İran rejimi yüzlerce protestocunun ölümünü ilk kez itiraf etti

Kasım ayı ortalarında İsfahan’da gerçekleşen protestolar (sosyal medya)
Kasım ayı ortalarında İsfahan’da gerçekleşen protestolar (sosyal medya)
TT

İran rejimi yüzlerce protestocunun ölümünü ilk kez itiraf etti

Kasım ayı ortalarında İsfahan’da gerçekleşen protestolar (sosyal medya)
Kasım ayı ortalarında İsfahan’da gerçekleşen protestolar (sosyal medya)

İranlı yetkililer, Haziran ayı başında, Kasım 2019'da ülkede gerçekleşen protestolar sırasında yüzlerce insanın öldürüldüğünü ilk kez itiraf etti.
İnsan hakları örgütleri ise bilançonun daha yüksek olduğu ve sorumluların cezadan kaçacağı korkusunu dile getirdi.
Akaryakıt fiyatlarında aniden yüzde 300'lük bir artışa gidilmesinin ardından 15 Kasım’da birçok şehirde protesto dalgaları patlak vermişti.
Güvenlik güçleri, Uluslararası Af Örgütü'nün (Amnesty) ‘acımasız bir baskı’ olarak nitelediği süreçte, protestoları 3 gün içerisinde bastırmıştı.
Daha sonradan tekrarlayan gösteriler, 2009 yılında ülkedeki İran Yeşil Hareketi’nden bu yana en güçlü protesto hareketini teşkil etmişti. Harekete uygulanan baskıya, İran'ı dünyanın geri kalanına bağlayan internetin neredeyse tamamen bozulması eşlik etti.
İranlı yetkililer tarafından Haziran ayı başında yayınlanan ilk resmi verilere göre, protestolar sırasındaki kargaşada 230 kişi öldü. Öncesinde ise yetkililer herhangi bir resmi sonuç açıklamamış, yalnızca birkaç kişinin hayatını kaybettiğini kabul etmişti.
Uluslararası Af Örgütü, geçtiğimiz Mayıs ayında yayınladığı raporunda, 10’u kadın, 23’ü ise çocuk olmak üzere 304 ölü kaydedildiğini bildirdi. Örgüt, “bu kişilerin hangi tarihte, nerede ve nasıl öldükleri hakkında güvenilir bilgi toplayabildiğini” belirtti. 239 kişinin ismine ulaştığını, 304 kurbandan 300'ünün ise güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğüne değindi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine (OHCHR) bağlı bağımsız uzmanların geçtiğimiz Aralık ayında yayınladığı bir raporda, ölüm sayısının 400’ü aşabileceği belirtilmişti. Reuters’ın 3 İran İçişleri Bakanlığı yetkilisinden naklettiği haberinde ise, ‘Rehber’ Ali Hamaney’in, aynı zamanda içlerinde Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de olmak üzere üst düzey yetkililerin emriyle bin 500 kişinin öldüğü belirtildi.
Uluslararası Af Örgütü'nün 16 Aralık'ta yayınlanan bildirisinde şu ifadeler kullanıldı:
“Uluslararası Af Örgütü'nün dijital doğrulama ekibi tarafından doğrulanan ve tanık ifadeleriyle desteklenen video görüntüleri, İran güvenlik güçlerinin tehlike teşkil etmeyen silahsız protestoculara ateş açtığını gösteriyor. Örgüt tarafından kaydedilen ölümlerin çoğu başa, kalbe, boyna ve diğer hayati organlara isabet eden kurşun sonucu meydana geldi. Bu, güvenlik güçlerinin öldürme niyetiyle ateş açtığı anlamına geliyor.”
Uluslararası Af Örgütü İran işleri araştırmacısı Reha Bahreyni, AFP'ye verdiği demeçte, “Gerçek ölüm sayısının, açıkladıklarından çok daha yüksek olduğuna inanıyoruz” ifadelerinde bulundu. Yetkililerin herhangi bir detay vermediği, kurbanların isimlerini, yaşlarını, hatta cinsiyetlerini dahi açıklamadığını bildiren Bahreyni, yetkililerin gerçeği reddetme ve çarpıtma, hesap verebilirlik ve adaletten kaçma stratejisine devam ettiğini vurguladı.
Aynı zamanda “İran'da cezasızlık o kadar kökleşmiş ki, kimse yakın gelecekte ulusal düzeyde etkili adli soruşturma yürütüleceğini sanmıyor” ifadelerini kullandı.
İran haricindeki bazı insan hakları örgütleri, İranlı yetkililerin Kasım ayındaki protestolarda polis memurları veya önde gelen yetkililere soruşturma açmamalarını kınadı.
AFP’ye konuşan İran için Adalet Derneği (FJI) Başkanı İranlı avukat Şadi Sadr, İranlı yetkililerin “bu sayıyı ilan ederek haksız olduklarını veya yaşam hakkını ihlal ettiklerini kabul etmediğini”, aslında “her bir dava için soruşturma açmak zorunda olduklarını” söyledi.
Geçen Aralık ayında Hamaney, protestolara dayatılan baskıda hayatını kaybeden birkaç kurbanın ailelerine maddi tazminat ödemeyi onaylayarak sakinleştirmeye gitmişti. Hamaney’in ofisi tarafından yayınlanan bir bildiride kurbanlar üç kategoriye ayrılmıştı: seyirci kalanlar, silahlı protestocular ve silahsız protestocular.
Sadr, hükümetin birkaç aileyi farklı yöntemlerle susturduğunu, ölülerin akrabalarının tehdit edildiğini ve bu kişilere şantaj yapıldığını, sessizlik yemini ettikleri taktirde sevdiklerinin cesetlerini görmelerine izin verildiğini belirtti.
İran'da New York merkezli İnsan Hakları Merkezi CEO'su Hadi Kaimi, protestolarda ateş açma sebebinin hala belirlenemediğinden duyduğu şaşkınlığı dile getirerek “ateş etme emirlerini kimin verdiğinin belirsizliğini koruduğunu” söylüyor.
Uluslararası Af Örgütü, OHCHR’ye Kasım 2019'daki cinayetlerle ilgili soruşturma başlatmaya çağrısında bulundu.
Nitekim İranlı yetkililer, ekonominin ABD yaptırımları altında ezilmesi ve ülkenin koronavirüs krizinden en çok etkilenen ülke olması gibi zor durumlarla karşı karşıya.
Tahran'da 8 Ocak'ta Ukraynalı bir yolcu uçağının düşürülmesi felaketi ise insanların hükümete olan güvenini daha da zayıflattı.



Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
TT

Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)

Sudanlı üst düzey istihbarat yetkilisi Ahmed Hasan Muhammed, ülkesinin İran’ın Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssü kurma talebini reddettiğini söyledi.

İran’ın bu talebi kabul edilseydi, söz konusu üs, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından birinde deniz trafiğini izlemesine olanak tanıyacaktı.

Şarku’l Avsat’ın Wall Street Journal gazetesinden aktardığına göre Muhammed konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi;

“İran, Sudan ordusuna isyancılara karşı mücadelede kullanılmak üzere silahlı insansız hava araçları (SİHA) sağladı. Tahran, üssü inşa etme izni karşılığında, Sudan’a helikopter taşıyan bir savaş gemisi de dahil olmak üzere gelişmiş silahlar teklif etti. İranlılar üssü istihbarat toplamak için kullanmak istediklerini söyledi. Oraya savaş gemileri de yerleştirmek istediler. Ancak Hartum, İran’ın bu teklifini reddetti.”

Muhammed gazeteye yaptığı açıklamada, “Sudan İran’dan SİHA satın aldı. Çünkü insan kaybını azaltmak ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermek için daha isabetli silahlara ihtiyacımız vardı” diye ekledi.

Kızıldeniz’deki bir deniz üssü, Yemen’deki Husilerin ticari gemilere saldırı başlatmasına yardımcı olurken, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından biri üzerindeki hakimiyetini artırmasına olanak tanıyabilir.

İran destekli Husiler, Kızıldeniz’deki saldırıları Gazze’de savaşan İsrail ve müttefiklerini cezalandırma amacıyla gerçekleştirdiklerini ifade ediyor.

sddeb
Yemen televizyonu tarafından yayınlanan bir görüntüde, Husi saldırısından sonra batan bir İngiliz kargo gemisi görülüyor (EPA)

Sudan’ın, devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir döneminde, İran ve Filistin’deki müttefiki Hamas ile yakın ilişkileri vardı.

Beşir'in 2019 darbesiyle devrilmesinin ardından, ülkenin askeri cuntasının başı olan Orgeneral Abdulfettah el Burhan, uluslararası yaptırımları sona erdirmek amacıyla ABD ile yakınlaşma başlattı.

Ayrıca İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için harekete geçti.

İran’ın deniz üssünü inşa etme talebi, bölge ülkelerinin Sudan’da 10 aydır devam eden iç savaştan faydalanarak, Ortadoğu ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında stratejik bir kavşak noktası olan ülkede yer edinmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Burhan liderliğindeki Sudan ordusu, Nisan ortasından bu yana Orgeneral Muhamed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile savaşıyor.

Çatışma on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca Sudanlının yerinden edilmesine ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birine neden oldu.

Çatışmaları takip eden bölge yetkilileri ve analistlere göre, Sudan’ın İran’dan aldığı SİHA’lar, Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle ordunun uğradığı kayıpların ardından, Burhan’ın bir miktar başarı elde etmesine yardımcı oldu.

Son haftalarda hükümet, Hartum ve Omdurman’daki önemli bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirdi.

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, hem Sudan ordusunu, hem de Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savaş suçu işlemekle suçladı.

Washington ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde cinayet, tecavüz ve etnik temizlik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar işlemekle itham etti.

Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, Sudan ordusunu, sivillerin yerleşimleri havadan hedef almak ve Sudanlı sivilleri çaresizce ihtiyaç duydukları insani yardımdan mahrum bırakmakla eleştirdi.

BM kuruluşları ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Darfur’da etnik amaçlı saldırılar da dahil olmak üzere zulüm yapmakla suçladı.

Çatışmanın tarafları olan Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ABD ve BM’nin suçlamalarını reddetti.

ABD Şubat ayında yaptığı açıklamada, İran’ın Sudan ordusuna silah sevkiyatıyla ilgili endişelerini dile getirdi.

ABD’nin Hartum Büyükelçisi John Godfrey, İran’ın Hartum’a yardım ettiğine ilişkin haberlerin ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi.