Necef Belediyesinden aslan heykeline ilişkin açıklama

Fotoğraf (İHA)
Fotoğraf (İHA)
TT

Necef Belediyesinden aslan heykeline ilişkin açıklama

Fotoğraf (İHA)
Fotoğraf (İHA)

Irak’ın Necef kentinde bulunan, yüksek maliyeti ve çirkin yapısıyla alay konusu olan aslan heykeline ilişkin Necef Belediyesinden açıklama geldi. Belediye, heykelin 420 dolara mal olduğunu açıkladı.
Irak’ın güneyindeki Necef kentinde maliyetinin 79 milyon Irak Dinarı olduğu ifade edilen (Yaklaşık 65 bin dolar) aslan heykeli, sosyal medyada büyük tepkiye neden olmuştu. Heykelin, sosyal medyada alay konusu olması üzerine Necef Belediyesi tarafından bir açıklama yapıldı.
Necef Belediye Başkanı Leys İbadi, heykelin 79 milyon Irak dinara mal olduğunu gösteren belgenin sahte olduğunu belirterek, heykelin yalnızca 500 bin dinara (yaklaşık 420 dolar) mal olduğunu söyledi. İbadi, kentin ve belediyesinin itibarını kirletmek amacıyla heykelin maliyetinin abartıldığını ifade ederek, söz konusu heykel projesi için bütün makbuz ve belgelerin mevcut olduğunu duyurdu.
Irak’ta sosyal medyada alay konusu olan aslan heykeli gündemdeki yerini koruyor. Bazı aktivistler aslanın gözlerinin şaşı olduğunu söylerken bazıları da heykele maske takarak “Aslanımız korona virüse yakalandı” dedi. Kimileri ise “Aslan değil eşek” ifadesini kullanarak heykelin sırtına çıkıp fotoğraf çektirdi.



Hannibal'dan Mindhunter'a: Vaktinden evvel veda eden 10 nefis dizi

Mick Jagger, Martin Scorsese ve Rich Cohen'in yarattığı Vinyl'da iki Emmy ödüllü Bobby Cannavale'ye (solda) Olivia Wilde (sağda) eşlik ediyordu (HBO)
Mick Jagger, Martin Scorsese ve Rich Cohen'in yarattığı Vinyl'da iki Emmy ödüllü Bobby Cannavale'ye (solda) Olivia Wilde (sağda) eşlik ediyordu (HBO)
TT

Hannibal'dan Mindhunter'a: Vaktinden evvel veda eden 10 nefis dizi

Mick Jagger, Martin Scorsese ve Rich Cohen'in yarattığı Vinyl'da iki Emmy ödüllü Bobby Cannavale'ye (solda) Olivia Wilde (sağda) eşlik ediyordu (HBO)
Mick Jagger, Martin Scorsese ve Rich Cohen'in yarattığı Vinyl'da iki Emmy ödüllü Bobby Cannavale'ye (solda) Olivia Wilde (sağda) eşlik ediyordu (HBO)

İzleyicinin kalbini kırmanın en garantili yolu, yükselişe geçmiş bir dizinin bir anda ortadan kaldırılmasıdır. İlgiyle takip edilen bir diziyi en heyecanlı yerinde kaybetmek, izleyicinin kaderinde yazılı bir lanet gibidir. Ve bu lanet hâlâ tüm canlılığıyla üzerimizde dolaşıyor. 

Bunun en güncel örneklerinden biriyse Absentia: Prime Video'da rafa kaldırıldıktan sonra Netflix'te yeniden keşfedilen dizi, rekortmen Stranger Things'e bile kafa tutuyor. Hatırı sayılır bir ivme yakalayarak iki sezonuyla birden izlenme listelerine giren gerilim dizisi, aceleyle fişi çekilen yapımların aslında neye dönüşebileceğini herkese gösterdi.

Ama ne yazık ki her dizi Absentia kadar şanslı değil. Kimi zaman yüksek bütçeler, kimi zaman düşük reytingler, kimi zaman da platformların ani strateji değişiklikleri yüzünden pek çok parlak dizi potansiyeline bile ulaşamadan rafa kaldırılıyor.

Bu liste tam da o erken kaybedilmiş yapımlar için: İzleyiciyi hipnotize eden Mindhunter'dan bilimkurgunun kült klasiği Firefly'a; gençlik ruhunu en dürüst haliyle yakalayan Freaks and Geeks'ten, metafizik anlatının sınırlarını zorlayan The OA'e uzanan vakitsiz vedalar burada bir araya geliyor.

Kimileri pandeminin kurbanı oldu, kimileri bir anda yön değiştiren kanalların kararlarına yenildi, kimileri ise yalnızca algoritmaların gazabına uğradı. Hepsinin ortak noktası ise izleyicisinde yarım kalmış bir hikayenin bıraktığı o tanıdık sızı.

Bu yazı, işte o dizilere küçük bir ağıt niteliğinde. Bir zamanlar ekranlarda parlayan, sonra da tamamlanamadan kaybolan hikayelere... Hâlâ hayranlarının hafızasında yaşayanlara, "Ya devam etseydi?" diye içimizi gıdıklayan ihtimallere... Belki geri dönmeyecekler ama anlatıları, karakterleri ve yarım kalmış finalleri hâlâ bizimle.

Hazırsanız, fonda Büyük Ev Ablukada'dan İhtimallerin Heyecanına Üzülüyorum çalarken, biraz da romantize ettiğimiz erken vedaların en unutulmazlarına doğru küçük bir yas gezisine çıkıyoruz.

Firefly (2002–2003)

Joss Whedon'ın yarattığı uzay westerni Firefly, 500 yıl sonraki bir evrende geçse de insani çatışmaları, mizahla örülü diyalogları ve kusursuz ekip dinamiğiyle izleyicinin kalbine yerleşmişti. Serenity adlı küçük gemide bir araya gelen uyumsuz ama birbirine sıkı sıkıya bağlı mürettebat, hem galaktik düzenin baskısından kaçıyor hem de hayatta kalmak için en tehlikeli işlere girişiyordu. 

fd fd
Fotoğraf: FOX

Firefly'ın gücü, dev bir bilimkurgu evrenini sıcak, tanıdık ve duygusal bir hikayeye dönüştürebilmesindeydi. Ancak Fox'un bölümleri yanlış sırayla yayımlaması ve düşük reytingler dizinin şansını daha başlamadan tüketti. Whedon'ın 7 sezonluk planı rafa kalkarken, dizi yalnızca 11 bölümle yarım kaldı. Yine de hayranların benzersiz desteği sayesinde 2005'te Serenity çekildi ve Firefly evreni en azından bir vedaya kavuştu. Aradan geçen 20 yıla rağmen Firefly hâlâ gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu dizilerinden biri olarak anılıyor ve kült statüsünü her geçen gün daha da sağlamlaştırıyor.

IMDb: 8,9
Nereden izlenir: Disney+

Freaks and Geeks (1999–2000)

Freaks and Geeks, yalnızca bir sezon sürdüğü halde "erken biten efsaneler" listesinin en tepesine yerleşen nadir dizilerden. Paul Feig ve Judd Apatow'nun yaratıcı dokunuşuyla şekillenen dizi, lise hayatını parlatan klişelere hiç bulaşmadan ergenliğin mahcup, dağınık ve komik halini benzersiz bir dürüstlükle anlatıyordu. 

Bugün birer yıldız olan Linda Cardellini, James Franco, Seth Rogen, Jason Segel ve Busy Philipps'in aynı kadroda buluştuğu düşünülünce, dizinin o dönem izleyici bulamaması daha da şaşırtıcı geliyor.

erf
Fotoğraf: NBC

1980'lerde Michigan'ında bir banliyösünde geçen hikaye, büyüme sancılarını öyle sahici bir yerden yakalıyordu ki birçok izleyici kendini ekranda ilk kez temsil edilmiş hissediyordu. Ancak NBC'nin yanlış yayın politikaları ve dönemin dev yarışma programlarıyla aynı saate denk getirilmesi bu hikayeyi fazla erken harcadı. Bugün hem sinema okullarında incelenen hem de hayranları tarafından kült mertebesine yükseltilen bir yapım olmasının nedeni de tam olarak bu: Zamansız bir samimiyet. 

Freaks and Geeks'in tek sezonluk yolculuğu, ardında hem onlarca soru hem de hiç eskimeyen bir etki bıraktı. Ve tam da bu yüzden, 2025 biterken bile "Ya devam etseydi?" sorusunu en çok hak eden dizilerden biri olmayı sürdürüyor.

IMDb: 8,8
Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda yer almıyor

Mindhunter (2017-2019)

Mindhunter, derinleşmeye başlayan soruşturmalarının tam ortasında yarım kalan ve hayranlarını en çok üzen dizilerden biri. David Fincher'ın titizliğiyle kurulmuş bu karanlık atmosfer, FBI'ın kriminal psikolojiyi henüz şekillendirmeye başladığı yıllara uzanıyordu. Holden Ford ve Bill Tench'n seri katillerle yaptığı her görüşme ise suçun zihinsel haritasını adeta yeniden oluşturuyordu.

fevfr
Fotoğraf: Netflix

Dizi, şiddeti göstermeden dehşeti hissettirebilen nadir yapımlardan biriydi; ustalığı da tam burada yatıyordu. Ancak ikinci sezonda hikayenin büyük resmine dair ipuçları yeni yeni belirirken, Mindhunter bir anda sona erdi. Netflix resmi bir iptal kararı açıklamasa da Fincher'ın yüksek maliyetler ve iş yükü gerekçesiyle projeden çekilmesi, üçüncü sezon ihtimalini neredeyse tamamen ortadan kaldırdı. Bu ani kopuş, dizinin kusursuz işçiliğini daha da görünür kıldı. Mindhunter, tamamlanmamış haline rağmen türünün en iyilerinden biri olarak hafızaya kazındı. Geriye ise izleyicinin içini kemiren tek bir soru kaldı: Bu ustalık işi karanlık yolculuk tam olarak nereye varacaktı?

IMDb: 8,6
Nereden izlenir: Netflix

Hannibal (2013-2015)

İptal kararının üzerinden yıllar geçmiş olsa da Hannibal hayranları çok sevdikleri dizinin yasını tutmaya devam ediyor. Üç sezon boyunca izleyicilerin zihnine işleyen o karanlık, zarif ve tedirgin edici atmosfer hâlâ unutulmuş değil. Thomas Harris'in romanlarından uyarlanan dizi, Mads Mikkelsen'in büyüleyici derecede soğukkanlı Hannibal Lecter'ı ve Hugh Dancy'nin kırılgan FBI ajanı Will Graham arasındaki gerilimli ilişkiyi hipnotik bir ustalıkla kuruyordu. NBC için fazlasıyla stilize, cesur ve elbette reytinglerde düşük kalan Hannibal, her bölümünde izleyicisine görsel bir ziyafet sundu. 2015'te iptal kararı geldiğinde dizi çoktan kült mertebesine ulaşmış ve "en iyi psikolojik gerilim dizilerinden biri" diye anılmaya başlamıştı.

dvde
Fotoğraf: NBC

Final sahnesinde Will ve Hannibal'ın birbirlerine kenetlenerek uçurumdan atlaması, bu ilişkinin karmaşıklığını dizinin tonuna yaraşır bir şekilde mühürleyen bir vedaydı. Ve aynı sahne, devamının gelebileceğine dair inceden bir kapı da aralıyordu. Yıllar geçmesine rağmen hayata döndürülmesi için kampanyaların sürmesi, dizinin izleyicide bıraktığı izlerin en somut kanıtı. Hannibal, yarım kalmış olmasına rağmen zihnimizde yankılanan gotik bir başyapıt olarak yaşamaya devam ediyor.

IMDb: 8,5
Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda yer almıyor

GLOW (2017-2019)

Ekran hayatına erkenden veda eden yapımlar arasında GLOW, belki de "yarım kalmışlık" hissini belki de en derinden yaşatanlardan biri. Zira final sezonunun çekimleri çoktan başlamışken dizi aniden durduruldu. 1980'lerin kadın güreşi dünyasında geçen dizi, Ruth ve Debbie'nin çatışmalı dostluğu üzerinden hem sahnenin parıltısını hem de arka plandaki kırılganlığı incelikle anlatıyordu. Alison Brie ve Betty Gilpin'in güçlü performansları sayesinde GLOW, Netflix'in en sevilen işlerinden biri haline gelmiş, her sezonunda karakterlerini daha derin ve daha insani bir noktaya taşımıştı. Bu yüzden platformun pandemide yeni sezon onayını geri çekmesi, sadece bir iptal değil; hikayenin tam ortasında açılmış bir yara gibi hissettirdi.

fe
Fotoğraf: Netflix

Üçüncü sezonu Ruth'un Las Vegas'tan ayrılışıyla kapanan dizinin 4. sezonu ise hem bu yol ayrımını hem de geniş kadronun yarım kalan hikâyelerini tamamlayacaktı. Ancak set hazırlıkları başlamışken alınan bu karar, izleyicilerin karnına bir yumruk gibi indi. 

GLOW'un kaybı, yalnızca bir dizinin iptali değil; kadın dostluğunu, dayanışmayı ve sahne arkasının görünmeyen yüklerini böylesine içten anlatan bir hikayenin sonuçsuz bırakılmasıydı. Bu yüzden GLOW, bugün hâlâ "keşke bitmeseydi" dedirten en parlak işlerden biri olarak anılıyor.

IMDb: 8,0
Nereden izlenir: Netflix

The OA (2016-2019)

Brit Marling'in hem yaratıcısı hem de başrolü olduğu The OA, 7 yıl sonra görme yetisini yeniden kazanmış bir kadının dönüşüyle başlayıp hızla inanç, travma ve paralel evrenlere uzanan benzersiz bir masala dönüşüyordu. Bu evren, bilimkurguyla spiritüelliği; metafizikle duygusal derinliği aynı potada eriterek seyircisini adım adım içine çekiyordu. Her bölüm, anlatının dokusunu biraz daha derinleştirirken seyircinin hem merakını hem de sezgilerini keskinleştiriyordu. 

sdf
Fotoğraf: Netflix

Netflix'in diziyi ikinci sezonun en kritik noktasında, sorular cevaplanmamışken iptal etmesi büyük bir isyana yol açmış, hayranlar türlü kampanyalarla seslerini duyurmaya çalışmıştı. Oysa Marling ve Zal Batmanglij'in 5 sezonluk dev bir hikaye planı vardı. Şimdiyse o evren, yarım kalmış bir rüya gibi kolektif hafızada asılı duruyor. Ve hiç kuşkusuz The OA, tüm eksik kalmışlığına rağmen, televizyonun en cesur ve en özgün işlerinden biri olarak unutulmazlığını koruyor. 

IMDb: 7,8
Nereden izlenir: Netflix

High Fidelity (2020)

High Fidelity, klasik bir hikayeyi bambaşka bir gözle yeniden kurarken kendi özgün ruhunu yaratmayı başaran nadir uyarlamalardandı. Zoë Kravitz'in canlandırdığı Rob, popüler kültüre kafayı takmış bir plak dükkanı sahibinden çok daha fazlasıydı; kusurlarıyla, takıntılarıyla ve yüksek perdeden duygularıyla bugünün ilişkiler dünyasını acı tatlı bir gerçeklikle yansıtıyordu. 

grt
Fotoğraf: Hulu

Dizinin en etkileyici yanı, Nick Hornby imzalı romanın erkek merkezli dünyasını hiç yumuşatmadan ama tamamen farklı bir kimlikle günümüze taşımasıydı. Rob ve arkadaşları müzik snobu olmayı sürdürüyor, müşterileri yargılıyor, yanlışlara sapıyordu. Ama bu kez o kendinden emin, umursamaz tavır yalnızca beyaz erkeklere ait bir ayrıcalık olmaktan çıkıp farklı bedenlere ve hikayelere de taşınıyordu.

Eleştirmenlerden övgü almasına ve 10 bölümlük sürükleyici bir sezona rağmen Hulu'nun ani iptal kararı büyük bir şok yarattı; Kravitz'in "Çok büyük bir hata yaptılar" çıkışı da bu hayal kırıklığının özeti gibiydi. Rob'un kalp kırıklarını masaya yatırdığı, kendisiyle yüzleştiği ve sonunda kendi yolunu seçmeye başladığı final bölümü tatmin ediciydi belki ama hikayenin gerçek potansiyelinin daha yeni açıldığını hissettiriyordu. High Fidelity temsil, kimlik ve modern aşk üzerine söyleyecek çok şeyi olan, erken koparılan bir hikaye olarak hafızalarda yaşamaya devam ediyor.

IMDb: 7,7
Nereden izlenir: Disney+

Vinyl (2016)

Vinyl, 1970'lerin New York'unu müzik ve kaosun iç içe geçtiği o büyülü atmosferiyle yeniden kurarken, daha ilk bölümünden "yeni HBO klasiği" olacağına dair güçlü bir his uyandırmıştı. Martin Scorsese'nin yönetmenliği ve Mick Jagger'ın yaratıcı dokunuşu, Bobby Cannavale'nin Richie Finestra performansıyla birleşince ortaya hem dönem ruhunu hem de müziğin dönüşüm sancılarını taşıyan iddialı bir hikaye çıkıyordu. 

dewf
Fotoğraf: HBO

Dizi, değişen endüstride ayakta kalmaya çalışan bir plak şirketinin mücadelesi üzerinden hem sanatın hem de güç savaşlarının kirli yüzünü etkileyici bir tempoyla anlatıyordu. Vinyl, karakterlerini gerçek müzik tarihinin içine yerleştirme potansiyeline sahipti; bu da diziyi sadece bir dönem draması değil, müziğin evrimine tanıklık eden bir anlatı yapıyordu. Ancak büyük beklentilere rağmen izlenme oranları ve eleştiriler, HBO'nun görmek istediği seviyeye ulaşamadı. İlk bölüm sonrası hızla verilen ikinci sezon onayı, sezon finalinden sadece birkaç ay sonra geri çekildi. 10 bölümlük ilk sezonun ardından iptal edilen Vinyl, arkasında harika bir soundtrack, büyük bir potansiyel ve talihsiz bir "yarım kalmışlık" hissi bıraktı. Yine de dizi, müzikle kurgunun en tutkulu birleşimlerinden biri olarak bugün hâlâ özlemle anılıyor.

IMDb: 7,7
Nereden izlenir: Netflix

I Am Not Okay With This (2020)

I Am Not Okay With This, pandeminin gölgesinde iptal edilen en talihsiz dizilerden biriydi ve bu erken vedanın en üzücü yanı, hikayenin tam da büyük bir kırılma anında yarım kalmasıydı. Sophia Lillis'in hayat verdiği Sydney, bir yandan ergenliğin ağırlığıyla boğuşurken bir yandan da yeni ortaya çıkan güçlerinin anlamını çözmeye çalışıyor; dizi tam bu karmaşanın zirvesindeyken kapı üzerine kilitleniyor. 

DFRG
Fotoğraf: Netflix

The End of the F***ing World'ün ardındaki Charles Forsman'ın yarattığı bu evren, hem asi hem kırılgan hem de mizah duygusu güçlü bir gençlik hikayesi sunuyordu. Dizi kuir alt metni, karakter odaklı anlatısı ve hafif absürt tonuyla hedef kitlesinde karşılığını bulmuş, Netflix içinde de destek görmüştü. Ancak tüm bu olumlu karşılamaya rağmen bütçe kaygıları ikinci sezonun yolunu kesti. 

Final sahnesinin dahi yeniden düzenlenmesine izin verilmemesi, hayranların "Asla böyle bitmemeliydi" serzenişini daha da güçlendirdi. Yine de dizi, kısa ömrüne rağmen hem eğlenceli hem içten bir büyüme hikayesi sunarak kendi bütünlüğünü koruyor. Sonunun havada kalmasına aldırmadan tatmin edici bir yolculuğa çıkmak isterseniz, I Am Not Okay With This hâlâ keşfetmeye değer.

IMDb: 7,5
Nereden izlenir: Netflix

1899 (2022)

1899, izleyicisini zihnin karanlık koridorlarına davet ediyor ve orada uzun süre tutmayı başarıyordu. Çok sevilen ama beyin yakan Dark'ın yaratıcılarının elinden çıktığı düşünüldüğünde bu pek de şaşırtıcı olmasa gerek.

Eleştirmenlerin de beğenisini kazanan dizi, 2023'teki iptal haberiyle hayranlarını gözü yaşlı bırakmıştı. Gotik korkudan bilimkurguya, psikolojik gerilimden metafizik sorgulamalara uzanan yapısı, diziyi tek bir türe sığdırmayı imkansız hale getiriyordu. Prometheus'un terk edilmiş güvertesindeki ilk gizem, Kerberos'un kayıp yolcularıyla birlikte katman katman büyüyor, her bölümde gerçeklik biraz daha çözülen bir bilmeceye dönüşüyordu. 

frb
Fotoğraf: Netflix

Hikaye ilerledikçe zaman, mekan ve kimlikler birbirine karışıyor; karakterlerin geçmişleri, travmaları ve hayatları dev bir simülasyonun içine doğru çekiliyordu. Tam Kerberos'un neden piksel piksel dağılmaya başladığını anlamaya yaklaşmışken dizi, daha da büyük bir sırrın kapısını aralayıp aniden sona erdi. 

Dizinin yaratıcılarından Baran bo Odar'ın üzüntüyle açıkladığı iptal haberi, ikinci ve üçüncü sezonla tamamlanması planlanan bu hikayeyi yarım bıraktı. Oysa 1899, Netflix'in en çok izlenen yapımları arasında hızla yükselmiş, binlerce hayranın diziyi kurtarmak için imza kampanyası başlatmasına yol açacak kadar güçlü bir etki yaratmıştı. Nihayetinde, izleyicinin zihnini tersyüz eden bu yolculuk tamamlanamadı ama bıraktığı etki, fişi çekilmiş pek çok diziden çok daha uzun süre konuşulacağını gösteriyor.

IMDb: 7,3
Nereden izlenir: Netflix

Independent Türkçe


Dünyanın en büyük dinozor ayak izi alanı bulundu

7 bin 485 metrekarelik alanda farklı türden dinozorların bıraktığı çeşitli izler bulundu (PLOS One)
7 bin 485 metrekarelik alanda farklı türden dinozorların bıraktığı çeşitli izler bulundu (PLOS One)
TT

Dünyanın en büyük dinozor ayak izi alanı bulundu

7 bin 485 metrekarelik alanda farklı türden dinozorların bıraktığı çeşitli izler bulundu (PLOS One)
7 bin 485 metrekarelik alanda farklı türden dinozorların bıraktığı çeşitli izler bulundu (PLOS One)

Bugüne kadarki en büyük dinozor ayak izi alanı keşfedildi. 

Karada yaşayan canlılar ömürleri boyunca yeryüzüne izler bıraksa da bunların çoğu kısa süre içinde yok oluyor. 

Ancak zaman zaman belirli koşullar sağlandığında, antik dönemlere dair yeni bilgiler sunan bu izler çağlar boyunca varlığını sürdürebiliyor.

Dinozor izleri bakımından zengin olan Bolivya'da bugüne kadar görülmemiş sayıda ayak izi bir arada bulundu.

Paleontologlar, Torotoro Ulusal Parkı'ndaki Carreras Pampa ayak izi alanını kataloglayarak 16 bin 600 ayrı dinozor izi tespit etti. Bunlar, 1321 patika (aynı dinozorun bıraktığı birden fazla iz) ve 289 tekil izden oluşuyordu. 

Bilim insanları ayrıca dinozorların yüzerken bıraktığı 1378 iz de saptadı. Carreras Pampa'da ayrıca pençe ve kuyruk izleri de bulundu.

Bulguları hakemli dergi PLOS One'da dün (3 Aralık) yayımlanan çalışmaya göre bunların hepsi, bilinen tüm etobur dinozorları ve modern kuşları içeren teropod grubuna ait. 

Yaklaşık 70 milyon yıllık izler, dinozorların yeryüzünden silinmesinden sadece birkaç milyon önce bırakılmıştı.

Çalışmanın yazarları yaptıkları açıklamada şu ifadeleri kullanıyor:

Bu alan, bölgenin geçmişine çarpıcı bir bakış sunuyor. Sadece bu bölgeden kaç dinozor geçtiğini değil, aynı zamanda bu bölgeden geçerken neler yaptıklarını da gösteriyor.

Araştırmacılar Carreras Pampa alanının, bir zamanlar sığ bir tatlı su gölünün kıyı şeridi olduğunu söylüyor. Yumuşak ve karbonat bakımından zengin çamur, izlerin korunması için benzersiz bir ortam sunmuştu.

Ayrıca izlerin korunduğu katmanın, büyük ölçüde kalsiyum karbonat ve ince taneli silikatlardan oluşmasının korunmaya katkı sağladığını belirtiyorlar. Bu, üzerine basıldığında derin bir girinti oluşturacak kadar yumuşak, ancak bir tortu tabakasıyla örtüldüğünde fosilleşmesini sağlayacak kadar sert bir yüzey oluşturmuştu.

İzlerin bu kadar çok olması, yakınlarda yaşayan hayvanların göl kenarında sık vakit geçirdiği ve muhtemelen buranın değerli bir kaynak olduğuna işaret ediyor. 

İki yöne de giden izlerin büyük bir kısmının 10 santimetreyle 30 santimetre arasında değişmesi, pek çok türün burada yaşadığını gösteriyor.

Bunlar küçük ila orta büyüklükteki dinozorlar tarafından bırakılırken, daha büyük hayvanlara ait çok az iz vardı. Patikaların yalnızca biri, muhtemelen bir tondan daha ağır bir hayvana aitti.

Bilim insanları ayrıca dinozorların yumuşak bir zeminde batmamaya çalışırken kuyruklarının yüzeyle temas etmesiyle kuyruk izlerinin oluştuğunu düşünüyor.

Carreras Pampa hem en yüksek sayıda izi bir arada barındırması hem de dinozorların davranışlarına ışık tutması nedeniyle artık en önemli iz alanlarından biri kabul ediliyor.

Araştırmacılar makalede şöyle yazıyor:

Koruma kalitesi, olağanüstü yüksek sayıda iz ve kaydedilen davranış çeşitliliği, Carreras Pampa iz alanını dünyanın en önemli dinozor izi alanlarından biri haline getiriyor.

Independent Türkçe, Science Alert, IFLScience, PLOS One


Antik Roma askerlerinin "evcil maymunlarıyla" ilginç ilişkisi ortaya çıktı

Antik Roma elitlerinin egzotik hayvanlara özel bir ilgisi varmış (Unsplash)
Antik Roma elitlerinin egzotik hayvanlara özel bir ilgisi varmış (Unsplash)
TT

Antik Roma askerlerinin "evcil maymunlarıyla" ilginç ilişkisi ortaya çıktı

Antik Roma elitlerinin egzotik hayvanlara özel bir ilgisi varmış (Unsplash)
Antik Roma elitlerinin egzotik hayvanlara özel bir ilgisi varmış (Unsplash)

Antik Roma askerlerinin yurtdışından getirdikleri maymunları evcil hayvan olarak beslediği ve primatların da kendilerine ait evcil hayvanları olduğu tespit edildi.

Daha önceki çalışmalarda, Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla Pompeii'de ölen bir hayvan da dahil, başka Roma yerleşimlerinde maymun iskeletleri bulunmuştu.

Ancak Macaca sylvanus türündeki bu primatlar Roma İmparatorluğu sınırları içinden geliyordu ve elitler tarafından nispeten kolay erişilebiliyorlardı.

Polonya'daki çeşitli kurumlardan araştırmacılar, Kızıldeniz'deki antik liman Berenike'de bulunan üç düzine maymun mezarını inceleyerek bu hayvanların farklı bölgelerden geldiğini saptadı.

Hint şebeği ve Macaca radiata türündeki hayvanlar Hindistan'ın güney ve kuzeyinden geliyordu. Bu keşif, Roma topraklarına Hindistan'dan canlı hayvan taşındığına dair ilk zooarkeolojik kanıtı sunuyor.

Mezarlığın Berenike'deki bir Roma askeri üssüne yakın konumu, bu egzotik hayvanların subaylar ve üst sınıfa mensup kişiler tarafından beslendiğini düşündürüyor.

Bulguları hakemli dergi Journal of Roman Archaeology'de yayımlanan çalışmaya göre mezarlar, Roma askerlerinin bu primatları epey önemsediğini gösteriyor.

Örneğin MS 1. yüzyılın başlarına tarihlenen bir maymun iskeleti, bir domuz yavrusunun kalıntıları, bir çift büyük deniz kabuğu, bir sepet ve "tuhaf bir şekilde katlanmış, bez bebeği andıran bir bez parçası"yla birlikte keşfedildi.

Bu eşyaların maymuna ait sayıldığı, domuz yavrusunun da onun evcil hayvanı olabileceği düşünülüyor.

Bir diğer maymun, bir köpek ve bir kedi yavrusuyla birlikte defnedilirken, başka bir yerde insanlardaki gibi mezar taşı vardı.

Bilim insanları mezarlardaki nesnelerin muhtemelen maymunların hayattaki en değerli eşyaları olduğundan ve hayvanların öbür dünyaya geçişlerine yardımcı olma amacıyla gömüldüğünden şüpheleniyor.

Araştırmacılar bu özel muamelenin, Romalıların primatları "yarı-insan statüsünde" görme eğiliminde olduğunu yazan Yaşlı Plinius'un metinleriyle açıklanabileceğini söylüyor.

İncelenen iskeletlerde yaygın yetersiz beslenme izlerine rastlanması, Romalıların bu hayvanlara yeterli bakım sağlamadığını gösteriyor.

Mezarlarda hayvanları zapt etmek için kullanıldığı düşünülen tasmaların yanı sıra statü göstergesi olabilecek yiyecek ve kabuklar da bulundu.

Bilim insanları Asya'dan gelmiş bir primata sahip olmanın da bir statü sembolü olduğunu tahmin ediyor. Yazarlar şu ifadeleri kullanıyor:

 Tasmalı bir Hint şebeğine sahip olmak, sahibine egzotik toprakların kaşifi gibi görünmenin; olağanüstü deneyim ve bağlantılara sahip biri diye anılmanın prestijini kazandırmış olmalı.

Independent Türkçe, IFLScience, Ancient Origins, Journal of Roman Archaeology