ABD’nin Hurras ed-Din’i vurması Rusya’ya bir mesaj

ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç
ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç
TT

ABD’nin Hurras ed-Din’i vurması Rusya’ya bir mesaj

ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç
ABD baskınında öldürülen Ebul Kasım el-Ürdüni’yi taşıyan araç

ABD’nin terör örgütü Hurras ed-Din yöneticisi Halid el-Aruri’ye ‘akıllı füze’ ile suikast düzenledi.
Suikast, Hurras ed-Din’in (HED) Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun (BMGK) terör listesine eklenmesi konusunda Washington-Moskova hattında tartışmaların olduğu bir döneme denk geldi.
Aruri suikastı, ABD’nin Rusya’ya gönderdiği bir mesaj olarak değerlendiriliyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan Batılı bir yetkili, BMGK’nın ön toplantılarında Rus ve Amerikalı diplomatların Hurras ed-Din’i (HED) terör listesine ekleme hususunda ihtilaf ettiğini belirtti.
Nitekim Rusya’nın HED’i BMGK’nın terör listesine ekleme noktasında acele ettiği bilinen bir durum.
Yetkilinin aktardığına göre, Amerikalı diplomatlar, Rusya’nın bu acelesini ‘HED’i terör listesine ekleyerek İdlib’deki muhalif silahlı gruplara askeri operasyon başlatmak için bahane üretme’ çabası şeklinde görüyor.
Washington’un terör sınıflandırmasıyla ilgili yaklaşımına değinerek batılı yetkili, “ABD, terörle mücadele ve buna imkan veren faaliyetler hakkında ortak kapsamlı bir görüş oluşmasını istiyor ve terör listesine eklemenin bir devletin isteğine göre değil, uluslararası alanda ortak sınıflandırmanın geçerli olması gerektiği görüşünde” ifadesini kullandı.

Hurras ed-Din (HED)
HED, Nusra Cephesi’nin 2016’da El-Kaide ile bağlarını kopardığını ilan etmesi nedeniyle örgüt lideri Muhammed Colani’ye (el-Cevlani)’ye muhalefet eden yöneticiler tarafından 2018’de kuruldu. Bu yeni örgütün yöneticileri arasında Ebul Kasım el-Ürdüni olarak tanınan Halid el-Aruri, Şura Meclisi üyeleri Samir Hicazi (Ebu Hammam eş-Şami veya Faruk es-Suri),  Sami el-Uraydi (Ebu Mahmud eş-Şami) ve Bilal Harisat (Ebu Hadice el-Ürdüni) yer alıyor. HED’in çağrısı üzerine Suriye’de birbiriyle çatışan en az 16 silahlı grup örgüte katıldı.
HED ile Ensar et-Tevhid Nisan 2018’de Nusretul İslam isimli gurubu kurdu. Bu grup daha sonraları başka örgütlerin de katılımıyla genişleyerek Ekim 2018’de Müslümanları Teşvik Et isimli operasyon odası kuruldu. Operasyon odası, 2018’de Türkiye ve Rusya’nın İdlib’le ilgili imzaladığı Soçi Mutabakatı’nı baltalamak amacıyla bir araya geldi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, 2019’un sonlarına doğru HED’i yabancı terör listesine aldığını ve Ebu Hammam el-Haşimi’yi (Nusra Cephesi’nin eski askeri yöneticisi) kara listeye eklediğini duyurdu. Bakanlık, Eylül 2019’da ‘Adalet İçin Ödül' adlı programı çerçevesinde HED’in üst düzey yöneticileri olarak nitelenen Ebu Abdulkerim el-Mısri, Faruk es-Suri ve Sami el-Uraydi'nin başına 5'er milyon dolar ödül koydu.

Çatışmasızlık anlaşması
Geçen haftalarda New York’taki Rus diplomatlar, HED’in BMGK’nın terör listesine alınması için girişimlerde bulundu. ABD’nin bu teklifi reddetmesi şaşkınlığa yol açtı. Ancak Washington Aruri’yi öldürerek El-Kaide’den aranan kişilere nasıl suikast düzenleneceği konusunda ‘ders’ vermek istedi.
2017’den bu yana Suriye’de, ABD ve Rusya orduları arasında çatışmasızlık anlaşması olduğu bilinen bir durum. Bu anlaşma, Fırat’ın doğusundaki Washington’un müttefikleri ile Fırat’ın batısındaki Moskova’nın müttefikleri arasında uygulanıyor. ABD, 2018’in başlarında Suriye’nin kuzeybatısındaki teröristlere baskın düzenledi ve Horosan Örgütü ve diğer örgütlerin onlarca yöneticini hedef aldı. Ancak ABD’nin bu adımı Rusya tarafından tepki aldı. İki taraf arasındaki anlaşmada Ebu Bekir el-Bağdadi suikastı gibi çok az sayıda istisna var. ABD güçleri Bağdadi suikastı öncesinde Rus tarafına ‘kontrol bölgelerinde özel bir askeri operasyon’ düzenleyeceklerini bildirerek, daha fazla detay vermemişti.

ABD füzesinin şifreleri
14 Haziran’da Ebul Kasım el-Ürdüni olarak tanınan Halid el-Aruri’nin suikastında kullanılan gelişmiş silahlı insansız hava aracı (SİHA) hakkında aktarılan bilgilere göre, ABD’nin suikastta kullandığı SİHA, R9X olarak bilinen Hellfire model füzeyi taşıyordu. Sivil kayıpları ve civardaki mülklere verilen zararı azaltma amacıyla geliştirilen bu model genelde tek bir liderin hedef alındığı operasyonlarda kullanılıyor.
Halid el-Aruri’nin, El-Kaide’nin Irak örgütlenmesinin başında bulunan ve 2006’da uğradığı suikastta öldürülen Ebu Masab ez-Zerkavi’nin damadı ve yol arkadaşıdır. Aruri, İran’ın 2015’te anlaşma karşılı serbest bıraktığı 5 El-Kaideli üst düzey yöneticiden biriydi.
ABD basınında Aruri suikastıyla ilgili çıkan haberlerde, ABD özel kuvvetlerinin operasyonda uzun bıçaklardan oluşan özel tasarım gizli bir füze kullandığı kaydedildi.
Operasyonda kullanılan Hellfire (cehennem ateşi) füzesinin hareketsiz savaş başlığıyla modifiye edilmiş bir model olduğu belirtildi. Füze, patlamak yerine Aruri’yi taşıyan aracın üzerinden yaklaşık 45 kilo ağırlığında metal fırlattı. Yüksek hızlı mermi Aruri’yi öldürmemiş olsa bile füzenin diğer özelliği neredeyse kesin olarak bu görevi yerine getirdi: Patlamadan saniyeler önce yoluna çıkan her şeyi parçalayabilecek şekilde hazırlanmış, içeri gizlenen 6 uzun bıçak.
New York Times gazetesi, R9X olarak bilinen bu Hellfire modelinin “Afganistan, Pakistan, Irak, Somali, Suriye ve Yemen gibi uzak coğrafyalarda düzenlenen operasyonlar sırasında sivil kayıpları ve civardaki mülklere verilen zararı azaltma amacıyla eski Başkan Barack Obama yönetiminden gelen baskı sonucu yaklaşık 10 yıl önce geliştirildiğini” aktardı.
Geçen yıl ilk kez tüm detayları paylaşılan füze, son yıllarda muhtemelen 6 kez kullanıldı.
ABD basınına bilgi veren yetkililer bu sıra dışı füzenin daha önce iki vakada kullanıldığını doğruladı. Bunlardan biri, 2000’de ABD’ye ait bir savaş gemisini bombalama planı yapmakla suçlanan Cemal Bedevi’nin Ocak 2019’da öldürüldüğü Yemen’deki saldırıydı. Bir diğeriyse El Kaide’nin iki numaralı ismi ve Usame Bin Ladin’in damadı Ebu Hayr el-Mısri’nin Şubat 2017’de Suriye’de öldürüldüğü operasyon oldu.
Şarku’l Avsat’a konuşan batılı yetkili, ABD’nin bu saldırıyla Rusya’ya ‘terör liderlerine karşı böyle suikast düzenlenir, sivillere ait mülkiyetleri ve altyapıyı imha ederek değil’ mesajı verdiğini belirtti.
Yetkili, “BM, hazırladığı bir raporda, Suriye’deki BM çalışanlarının konum bilgilerini Rus tarafına iletmelerine rağmen Moskova’nın İdlib’deki hastane ve sağlık kuruluşlarını koruyamadığını belirtiyor. Suikastın bu raporla eşzamanlı gelmesi dikkat çekici” ifadelerini kullandı.
Rusya son olarak, Suriye'de BM öncülüğünde yürütülen 'savaşan tarafların, sağlık merkezleri ile insani yardım çalışmalarını hedef almalarının önlenmesini amaçlayan' gönüllü koruma programından ayrıldığını duyurdu.
Moskova'nın kararı, geçen yıl hükümet güçleri ya da Şam yönetimiyle birlikte savaşan grupların ülkenin kuzeydoğusunda 3 hastane, bir okul ve bir de çocuklar için yapılan sığınağın vurulduğunu ortaya çıkaran BM iç soruşturma raporunun yayımlanmasının ardından geldi.

Rusya-Türkiye anlaşması
Yaklaşık bin 800 unsuru olduğu tahmin edilen HED, Türkiye ve Rusya’nın 5 Mart’ta imzaladığı Moskova Mutabakatı’na konu olan Suriye’nin kuzeybatısında faaliyet gösteriyor. Rusya ve Türkiye’nin açıkladığı ek protokolün dördüncü paragrafında, “Terörün tüm tezahürleriyle mücadele ve BM Güvenlik Konseyi’nin terörist olarak tanımladığı grupların ortadan kaldırılması kararlılığı” ifadeleri yer alıyor. Protokole ayrıca “Sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasının hiçbir şekilde mazur görülemeyeceği” maddesi eklendi. Taraflar ayrıca bu anlaşmayla Halep-Lazkiye arasındaki anayolda ortak devriyeye çıkma noktasında uzlaştı.
Heyet Tahrir Şam’a (HTŞ) muhalif olan 5 radikal grup, 12 Haziran’da HED’in öncülüğünde “Fesbitu” (Sebat edin) adıyla ortak askeri operasyon odası kurduğunu ilan etti.

Yeni kurulan operasyon odasında yer alan radikal grupların isimleri şöyle;
1- El Mukatilin el-Ensar Tugayı
2- Cihad Eşgüdümü
3- Ensar ed-Din Cemaati
4- Hurras ed-Din
5- Ensar el-İslam Cemaati
Bu muhalif blok, Ensar ed-Din Cephesi, Ensar el-İslam ve Hurras ed-Din gruplarının 2018’de oluşturduğu 3’lü ittifakın genişletilmiş halidir. 3’lü ittifak, 2018’de Rusya ve Türkiye’nin imzaladığı Soçi Anlaşması’na karşı olduklarını ilan etmek için Harrid el-Müminin (Müminleri teşvik Et) Operasyon Odası kurmuştu.
Fesbitu operasyon odası, Moskova Mutabakatını reddediyor ve Hama’nın batısında Sehl el-Gab bölgesinde Suriye rejim güçlerine, Halep-Lazkiye üzerinde de Rusya-Türkiye ortak devriyesine çıkan askere saldırılar düzenliyor.

Kardeşlerin yutulması
Aktarılan bilgilere göre, Türkiye, radikal grupları içerden ‘dağıtmayı’ taahhüt etti. Nitekim Türk yetkililer de ilk kez İdlib’deki ‘terör örgütlerinden’ bahsetmeye başladı. Fakat HTŞ’nin sahadaki diğer radikal gruplarla mücadelede ön saflarda bulunması dikkat çekiyor. Nitekim HTŞ geçtiğimiz günlerde daha önce örgütün yönetici kadroları arasında yer alan Ebu Malik et-Telli olarak bilinen Cemal Zeyniyye’yi ‘isyan ve kaos çıkarmaya ve safları bölmeye teşvik etme’ suçlamasıyla İdlib’de tutukladı.
Bu gelişme, HTŞ ile Fesbitu operasyon odası arasında İdlib’in batısındaki Sehl er-Ruc ve Sehl el-Gab bölgesinde çıkan çatışmaların ardından geldi. HTŞ, önceki gün HED’e ateşkes dayatmayı başarsa da ateşkesin ömrü uzun olmadı ve taraflar birbirlerini yeniden tehdit etmeye başladı.
HTŞ’nin askeri kanadı Cuma akşamı, Fesbitu’ya işaret ederek, ‘başka bir operasyon odası veya grubun kurulmasını yasakladığını’ ilan etti. Örgüt, bundan sonra bütün askeri faaliyetlerin Fethül Mubin operasyon odası tarafından idare edileceğini bildirdi.
HTŞ’nin bu adımı, Fesbitu’nun son olarak yaptığı açıklamanın arkasından geldi. Fesbitu operasyon odasının açıklamasında, “İdlib’in batısındaki Arab Said beldesinde HTŞ ile imzaladığımız anlaşmanın ardından, HTŞ, İdlib’in kuzeydoğusundaki İdlib kırsalında bulunan Sermeda kasabasında ve Lazkiye kırsalındaki Fesbitu karargahlarına baskın düzenledi” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, “Bun onursuz ihanetin devam etmesi ve karşı tarafın verdiği taahhütlere bağlı kalmaması halinde Arab Said’deki anlaşma feshedilecek” denildi.
Şarku’l Avsat’a konuşan bir saha komutanı, “HTŞ, kendisini, ‘diyalog yapılması gerekilen örgüt’ diye sunmak için Türkiye’nin de onayını alarak Hurras ed-Din’i ortadan kaldırma kararı aldı. Kardeşlerin yutulması, bu rol HTŞ’ye verilene kadar sürülecek” dedi.



Türkiye İçişleri Bakanlığı: Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçakla telsiz bağlantısı kesildi

Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad
TT

Türkiye İçişleri Bakanlığı: Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçakla telsiz bağlantısı kesildi

Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad

Türkiye İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Libya Genelkurmay Başkanı ve dört kişiyi taşıyan bir uçakla telsiz bağlantısının kesildiğini açıkladı. Uçağın Ankara’dan Trablus’a gitmekte olduğu, Ankara bölgesinde acil iniş talebinde bulunduğu ancak daha sonra iletişimin koptuğu bildirildi.

Kazanın ardından Ankara Esenboğa Havalimanı'nda uçuşlar durdu. Uçağın içinde Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad da bulunuyordu. İçişleri Bakanı Yerlikaya, saat 20.52 itibarıyla jet ile irtibatın kesildiğini bildirdi. Bakan Yerlikaya açıklamasında, "Bu akşam saat 20.10’da Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan Tripoli’ye gitmek üzere havalanan, kuyruk numarası 9H-DFJ olan Falcon 50 tipi iş jetiyle saat 20.52 itibarıyla irtibat kesilmiştir. Söz konusu uçaktan Haymana civarında acil iniş bildirimi alınmış; ancak sonrasında uçakla yeniden temas sağlanamamıştır. Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Muhammed Ali Ahmed AL-Haddad’ın da aralarında bulunduğu uçakta beş yolcu bulunmaktadır. Gelişmelerden kamuoyu bilgilendirilecektir " dedi.

Reuters’a göre, Türkiye Millî Savunma Bakanlığı hafta başında Libya Genelkurmay Başkanı’nın Ankara’yı ziyaret ettiğini ve Türk mevkidaşı ile bazı askerî yetkililerle görüştüğünü duyurmuştu.


Üç kapalı siyasi konfederasyon Irak sahnesini şekillendiriyor

Bağdat'taki Yeşil Bölge yakınlarında bir protesto, 27 Şubat 2023 (AFP)
Bağdat'taki Yeşil Bölge yakınlarında bir protesto, 27 Şubat 2023 (AFP)
TT

Üç kapalı siyasi konfederasyon Irak sahnesini şekillendiriyor

Bağdat'taki Yeşil Bölge yakınlarında bir protesto, 27 Şubat 2023 (AFP)
Bağdat'taki Yeşil Bölge yakınlarında bir protesto, 27 Şubat 2023 (AFP)

Rüstem Mahmud

Son genel seçimlerin ardından, kazanan listeler üç “büyük” siyasi bloğa ayrıldı. Her blok, kendisini Irak'taki üç büyük yerel grubun (Şii, Sünni ve Kürt) yetkili temsilcisi olarak tanımlıyor ve belirliyor. Bloklar, siyasi temsilcileri aracılığıyla bu gruplar arasında yönetim merkezlerini ve kurumlarını yeniden düzenlemeyi amaçlıyor; bu da Irak siyasi sisteminin bu gruplar ve topluluklar arasında daha köklü bir “siyasi/yerli konfederasyona” doğru ilerlediğini gösteriyor.

Kapalı halkalar

Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, Irak'taki tüm Şii siyasi güçleri kapsayan siyasi bir ittifak olan “Koordinasyon Çerçevesi”, meclisteki “en büyük bloğu” kurmayı başardığını ilan etti. Yeni hükümeti kurma “hakkının” altını çizdi. Ancak Çerçeve'nin bu acelesi, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin “ulusal ve yerel bölünmeleri aşan” bir meclis bloğu oluşturma olasılığının önünü kesmeyi amaçlıyordu. Son seçimlerde “İmar ve Kalkınma Koalisyonu” listesi birinci olan Sudani, Çerçeve içindeki bazı güçleri yanına çekmeden bu bloğu kurmayı başaramazdı ve bunun zor olduğunun ortaya çıkması, onu bu siyasi/mezhepsel ittifaka katılmaya itti..

Bunun ardından, seçimlerde başarılı olan Sünni güçler, kazanan dört Sünni seçim listesini kapsayan bir şemsiye örgüt olan Ulusal Siyasi Konsey'in kurulduğunu açıkladı. Bu listeler şunlardı; eski meclis başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Tekaddum (İlerleme) Partisi, yükselen siyasetçi Musanna el-Samarrai liderliğindeki Azm İttifakı, mevcut Savunma Bakanı Sabit el-Abbasi ile bağlantılı Hasm İttifakı ve Hamis el-Hancar liderliğindeki Egemenlik İttifakı. Konseyin kuruluşunu duyuran ortak bildiride aynen şu ifadeler yer aldı: “Toplanan liderler çeşitli siyasi gelişmeleri ele aldılar ve genel olarak ülkenin ve özel olarak kendi illerinin karşı karşıya olduğu meydan okumaların niteliğini incelediler. Siyasi ve sosyal istikrarı korumak, anayasal hakları garanti altına almak ve devlet kurumlarında temsili artırmak için çabaları birleştirmenin ve ortak bir vizyon kapsamında faaliyet göstermenin önemini vurguladılar.”

Bunun yanı sıra, Irak'taki iki ana Kürt partisi olan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), 2005-2017 yılları boyunca yürürlükte olan Stratejik Anlaşmayı yeniden canlandırma çabalarını yoğunlaştırdı. İki parti, yerel seçimlerin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen Irak Kürdistan Bölgesi'nde yerel bir hükümet kurmayı başaramadı. Bazı Sünni siyasi figürler, Kürt güçlerine meclis başkanlığının verilmesi karşılığında cumhurbaşkanlığı makamının Kürtlerden geri alınması olasılığına dair imalarda bulundu. Keza özellikle muhalif Kürt partilerinin kazandığı sandalye sayısındaki belirgin düşüşün ardından kamuoyu baskısı arttı. Dahası, Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin bir Kürt tarafını diğerine tercih etmeye çalıştığına dair işaretler öne çıktı. Tüm bu faktörler, iki partiyi birleşik bir Kürt siyasi cephesi oluşturmak için ikili ittifak girişimlerini yeniden canlandırmaya itti.

Mevcut “kapalı siyasi/sivil bloklar” yapısına dayanarak, üç taraf cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanı konusunda müzakereler yürütecek. Her grup bir aday sunacak ve bunlar daha sonra diğer bloklar tarafından doğrudan onaylanacak

efrgty
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, BM Genel Sekreteri António Guterres, Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani, Meclis Başkanı Mahmud el-Meşhadani ve Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim, Bağdat'taki Hükümet Sarayı'nda, 13 Aralık 2025 (AFP)

El-Majalla’ya verdiği röportajda, KYB yetkilisi Mahmud Hoşnav, Kürt güçlerinin bu konuda neden şimdiye kadar Şii ve Sünni muadilleri gibi olamadığını şöyle açıkladı: “Sorun, iki Kürt partisi arasında bölgesel siyasi ilişkiler ve bölgesel güvenlik konularında yaşanan temel anlaşmazlıkta yatıyor. Bu iki konu, Kürt Cephesi’nin kolayca kurulmasını engelliyor, oysa bu birlik 1980'lerden itibaren Kürt sorunu konusunda mutlak bir fikir birliğine dayalı olarak var olmuştu. Örneğin, Sünni güçler bazı iç meselelerde (ekonomi, hizmetler ve bölgesel sorunlar) aralarında bölünmüş ve hatta çatışma halinde olsalar bile, bölgesel sahneye ilişkin vizyonlarında hem siyasi hem de güvenlik açısından tamamen aynı doğrultudalar. Bu fikir birliğinin ülkedeki Sünni topluluğun yüksek çıkarına olduğunu düşünüyorlar. Aynı vizyona sahip bazı bölgesel güçler de bu görüşü paylaşıyorlar. Dolayısıyla bu bölgesel güçler, Sünniler arasında fikir birliğine öncelik veriyor ve bunun için baskı yapıyorlar çünkü bunu kendi çıkarları için en iyisi olarak görüyorlar. Bu durum Şii güçler için de geçerli, ancak iki ana nedenden dolayı Kürt çevrede uygulanamıyor. Birinci neden, İran ve Türkiye tarafından temsil edilen bölgesel güçlerin, Kürt partiler üzerinde nüfuz kazanmak için birbiri ile yarışması ve her birinin bir büyük Kürt partisini diğerine tercih etmeye çalışmasıdır. İkincisi, bu bölgesel güçlerin Kürtlere siyasi olarak düşmanca davranması ve Kürt siyasi birliğinde kendileri için hiçbir fayda görmemesidir. Bu koşullarda, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı'nın, sahip olduğu sorumluluklar ve konumunun kendisine sunduğu yasal yetkiler göz önüne alındığında, ortaya çıkan boşluğu doldurabilecek bir rol oynaması bekleniyor. Sadece belirli bir partinin lideri olarak değil, Kürt halkı için birleştirici bir figür olarak hareket edebilecek kapasitede olan Başkan Neçirvan Barzani'nin kişiliği de bunu destekliyor. Bu henüz gerçekleşmedi, ancak potansiyel olarak bir Kürt çerçevesi veya konseyi kurmanın tek mekanizması bu.”

Net bir kota sistemi

Mevcut kapalı siyasi/sivil bloklar yapısına dayanarak, üç taraf üç düzeyde, üç egemen başkanlık makamı yani cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis başkanlığı için müzakereler yürütecek. Her grup bu pozisyonlardan biri için bir aday gösterecek ve diğer bloklar bunları daha sonra doğrudan onaylayacak. Gözlemcilere göre bu, ülkedeki siyasi hayatı uzun bir süre boyunca aksatabilir ve felç edebilir. Zira Koordinasyon Çerçevesi Güçleri, kendilerine temelden karşı çıkan bazı Kürt ve Sünni şahsiyetlere karşı hassasiyetleri nedeniyle ve İran'ın Irak'taki ana egemen kurumlar konusunda “kabul edilebilir bir oluşum” olarak gördüğü, talep ettiği şeyi uygulamak için cumhurbaşkanlığı ve meclis başkanlığı adaylarına kısıtlamalar ve koşullar getirebilir. Ancak, Koordinasyon Çerçevesi içindeki aynı güçler, başbakan adaylarına yönelik herhangi bir Kürt veya Sünni muhalefeti kabul etmeyecektir ve bu da Kürt ve Sünni siyasi çevrelerinde sorunlara yol açabilir. Aynı durum diğer önemli pozisyonlar için de geçerli. Geleneksel olarak, Irak'taki çeşitli bakanlıklar, bağımsız kurumlar, özel kademeler ve üst düzey görevler ana siyasi güçler arasında paylaştırılır. Ancak, bu pozisyonlar artık bu blokların doğası gereği yerel gruplardan birine tahsis edilmek zorunda.

Irak'ın özel deneyimi sebebiyle, yerel gruplar arasında güç paylaşımına dayalı kota sistemi, 2003'ten sonra ABD tarafından Irak'ta kurulan siyasi sistemin temel bir unsuruydu

adcfrgt
Irak'ın Kerbela kentindeki bir kampta düzenlenen mezuniyet töreninde Haşdi Şabi Güçleri, 30 Ağustos 2019 (Reuters)

İkinci müzakere düzeyi, ülkenin genel politikaları, özellikle güvenlik ve dış/bölgesel politikalarıyla ilgili. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Koordinasyon Çerçevesi, ülkedeki en büyük siyasi bloğu ve en büyük yerel grubu temsil ettiği için bu bağlamda iki ana sabiteye vurgu yapacaktır. Birincisi, Haşdi Şabi Güçleri'nin dağıtılmasını veya fonlarının, silahının veya kamu hayatındaki rolünün azaltılmasını önlemektir. Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçler için Haşdi Şabi, kamu hayatı üzerindeki siyasi ve sosyal egemenliklerini pekiştirmenin bir aracı ve Koordinasyon Çerçevesi içindeki grupların gücünün ve dayanışmasının dağılması olasılığına karşı bir kale görevi görüyor. İkinci sabite ise İran ile Irak içindeki rolünü ve etkisini koruyan özel siyasi, güvenlik ve ideolojik ilişkiyi sürdürmektir. Sünni ve Kürt güçlerin, sahadaki siyasi gerçekler göz önüne alındığında, bu dayatmaları kabul etmekten başka seçeneği yok. Zira Koordinasyon Çerçevesi tarafından temsil edilen siyasi/sosyal çoğunluk, Irak'ın yönünü belirleme hakkına sahip olduğuna inanırken, son yıllarda olduğu gibi Irak'ın geleneksel bölgesel çatışmaların dışında kalmasını da kabul etmiyor.

İki başarısız siyaseti sivilleştirme deneyi

Irak'ın özel deneyimi sebebiyle, yerel gruplar arasında güç paylaşımına dayalı kota sistemi, 2003'ten sonra ABD tarafından Irak'ta kurulan siyasi sistemin temel bir unsuruydu, ancak hiçbir zaman bu düzeyde net ve sıkı bir şekilde kapalı olmamıştı. Irak anayasası, Irak'ın etnik yapısındaki çeşitliliği kabul etti ve totaliter bir diktatörlüğün yeniden kurulmasını önlemek için uzlaşmanın gerekliliğini vurguladı. Bu arada, o dönemde etkili olan güçler, ülkedeki üç ana egemenlik makamını kendi aralarında paylaştılar.

Zamanla ve 2007'den sonra mezhepsel çatışmaların tırmanması, yerleşik bir siyasi gerçekliğe dönüşmesiyle birlikte, mezhepçilik, Irak siyasi sahnesindeki en dinamik güç haline geldi

Zamanla ve 2007'den sonra mezhepsel çatışmaların tırmanması, Irak'ın geniş bölgelerinin ister terör örgütleri ister belirli siyasi akımlara bağlı gruplar şeklinde olsun radikal örgütler tarafından kontrol altına alınmasının ardından, bu çatışmaların yerleşik bir siyasi gerçekliğe dönüşmesiyle birlikte, mezhepçilik, Irak siyasi sahnesindeki en dinamik güç haline geldi. Bu durum, özellikle Kerkük, ihtilaflı bölgeler ve IKBY’nin topraklarında petrol çıkarma ve ihraç etme hakkı gibi son derece hassas konularla ilgili olarak IKBY ile Irak federal hükümeti arasında yaşanan yoğun anlaşmazlıklarla eş zamanlı geldi. Bu da mezhepçi çatışma ile milliyetçi çatışmanın iç içe geçmesine neden oldu. Bu durum, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden tarafından önerildiği gibi, Irak'ın Şii, Sünni ve Kürt olmak üzere üç konfederasyon bölgesine bölünmesi ve her birinin iç işlerini neredeyse tamamen özerk bir şekilde yönetmesi, Bağdat'ın ise onları birleştirmede sadece sembolik bir rol oynaması yönündeki çağrıları körükledi. Ancak bu öneri, güçlü bölgesel ve iç muhalefetle karşılandı.

xscdfrg
Eski Irak başbakanı İyad Allavi, Bağdat'ta Reuters’a bir röportaj veriyor, 17 Nisan 2017 (Reuters)

Bu acı dolu Irak sürecinde, İran'ın çürütmek için çok çalıştığı, genel kalıptan sapan iki deneyim yaşandı. 2010 yılında, eski başbakan İyad Allavi, mezhepsel, etnik ve bölgesel hassasiyetleri aşan bir liste olan “Irak Listesi” aracılığıyla en fazla oyu ve sandalyeyi (meclisteki 325 sandalyeden 91'ini) almayı başardı. Ancak, o dönemde Federal Mahkeme tarafından sunulan tuhaf bir hukuki yorum aracılığıyla İran'ın yoğun baskısı, yeni hükümeti kurmasını engelledi. Bu yorum, “meclisteki en büyük blok” tanımını, en çok sandalye kazanan blok değil, ilk meclis oturumunda varlığını kanıtlayan blok olarak belirleyerek, mezhepçiliği yeniden birincil siyasi faktör olarak belirledi.

Diğer deneyim 2018 seçimlerinin ardında yaşandı; Sadr Hareketi, KDP ve Tekaddum (İlerleme) Partisi ile birlikte “Üçlü İttifak” olarak bilinen bir oluşum kurdu. Bu ittifak o dönemde meclisteki sandalyelerin yarısından fazlasına sahipti ve mezhepsel ve etnik hassasiyetleri aşmıştı. Ancak, Haşdi Şabi Güçleri aracılığıyla uygulanan açık İran baskısı, gerilimi doruk noktasına taşıdı. Bu baskı, ülke genelinde Sadr destekçileriyle doğrudan bir çatışmayı tetikleme tehdidi oluşturdu ve IKBY ile Tekaddum Partisi genel merkezlerine yönelik tekrarlanan bombalamalara yol açtı. Sonuç olarak, bu ittifak mezhepçi bloklar lehine dağıldı.

Majalla'ya konuşan araştırmacı Muhammed Kalaş bu yeni konumlanma hakkında şunları söyledi: “Irak siyaset dünyasının yeni yapısına göre kapalı siyasi blok, yönetimin, devlet kurumlarının ve yönetim organlarının biçimini belirlediği sürece, seçim sonuçları ne olursa olsun Irak'taki herhangi bir genel seçim önemsizdir. Zira gerçekte, Irak'ta genel politikaları, yönetimin biçimini belirleyen veya yasalar çıkaran bir meclis yoktur. Bunun yerine, bu konuları tartışan ve karara bağlayan siyasi topluluklar vardır; meclis ise bu kararları kamuoyuna sunmak için yasal bir vitrin görevi görmektedir. Bir diğer sorun ise, siyasi sahnede ve yönetim araçlarında siyasi çoğunluğun yerini yerel çoğunluğun almasıdır. Bu, ülkenin diğer bileşenleri üzerinde bir tür mezhepsel ve etnik hegemonyayı dayatırken, demokratik sistemlerde siyasi çoğunluk aktif gücü oluşturur, ancak yalnızca anayasa ve medeni kanunlarla tanımlanan zaman dilimi ve yetkiler dahilinde.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Suudi Arabistan... Siyasi çıkarların ve savunma iş birliğinin güçlendiği bir yıl

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)
TT

Suudi Arabistan... Siyasi çıkarların ve savunma iş birliğinin güçlendiği bir yıl

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)

Suudi Arabistan’ın 2025 yılı politikaları, ülkenin çıkarlarını ön plana çıkararak uluslararası sahnede güvenilir bir arabulucu olarak konumlanmasını sağladı. Bu kapsamda, Gazze Şeridi’ndeki savaşı durdurma çabaları, zorla yerinden etmeye karşı duruş, iki devletli çözüm ve Filistin devletinin kurulması yönündeki destek, Suriye’ye yardım ve bölgesel kolektif güvenliğin, özellikle de Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) güvenliğinin güçlendirilmesi öne çıktı. Aynı zamanda ABD ve diğer büyük güçlerle iş birliğinin derinleştirilmesi de dikkat çekti.

gt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı, Trump'ın Krallığa yaptığı son ziyaret sırasında iki taraf arasında imzalanan anlaşmalardan bir kare (Getty)

ABD Başkanı Donald Trump’ın mayıs ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ve Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın kasım ayında ABD’ye gerçekleştirdiği tarihi ziyaretler, Riyad’ın 2025 yılında sahip olduğu istisnai uluslararası konumu gözler önüne serdi.

Ortadoğu’yu ‘harika bir şafak’ bekliyor

ABD Başkanı, Riyad’da, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin liderliğini övdü ve “Veliaht Prens, güçlü müttefiklerimizi en iyi temsil eden isimdir” dedi. Ortadoğu’yu ‘harika bir şafağın’ beklediğini belirten Trump, Suudi Arabistan’ı ‘dünyanın kalbi’ olarak nitelendirirken, Riyad’ın küresel iş dünyasının merkezi olma yolunda olduğunu vurguladı.

Veliaht Prens’in Washington ziyareti sırasında iki ülke, Stratejik Savunma Anlaşması’nın da dahil olduğu geniş bir anlaşma paketini imzaladı. Bu, Suudi Arabistan’ın 2025 yılında imzaladığı ikinci savunma anlaşması oldu. Paket ayrıca savunma sanayi satışları, sivil nükleer enerji iş birliği, yapay zekâ stratejik ortaklığı, uranyum ve metallerin tedarik zincirlerinin güvenliğini kapsayan stratejik çerçeve ile yatırım hızlandırma gibi alanları da içerdi.

ABD Başkanı, Suudi Arabistan’ı NATO dışı ‘başlıca müttefik’ olarak ilan ederken, Suudi tarafının müzakere yeteneklerini övdü.

Suriye'nin toparlanmasına destek olmak

2025 yılında Gazze Şeridi’ndeki savaş dünya gündeminde en üst sırada yer alsa da, Suriye dosyasındaki köklü değişim adımları, Suudi Arabistan’ın bu dönüşümü desteklemede aktif bir rol üstlenmesine yol açtı. Bu adımlar, Suriye’nin toparlanmasına, yeni liderliğinin uluslararası alanda tanınmasına ve desteklenmesine katkı sağladı.

Suudi Arabistan Kraliyet Divanı Danışmanı başkanlığındaki bir heyetin Şam’ı ziyaret etmesi ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesi sonrasında, Suudi Arabistan Suriye’ye desteğini başlattı. Hava ve kara köprüleri aracılığıyla halkın yardımına koşan Riyad, insani, tıbbi ve kalkınma projelerini de sürdürüyor; yıl sonunda bu projelerin sayısı 103’ü aşarak toplam maliyeti yaklaşık 100 milyon doları bulacak.

dfrgt
Mayıs 2025'te Riyad'da gerçekleşen Suudi-Amerikan-Suriye üçlü toplantısından bir kare (SPA)

Suudi Arabistan, 2025 boyunca Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’yı üç kez ağırladı. Ayrıca Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın doğrudan talebiyle ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımların kaldırılmasına öncülük etti. Suriye’nin Dünya Bankası’na olan 15 milyon dolarlık borcunu karşıladı ve Katar ve Birleşmiş Milletler (BM) ile ortak bir girişimle hükümet çalışanlarının maaşlarının bir kısmını ödedi.

Buna ek olarak Suudi Arabistan bölgede İsrail’in ihlallerine karşı tutumunu sürdürdü. Üst düzey yetkililer aracılığıyla, İsrail’in Suriye, Katar ve İran gibi ülkelerin egemenliğini ihlal eden uygulamalarını reddettiğini defalarca vurguladı.

‘Filistin davasının tasfiyesi’ ile yüzleşmek

Riyad, ‘Filistin davasının tasfiyesine’ karşı durdu. Veliaht Prens Muhammed bin Selman da bu duruşu ‘açık ve kesin bir şekilde’ teyit etti. Suudi Arabistan’ın Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişkiler tesis etmeyeceğini belirtti ve Riyad’ın bu konudaki tutumunun ‘değişmez, müzakere edilemez ve siyasi oyun konusu yapılamaz’ olduğunu ifade etti.

defr
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Eylül 2025'te New York'taki Birleşmiş Milletler merkezinde düzenlenen "iki devletli çözüm" zirvesine katıldı (AFP)

Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun düzenlediği basın toplantısında yapılan dikkat çekici açıklamaların ardından yayımlanan Suudi bildirisi, Filistin yönetimi tarafından büyük takdir topladı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, yayımladığı açıklamada, ‘yerleşim, ilhak ve zorla yerinden etmeyi reddeden ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını savunan Suudi liderliğinin samimi kardeşçe tutumlarını’ memnuniyetle karşıladığını belirtti. Abbas ayrıca, Suudi Arabistan’ın cesur ve onurlu duruşunu, Filistin halkına sağladığı büyük desteği, Gazze’ye yönelik devam eden insani yardımları, uluslararası platformlarda Filistin davasına verdiği sürekli desteği, Filistin devletinin tanınmasını sağlamak amacıyla kurulan uluslararası ittifakı ve haziran ayında düzenlenen Uluslararası Barış Konferansı’nı övgüyle değerlendirdi.

İki devletli çözüm

İki yıl süren çalışmaların ardından Suudi Arabistan’ın liderliğinde tüm Arap ve İslam ülkelerinin Gazze konusunda bir araya geldiği süreç, eylül ayında Suudi Arabistan ve Fransa ortak başkanlığında düzenlenen iki devletli çözüm konferansı ile sonuçlandı. Konferansta, geniş destek bulan ve BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen New York Deklarasyonu benimsendi; bu adım, Ortadoğu’da barış, güvenlik ve istikrar açısından ‘tarihi ve belirleyici bir an’ olarak değerlendirildi.

Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Filistin Başbakanı, ‘Suudi Arabistan’ın kararlı tutumunun, uluslararası alanda Filistin devletinin tanınmasına dair görüşlerin olgunlaşmasına ve mümkün olan tüm desteğin sağlanmasına önemli katkıda bulunduğunu’ belirtti. Başbakan, iki devletli çözüm kapsamında Filistin devletinin hayata geçirilmesinin, Ortadoğu’da barış, güvenlik ve istikrarın temeli olduğunu vurguladı.

Uluslararası etki ve arabuluculuk

Şubat 2025’te Diriye’de, Suudi Arabistan himayesinde ABD ile Rusya arasında ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik görüşmeler gerçekleştirildi. ABD Dışişleri Bakanlığı, zirveyi ‘önemli bir adım’ olarak nitelendirirken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Dış Politika Danışmanı Yuri Ushakov ise görüşmeleri ‘başarılı’ olarak değerlendirdi.

Takip eden ayda Cidde’de, Veliaht Prens Muhammed bin Selman himayesinde ABD-Ukrayna görüşmeleri düzenlendi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Michael Mitchell, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’ın yürüttüğü müzakereler sayesinde dünyanın Rusya ve Ukrayna arasında ateşkes sağlama noktasına her zamankinden daha yakın olduğunu belirtti. Mitchell, ABD’nin Suudi Arabistan’ın diplomatik çabalarını takdir ettiğini ve kalıcı barış için tüm taraflarla iş birliğine devam edeceğini vurguladı.

sdfr
Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde Cidde'de gerçekleşen Amerikan ve Ukrayna heyetleri arasındaki görüşmelerden bir sahne (Reuters)

Suudi Arabistan’ın arabuluculuk rolü, Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan ve iki nükleer güç arasında en ciddi askeri tırmanışla sonuçlanan gerginliği de sınırladı. Mayıs ayında iki taraf arasında kapsamlı ve derhal uygulanacak bir ateşkes ilan edildi. Pakistan’ın Suudi Arabistan Büyükelçisi Ahmed Faruk, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, Suudi Arabistan’ın ateşkesin sağlanmasında kritik rol oynadığını ve sürece başından itibaren aktif şekilde katıldığını belirtti. Faruk, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile Pakistan Başbakan Yardımcısı arasında yapılan görüşmeler ile Suudi Arabistan Devlet Bakanı’nın Hindistan ve Pakistan’a yaptığı ziyaretlerin, Riyad’ın bölgedeki durumun hızla yatıştırılmasına ve ateşkes müzakerelerinin kolaylaştırılmasına verdiği önemi gösterdiğini vurguladı.

Faruk, Suudi Arabistan’ın uluslararası çatışmalarda barışı tesis etme çabalarının, ülkenin artan liderliğinin ve bölge içi ile dışındaki saygınlığının bir kanıtı olduğunu belirterek, Riyad’ın ‘dünyada barışı ilerletmede öncü ve iyilik odağı bir güç’ olduğunu ifade etti.

Pakistan

Atlantik Konseyi, Washington ile Riyad arasındaki son savunma iş birliğini, ‘bağımlılıktan ziyade pratik ortaklık ve ortak çıkarların bir yansıması’ olarak değerlendirdi. Kurum, iş birliğinin yalnızca silah anlaşmalarıyla sınırlı kalmadığını, istihbarat paylaşımını, deniz yollarının korunmasında taktik koordinasyonu ve Suudi Arabistan’ın iç savunma kapasitesini güçlendirmeye yönelik ortak çabaları da kapsadığını belirtti.

Bunun öncesinde, bölgedeki ciddi gelişmelerin hemen ardından, eylül ayında Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in Suudi Arabistan’a resmi ziyareti sırasında iki ülke Ortak Stratejik Savunma Anlaşması’nı imzaladı. Anlaşmada, ‘herhangi bir saldırının her iki ülkeye de yapılmış sayılacağı’ hükmü yer aldı.

Anlaşmanın imzalanması, uluslararası medya ve siyasi-askeri çevreler tarafından geniş yankı buldu; özellikle doğrudan sınır paylaşmayan iki Ortadoğu ülkesinin askeri ve savunma iş birliğini güçlendirmesi açısından övgü aldı.

sd
Pakistan Başbakanı, Mayıs 2025'te İslamabad'da Suudi Bakan Adil el-Cubeyr'i kabul etti (EPA)

Ulusal güvenlik uzmanı Dr. Ahmed el-Kureyşi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın ‘birden fazla bölgesel aktöre önemli bir mesaj’ gönderdiğini belirtti. Kureyşi, Suudi kaynakların anlaşmanın belirli ülkelere veya olaylara yanıt olmadığı yönündeki açıklamalarını da ‘iki ülkenin olgun stratejik yaklaşımını’ yansıtan bir durum olarak nitelendirdi.

Pakistanlı gazeteci Abdurrahman Hayat, anlaşmanın stratejik açıdan ‘yeni bir İslami ekseni’ temsil ettiğini ve Suudi Arabistan’ın bölgesel ve İslami önemini, Pakistan’ın ise tek nükleer güç sahibi Müslüman devlet olarak rolünü ortaya koyduğunu ifade etti.

erft5
El-Cubeyr, Yeni Delhi'de Hindistan Dışişleri Bakanı Jaishankar ile yaptığı görüşmeden bir kare (Hindistan Dışişleri Bakanlığı)

Hayat, bölgedeki uluslararası hukuk ihlalleri, diğer ülkelerin egemenliğine yönelik saldırılar ve kontrolden çıkmış milisler göz önüne alındığında, anlaşmanın ‘Suudi Arabistan liderliğinde İslami bir dayanışmayı güçlendireceğini, dış müdahalelere karşı caydırıcı bir rol üstleneceğini ve Riyad ile İslamabad arasındaki mevcut stratejik ve askeri iş birliğinin taçlandırılması anlamına geldiğini’ belirtti.

defrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Pakistan Başbakanı, savunma anlaşmasını imzaladıktan sonra (SPA)

Sudan ve Yemen'e odaklanma

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Sudan konusundaki uluslararası çabaları yürüten Uluslararası Dörtlü kapsamında da aktif rol oynadı. Veliaht Prens, Donald Trump’ı Sudan’daki savaşın durdurulması gerektiğine ikna ederek, Washington’un savaşın durdurulması ve insani krize müdahale konularında daha fazla devreye girmesini sağladı. Bu süreçte Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Riyad’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı ağırlayarak çabaları destekledi.

Aralık ayında ise Yemen’in doğusundaki Hadramut ve el-Mehra vilayetlerinde Güney Geçiş Konseyi’nin (GGK) gerçekleştirdiği son askeri hareketler üzerine, Suudi bir heyet Tümgeneral Muhammed el-Kahtani başkanlığında bölgeyi ziyaret etti. Heyet, 10 gün süren incelemelerinde, Suudi Arabistan’ın meşru hükümeti destekleyen koalisyon lideri olarak krizi sona erdirme, çatışmayı çözme ve bölgedeki durumun normale dönmesini sağlama çabalarını sürdürdüğünü vurguladı.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi, doğu Yemen’deki gerilimi sona erdirmedeki Suudi rolünü övdü ve Hadramut ile el-Mehra’daki siyasi ve toplumsal aktörleri, devletin çabalarının arkasında birleşmeye çağırdı.

Siyasi analist Ahmed el-İbrahim, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, Suudi Arabistan’ın 2025 yılı dış politika performansını şu ifadelerle özetledi: “Suudi Arabistan savunma kapasitesini güçlendirdi, temkinli diplomasiyle tutumunu pekiştirdi ve Suriye ile Gazze Şeridi’ndeki savaşın durdurulması örneklerinde olduğu gibi net bir duruş sergiledi. Ayrıca, uluslararası düzeyde yeni bir arabuluculuk platformu kurarak, ihtiyaç duyulduğunda güvenle başvurulabilecek bir mekanizma oluşturdu.”