Prodüksiyon şirketi 3 Arts Entertainment bu sene başında, Harrison Ford'un başrol aldığı “The Call of the Wild” (Vahşetin Çağrısı) ve Kumail Nanjiani ve Issa Rae’nin başrollerini paylaştığı “The Lovebirds” filmlerini piyasaya sürmüştü. Ancak şirketin önde gelen yapımı, mayıs ayında Netflix tarafından yayınlanmaya başlanan “Space Force” (Uzay Gücü) dizisi oldu.
Öncelikle Space Force, Star Wars (Yıldız Savaşları) serisi gibi bir uzay macerası değil. Ya da Star Trek (Uzay Yolu) filminde olduğu gibi bilinmeyen bir uzay uçuşunu da anlatmıyor. İlk 10 bölümünün dünyada geçtiği dizideki olayların çoğu Çin ve bilhassa Rusya’nın uzaya doğru bir yarış gerçekleştirmeye ve gezegenlerdeki varlıklarını sürdürmeye hazırlandığını hisseden Beyaz Saray'ın emriyle kurulan bir uzay merkezinde yaşanıyor.
Dizinin ilk bölümlerinden birinde, bu komedi dizisinin kahramanı Steve Carell ile bir ABD uzay aracının varışı öncesinde bir Çin uzay aracının aya iniş yaptığını görüyoruz. Nitekim Çin, bir ülkenin diğer gezegenlere yerleşip buralara sahip olmasını engelleyen uluslararası yasa ve anlaşmaları göz ardı ederek ayın geniş bir bölümünde hak iddia ediyor.
General Mark Naird, egemenliğin yasalara aykırı olduğunu hatırlamaya çalıştığında Çinli yetkili ise bu noktada onunla tartışmak istemeyerek iletişimi kesiyor. Ancak yenilgiyi kabul etmeyen bir yapıda olan General Naird’in ilk 10 bölümde birden fazla cephede savaştığını görüyoruz. Dizide, ABD’nin uzay yeteneklerini geliştirmesi (Başkan Donald Trump birkaç hafta önce ABD'nin yeni ve eşsiz bir tür uzay silahı geliştirdiğini açıklamıştı), Naird’in çok sevdiği karısının hapis cezasına çarptırılmış olması (bir ordu komutanının başına böyle bir şey geldiği hiçbir dizide görülmedi), başka bir general ile sandalye rekabeti ve çekişmesi, birtakım duygusal meseleler ve kızı Erin’in de bunlara dahil olması gibi olaylar yer alıyor.
Tüm cephelerde savaşan, liderlik yeteneklerini doğrulamak için adamlarını eğiten, idarede, pratikte ya da askeriyede zorluklarla karşılaşan General Naird, kararlılık ve inatçılıkla tüm bunların üstesinden geliyor. Dizinin yeni bölümlerinde başka konulara da yelken açılacağı izlenimi veriliyor.
Dizi, aynı zamanda farklı siyasi çerçevelerde ortaya çıkan önemli konuları da gündeme getiriyor. Uzay bahsini kazanma gayreti, çelişkili görüş ve düşüncelere sahip asker ve sivillerden oluşan ve küçük bir askeri komuta konseyi, bir dizi ulusal meseleler, aynı zamanda astronomideki küresel pozisyonlar da bunlardan bazıları.
Tüm bu ciddi meselelerin ve tutumların ortasında Naird’i sürekli olarak çatık kaşlı bir halde görmüyoruz. Aksine başarılı ve yetenekli bir komedyen olan Steve Carell adeta sürrealizm bahçelerinde dolanıyor.
Televizyonda gösterilen sıradan dizilere benzemeyen Space Force, 40’ar dakikalık bölümlerden oluşan bir film tadında. Oyuncu listesinde Naird’in emri altındaki uzay bilimci rolündeki John Malkovich de yer alıyor. Ancak Malkovich’in canlandırdığı karakter, Naird’i eleştirebilecek, hatta sözlerini ciddiye almadığı takdirde istifasını sunabilecek kadar cüretkar.
Dizide Naird’in çevresinde birçok karakter olmasına rağmen, ikisi arasındaki ilişki ön plana çıkıyor. İnatçı bir general ve kültürlü bir bilim adamı... Yer yer güldüren, yer yer ciddileşen ikilinin performansları harika.
Böyle bir dönemde tüm toplantılar ya da sanatçılarla yapılan söyleşiler gibi Steve Carell ile yaptığım röportaj da internet üzerinden gerçekleşti. Bedensel hareketlerini tutum ve diyaloglarına son derece uyumlu kullanan Carell, sinemada 50’den fazla, televizyon programı ve dizilerde ise 20’den fazla rol oynadı. Ardından da senarist Greg Daniels’in yanında yapım ve yayında katkısının geçtiği Space Force’da yer aldı.
Parçası olduğu projeye tam larak hakim olduğunu belli eden Carell, dizinin ciddi konulara mizahi yaklaşımına dair şunları söylüyor:
Sanırım mesajın farklı kitlelere ulaşmasını sağlayan tek yaklaşım bu. Önemli siyasi ve sosyal meseleler bekleyenlerin hayal kırıklığına uğramayacağı gibi, komedi isteyenler de aradıklarını bulacak. Bu meseleler, dizide komedi ile birlikte servis ediliyor. Nitekim ciddiyet ve komedi başarılı bir çalışmanın karışımıdır.
-Dizinin ilk bölümlerinden birinde, birisi General’e şu anki işinden çok farklı bir mesleği düşünüp düşünmediğini soruyor. Peki, siz kendinize bu soruyu hiç sordunuz mu? Oyunculuk haricinde seçeneğiniz var mı?
Oyunculuğu her zaman severdim. Ancak bana aslında eskiden başka işlerde de çalışabildiğimi hatırlattın. Bir zamanlar ticari kurumlarda çalışma imkanım vardı. İlk başta avukat olmayı düşünüyordum. Düşününce garip geliyor tabii. Ancak zaten asıl istediğim olan oyunculuk seçimimden şu anda memnunum.
- Space Force’da duygusal, kişisel, politik ve bilimsel olarak dile getirilen birçok konuya yer verilmiş. Yetkili kişilerin uzay uğruna yarıştaki davranışlarından bahsediliyor. Çin, ABD’ye yanıt vermemek gibi bir tutum takınıyor. Peki, sizin bu konulardan en çok dikkatinizi çeken hangisi?
Güzel bir soru. Hepsini bir araya getirdiğimizde ortaya kapsamlı bir konu çıkıyor. Ülkeler ve farklı toplumlar arasında verimli bir iş birliğini zorunlu kılan, zor küresel koşullardan geçiyoruz. Space Force da bugün dünyamızda ihtiyaç duyduklarımızın gölgesi altında dolaylı olarak karşılanan birkaç konuyu gündeme getiriyor. Bence dizinin arka plandaki fotoğraf bugün yaşadıklarımızın bir eleştirisidir.
- Ciddi meseleleri mizahi bir bakış ile sunmak krizlere verilecek yanıtta olumlu bir yaklaşım mıdır?
Elbette. Ancak senaryonun iyi, mizahın ise yerinde olması gerekiyor.
- Oynadığınız karakteri oluşturan unsurları nasıl tanımlarsınız?
Çalışmak için yaşayan, verdiği doğru ya da yanlış kararlarda katı olan tecrübeli bir asker. Yanlış yapıyor olsa da bunu itiraf etmiyor. Ancak bundan sonra biraz daha değişiyor. Hırslı bir kişilik. Perde arkasında nasıl çalışılacağını biliyor. Kazanımlarının, fikirlerinin ve eylemlerinin arkasında duruyor. Komuta konseyinde birçok zorlukla karşı karşıya kalsa da ihanet etmiyor. Ancak bu çatışmalardan kârlı çıkmayı da başarıyor.
- Hedeflerden herhangi biri gerçeği yansıtıyor mu? Yani kapalı toplantılarda çatışmalar, eleştiriler ya da ironiler oluyor mu?
Hiç böyle bir toplantıya katılmadım elbette. Ancak ortağım Daniels ile gerçekleştiğini düşündüklerimizden ilham aldık. Belki birebir olmayabilir. Zaten bugün eskisinden çok daha farklı bir dünyada yaşıyoruz. Sunduklarımızın çoğunun gerçekleri sınırlı yansıttığını düşünüyorum.
- Dizinin altı yönetmeni var. Uyumu nasıl yakalıyorsunuz?
Uzun uzun konuşup hazırlık yaparak. Yönetmenlerin biz yapımcıların belirlediği yaklaşımı benimsemeleri ve belirlenen koşullardan da sapılmaması gerekiyor. Nitekim bu yeni bir şey değil. Tüm televizyon dizileri ve programları, yönetmenlerin çokluğuna rağmen niteliklerini korumaya ve belirli şartlarda birleşmeye çalışır.
-John Malkovich ile çalışmayı nasıl tanımlarsınız? Zirâ dışarıdan bakıldığında karakterler mükemmel görünüyor. Birlikte çalışması gereken zıt karakterlere benziyorlar
Doğru, tüm sanat eserlerinde aralarında görüş ve tutum uyumsuzluğu olan en az iki karakter olmalı diye düşünüyorum. Böylece izleyicinin dikkati sağlanır. Bence biz de bu tezatlığı doğru bir yöntemle kullandık. Fiziksel olarak dahi farklıyız.
- Koridordaki sahnede sizden geride kalıyor ve “Koşuyor musun?” diye soruyor. Bu, ikiniz arasındaki fiziksel farkı özetliyor.
Aynen öyle. Tüm drama türleri karakterlerin bir araya değil de karşı karşıya gelmelerinden oluşur. Normaldir.