında 57 İsrailli öldürüldü.