ABD’nin Hurras ed-Din’i vurması Rusya’ya bir mesaj

ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç
ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç
TT

ABD’nin Hurras ed-Din’i vurması Rusya’ya bir mesaj

ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç
ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç

ABD’nin terör örgütü Hurras ed-Din yöneticisi Halid el-Aruri’ye ‘akıllı füze’ ile suikast düzenledi.
Suikast, Hurras ed-Din’in (HED) Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun (BMGK) terör listesine eklenmesi konusunda Washington-Moskova hattında tartışmaların olduğu bir döneme denk geldi.
Aruri suikastı, ABD’nin Rusya’ya gönderdiği bir mesaj olarak değerlendiriliyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan Batılı bir yetkili, BMGK’nın ön toplantılarında Rus ve Amerikalı diplomatların Hurras ed-Din’i (HED) terör listesine ekleme hususunda ihtilaf ettiğini belirtti.
Nitekim Rusya’nın HED’i BMGK’nın terör listesine ekleme noktasında acele ettiği bilinen bir durum.
Yetkilinin aktardığına göre, Amerikalı diplomatlar, Rusya’nın bu acelesini ‘HED’i terör listesine ekleyerek İdlib’deki muhalif silahlı gruplara askeri operasyon başlatmak için bahane üretme’ çabası şeklinde görüyor.
Washington’un terör sınıflandırmasıyla ilgili yaklaşımına değinerek batılı yetkili, “ABD, terörle mücadele ve buna imkan veren faaliyetler hakkında ortak kapsamlı bir görüş oluşmasını istiyor ve terör listesine eklemenin bir devletin isteğine göre değil, uluslararası alanda ortak sınıflandırmanın geçerli olması gerektiği görüşünde” ifadesini kullandı.

Hurras ed-Din (HED)
HED, Nusra Cephesi’nin 2016’da El-Kaide ile bağlarını kopardığını ilan etmesi nedeniyle örgüt lideri Muhammed Colani’ye (el-Cevlani)’ye muhalefet eden yöneticiler tarafından 2018’de kuruldu. Bu yeni örgütün yöneticileri arasında Ebul Kasım el-Ürdüni olarak tanınan Halid el-Aruri, Şura Meclisi üyeleri Samir Hicazi (Ebu Hammam eş-Şami veya Faruk es-Suri),  Sami el-Uraydi (Ebu Mahmud eş-Şami) ve Bilal Harisat (Ebu Hadice el-Ürdüni) yer alıyor. HED’in çağrısı üzerine Suriye’de birbiriyle çatışan en az 16 silahlı grup örgüte katıldı.
HED ile Ensar et-Tevhid Nisan 2018’de Nusretul İslam isimli gurubu kurdu. Bu grup daha sonraları başka örgütlerin de katılımıyla genişleyerek Ekim 2018’de Müslümanları Teşvik Et isimli operasyon odası kuruldu. Operasyon odası, 2018’de Türkiye ve Rusya’nın İdlib’le ilgili imzaladığı Soçi Mutabakatı’nı baltalamak amacıyla bir araya geldi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, 2019’un sonlarına doğru HED’i yabancı terör listesine aldığını ve Ebu Hammam el-Haşimi’yi (Nusra Cephesi’nin eski askeri yöneticisi) kara listeye eklediğini duyurdu. Bakanlık, Eylül 2019’da ‘Adalet İçin Ödül' adlı programı çerçevesinde HED’in üst düzey yöneticileri olarak nitelenen Ebu Abdulkerim el-Mısri, Faruk es-Suri ve Sami el-Uraydi'nin başına 5'er milyon dolar ödül koydu.

Çatışmasızlık anlaşması
Geçen haftalarda New York’taki Rus diplomatlar, HED’in BMGK’nın terör listesine alınması için girişimlerde bulundu. ABD’nin bu teklifi reddetmesi şaşkınlığa yol açtı. Ancak Washington Aruri’yi öldürerek El-Kaide’den aranan kişilere nasıl suikast düzenleneceği konusunda ‘ders’ vermek istedi.
2017’den bu yana Suriye’de, ABD ve Rusya orduları arasında çatışmasızlık anlaşması olduğu bilinen bir durum. Bu anlaşma, Fırat’ın doğusundaki Washington’un müttefikleri ile Fırat’ın batısındaki Moskova’nın müttefikleri arasında uygulanıyor. ABD, 2018’in başlarında Suriye’nin kuzeybatısındaki teröristlere baskın düzenledi ve Horosan Örgütü ve diğer örgütlerin onlarca yöneticini hedef aldı. Ancak ABD’nin bu adımı Rusya tarafından tepki aldı. İki taraf arasındaki anlaşmada Ebu Bekir el-Bağdadi suikastı gibi çok az sayıda istisna var. ABD güçleri Bağdadi suikastı öncesinde Rus tarafına ‘kontrol bölgelerinde özel bir askeri operasyon’ düzenleyeceklerini bildirerek, daha fazla detay vermemişti.

ABD füzesinin şifreleri
14 Haziran’da Ebul Kasım el-Ürdüni olarak tanınan Halid el-Aruri’nin suikastında kullanılan gelişmiş silahlı insansız hava aracı (SİHA) hakkında aktarılan bilgilere göre, ABD’nin suikastta kullandığı SİHA, R9X olarak bilinen Hellfire model füzeyi taşıyordu. Sivil kayıpları ve civardaki mülklere verilen zararı azaltma amacıyla geliştirilen bu model genelde tek bir liderin hedef alındığı operasyonlarda kullanılıyor.
Halid el-Aruri’nin, El-Kaide’nin Irak örgütlenmesinin başında bulunan ve 2006’da uğradığı suikastta öldürülen Ebu Masab ez-Zerkavi’nin damadı ve yol arkadaşıdır. Aruri, İran’ın 2015’te anlaşma karşılı serbest bıraktığı 5 El-Kaideli üst düzey yöneticiden biriydi.
ABD basınında Aruri suikastıyla ilgili çıkan haberlerde, ABD özel kuvvetlerinin operasyonda uzun bıçaklardan oluşan özel tasarım gizli bir füze kullandığı kaydedildi.
Operasyonda kullanılan Hellfire (cehennem ateşi) füzesinin hareketsiz savaş başlığıyla modifiye edilmiş bir model olduğu belirtildi. Füze, patlamak yerine Aruri’yi taşıyan aracın üzerinden yaklaşık 45 kilo ağırlığında metal fırlattı. Yüksek hızlı mermi Aruri’yi öldürmemiş olsa bile füzenin diğer özelliği neredeyse kesin olarak bu görevi yerine getirdi: Patlamadan saniyeler önce yoluna çıkan her şeyi parçalayabilecek şekilde hazırlanmış, içeri gizlenen 6 uzun bıçak.
New York Times gazetesi, R9X olarak bilinen bu Hellfire modelinin “Afganistan, Pakistan, Irak, Somali, Suriye ve Yemen gibi uzak coğrafyalarda düzenlenen operasyonlar sırasında sivil kayıpları ve civardaki mülklere verilen zararı azaltma amacıyla eski Başkan Barack Obama yönetiminden gelen baskı sonucu yaklaşık 10 yıl önce geliştirildiğini” aktardı.
Geçen yıl ilk kez tüm detayları paylaşılan füze, son yıllarda muhtemelen 6 kez kullanıldı.
ABD basınına bilgi veren yetkililer bu sıra dışı füzenin daha önce iki vakada kullanıldığını doğruladı. Bunlardan biri, 2000’de ABD’ye ait bir savaş gemisini bombalama planı yapmakla suçlanan Cemal Bedevi’nin Ocak 2019’da öldürüldüğü Yemen’deki saldırıydı. Bir diğeriyse El Kaide’nin iki numaralı ismi ve Usame Bin Ladin’in damadı Ebu Hayr el-Mısri’nin Şubat 2017’de Suriye’de öldürüldüğü operasyon oldu.
Şarku’l Avsat’a konuşan batılı yetkili, ABD’nin bu saldırıyla Rusya’ya ‘terör liderlerine karşı böyle suikast düzenlenir, sivillere ait mülkiyetleri ve altyapıyı imha ederek değil’ mesajı verdiğini belirtti.
Yetkili, “BM, hazırladığı bir raporda, Suriye’deki BM çalışanlarının konum bilgilerini Rus tarafına iletmelerine rağmen Moskova’nın İdlib’deki hastane ve sağlık kuruluşlarını koruyamadığını belirtiyor. Suikastın bu raporla eşzamanlı gelmesi dikkat çekici” ifadelerini kullandı.
Rusya son olarak, Suriye'de BM öncülüğünde yürütülen 'savaşan tarafların, sağlık merkezleri ile insani yardım çalışmalarını hedef almalarının önlenmesini amaçlayan' gönüllü koruma programından ayrıldığını duyurdu.
Moskova'nın kararı, geçen yıl hükümet güçleri ya da Şam yönetimiyle birlikte savaşan grupların ülkenin kuzeydoğusunda 3 hastane, bir okul ve bir de çocuklar için yapılan sığınağın vurulduğunu ortaya çıkaran BM iç soruşturma raporunun yayımlanmasının ardından geldi.

Rusya-Türkiye anlaşması
Yaklaşık bin 800 unsuru olduğu tahmin edilen HED, Türkiye ve Rusya’nın 5 Mart’ta imzaladığı Moskova Mutabakatı’na konu olan Suriye’nin kuzeybatısında faaliyet gösteriyor. Rusya ve Türkiye’nin açıkladığı ek protokolün dördüncü paragrafında, “Terörün tüm tezahürleriyle mücadele ve BM Güvenlik Konseyi’nin terörist olarak tanımladığı grupların ortadan kaldırılması kararlılığı” ifadeleri yer alıyor. Protokole ayrıca “Sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasının hiçbir şekilde mazur görülemeyeceği” maddesi eklendi. Taraflar ayrıca bu anlaşmayla Halep-Lazkiye arasındaki anayolda ortak devriyeye çıkma noktasında uzlaştı.
Heyet Tahrir Şam’a (HTŞ) muhalif olan 5 radikal grup, 12 Haziran’da HED’in öncülüğünde “Fesbitu” (Sebat edin) adıyla ortak askeri operasyon odası kurduğunu ilan etti.

Yeni kurulan operasyon odasında yer alan radikal grupların isimleri şöyle;
1- El Mukatilin el-Ensar Tugayı
2- Cihad Eşgüdümü
3- Ensar ed-Din Cemaati
4- Hurras ed-Din
5- Ensar el-İslam Cemaati
Bu muhalif blok, Ensar ed-Din Cephesi, Ensar el-İslam ve Hurras ed-Din gruplarının 2018’de oluşturduğu 3’lü ittifakın genişletilmiş halidir. 3’lü ittifak, 2018’de Rusya ve Türkiye’nin imzaladığı Soçi Anlaşması’na karşı olduklarını ilan etmek için Harrid el-Müminin (Müminleri teşvik Et) Operasyon Odası kurmuştu.
Fesbitu operasyon odası, Moskova Mutabakatını reddediyor ve Hama’nın batısında Sehl el-Gab bölgesinde Suriye rejim güçlerine, Halep-Lazkiye üzerinde de Rusya-Türkiye ortak devriyesine çıkan askere saldırılar düzenliyor.

Kardeşlerin yutulması
Aktarılan bilgilere göre, Türkiye, radikal grupları içerden ‘dağıtmayı’ taahhüt etti. Nitekim Türk yetkililer de ilk kez İdlib’deki ‘terör örgütlerinden’ bahsetmeye başladı. Fakat HTŞ’nin sahadaki diğer radikal gruplarla mücadelede ön saflarda bulunması dikkat çekiyor. Nitekim HTŞ geçtiğimiz günlerde daha önce örgütün yönetici kadroları arasında yer alan Ebu Malik et-Telli olarak bilinen Cemal Zeyniyye’yi ‘isyan ve kaos çıkarmaya ve safları bölmeye teşvik etme’ suçlamasıyla İdlib’de tutukladı.
Bu gelişme, HTŞ ile Fesbitu operasyon odası arasında İdlib’in batısındaki Sehl er-Ruc ve Sehl el-Gab bölgesinde çıkan çatışmaların ardından geldi. HTŞ, önceki gün HED’e ateşkes dayatmayı başarsa da ateşkesin ömrü uzun olmadı ve taraflar birbirlerini yeniden tehdit etmeye başladı.
HTŞ’nin askeri kanadı Cuma akşamı, Fesbitu’ya işaret ederek, ‘başka bir operasyon odası veya grubun kurulmasını yasakladığını’ ilan etti. Örgüt, bundan sonra bütün askeri faaliyetlerin Fethül Mubin operasyon odası tarafından idare edileceğini bildirdi.
HTŞ’nin bu adımı, Fesbitu’nun son olarak yaptığı açıklamanın arkasından geldi. Fesbitu operasyon odasının açıklamasında, “İdlib’in batısındaki Arab Said beldesinde HTŞ ile imzaladığımız anlaşmanın ardından, HTŞ, İdlib’in kuzeydoğusundaki İdlib kırsalında bulunan Sermeda kasabasında ve Lazkiye kırsalındaki Fesbitu karargahlarına baskın düzenledi” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, “Bun onursuz ihanetin devam etmesi ve karşı tarafın verdiği taahhütlere bağlı kalmaması halinde Arab Said’deki anlaşma feshedilecek” denildi.
Şarku’l Avsat’a konuşan bir saha komutanı, “HTŞ, kendisini, ‘diyalog yapılması gerekilen örgüt’ diye sunmak için Türkiye’nin de onayını alarak Hurras ed-Din’i ortadan kaldırma kararı aldı. Kardeşlerin yutulması, bu rol HTŞ’ye verilene kadar sürülecek” dedi.



Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
TT

Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)

Heglig, Babanusa ve tüm Batı Kordofan eyaletinin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesiyle birlikte, Sudan’daki savaşın haritası sahadaki askeri ve jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirmeye doğru gidiyor. Özellikle Heglig’te yaşananlar, petrol hattının kesilmesine ve bölgedeki ordu savunma hatlarının çökmesine yol açtı. Bu gelişme, nüfuz alanlarının yeniden düzenlendiği yönünde değerlendirmelere neden olurken, Port Sudan’daki hükümetin askeri ve siyasi hesaplarını gözden geçirip durumu geçici bir gelişmeye çevirmekte başarılı olamaması halinde, güç dengesinin HDK lehine kayacağı yorumlarını güçlendiriyor.

Uzmanlar, iki taraf arasındaki çatışmaların daha da genişleme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor ve bunun Darfur’un en batısından başlayarak üç stratejik eyaleti kapsayan Kordofan’a kadar uzanan yeni bir askeri tabloyu yansıtabileceğini ifade ediyor. Analizlere göre HDK’nin bir sonraki hamlesi, Güney Kordofan’daki şehirler (başkent Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe) yönünde ilerlemek olabilir. Ayrıca Kuzey Kordofan’ın merkezi el-Ubeyd’in, ardından Um Ruvabe ve er-Rahd’ın hedef alınması da muhtemel görülüyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, HDK’nin Kordofan ve Darfur bölgelerinin tamamını kontrol altına alması söz konusu olacak ki bu iki bölge Sudan yüzölçümünün yüzde 46’sından fazlasını oluşturuyor.

Petrolün kaybı manzarayı değiştirecek mi?

HDK’nin Babanusa, Heglig petrol sahası ve tüm Batı Kordofan’ı kontrol altına alması, yalnızca ilerleme isteğini değil, devletin temellerini, sınırlarını ve hem merkezi hem de taşra alanlarının geleceğini yeniden şekillendirme arzusunu da ortaya koyuyor. Port Sudan hükümeti için son mali dayanak olarak kalan petrol, bugün Kordofan ve Darfur’daki çatışma hatlarıyla doğrudan kesişiyor.

Emekli Tümgeneral ve askeri uzman Kemal İsmail, mevcut askeri tabloyu ve savaşın Sudan toplumuna etkilerini Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede sert bir şekilde özetledi: “Bu savaşta kazanan yok ve hiçbir tarafı zafer elde edemez. Tek kaybeden, yalnızca Sudan halkıdır.”

İsmail, ordunun el-Faşir, Babanusa ve Heglig’ten geri çekilmesini klasik bir askeri çekilme olarak nitelendirmeyerek şu ifadeleri kullandı: “Olan bir çekilme değil, açık bir kaçış ya da en iyi ihtimalle düzensiz bir geri çekilme… Her bir asker silahını bırakıp kaçıyor; bu bir çekilme değil.”

Garnizonların düşüşü bir felaket

Yaşananları ordunun moralinin zayıflaması olarak değerlendiren İsmail sözlerini şöyle dedi: “Ne bir komuta yapısı ne de kontrol var; sahada bulunanlar arasında operasyonel bir koordinasyon yok.” Bu durumun subay, astsubay ve askerlerin moralini ciddi şekilde düşürdüğünü ve tamamen çöktüğünü belirten İsmail, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bence durum çöküşe doğru gidiyor; her gün yeni garnizonlar düşüyor ve bu çok büyük bir felaket.”

dfgtrh
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı almak için sıraya giren yerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsmail’in değerlendirmesi yalnızca askeri çöküşle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bunun bölünme ve nüfuz alanları üzerindeki risklerle bağlantılı olduğunu ve sivil halka, bölünme sürecini kontrol altına alma sorumluluğu düştüğünü vurguluyor.

Ancak büyükelçi Muaviye et-Tom, ordunun karakollardan ve şehirlerden çekilmesini savunan ordu yanlısı platformlarda yayılan açıklamalara katılmıyor. Et-Tom, “Savaş bağlamında bir mevziyi kaybedebilirsiniz ama bu, savaşı kaybettiğiniz anlamına gelmez; özellikle disiplinli ve profesyonel ordular için. Resmî ve analitik raporlarla gözlemlenen çekilme, büyük kayıplardan kaçınmak veya başka zaman ve yerde karşı saldırıya hazırlanmak için yapılan taktiksel yeniden konumlanma ile uyumludur” ifadelerini kullandı.

Yeni bir siyasi gerçeklik

Siyasi düzeyde ise analist Hatem İlyas, durumun yalnızca bir devlet içi güç dengesinin değişmesinden ibaret olmadığını vurguladı: “Aslında bu bir güç dengesi değişikliği değil; karşımızda Sudan devletinin ayrılma eşiği ya da en azından yeni bir siyasi gerçeklik, hatta yarı devlet niteliğinde bir oluşum var.”

İlyas, “Dünya boşluklardan korkuyor; çünkü bu boşluğu kimin dolduracağını tahmin edemiyor. Özellikle de aşırı cihatçı hareketlerin etkisi devam ettiği sürece, bu gruplar boşluğu doldurmaya en yakın olanlar” dedi. Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte ordunun ve müttefiklerinin tükenmişlik ve zayıflık içinde olduğunu, bunun ‘çöküşe en yakın durum’ olduğunu belirten İlyas, “HDK’nin Güney Kordofan ve şehirlerindeki kontrolü, uzun sürmeyecek bir zaman meselesi. Dünya Sudan’ın merkezi otorite altında birleşik kalmasından söz ediyor, ama gerçekler ve dönüşümler onu yeni oluşan askeri ve siyasi bir gerçeği tanımaya zorlayabilir” şeklinde konuştu.

İstila korkusu

Bu dönüşümlerin merkezinde Güney Kordofan öne çıkıyor. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi – Kuzey (SPLM-N), HDK ile birlikte Sudan Kurucu İttifakı içinde yer alan müttefik olarak, “Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının sadece zaman meselesi” olduğunu açıkça ilan etti.

SPLM-N, ‘Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının yalnızca zaman meselesi olduğunu, şehirlerin teslim edilmesinin ise masum sivillerin kanının dökülmesini önlemek ve kentleri yıkımdan korumak için en doğru adım olacağını’ belirtti.

HDK’nin desteklediği SPLM-N, yayımladığı açıklamada, Sudan ordusu ve müttefikleri içindeki ‘onurlu ve sağduyulu’ unsurlara acil geri çekilme ve çatışmasız teslim çağrısı yaptı. Ayrıca sivillerin tahliyesi için güvenli koridorlar açılması isteniyor. Bu açıklamayla SPLM-N, Kadugli ve Dilling’i fiilen doğrudan tehdit altına alıyor; düzenli ordunun çekilmesini ve siviller için çıkış hatlarının açılmasını talep ediyor. Bu tablo, daha önce benzer kaderi yaşamış diğer Sudan kentlerinin tecrübelerini hatırlatıyor.

Heglig'ten sonraki tiyatro

Heglig ve Babanusa’nın kontrol altına alınmasının ardından muhtemel askeri gelişmelere ilişkin saha analizinde bulunan siyaset aktivisti Muhammed Halife, bir sonraki aşamaya dair ayrıntılı bir tablo ortaya koydu. Halife, HDK’nin ikinci hamlesinin Güney Kordofan ve buradaki Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe şehirlerine doğru olacağını söyledi.

Halife, beklentilerin aksine bir sonraki hedefin Kuzey Kordofan’ın merkezi olan el-Ubeyd olmayabileceğini belirtti. Halife, “Benim izlenimlerime göre, HDK’nin Heglig’ten sonraki hamlesi, Güney Kordofan’a doğru olacak; burada müttefiki SPLM-N’ye destek vermek için. Bu hareket Kauda kasabasını kontrol ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Halife’ye göre HDK’nin savaş stratejisi, ordunun kontrolündeki bölgeleri ‘izole adalara’ dönüştürmek üzerine kurulu.

yh6u7
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

Halife, HDK’nin askeri stratejisinin ilk bölümünü tamamladığını ve ikinci aşamayı hayata geçirmek için sahayı hazırladığını belirtti. Bu strateji, Babanusa ve Heglig’in ele geçirilmesi ile Kadugli ve Dilling’in kuşatılmasını kapsıyor.

HDK’nin Heglig’i lojistik bir merkez ve ikmal noktası olarak kullandığını vurgulayan Halife, “Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmayı yoğunlaştıracaklar, ki bu şehirler zaten insani krizle karşı karşıya” dedi.

Halife, Kadugli sakinleri arasında endişelerin arttığını ve bazı kişilerin şehri terk etmeye çalıştığını, ancak askeri makamların çıkışlarına izin vermediğini belirtti. Halife, “Bu büyük bir suç ve olası bir Kadugli savaşında sivillerin canlı kalkan olarak kullanılmasının altyapısı” diye uyardı.

Halife, yetkililere vatandaşların güvenli bir şekilde şehirden çıkışına izin verme çağrısında bulundu ve sivillerin, muhtemel ihlallerin medya üzerinden uluslararası kamuoyuna yansıtılmasında araç olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

Halife’nin değerlendirmesi, Heglig’in lojistik ağırlığı ile Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmanın sıkılaştırılmasını, şehirlerde yaşanan insani krizleri ve sivillerin dışarı çıkışının engellenmesini, şehrin kapalı bir savaş alanına dönüştürülmesini bir bütün olarak ele alıyor.

Sırada ne var?

Tümgeneral Kemal İsmail’in ‘ordunun tamamen çökmesi’ ve Sudan’ın bölünme tehlikesi uyarıları ile Hatem İlyas’ın ‘yarı devlet’ tanımı arasında, askerî açıdan karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durum, savaşın artık yalnızca iktidar mücadelesi veya hükümet değişikliğiyle sınırlı olmadığını gösteriyor.

Yaşanan gelişmeler, ekonomik, askerî ve siyasi haritaları yeniden çizdi; yerleşim bölgelerini çatışma hatlarının içine yerleştirdi. Ancak hâlâ yanıt bekleyen soru şu: “Savaşın durdurulmasını talep eden sivil ses başarıya ulaşabilecek ve silahların gürültüsü ile çatışan güçlerin hesaplarına karşı etkili olabilecek mi, yoksa Sudan parçalanarak birbirine düşman adacıklara mı bölünecek; bu adacıkları savaş ve ekonomi mi yönetecek, yoksa devletin ve hukukun mantığı galip gelecek mi?”


Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.


Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.