İran: Devlet televizyonunda yayınlanan ‘itiraflar’ tepki topluyor

İran devlet televizyonu Ocak 2019’da işçi hakları aktivisti Sepideh Golian’ın zorunlu itiraflarını yayınlarken.
İran devlet televizyonu Ocak 2019’da işçi hakları aktivisti Sepideh Golian’ın zorunlu itiraflarını yayınlarken.
TT

İran: Devlet televizyonunda yayınlanan ‘itiraflar’ tepki topluyor

İran devlet televizyonu Ocak 2019’da işçi hakları aktivisti Sepideh Golian’ın zorunlu itiraflarını yayınlarken.
İran devlet televizyonu Ocak 2019’da işçi hakları aktivisti Sepideh Golian’ın zorunlu itiraflarını yayınlarken.

İnsan hakları savunucusu iki topluluk, işkence sonucu elde edildiği gerekçesiyle,   mahkumların suçlarını itiraf etmeye zorlanarak “zorunlu itiraflarının” İran devlet televizyonunda yayınlanmasının durdurulması için çağrıda bulundu.
İran devlet televizyonu, İran için Adalet Teşkilatı ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu tarafından yapılan araştırmaya göre farklı düşünceleri bastırmak ve güvenlik hizmetleri adı altında gözdağı vermek için son on yılda en az 355 kişinin şüpheli itiraflarını yayınladı. Mahkumlara yazılı itirafları okumaları için önceden alıştırma yapılarak TV muhabirlerinin yönlendirmesiyle yazılı satırlar kameralar önünde zorla okutuluyor.
İki topluluk, hazırladıkları raporun İran televizyonu tarafından yayınlanan 2009-2019 yıllarına ait itirafları içerdiğini belirtti. Ayrıca, iki gruba göre İran devlet televizyonu meşru bir haber kuruluşu olarak güvenilirliğini zayıflatan en az 505 kişiye yönelik iftira niteliğinde içerikler  yayınladı.
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Genel Sekreteri Adil Rahman Han AFP’ye yaptığı açıklamada, "Resmi medyanın zorunlu televizyon itirafları, İran yetkilileri tarafından onlarca yıldır muhalefeti bastırmak için sistematik olarak kullanıldı. Uluslararası toplumun, çoğu insan haklarını ihlal eden bu uygulamaya son vermesi için İran’a baskı yapma zamanı geldi” dedi.
Raporda, zorla elde edilen itirafların “gözdağı verme ve bastırma amacıyla” İran resmi medyası tarafından “sistematik olarak gösterildiği” ifadeleri yer aldı. Ayrıca, “mahkumların kameralar önünde suçlarını itiraf etmeleri için sadece işkence ve kötü muameleye maruz kalmadıkları, bundan da öte, bu itirafların yayınlanmasının büyük bir acı ve üzüntüye neden olduğu” belirtildi.
Raporda mahkumları itirafa zorlamak için ellerinden asılarak kırbaçlanması ve elektrik verilmesi gibi fiziksel işkencelerin yer aldığına yönelik ifadeler yer aldı. Ayrıca bu tür işkence yöntemleri arasında uzun süreli hücre hapsi, infaz suçlaması, tecavüz tehdidi ve kötü hapishane koşullarına kasıtlı olarak maruz bırakmak gibi "psikolojik işkencelerin" de yer aldığına dikkat çekildi.
Bu yayınlar insan hakları savunucularını, gazetecileri, etnik azınlık aktivistlerini, siyasi muhalifleri ve çifte vatandaşlığı olanları hedef aldı. "Zorunlu itiraflar" sırasında şüpheli veya zanlı kameranın önüne geçiyor ve suçunu itiraf etmeye zorlanıyor.
İran televizyon kanallarının kullandığı ve iki insan hakları topluluğunun karalamayı düşündüğü diğer bir yöntem ise tutuklanan şüphelilerle ilgili endişe uyandıran suçlamalar yayınlamak.
Rapor, İran devlet televizyonunu IRIB "zorunlu itirafların sistematik olarak üretilmesi ve yayınlanmasında aktif olarak yer almak ve özel verileri çalarak küçük düşürücü içerik yayınlamakla” suçladı. Ayrıca “televizyonun uzun zamandan beri bir medya kuruluşu olarak rolünü kaybettiği ve kitlesel bir baskı aracı haline geldiği" de ifade edildi.
Özellikle Fransızca ve İngilizce yayın yapan İran televizyonunun uluslararası kanalı olan Press-TV, "İranlı aktivistlere ve sivil topluma karşı zorunlu iftiraları ve karalama  programlarını en fazla yayınlayan ve üreten kanal” olarak değerlendirildi.
İran için Adalet Teşkilatı Genel Müdürü Muhammed Neyyiri AP’ye yaptığı açıklamada, "Onlar (mahkumlar) her zaman şu sorunun baskısı altında yaşıyorlar: Bunu ne zaman yaşayacağız? Bu stres tek başına, itirafları yayınlandığı sırada duydukları korku, işkence ve acıdan daha az değildir” şeklinde konuştu.
İran yasalarına göre, sadece devletin televizyon ve radyo istasyonlarına sahip olma ve bunları kullanma hakkı söz konusu. Her ne kadar uydu antenleri İran'a yayılmış olsa da, hala yasadışı sayılıyor. Devlet, Youtube ve diğer Batı kaynaklı video kanallarını engelliyor. 
Raporda, "İran televizyonu geniş bir güvenlik, istihbarat, askeri ve yargı ağını birbirine bağlayan bir medya merkezi olarak hareket ediyor. Bu kuruluş sadece bir medya kuruluşu değildir ve kesinlikle bağımsız bir oluşum değildir. Daha ziyade ülke içinde medyayı kullanan baskı kollarından biridir.” ifadeleri yer aldı.
İran medyası askeri alanda üretim ve eğitime odaklanıyor ve Avrupa ve ABD'nin yanı sıra insan hakları toplulukları tarafından uzun süredir eleştirilen itiraflar yayınlıyor.
Washington, Kasım 2018'de İran Radyo ve Televizyon Kurumu'nu destekleyen bir bankaya ve daha sonra müdürü Abdulali el-Askeri'ye karşı yaptırımlar uygulamıştı.. ABD Hazine Bakanlığı, İran televizyonunun "rutin olarak siyasi tutukluların sahte itirafları da dahil olmak üzere yanlış haber raporları ve propaganda yayınladığını" söyledi.
Rapora göre İran için Adalet Teşkilatı, geçen yıllarda Press-TV tarafından gösterilen en az 70 İranlı tutuklunun zorunlu itiraflarını kaydetti.
Neyyiri, Avrupa Birliği'ni İran televizyonu ve gazetecileriyle ilişkili kurumların yetkililerinin Avrupa'ya girişini ve bu tür uygulamalar sonlanana kadar faaliyetlerini askıya almaya çağırdı. Neyyiri açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İran zorunlu itirafları uygulamayı kaldırma sorumluluğundan uzun süre kaçtı. İran devlet televizyonu sürekli olarak işkence ve göz korkutmak için programlar yayınlarken IRIB muhabirleri Avrupa'da herhangi bir sonuç olmadan özgürce seyahat ediyor ve çalışıyor.”
İran için Adalet Teşkilatı ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, uluslararası topluma çağrıda bulunarak zorunlu itiraflar yayınlanmasının bir tür işkence olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı ve yabancı ülkeleri, evrensel yargı ilkesine göre sorumluları denetlemek için yasalar çıkarmaya çağırdı.



Mücteba Hamaney gerçekten babasının yerine mi hazırlanıyor?

Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)
Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)
TT

Mücteba Hamaney gerçekten babasının yerine mi hazırlanıyor?

Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)
Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümüyle birlikte ülkenin yönetimine dair sorular ortaya atılırken en çok zikredilen isimlerden biri de Yüce Lider'in oğlu Mücteba Hamaney oldu. 

Hiçbir resmi rolü bulunmasa da ülkenin en etkili figürlerinden biri gibi görülen Hamaney, pek çok İranlı için gizemini koruyor. Zira kendisi ne kamuoyunda sıklıkla görülüyor ne de konuşma yapıyor. 

ABD'nin Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, 85 yaşındaki Ayetullah Ali Hamaney'in 54 yaşındaki oğlunu mercek altına aldı.

Mücteba Hamaney'in, kendi kişisel gücü olmadığı ve itaatkar bir tavır gösterdiği söylenen Reisi'nin döneminde istihbarat ve güvenlik yapılarındaki nüfuzunu artırdığını bildirdi. 

İran Yüce Liderliği için Reisi'nin hazırlandığının düşünüldüğü ancak helikopterin düşmesiyle birlikte bu konudaki soru işaretlerinin arttığı aktarıldı. 

WSJ'nin konuştuğu uzmanlara göre Mücteba Hamaney'in, babasının yerine geçme ihtimali düşük ve spot ışıklarının altından kaçınarak daha da güç kazanması bekleniyor.

Alman Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü'nde çalışan İran uzmanı Hamidreza Azizi şöyle düşünüyor:

Son 20 yıldır işler, Mücteba ve etrafındaki şebekenin kontrolünde. Şimdi Hamaney için asıl mesele, Reisi'yle aynı özelliklere sahip birini bulmak. Böylece Mücteba toplumun gözünün önünde olmadan gücünü koruyup artırabilir.

Mücteba Hamaney'in haziran sonunda düzenlenmesi planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de önemli bir rol oynaması bekleniyor. 

İran'ın geçici cumhurbaşkanı Muhammed Muhbir'in de Mücteba Hamaney'e sadık bir isim olduğuna işaret ediliyor. 68 yaşındaki Muhbir seçimlere kadar tüm meselelerde belirleyici olacak üç kişilik bir konseyin parçası.

Yüce Lider'e bağlı, milyar dolarlık yatırım fonu Setad'ın başkanlığını neredeyse 15 yıl boyunca yürüttü. 

Haberde 1969'da Meşhad'da doğan Mücteba Hamaney'in geçmişine de değinildi. Yüce Lider'in sitesine göre, Şah Rıza Pehlevi döneminde evlerine düzenlenen baskınlardan birinde babasının dövüldüğünü gördü. 

1979'de devrimden sonra Tahran'a taşınan ailenin babası hızla yükselirken oğlu da 1980-1988'de Irak'la yürütülen savaşta cepheye gitti. 

Daha sonra Devrim Muhafızları'nda önemli görevlere gelecek kişilerle burada tanışan Mücteba'nın nüfuzu özellikle 2000'lerin ortalarında geniş çaplı olarak konuşulmaya başladı. 

Değişimciler, 2005 ve 2009'da Mahmud Ahmedinecad'ın kendilerine karşı kazandığı zaferlerin Mücteba Hamaney tarafından ayarlandığını öne sürdü.

ABD, 2019'da Devrim Muhafızları ve Besic milisleriyle "babasının istikrarı bozan bölgesel hırslarını ve ülke içindeki baskıya dair hedeflerini ilerletmeye" çalıştığı gerekçesiyle onu yaptırım listesine aldı. 

2022'de Mehsa Emini'nin gözaltında ölmesinin ardından ülke çapında patlak veren gösterilerde nefret objesi oldu. Ev hapsinde tutulan eski cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musevi, Yüce Lider'e seslenerek o pozisyona oğlunu hazırladığı haberlerini yalanlamasını istedi. Ancak yanıt gelmedi. 

Ali Hamaney hakkında kitap yazan ABD ve İran yurttaşı Mehdi Khalaji bütün bunlara rağmen söylentilere karşı çıkıyor:

Mücteba'nın yeni Yüce Lider olma arzusuna dair fikirler tamamıyla bir mit. Tarihsel deneyime dayanarak Hamaney'in ne kendi oğlunu ne de başkasını işaret edeceğini sanmıyorum.

İslam Cumhuriyeti'ni kuran Ruhullah Humeyni ve yerine geçen Ali Hamaney'in Yüce Liderlik pozisyonunun babadan oğula geçmesine karşı çıkmasını İslam'a aykırı görmesi de Khalaji'nin tahminlerini güçlendiriyor. 

Mücteba Hamaney'in yönetim deneyimi ve dini yeterliliği de bu göreve uygun görülmüyor.

Tennessee Üniversitesi'nden Saeid Golkar şöyle diyor:

Önemli kararların alındığı yerlerde onlarca yıldır tecrübe edinen Mücteba Hamaney'in rejimdeki bağlantıları eşsiz. Ancak onun atanması monarşiyi geri getirerek Hamaney'in mirasını lekeler.

Bazı uzmanlar da Ahmed Humeyni'nin Mücteba Hamaney'den de güçlü görüldüğünü ancak babasının 1989'da ölmesiyle birlikte işlerin değiştiğini bildiriyor. Hamaney ve dönemin cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani'yle sorunlar yaşayan Ahmed Humeyni, 1995'te henüz 45 yaşındayken hayatını yitirmişti. Kalp krizinin ölüme neden olduğu bildirilmişti.

Independent Türkçe, WSJ, BBC Türkçe