AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell Şarku'l Avsat'a konuştu: Suriyelilerin çektiği acıların sorumlusu rejimdir

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell (Avrupa Komisyonu)
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell (Avrupa Komisyonu)
TT

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell Şarku'l Avsat'a konuştu: Suriyelilerin çektiği acıların sorumlusu rejimdir

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell (Avrupa Komisyonu)
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell (Avrupa Komisyonu)

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell dün Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, bugün yapılacak olan ‘Suriye ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi’ başlıklı 4. Brüksel Konferansı’na katılan kuruluşların ve ülkelerin geçtiğimiz yıl olduğu gibi yine 6 milyar euronun üzerinde bir yardımda bulunmalarını umduğunu söyledi. Borrell ayrıca Avrupa ülkelerinin 2011 yılından bu yana Suriye ve komşusu olan ülkelere yaklaşık 20 milyar euro sağladıklarını belirtti.
Borrell, geçtiğimiz yılın sonlarında Federica Mogherini’nin ardından AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı görevine gelmesinden bu yana konferansa, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi ne Suriye rejimi ne de Suriye muhalefetinin davet edildiğini söyledi. Bu konunun gözden geçirilebileceğini söyleyen Borrell, ancak bunun için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararında öngörülen özgür ve adil seçimlerin yapılması da dahil olmak üzere tüm ciddi ve istikrarlı adımlarla siyasi sürecin başlatılmasını şart koştu. Borrell ayrıca Rusya’nın konferansa katılımının AB tarafından memnuniyetle karşılandığının da altını çizdi.
Borrell bir soruya verdiği yanıtta, AB tarafından Suriye’ye uygulanan ‘ekonomik yaptırımların’ öncelikle Suriye rejimi üzerinde baskı kurmayı ve onu desteklemeye devam eden,  savaş ekonomisinden kazanç veya fayda sağlayan şahısları ve kuruluşları hedeflediğini söyledi. Söz konusu ekonomik yaptırımların, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını için hayati ve gerekli yardımlar da dahil olmak üzere insani ve tıbbi yardımların Suriye’ye ulaşmasını engellemediğini de vurgulayan Avrupalı yetkili, Suriye'deki insani, ekonomik ve sağlık krizlerinden ekonomik yaptırımların değil, rejimin sorumlu olduğunu söyledi.
AB’nin yaptırım listesinde şu anda 273 şahıs ve 70 kurumun yer aldığını belirten Borrell, bu yaptırımların amacının, BM himayesinde 2254 sayılı BMGK kararı uyarınca Suriye krizine kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulmak için müzakerelere başlamak üzere Suriye rejimi üzerinde uluslararası bir baskı oluşturmak olduğunu kaydetti.
Siyasi çözüm konusunda gerçek bir değişiklik olmadığı sürece yaptırımların uygulanmaya devam edileceğini vurgulayan Borrell, AB’nin ancak 2254 sayılı BMGK kararı çerçevesinde gerçek ve istikrarlı bir siyasi geçiş süreci olduğunda Suriye'nin yeniden inşasına katılacağının altını çizdi.
İşte Şarku’l Avsat olarak AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell ile 4. Brüksel Konferansı arifesinde yaptığımız ve Rusya-ABD diyalogu ve ‘Suriye seçimleri’ gibi konuların da ele alındığı röportajın tam metni:

*30 Haziran'da (bugün) yapılması planlanan Brüksel'deki konferanstan beklentiniz nedir? Bu konferansın önceki bağış konferanslarından farkı ne?
Suriye savaşı onuncu yılına girdi. Son dokuz yıl içinde ülke nüfusunun yarısı, evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yarım milyondan fazla Suriyeli hayatını kaybetti. Sadece savaş ortamını tanımış Suriyeli bir nesil var. Bu çocukların hepsi daha iyi ve huzurlu bir geleceği hak ediyor. Brüksel Konferansı, dünyanın dikkatini bu konuya çekmeyi ve devam eden bu savaşın sona erdirmesi için gerekli olan ilgisini sürdürmeyi amaçlıyor. Konferansı, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde uluslararası toplumu harekete geçirmek için en etkili araçlardan biri olarak görüyoruz.
Konferans, 2020 yılında Suriye ve tüm bölge için verilen sözlerin yerine getirilmesi ve mevcut salgın krizinden kaynaklanan hayati ihtiyaçların karşılanması açısından önemli bir olay olacak. Ancak bu konferans, yerlerinden zorla göç ettirilen Suriyeli mültecilerle büyük ve olağanüstü bir dayanışma içinde olan ülkelerin ve halkların siyasi ve mali alanlarına verilen sürekli destekle ilgili düzenli bir bağış konferansı olmanın ötesine geçiyor.
Konferans ayrıca Suriyeli sivil toplum kuruluşlarının, bağışçı ve Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerle açık ve doğrudan bir diyalog kurması için eşsiz bir fırsata dönüştü. İçinde bulunduğumuz yıl boyunca insanları bireysel olarak ve doğrudan harekete geçiremedik. Ancak Suriyeli gençlerin, Suriyeli kadınların ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının uluslararası toplumun çeşitli oluşumlarıyla iletişim kurabildikleri önemli etkinliklerin olduğu bir hafta düzenlemeyi başardık. Bu, sadece onların Suriye halkının gerçek sesleri oldukları için değil, aynı zamanda Suriye için daha iyi bir geleceğin anahtarını ellerinde tuttukları için son derece önemlidir.

*Bu yılki konferans, Suriye'de ekonomik kriz ve Kovid-19 salgının olduğu bir dönemde gerçekleşecek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu yılki konferansla ilgili endişelerin dile getirildiği bir dizi faktör söz konusu. Bunların arasında ülkedeki ekonomik ve insani koşullarda yaşanan büyük bozulma yer alıyor. Suriye rejimi ve destekçileri tarafından başlatılan son askeri saldırıların ve ülkedeki sivil altyapının çöküşünün yanı sıra ülkeyi kasıp kavuran felaket Kovid-19 salgını da söz konusu. Tüm bunlar, Suriyeli vatandaşların içinde bulundukları hayat şartlarını kötüleştiren faktörler ve bunlara artık bir son verilmeli.
Hayati ve önemli bir rol oynayan BM ile etkin bir işbirliği yapmak oldukça önemli. Onların yanında olmak ve daha huzurlu, daha parlak bir gelecek için umutlarını ve hayallerini gerçekleştirmek adına çaba sarf ediyoruz.

*Geçtiğimiz yıl düzenlenen 3. Brüksel Konferansı’nda bağışçılar 6,2 milyar euro değerinde mali yardımda bulundular. Sizce bu yılki konferansta da aynı miktarlar elde edilebilir mi? BM’nin insani yardım başvurularına karşılık verebilecek misiniz?
Konferanstan önce, bağışçıların bu yılki konferans sırasında yapacakları bağışların miktarına dair tahmini bir rakam vermek mümkün değil. Bağışçıların benimsediği yaklaşımlara göre taahhüt edilen miktarların yıldan yıla değişmesi kaçınılmazdır. Ancak, her yıl olduğu gibi bu yılda büyük bir hırsla Suriye halkını ve komşu ülkelerdeki Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan toplulukları desteklemeyi istiyoruz.
Hep birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Bu konferansın AB ve BM eş başkanlığında yapılan bir etkinlik olarak kalmayıp Suriye'deki Suriyelilerin yanı sıra Ürdün, Lübnan ve Türkiye gibi komşu ülkelere göç eden mültecilere de uluslararası toplumdan önümüzdeki yıl boyunca sürecek uygun desteğin verilmesi ve barınmalarının sağlaması amaçlanıyor. En azından onlar için bunu yapabiliriz.

*AB ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
AB olarak, krizin başlangıcından bu yana Suriye’ye insani yardımlar, istikrar ve kalkınmanın desteklenmesi ve çeşitli ekonomik yardımlar şeklinde 20 milyar euroyu aşan miktarda kaynak sağladık. AB’den ve üye ülkelerden Suriye halkına ve Suriye'ye komşu ülkelere yardım etmek için harcanan paranın üçte ikisiyle dahi Suriye halkını mali olarak destekleyen en büyük bağışçı olarak kabul ediliyoruz. Bu yolda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.
Suriye halkının yaşadığı tüm trajediye ve çektiği acılara, daha önce eşi benzeri görülmemiş insani ve ekonomik bir krizin yanı sıra bir de Kovid-19 salgını ekleniyor. Konferans, gündemdeki bu önemli ve acil konuyu ele alacak. AB olarak mevcut yardımı, bu yeni ve ek zorluklara gereken yanıtla tutarlı olacak şekilde hazırlamaya çalıştık.  Hayat kurtaran malzemelerin Suriye'de ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlamak için sürekli olarak yoğun bir şekilde çalışıyoruz.

*Suriye hükümetini neden bu konferansa davet etmediniz?
Suriye ile ilgili daha önceki Brüksel konferanslarında da olduğu gibi, ne Suriye rejimi ne de Suriye muhalefeti konferansa davet edildi. BMGK’nın 2254 sayılı kararında öngörülen serbest ve adil seçimlerin yapılması da dahil olmak üzere siyasi sürecin ciddi ve istikrarlı adımlarla başlatılması şartıyla bu konu gözden geçirilebilir.
BMGK’nın 2254 sayılı kararında ‘Suriye'nin geleceğine sadece Suriye halkı karar verir’ ifadeleri açıkça belirtiliyor. Bu ifadeler, AB’ye sadece hoş bir nezaket ifadesinden ibaret değil. Daha ziyade bu konudaki rotamızın yönünü belirleyen bir pusuladır. Hiç kimse Suriye'nin geleceğini rehin alma hakkına sahip değildir. Bu nedenle, konferanstan önce internet aracılığıyla Suriye ve bölgedeki diğer taraflarla yapılan yoğun istişarelere devam ederek, Suriyeli sivil toplum kuruluşlarından konferansa geniş ve etkili bir katılım olmasını garanti altına aldık.
Bugün yapılan 4. Brüksel Konferansı için 22 ve 23 Haziran 2020 tarihlerinde yapılan ‘Diyalog Günleri’ başlıklı oturumlarına mültecileri kabul eden ülkelerden, AB’den, BM’den bakanlar, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler ve diğer ilgili uluslararası ortaklardan politika yapıcılar katıldı. Bu ciddi katkılar, ‘Suriye ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi’ başlıklı 4. Brüksel Konferansı'nın 30 Haziran 2020 tarihinde gerçekleştirilecek Dışişleri Bakanları oturumuna dahil edilecek. Suriye’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını, sahadaki yardım çalışanlarını,  Suriyeli kadın ve gençlik örgütlerini ülkenin geleceğinin gerçek temsilcileri olarak görüyoruz.

*Rusya’nın, Suriye hükümetinin konferansa davet edilmeyeceğinin duyurulmasına rağmen konferansa katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, Suriye savaşı sırasında ülke üzerinde nüfuza sahip olan ve ilgili BMGK kararlarıyla tamamen tutarlı bir şekilde diplomatik çabaları destekleme arzusunu dile getiren uluslararası toplumun tüm üyeleri konferansa davet edildi. AB, Rusya’nın konferansa katılımını memnuniyetle karşıladı.

*Konferans, AB’nin Şam'a uyguladığı ekonomik yaptırımlar paketini yenilemesinden ve ABD’nin Caesar Suriye Sivil Koruma Yasası’nı yürürlüğe koymasının ardından yapılıyor. Bunun konferansın seyri üzerinde önemli bir etkisi var mı?
4. Brüksel Konferansı’nın ana hedefleri arasında, BM’nin mevcut Suriye yönetiminin varlığı çerçevesinde oluşturduğu zemin üzerine uluslararası toplum arasında bir fikir birliği oluşturulması var. Şam üzerindeki uluslararası baskı, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde tam ve dürüst bir şekilde siyasi sürece katılmasını sağlamayı hedefliyor. Şuan bu çerçevede bir yaptırımlar paketi uygulanıyor.

*Rusya ve Suriye hükümetleri, bu ekonomik yaptırımların ülkeye insani ve tıbbi yardımların girişini engelleyebileceğini açıkladılar. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
AB’nin ekonomik yaptırımları ne yenidir ne de Suriye’deki sivillere yöneliktir. Bilakis Suriye rejimi üzerinde baskı kurmayı ve onu desteklemeye devam eden,  savaş ekonomisinden kazanç veya fayda sağlayan şahısları ve kuruluşları hedef alır.
Avrupa söz konusu ekonomik yaptırımları, mevcut Kovid-19 salgını için hayati ve gerekli ihtiyaçların sağlanması da dahil olmak üzere hiçbir insani ve tıbbi yardımın gelişini engellemeyecek şekilde düzenlenmiştir. Avrupa yaptırımları gıda, ilaç veya tıbbi malzemeleri kapsamamaktadır. Farmasötik kullanım için gerekli kimyasallar gibi belirli miktarda risk taşıyabilen çift kullanımlı malzemelerin dahi uygun ölçüde sağlanması amacıyla verilmiş bir takım istisnalar söz konusudur.

*Fakat Şam, ülkedeki sorunların ve acıların sorumlusunun yaptırımlar olduğunu öne sürdü. Sizce bunun sorumlusu kim?
AB, 2011 yılından bu yana bu amaçlar doğrultusunda 20 milyar euronun üzerinde toplanan mali yardımla Suriye krizindeki en büyük bağışçı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. 2011 yılından bu yana verdiğimiz hayati ve önemli desteklerimiz Suriye halkına ulaştı.
Suriye’deki insani, ekonomik ve sağlık krizlerinden uygulanan yaptırımlar değil, iktidardaki Suriye rejimi sorumludur. Hatta uluslararası yardımlar sayesinde Suriye içindeki yoksul insanlara halen sağlık, gıda, eğitim ve barınma hizmetleri sunulabilmektedir.
Ayrıca savaş yılları boyunca AB ile Suriye arasındaki ticari faaliyetlerin devam ettiğini de ekleyebilirim. AB, bu süreçte Suriye'ye ne herhangi bir ambargo ne de bir abluka uyguladı.

*AB, Şam'a uygulanan ekonomik yaptırımları hangi şartlar altında kaldırabilir?
AB’nin Suriye'ye yönelik yaptırımları, Suriye rejiminin barışçıl protestoculara karşı gerçek mermi kullanımı, sivillere yönelik kimyasal silahların kullanılması gibi insan hakları ihlalleri de dahil olmak üzere halkına yönelik şiddetli baskısına karşın 9 Mayıs 2011'de yürürlüğe girdi. Yaptırımlar, hafife alınamayacak, ağır insan hakları ihlallerinin, savaş suçlarının ve insanlığa karşı işlenen suçların bir sonucu olarak uygulandı.

*Yaptırım uygulananlar listesinin uzun olduğunu söyleyebilir miyiz?
AB’nin yaptırım listesinde şu anda 273 kişi ve 70 kurum yer alıyor. Bu yaptırımların uygulanmasının arkasındaki amaç, Suriye rejimine halkına uyguladığı baskıyı durdurması için baskı yapmak ve BM himayesinde BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye krizine kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulmak için müzakerelerin başlamasına zorlamaktır. Siyasi çözüm konusunda gerçek bir değişiklik olmadığı sürece yaptırımlar, AB’nin Suriye krizine yaklaşımının ayrılmaz bir parçası olmaya devam edecektir. Uygulanan yaptırımlar ve diğer eylemlerin yanı sıra sahadaki gelişmeleri değerlendirmek amacıyla sürekli olarak incelemelerde bulunuyoruz.

*AB, daha önce Suriye'nin yeniden inşasına herhangi bir katkıda bulunmak için ülkedeki siyasi sürecin başarılı olmasını şart koşmuştu. Suriye'nin yeniden inşası konusundaki şu anki tutumunuz nedir?
AB’nin bu konudaki tutumu oldukça açıktı ve açık olamaya devam ediyor. Avrupalılar, Suriye halkının geleceğini desteklemeye ve ülkelerinin yeniden inşasına yardımcı olmaya hazırlar. Fakat AB’nin Suriye’nin yeniden inşasına katılımı için bir takım kriterler söz konusu. AB, Suriye'nin yeniden inşasına ancak BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca gerçek ve istikrarlı bir siyasi geçiş süreci olduğunda katılacaktır. Eğer bu gerçekleşmezse, bu yoldaki tüm çabalar boşa gidecektir. İmar, istikrar, yönetim, hesap verebilirlik ve devlet kurumlarının temsiliyeti için asgari bir takım şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Ancak Suriye şu anda bu standartlardan hiçbirine sahip değil.

*AB, Suriye’nin yeniden inşasına katılmak için bu şartların oluşmasını mı bekliyor?
AB, savaştan önce de var olan eşitsizliği ve diğer adaletsizlikleri körükleyen, uzlaşı, barışın inşası ve istikrara yol açmayan bir bağlamda Suriye'nin yeniden inşasına asla destek vermez. Yeniden yapılanma çalışmaları, sadece ülkenin altyapısını ve konutların yeniden inşa edilmesi demek değildir.  Bu aynı zamanda Suriye'deki sosyal dokuyu restore etmek, korumak ve güveni yeniden inşa etmekle olur. Bununla birlikte şiddetin yeniden ortaya çıkmasını önleyecek veya böyle bir riski azaltacak koşullar yaratmanın yanı sıra savaşın fitilini ateşleyen protesto gösterilerinde dile getirilen şikâyetlerin çözülmesiyle de ilgilidir. Suriye halkı, hukukun üstünlüğü çerçevesinde tarafsız bir yargıyla güvende ve korunduklarını hissettikleri, insanlık onurunun garanti edilebileceği bir ülkede yaşamayı hak ediyor.

*BM konferansa eş başkanlığını yapıyor. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Konumumuz, BM himayesinde ve Cenevre görüşmeleri çerçevesinde Suriye’nin barış içinde yaşacağı bir geleceği garanti altına alacak olan siyasi bir çözüm olması yönünde. BM’nin çalışmalarını ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın bu konudaki çabalarına tam destek veriyoruz. Bu ve yapılacak Brüksel Konferansı aynı zamanda uluslararası toplumu, BM’nin Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşmak için çabalarının arkasında toplamayı amaçlıyor.
Konferans ayrıca BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’ın özellikle mevcut Kovid-19 salgını çerçevesinde Suriye'de ulusal düzeyde bir ateşkes yapılması için tutukluların serbest bırakılmasıyla ilgili çağrılarını bir kez daha yineleyecek ve destekleyecek.

RUSYA-ABD DİYALOGU

*Rusya, Suriye'de siyasi bir çözüme ulaşmak amacıyla ABD ile müzakere etmeye hazır olduğunu açıkladı. Suriye konusunda olası bir Rusya-ABD diyaloguna karşı ne düşünüyorsunuz?
Suriye çatışmasına siyasi bir çözüm getirme yolunda kaydedilen ilerlemeler bizim tarafımızdan memnuniyetle karşılanıyor. Belirli ilkelerden taviz verilmemesi gerektiğinde ısrar ediyor ve vurguluyoruz.  Rusya ve ABD, 2254 sayılı BMGK kararını destekliyorlar. Suriye çatışmasının çözümü için sunulan her önerinin bu kararla tutarlı olması gerekiyor.
Bize göre AB ile Suriye rejimi arasındaki ilişkilerin normalleşmesi söz konusu değil. Bu nedenle, samimi ve kapsayıcı bir siyasi sürece gerçek bir katılım sağlanana kadar, yeniden yapılanma için uluslararası finansman sağlama konusunda herhangi bir taahhüt verilmedi. Aynı şekilde, uluslararası toplum, mültecilerin Suriye’ye dönüşünü destekleyebilir. Fakat bunun için güvenliklerinin ve insani onurlarının güvence altına alınması ve zorla değil, gönüllü olarak geri dönmeleri gerekir.

*Rusya ve ABD arasında Suriye ile ilgili bir anlaşmasının yapılmasının yeterli olacağını düşünüyor musunuz? Bu anlaşmanın özelliklerine dair ne düşünüyorsunuz?
Bir kez daha Suriye'nin geleceğine sadece Suriye halkının karar verebileceğini söylüyorum. BMGK’nın 2254 sayılı kararında da tam olarak bu belirtiliyor. Suriye'nin geleceğiyle ilgili siyasi müzakerelerin Suriyelilere ve Suriye yönetimine bağlı olması gerekiyor.
BMGK’nın daimi üyeleri olarak ABD ve Rusya, 2254 sayılı BMGK kararında da belirtildiği üzere, gerçekçi ve kapsayıcı bir siyasi süreci desteklediklerini beyan etmişlerdir.

*Suriye’de şuanda ülkenin kuzeydoğusunda, ülkenin kuzeybatısında ve ülkenin geri kalanında olmak üzere üç ayrı nüfuz alanı var. AB bu üç bölge için de aynı vizyona mı sahip?
AB, Suriye’nin tüm toprakları üzerindeki egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığı konusunda geri adım atmayacak veya tereddüt etmeyecektir.  Suriye'de yönetim konusundaki kesin düzenlemeler ise Suriyelilerin karar vermesi gereken bir konudur.

*Suriye’de 2021 yılında yapılması planlanan devlet başkanlığı seçimleri hakkında ne söyleyeceksiniz?
Suriye’deki kabul edilebilir seçimler, ancak BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde yalnızca yeni bir Suriye Anayasası temelinde yapılanlardır. Bu seçimler, ülke ve halkı için yeni bir sürecin başlangıcı anlamına gelecektir.

*Peki, yapılması planlanan seçimler var mı?
Seçimler daha önce yapılmışsa Suriye rejimini, örneğin, ülke dışındakiler de dahil olmak üzere tüm kesimlerden Suriyelilerin katıldığı seçimlerin yapılmasını ve seçimlerin yapılması için gereken özgürlük ve adaleti sağlayarak, gerçek bir siyasi şeffaflık istediğini göstermeye çağırıyorum. Ancak bu durum acilen BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulandığı siyasi bir sürece gerçek bir katılım olması gerekmediği anlamına gelmiyor.

*Bir yıl sonraki Suriye'yi nasıl görüyorsunuz?
Bu esasen Suriye rejiminin BMGK’nın 2254 sayılı kararını uygulama konusundaki taahhüdünün kapsamına bağlı. Çünkü bu, ileriye yönelik kabul edilebilir tek yoldur. Bu ne bizim ne de rejim destekçilerinin me nfaati için değil, tüm Suriyelilerin menfaati içindir.



Polonya Başbakanı: Avrupa “savaş öncesi döneme” girdi

Polonya Başbakanı Donald Tusk (DPA)
Polonya Başbakanı Donald Tusk (DPA)
TT

Polonya Başbakanı: Avrupa “savaş öncesi döneme” girdi

Polonya Başbakanı Donald Tusk (DPA)
Polonya Başbakanı Donald Tusk (DPA)

Polonya Başbakanı Donald Tusk, Ukrayna'daki çatışmanın Avrupa için oluşturduğu tehdit konusunda uyarıda bulunarak, kıtanın İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana ilk kez "savaş öncesi döneme" girdiğini söyledi.

Tusk, Avrupa gazetelerinin en büyük ittifakını içeren “LENA” medya ağına verdiği röportajda şunları söyledi:

 “Savaş artık geçmişte kalan bir kavram değil. Bu gerçek ve iki yıldan fazla bir süre önce başladı. Şu anda en endişe verici olan şey, herhangi bir senaryonun mümkün olmasıdır. 1945'ten beri böyle bir durum görmedik."

Tusk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun özellikle genç nesil için kulağa yıkıcı geldiğini biliyorum, ancak yeni bir dönemin başladığı gerçeğine alışmamız gerekiyor: savaş öncesi dönem. Abartmıyorum, bu, her geçen gün daha da netleşiyor."

Rusya'nın iki yıldan fazla bir süre önce Ukrayna'yı işgal etmesi Avrupalı ​​liderlerin savaş sonrasındaki istikrarlı barış duygusunu sarstı ve birçok Avrupa ülkesini Kiev'e ve güçleri için ihtiyaç duyduğu silahları sağlamak için üretimlerini hızlandırmaya yöneltti.

Ülkesi komşu Ukrayna'nın en önde gelen destekçilerinden biri olan eski Avrupa Konseyi başkanı Cuma günü, Kiev'in savaşı kaybetmesi halinde Avrupa'da kimsenin kendini güvende hissetmeyeceğini belirtti.

Kıtanın endişelerinin başında, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, özellikle NATO'ya yönelik bilinen şüpheci duruşunun ardından Beyaz Saray'a dönme olasılığı da etkili oluyor.

Tusk verdiği röportajda, "Misyonumuz, Amerikan başkanının kim olduğuna bakılmaksızın transatlantik ilişkilerini güçlendirmektir" ifadelerini kullandı.


Ukrayna gece yarısı Kırım'a yoğun füze saldırısı düzenlerken Rusya'da Kiev'e füze saldırısı düzenledi

Rus saldırıları nedeniyle Kiev semalarında dumanlar yükseliyor (Reuters)
Rus saldırıları nedeniyle Kiev semalarında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Ukrayna gece yarısı Kırım'a yoğun füze saldırısı düzenlerken Rusya'da Kiev'e füze saldırısı düzenledi

Rus saldırıları nedeniyle Kiev semalarında dumanlar yükseliyor (Reuters)
Rus saldırıları nedeniyle Kiev semalarında dumanlar yükseliyor (Reuters)

Ukrayna ordusunun, Rusya’nın yasa dışı ilhak ettiği Kırım Yarımadası’na yoğun saldırıda bulunurken, Rus ordusunun, Ukrayna'nın başkenti Kiev'e seyir füzeleriyle saldırı düzenlediği bildirildi.

Kiev Şehri Askeri İdaresi Başkanı Sergey Popko, sosyal paylaşım hesabından yaptığı açıklamada, Rus ordusunun bu sabah Kiev'e gerçekleştirdiği saldırıda "Tu-95MS" tipi stratejik bombardıman uçaklarından "X-101", "X-555" ile "X-55" tipi seyir füzelerini kullandığını duyurdu.

Popko, hava savunma kuvvetlerince 10'a yakın füzenin imha edildiği bilgisini paylaştı.

Son dört günde Kiev'e yönelik 3. füze saldırısının düzenlendiğine dikkati çeken Popko, "İlk verilere göre başkentte herhangi bir can kaybı veya hasar yaşanmadı." ifadesini kullandı.

Kiev Belediye Başkanı Vitaliy Kliçko da Rus güçlerince kente düzenlenen saldırı nedeniyle patlama seslerinin duyulduğunu bildirdi.

Hava savunma sistemlerinin çalıştığını belirten Kliçko, havada imha edilen füzelerin parçalarının Desnyan semtindeki ormanlık alana düştüğünü kaydetti.

Ukrayna basınına göre ülkenin Lviv kentinde de patlama sesleri duyuldu.

- "Kırım bizim, birlikte zafere"

Rusya'nın yasa dışı ilhak ettiği Kırım Yarımadası'nda da gece saatlerinde güçlü patlamaların olduğu bildirildi.

Ukrayna Hava Kuvvetleri Komutanı Nikolay Oleşçuk, patlamaların ardından sosyal paylaşım hesabından yaptığı açıklamada, "Gökyüzü ve deniz aynı renk. Başarılı savaş faaliyetlerinden dolayı pilotlara ve denizcilere teşekkürler. Kırım bizim, birlikte zafere." ifadelerini kullandı.

- Kırım'daki saldırı

Sözde Sivastopol Valisi Mihail Razvojayev, gece saatlerinde sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Ukrayna ordusunun kente saldırı düzenlediğini bildirmişti.

Rus ordusunun 10'dan fazla Ukrayna roketini havada imha ettiğini kaydeden Razvojayev, bir çocuk ile bir kadının yaralandığını duyurmuştu.

Havadan düşen parçaların şehrin farklı noktalarına isabet ederek zarar verdiğini bildiren Razvojayev, "Sivastopol ve Güney koylarında dumanlar yükseliyor." ifadesini kullanmıştı.

Ayrıca Kırım Köprüsü’nün bir süreliğine kapatıldığı açıklanmıştı.


New York Post: William ve Kate söylentilerin üstesinden gelip işe dönmeye istekli

 İngiltere Prensi William ve eşi Kate Middleton (AP)
İngiltere Prensi William ve eşi Kate Middleton (AP)
TT

New York Post: William ve Kate söylentilerin üstesinden gelip işe dönmeye istekli

 İngiltere Prensi William ve eşi Kate Middleton (AP)
İngiltere Prensi William ve eşi Kate Middleton (AP)

İngiltere Kraliyet tahtının varisi Galler Prensi William ve eşi Kate Middleton’un haklarındaki ‘dedikodu ve komplo teorilerini’ arkalarında bırakma konusunda oldukça ‘istekli’ olduğu bildirildi.

Şarku’l Avsat’ın New York Post gazetesinden aktardığı habere göre Galler Prensi ve Prensesi, son haftalarda Middleton’un sağlığından, nerede olduğuna kadar birçok konuda komplo teorilerine ve söylentilere maruz kaldı.

Kate’in Ocak ayında karın ameliyatı geçirdiği ve o zamandan beri evde iyileştiği açıklanmıştı.

Kral Charles'ın eski uşağı Grant Harrold’a göre çift, görevlerine odaklanmayı ve resmi olarak Kraliyet işlerine geri dönmeyi sabırsızlıkla bekliyor.

Harrold gazeteye verdiği demeçte, “Dedikodu ve komplo teorileriyle ilgili sayfayı kapatıp, Kraliyet ailesine ve oradaki görevlerine odaklanmaya istekli olduklarını düşünüyorum” dedi.

Hafta sonu, Prens William’la birlikte Windsor’daki bir çiftlik dükkanına kısa bir ziyarette bulunan prensesin mutlu, sağlıklı ve rahat olduğu görüldü.

Harrold, The Sun gazetesinde yer alan bu görüntülere ilişkin yaptığı yorumda şu ifadeleri kullandı;

İyileşiyor gibi görünüyor. Kraliyet ailesi üzerindeki baskıyı biraz hafifletebilir, ama insanlar yine de Kate’i daha fazla görmek isteyecek. Onu toplum içinde ne kadar çok görürlerse, onun için o kadar az endişelenecekler. Bu zaman alacak, zira bu yılın sonlarına kadar tam olarak görevlerine dönmesi beklenmiyor.

Ancak Harrold, çiftin yaptığı gezinin saray yetkilileri tarafından söylentileri bastırmak için ‘kasıtlı olarak düzenlenmiş’ olabileceğini belirterek şunları ekledi;

Birdenbire ortaya çıkması oldukça tuhaf görünüyor, bu yüzden bunun halkın Kate hakkında endişelenmesini engellemek için planlandığını düşünüyorum.

Bir saray kaynağı da, devam eden söylentiler nedeniyle 41 yaşındaki William veya 42 yaşındaki Middleton’un günlük hayatlarına devam etmesinin kolay olmadığını söyledi.

Prensesin yakın zamanda ortaya çıkmasının, onun sağlığıyla ilgili çılgın komplo teorilerini ortadan kaldırmaya yeteceği umuluyor.


İrlanda Başbakanı Varadkar'ın "sürpriz istifası" merak konusu oldu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İrlanda Başbakanı Varadkar'ın "sürpriz istifası" merak konusu oldu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İrlanda Başbakanı Leo Varadkar'ın görevinden "sürpriz istifa" kararı, bu kararın hemen öncesinde İrlanda kökenli ABD Başkanı Joe Biden'ın yüzüne kameralar önünde Gazze konusunda sitem ettiği konuşması nedeniyle gündemdeki yerini koruyor.

İrlanda'da 2017'den bu yana Fine Gael partisinin genel başkanlığını yürüten 45 yaşındaki Varadkar, dün başkent Dublin'de yaptığı istifa açıklamasında, ülkesine liderlik ettiği süreyi "hayatının en tatmin edici dönemi" olarak tanımladı.

İki kez İrlanda Başbakanı olarak görev yapan Varadkar, konuşması sırasında duygulanarak, görevini bırakma nedenlerinin "hem kişisel hem de siyasi" olduğunu belirtti.

Başbakanlık görevinden istifa eden Varadkar, parlamento üyesi olarak kalmaya devam edecek.

İrlanda ve İngiliz basını, istifa kararının "sürpriz" olduğu ve Varadkar'ı böyle bir karar almaya iten nedenin henüz bilinmediğini belirtti.

- Gazze'de yaşananları İrlanda'nın geçmişine benzettiği konuşması gündeme oturmuştu

Başbakanlık görevini üstlendiğinde 38 yaşında ve ülkesinin "en genç Başbakanı" ünvanına sahip olan Varadkar, istifa kararının hemen öncesinde Aziz Patrick Günü dolayısıyla ABD'ye ziyaret gerçekleştirmişti.

Leo Varadkar'ın, İrlanda asıllı ABD Başkanı Biden'ın Beyaz Saray'da Aziz Patrick Günü için verdiği davette, Gazze'de yaşananları İrlanda'nın geçmişine benzettiği konuşması gündeme oturmuştu.

Varadkar, konuşmasında, Biden'a, İrlandalıların Filistin halkıyla empati kurmasının nedeninin, Gazze halkının kendi yaşadıklarına benzer acılar çekmesi olduğunu hatırlatmıştı.

- "Gazze halkının gözlerinde kendi tarihimizi görüyoruz"

Gazze'deki insanlık dramını, ülkesinin sömürgeleştirildiği dönemde yaşananlara benzeten Varadkar, "Kendi tarihimizi onların gözlerinde görebiliyoruz." ifadesiyle ABD Başkanı'na sitemde bulunmuştu.

Varadkar, "Dünyayı dolaştığımda liderler bana sık sık 'İrlandalıların, Filistin halkına karşı neden bu kadar empati duyduğunu' soruyor. Cevabı basit, onların gözlerinde kendi tarihimizi görüyoruz. Yerlerinden edilmesi, mülklerinin ellerinden alınması, ulusal kimlikliklerinin kabul edilmemesi, zorunlu göç, ayrımcılık ve açlığın hikayesi..." ifadelerini kullanmıştı.

İrlanda'nın, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına Avrupa'da en çok karşı çıkan ülkelerden biri olduğunu vurgulayan Varadkar, İrlandalıların, Gazze'de yaşanan felaketten derin endişe duyduğunu belirtmişti.

Biden'a, bir İrlandalı olarak demokrasinin gerekliliklerini yerine getirmesi ve Gazze'deki dramın son bulmasına öncülük etmesi çağrısında bulunan Varadkar, "Gazze halkı, acil gıdaya, ilaca, barınağa ve özellikle de bombardımanın durmasına ihtiyaç duyuyor." demişti.

- Varadkar, İsrail için "Öfke gözlerini kör etmiş" ifadesini kullanmıştı

İrlanda parlamentosunun alt kanadı Dail'de yapılan bir oturumda da İsrail'in artık ABD dahil dünyadaki hiçbir ülkeyi dinlemediğini kaydeden Varadkar, "Öfke gözlerini kör etmiş durumda ve gittikleri yolda ilerleyerek uzun vadede kendi güvenlikleri açısından durumu çok daha kötü hale getireceklerine inanıyorum." ifadesini kullanmıştı.

Ayrıca, Varadkar, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'e geçen ay gönderdiği mektupta, AB'den İsrail'le ticari bağların gözden geçirilmesini talep etmişti.

Varadkar, AB'nin, Gazze konusunda açık ve güçlü bir tutum benimsemeyerek ve çifte standart uyguladığı algısı vererek "kredibilitesini kaybettiği" uyarısında da bulunmuştu.

- İrlanda, 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye verdiği destekle ön plana çıkıyor

Varadkar başta olmak üzere İrlanda, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'ye verdiği destekle ön plana çıkıyor.

İrlanda Cumhurbaşkanı Michael Higgins de Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini'nin, "İsrail'in UNRWA'yı yok etme kampanyası yürüttüğü" açıklamalarına atıfta bulunarak, böyle bir kampanyanın başlatılmasını "utanç verici bir rezalet" olarak nitelemişti.

İrlanda Başbakan Yardımcısı, Dışişleri ve Savunma Bakanı Micheal Martin de Gazze'deki insani krizi "insan yapımı" olarak nitelemiş ve "tamamen kabul edilmez" olduğunu belirtmişti.

Ayrıca, İrlanda, bazı ülkelerin UNRWA'ya finansal desteği kesme kararının ardından Ajans'a 20 milyon avroluk finansal destek sağlayacağını açıklamıştı.


Birleşik Krallık tarihinde bir ilk: Artık göçmenler yönetiyor

Britanya, Galler ve İskoçya'nın başbakanları farklı etnik azınlıklardan geliyor (The Independent Arabia)
Britanya, Galler ve İskoçya'nın başbakanları farklı etnik azınlıklardan geliyor (The Independent Arabia)
TT

Birleşik Krallık tarihinde bir ilk: Artık göçmenler yönetiyor

Britanya, Galler ve İskoçya'nın başbakanları farklı etnik azınlıklardan geliyor (The Independent Arabia)
Britanya, Galler ve İskoçya'nın başbakanları farklı etnik azınlıklardan geliyor (The Independent Arabia)

Galler İşçi Partisi Lideri Vaughan Gething, Galler Bölgesel Başbakanı olarak seçilmesinin ardından dört kurucu ülkeden (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) oluşan Birleşik Krallık'ın (Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığ) üç ülkesi göçmen kökenli isimler tarafından yönetilmeye başlandı. Gething, Galler'in başkenti Cardiff’te hükümetin dümenine geçerken, Rishi Sunak İngiltere Başbakanı olarak Londra'da, Hamza Yusuf ise İskoçya Başbakanı olarak Edinburgh'da iktidarı ellerinde bulunduruyor.

Babası Güney Galler'den bir veteriner olan 52 yaşındaki Vaughan Gething’in annesi ise Zambiya'da bir kümes hayvanı çiftliğinde çalışıyordu. Eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela'nın hikayesi, Gething’i henüz 17 yaşındayken İşçi Partisi'ne katılmasında etkili oldu. Gething, 2011 yılında Cardiff'te meclis üyesi seçilerek siyasi kariyerine başladı.

Cardiff hükümetinde 2013 yılından bu yana çeşitli görevler üstlenen Gething, 2014 yılında Kalkınma Bakan Yardımcılığı, ardından Sağlık Bakan Yardımcılığı, ardından 2016-2021 yılları arasında Sağlık Bakanı olarak görev yaptı. Birkaç gün önce rakibi Jeremy Miles'ı kıl payı mağlup ederek Galler İşçi Partisi'nin lideri olan Gething, 2021 mayısında Mark Drakeford hükümetinin ekonomi bakanlığı görevini üstlenmişti.

Gething, özelde Galler’in genelde ise Avrupa’nın ilk siyahi lideri oldu. Birleşik Krallık tarihindeki bu yeni durum, ‘artık göçmenlerin çocukları ve torunları sahada ve yerel meclislerden hükümete kadar çeşitli siyasi makamlar için ülkenin yerli halkıyla rekabet ediyor’ yorumlarına neden oldu.

Galler’de bir göçmenin başbakan olarak seçilmesinden önce Hint asıllı Budist Rishi Sunak, 2022 yılında İngiltere’nin başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Pakistan asıllı bir Müslüman olan Hamza Yusuf ise 2023 yılında İskoçya hükümetinin başına geçti. Böylece Birleşik Krallık'ı oluşturan ülkelerden üçü artık her zaman beyazların seçildiği makamlara partileri tarafından seçilen göçmenlerin getirildiğine tanık oldu.

Birleşik Krallık'ta farklı milletlerden üç ismin iktidara gelmesinin ve göçmenlerin çocuklarının ve torunlarının siyasetin tüm kademelerinde yer almasının yolu açıldı. Yerel halkla belediye ve meclis sandalyeleri için yarışan göçmenlerin çocukları ve torunları, hükümetlerde çeşitli görevler alırken bakanlık görevlerinde bulundular ve iç siyasi sahnede etkili oldular.

Birleşik Krallık'taki dördüncü ülke olan Kuzey İrlanda da liderlik konusunda bir istisnaya tanık oluyor. Kuzey İrlanda tarihinde ilk kez ‘Birleşik İrlanda’ fikrini destekleyen Katolik bir kadın siyasetçi olan Sinn Fein, 2023 yılında Belfast parlamento seçimlerinde rakibi Demokratik Birlik Partisi'nin (DUP) 1998 yılında imzalanan barış anlaşmasının temelini oluşturan güç paylaşımı hükümetine yönelik boykotunu sona erdirmeyi başararak iktidara geldi.


Avdiivka'nın düşüşü Ukrayna savunmasının çöküşünün habercisi mi?

Emmanuel Macron ve Vladimir Zelensky ortak güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra sıcak bir şekilde el sıkışıyor (AFP)
Emmanuel Macron ve Vladimir Zelensky ortak güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra sıcak bir şekilde el sıkışıyor (AFP)
TT

Avdiivka'nın düşüşü Ukrayna savunmasının çöküşünün habercisi mi?

Emmanuel Macron ve Vladimir Zelensky ortak güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra sıcak bir şekilde el sıkışıyor (AFP)
Emmanuel Macron ve Vladimir Zelensky ortak güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra sıcak bir şekilde el sıkışıyor (AFP)

Kiev güçleri, Ukrayna'nın doğusundaki Avdiivka şehrinden askerlerinin çoğunun hayatını “korumak” amacıyla çekildiklerini duyurdu. ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetimindeki askeri komutanlar şehrin Moskova güçlerinin eline geçmesinden bir gün önce, şehrin düşüşünün Ukrayna savunmasının çökmesine neden olacağına dair kötümserdi.

Telegram üzerinden açıklama yapan bölgedeki Ukrayna kuvvetlerinin komutanı General Oleksandr Tarnavsky, kuvvetlerinin büyük oranda tahrip olmuş bu sanayi şehrinin yakınında kuşatılmaktan kaçındığını ifade etti. Savaşın başlamasının ikinci yıldönümünde ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeniden seçilmeye hazırlanmadan önce sadece Ukrayna ile değil, tüm Batı ile olan çatışmada politikalarının doğruluğuna dair kesin “kanıt” sağlamak için şehri ele geçirmeyi hedeflemesinin uzun zaman önce Moskova'nın planladığı Rus saldırısı olması Pentagon yetkililerinin endişelerini arttırdı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky, Münih Güvenlik Konferansı'nda Avdiivka'dan çekilmenin "en fazla sayıda hayatı kurtarabilmek için doğru bir karar" olduğunu söyledi: "Kuşatılmaktan kaçınmak için diğer sınırlara geri çekilmeye karar verdik" dedi.

Zelensky, toplananlara açıkça “gerçek dışı” olarak tanımladığı silah eksikliğini giderme çağrısında bulunarak: “Maalesef Ukrayna'da, özellikle topçu ve uzun menzilli silahların kapasite eksikliği göz önüne alındığında, gerçekçi olmayan silah temin edilememe durumunda tutmak, Putin'in mevcut savaşın temposuna ayak uydurmasını sağlıyor. Demokrasinin zamanla kendi kendine zayıflaması da ortak kararlılığımızı baltalıyor” dedi.

Rusya Ukrayna’yı neden işgal etti

Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından Ukrayna üzerindeki Rusya nüfuzu aşamalı olarak azalmaya başladı. Kiev

Hükümeti Rusya yanlısı Cumhurbaşkanı Yanukoviç’e karşı Avrupa Birliği yanlısı hükümeti destekleyen halk hareketinin Kasım 2013’te başlattığı ve Onur Devrimi olarak adlandırılan gösteriler sonrası Yanukoviç Moskova’ya kaçmak zorunda kaldı.

Moskova Ukrayna’yı ekonomik ablukaya aldıktan sonra 2014’te Kırım’ı işgal etti. Rusya ayrıca 2015’te Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıları destekleyerek Donetsk ve Donbass bölgelerini işgal etti.

21 Şubat 2022’de Putin yönetimi Ukrayna’yı topyekun işgal kararı aldı. Kiev güçlerinin savunması karşısında planını ilerletemeyen Rusya ülkenin doğu kesimlerinde saldırılarını sürdürüyor.


AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.

 


Frontex Finlandiya-Rusya sınırına birlik konuşlandırıyor

Finlandiya’nın Rusya sınırını denetlemek için yaklaşık 50 personel görevlendirildi (AFP)
Finlandiya’nın Rusya sınırını denetlemek için yaklaşık 50 personel görevlendirildi (AFP)
TT

Frontex Finlandiya-Rusya sınırına birlik konuşlandırıyor

Finlandiya’nın Rusya sınırını denetlemek için yaklaşık 50 personel görevlendirildi (AFP)
Finlandiya’nın Rusya sınırını denetlemek için yaklaşık 50 personel görevlendirildi (AFP)

Avrupa Birliği (AB) Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı Frontex, Helsinki yönetiminin Moskova’yı düzensiz göçmenleri kasıtlı olarak sınırlarına göndermekle suçladığı bir zamanda, Finlandiya’nın Rusya ile olan sınırlarını denetlemek üzere yaklaşık 50 kişilik birlik konuşlandırdı.

Frontex Sözcüsü Piotr Świtalski Fransız haber ajansı AFP’ye “Şu anda Finlandiya’da 55 personel görevlendiriyoruz ve bunların çoğunluğu gözetimden sorumlu sınır personelleri” açıklamasında bulundu.

Kasım ayı sonlarında açıklanan desteğin şubat ayı sonuna kadar devam etmesi planlanıyor.

Świtalski, “Elbette, durum değiştikçe uygulamalarımızı değiştirmeye hazırız. Gerekirse daha uzun veya daha kısa bir süre burada olabiliriz” ifadelerini kullandı. Ayrıca “Göç baskısının Kremlin’in kullandığı araçlardan biri olduğunu biliyoruz, dolayısıyla bunun devam edeceğini öngörebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

Finlandiyalı yetkililere göre çoğu Somali, Irak ve Yemen’den olmak üzere yaklaşık bin sığınmacı, ağustos ayının başından bu yana iki ülkeyi ayıran bin 340 kilometre uzunluğundaki sınırdan geçti.

Helsinki, Moskova’yı bu göçmenleri kasıtlı olarak Finlandiya’ya göndermekle suçluyor ve bunu ‘hibrit bir operasyon’ olarak tanımlıyor.

Fin sınır muhafızı Ville Joskitt “Sınıra yakın bölgede hâlâ üçüncü ülkelerden gelen büyük göçmen grupları var. Ancak durumu iki hafta öncesiyle karşılaştırırsak, bir kısmı kendi başlarına veya yetkililer aracılığıyla Rusya’nın diğer bölgelerine taşındı” dedi.

Joskitt, AFP’ye sınırdaki durumun ‘uzun süre’ devam etmesinin beklendiğini söyledi.

Finlandiya, kasım ayı ortasında Rusya ile olan 8 sınır kapısından 4’ünü kapattı ve en son da geçişleri ülkenin en kuzeyindeki tek bir geçişle sınırlandırdı. Bu son sınır kapısı da kasım ayının sonunda kapatıldı.

Finlandiya’nın doğu komşusu ile ilişkileri, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal girişimini başlatmasının ardından gerginleşti. Bu durum, Finlandiya’yı nisan ayında ABD liderliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) katılmaya yönlendirdi.


AB: Gazze’deki savaş nedeniyle artan bir terör tehdidiyle karşı karşıyayız

Fransız polisi, Paris’te geçtiğimiz cumartesi günü meydana gelen bıçaklamanın yaşandığı yerde güvenlik önlemleri aldı. (AFP)
Fransız polisi, Paris’te geçtiğimiz cumartesi günü meydana gelen bıçaklamanın yaşandığı yerde güvenlik önlemleri aldı. (AFP)
TT

AB: Gazze’deki savaş nedeniyle artan bir terör tehdidiyle karşı karşıyayız

Fransız polisi, Paris’te geçtiğimiz cumartesi günü meydana gelen bıçaklamanın yaşandığı yerde güvenlik önlemleri aldı. (AFP)
Fransız polisi, Paris’te geçtiğimiz cumartesi günü meydana gelen bıçaklamanın yaşandığı yerde güvenlik önlemleri aldı. (AFP)

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu İçişlerinden Sorumlu Komiseri Ylva Johansson, Gazze'de devam eden savaş nedeniyle AB’nin şu anda artan bir terör tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

AB ülkelerinin içişleri bakanlarının toplantısına katılmak üzere Belçika'nın başkenti Brüksel'e giden Johansson açıklamasında “İsrail ile Hamas arasındaki savaş ve toplumumuzda yarattığı kutuplaşma göz önüne alındığında, yaklaşan tatil sezonuyla birlikte Avrupa Birliği'nde artan, büyük bir terör saldırısı riski ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı.

AB yetkilisi, geçtiğimiz cumartesi günü Paris'te meydana gelen ve bir Alman turistin öldürüldüğü, iki kişinin de yaralandığı bıçaklı saldırıya işaretle, daha önce yaşanan olaylara atıfta bulundu.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Johansson ayrıca ibadet yerlerinin korunması için ilave 30 milyon euro sağlanacağını bildirdi.

Avrupa Birliği bakanlarının, Gazze ve Ukrayna'daki savaş zemininde blok içindeki güvenlik konusunu tartışması planlanıyor. Gündemde ayrıca Avrupa Birliği içinde serbest, vizesiz dolaşıma yönelik Schengen bölgesi ve bloğun sığınma ve göç prosedürlerinde reform yapılmasında kaydedilen ilerleme de yer alıyor.


Expo 2030 için karar günü

Suudi Arabistan Enformasyon Bakanlığı tarafından düzenlenen Medya Vahası (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Enformasyon Bakanlığı tarafından düzenlenen Medya Vahası (Şarku’l Avsat)
TT

Expo 2030 için karar günü

Suudi Arabistan Enformasyon Bakanlığı tarafından düzenlenen Medya Vahası (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Enformasyon Bakanlığı tarafından düzenlenen Medya Vahası (Şarku’l Avsat)

Fransa'nın başkenti Paris'in batısındaki Issy-les-Moulineaux’de bugün Uluslararası Sergiler Bürosu’nun (The Bureau International des Expositions/BIE) 173’üncü Genel Kurul toplantısında Expo 2030'a hangi ülkenin ev sahipliği yapacağına karar verilecek. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad, Güney Kore'nin Busan şehri ve İtalya'nın başkenti Roma, Expo 2030’a ev sahipliği yapmak isteyen ülkeler arasında.

Bugün öğlen vaktinde Suudi, İtalyan ve Güney Kore delegasyonları Genel Kurul önünde ülkelerinin Expo 2030’a ev sahipliği için taslak sunacak. Kazanan taraf 180 üye devletin elektronik oylamasıyla seçilecek.

Oy verme işlemi öncesinde yapılacak konuşmalar halka açık olacak ve ofisin sosyal medya hesabından canlı olarak yayınlanacak ancak oylama medyadan uzak gerçekleştirilecek.

Suudi Arabistan, Expo 2030’a ev sahipliği yaparak, dünyayı daha iyi bir geleceğe doğru götürme çalışmalarını geliştirmek istediğini teyit etti.