Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell dün Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, bugün yapılacak olan ‘Suriye ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi’ başlıklı 4. Brüksel Konferansı’na katılan kuruluşların ve ülkelerin geçtiğimiz yıl olduğu gibi yine 6 milyar euronun üzerinde bir yardımda bulunmalarını umduğunu söyledi. Borrell ayrıca Avrupa ülkelerinin 2011 yılından bu yana Suriye ve komşusu olan ülkelere yaklaşık 20 milyar euro sağladıklarını belirtti.
Borrell, geçtiğimiz yılın sonlarında Federica Mogherini’nin ardından AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı görevine gelmesinden bu yana konferansa, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi ne Suriye rejimi ne de Suriye muhalefetinin davet edildiğini söyledi. Bu konunun gözden geçirilebileceğini söyleyen Borrell, ancak bunun için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararında öngörülen özgür ve adil seçimlerin yapılması da dahil olmak üzere tüm ciddi ve istikrarlı adımlarla siyasi sürecin başlatılmasını şart koştu. Borrell ayrıca Rusya’nın konferansa katılımının AB tarafından memnuniyetle karşılandığının da altını çizdi.
Borrell bir soruya verdiği yanıtta, AB tarafından Suriye’ye uygulanan ‘ekonomik yaptırımların’ öncelikle Suriye rejimi üzerinde baskı kurmayı ve onu desteklemeye devam eden, savaş ekonomisinden kazanç veya fayda sağlayan şahısları ve kuruluşları hedeflediğini söyledi. Söz konusu ekonomik yaptırımların, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını için hayati ve gerekli yardımlar da dahil olmak üzere insani ve tıbbi yardımların Suriye’ye ulaşmasını engellemediğini de vurgulayan Avrupalı yetkili, Suriye'deki insani, ekonomik ve sağlık krizlerinden ekonomik yaptırımların değil, rejimin sorumlu olduğunu söyledi.
AB’nin yaptırım listesinde şu anda 273 şahıs ve 70 kurumun yer aldığını belirten Borrell, bu yaptırımların amacının, BM himayesinde 2254 sayılı BMGK kararı uyarınca Suriye krizine kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulmak için müzakerelere başlamak üzere Suriye rejimi üzerinde uluslararası bir baskı oluşturmak olduğunu kaydetti.
Siyasi çözüm konusunda gerçek bir değişiklik olmadığı sürece yaptırımların uygulanmaya devam edileceğini vurgulayan Borrell, AB’nin ancak 2254 sayılı BMGK kararı çerçevesinde gerçek ve istikrarlı bir siyasi geçiş süreci olduğunda Suriye'nin yeniden inşasına katılacağının altını çizdi.
İşte Şarku’l Avsat olarak AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell ile 4. Brüksel Konferansı arifesinde yaptığımız ve Rusya-ABD diyalogu ve ‘Suriye seçimleri’ gibi konuların da ele alındığı röportajın tam metni:
*30 Haziran'da (bugün) yapılması planlanan Brüksel'deki konferanstan beklentiniz nedir? Bu konferansın önceki bağış konferanslarından farkı ne?
Suriye savaşı onuncu yılına girdi. Son dokuz yıl içinde ülke nüfusunun yarısı, evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yarım milyondan fazla Suriyeli hayatını kaybetti. Sadece savaş ortamını tanımış Suriyeli bir nesil var. Bu çocukların hepsi daha iyi ve huzurlu bir geleceği hak ediyor. Brüksel Konferansı, dünyanın dikkatini bu konuya çekmeyi ve devam eden bu savaşın sona erdirmesi için gerekli olan ilgisini sürdürmeyi amaçlıyor. Konferansı, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde uluslararası toplumu harekete geçirmek için en etkili araçlardan biri olarak görüyoruz.
Konferans, 2020 yılında Suriye ve tüm bölge için verilen sözlerin yerine getirilmesi ve mevcut salgın krizinden kaynaklanan hayati ihtiyaçların karşılanması açısından önemli bir olay olacak. Ancak bu konferans, yerlerinden zorla göç ettirilen Suriyeli mültecilerle büyük ve olağanüstü bir dayanışma içinde olan ülkelerin ve halkların siyasi ve mali alanlarına verilen sürekli destekle ilgili düzenli bir bağış konferansı olmanın ötesine geçiyor.
Konferans ayrıca Suriyeli sivil toplum kuruluşlarının, bağışçı ve Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerle açık ve doğrudan bir diyalog kurması için eşsiz bir fırsata dönüştü. İçinde bulunduğumuz yıl boyunca insanları bireysel olarak ve doğrudan harekete geçiremedik. Ancak Suriyeli gençlerin, Suriyeli kadınların ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının uluslararası toplumun çeşitli oluşumlarıyla iletişim kurabildikleri önemli etkinliklerin olduğu bir hafta düzenlemeyi başardık. Bu, sadece onların Suriye halkının gerçek sesleri oldukları için değil, aynı zamanda Suriye için daha iyi bir geleceğin anahtarını ellerinde tuttukları için son derece önemlidir.
*Bu yılki konferans, Suriye'de ekonomik kriz ve Kovid-19 salgının olduğu bir dönemde gerçekleşecek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu yılki konferansla ilgili endişelerin dile getirildiği bir dizi faktör söz konusu. Bunların arasında ülkedeki ekonomik ve insani koşullarda yaşanan büyük bozulma yer alıyor. Suriye rejimi ve destekçileri tarafından başlatılan son askeri saldırıların ve ülkedeki sivil altyapının çöküşünün yanı sıra ülkeyi kasıp kavuran felaket Kovid-19 salgını da söz konusu. Tüm bunlar, Suriyeli vatandaşların içinde bulundukları hayat şartlarını kötüleştiren faktörler ve bunlara artık bir son verilmeli.
Hayati ve önemli bir rol oynayan BM ile etkin bir işbirliği yapmak oldukça önemli. Onların yanında olmak ve daha huzurlu, daha parlak bir gelecek için umutlarını ve hayallerini gerçekleştirmek adına çaba sarf ediyoruz.
*Geçtiğimiz yıl düzenlenen 3. Brüksel Konferansı’nda bağışçılar 6,2 milyar euro değerinde mali yardımda bulundular. Sizce bu yılki konferansta da aynı miktarlar elde edilebilir mi? BM’nin insani yardım başvurularına karşılık verebilecek misiniz?
Konferanstan önce, bağışçıların bu yılki konferans sırasında yapacakları bağışların miktarına dair tahmini bir rakam vermek mümkün değil. Bağışçıların benimsediği yaklaşımlara göre taahhüt edilen miktarların yıldan yıla değişmesi kaçınılmazdır. Ancak, her yıl olduğu gibi bu yılda büyük bir hırsla Suriye halkını ve komşu ülkelerdeki Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan toplulukları desteklemeyi istiyoruz.
Hep birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Bu konferansın AB ve BM eş başkanlığında yapılan bir etkinlik olarak kalmayıp Suriye'deki Suriyelilerin yanı sıra Ürdün, Lübnan ve Türkiye gibi komşu ülkelere göç eden mültecilere de uluslararası toplumdan önümüzdeki yıl boyunca sürecek uygun desteğin verilmesi ve barınmalarının sağlaması amaçlanıyor. En azından onlar için bunu yapabiliriz.
*AB ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
AB olarak, krizin başlangıcından bu yana Suriye’ye insani yardımlar, istikrar ve kalkınmanın desteklenmesi ve çeşitli ekonomik yardımlar şeklinde 20 milyar euroyu aşan miktarda kaynak sağladık. AB’den ve üye ülkelerden Suriye halkına ve Suriye'ye komşu ülkelere yardım etmek için harcanan paranın üçte ikisiyle dahi Suriye halkını mali olarak destekleyen en büyük bağışçı olarak kabul ediliyoruz. Bu yolda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.
Suriye halkının yaşadığı tüm trajediye ve çektiği acılara, daha önce eşi benzeri görülmemiş insani ve ekonomik bir krizin yanı sıra bir de Kovid-19 salgını ekleniyor. Konferans, gündemdeki bu önemli ve acil konuyu ele alacak. AB olarak mevcut yardımı, bu yeni ve ek zorluklara gereken yanıtla tutarlı olacak şekilde hazırlamaya çalıştık. Hayat kurtaran malzemelerin Suriye'de ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlamak için sürekli olarak yoğun bir şekilde çalışıyoruz.
*Suriye hükümetini neden bu konferansa davet etmediniz?
Suriye ile ilgili daha önceki Brüksel konferanslarında da olduğu gibi, ne Suriye rejimi ne de Suriye muhalefeti konferansa davet edildi. BMGK’nın 2254 sayılı kararında öngörülen serbest ve adil seçimlerin yapılması da dahil olmak üzere siyasi sürecin ciddi ve istikrarlı adımlarla başlatılması şartıyla bu konu gözden geçirilebilir.
BMGK’nın 2254 sayılı kararında ‘Suriye'nin geleceğine sadece Suriye halkı karar verir’ ifadeleri açıkça belirtiliyor. Bu ifadeler, AB’ye sadece hoş bir nezaket ifadesinden ibaret değil. Daha ziyade bu konudaki rotamızın yönünü belirleyen bir pusuladır. Hiç kimse Suriye'nin geleceğini rehin alma hakkına sahip değildir. Bu nedenle, konferanstan önce internet aracılığıyla Suriye ve bölgedeki diğer taraflarla yapılan yoğun istişarelere devam ederek, Suriyeli sivil toplum kuruluşlarından konferansa geniş ve etkili bir katılım olmasını garanti altına aldık.
Bugün yapılan 4. Brüksel Konferansı için 22 ve 23 Haziran 2020 tarihlerinde yapılan ‘Diyalog Günleri’ başlıklı oturumlarına mültecileri kabul eden ülkelerden, AB’den, BM’den bakanlar, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler ve diğer ilgili uluslararası ortaklardan politika yapıcılar katıldı. Bu ciddi katkılar, ‘Suriye ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi’ başlıklı 4. Brüksel Konferansı'nın 30 Haziran 2020 tarihinde gerçekleştirilecek Dışişleri Bakanları oturumuna dahil edilecek. Suriye’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını, sahadaki yardım çalışanlarını, Suriyeli kadın ve gençlik örgütlerini ülkenin geleceğinin gerçek temsilcileri olarak görüyoruz.
*Rusya’nın, Suriye hükümetinin konferansa davet edilmeyeceğinin duyurulmasına rağmen konferansa katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, Suriye savaşı sırasında ülke üzerinde nüfuza sahip olan ve ilgili BMGK kararlarıyla tamamen tutarlı bir şekilde diplomatik çabaları destekleme arzusunu dile getiren uluslararası toplumun tüm üyeleri konferansa davet edildi. AB, Rusya’nın konferansa katılımını memnuniyetle karşıladı.
*Konferans, AB’nin Şam'a uyguladığı ekonomik yaptırımlar paketini yenilemesinden ve ABD’nin Caesar Suriye Sivil Koruma Yasası’nı yürürlüğe koymasının ardından yapılıyor. Bunun konferansın seyri üzerinde önemli bir etkisi var mı?
4. Brüksel Konferansı’nın ana hedefleri arasında, BM’nin mevcut Suriye yönetiminin varlığı çerçevesinde oluşturduğu zemin üzerine uluslararası toplum arasında bir fikir birliği oluşturulması var. Şam üzerindeki uluslararası baskı, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde tam ve dürüst bir şekilde siyasi sürece katılmasını sağlamayı hedefliyor. Şuan bu çerçevede bir yaptırımlar paketi uygulanıyor.
*Rusya ve Suriye hükümetleri, bu ekonomik yaptırımların ülkeye insani ve tıbbi yardımların girişini engelleyebileceğini açıkladılar. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
AB’nin ekonomik yaptırımları ne yenidir ne de Suriye’deki sivillere yöneliktir. Bilakis Suriye rejimi üzerinde baskı kurmayı ve onu desteklemeye devam eden, savaş ekonomisinden kazanç veya fayda sağlayan şahısları ve kuruluşları hedef alır.
Avrupa söz konusu ekonomik yaptırımları, mevcut Kovid-19 salgını için hayati ve gerekli ihtiyaçların sağlanması da dahil olmak üzere hiçbir insani ve tıbbi yardımın gelişini engellemeyecek şekilde düzenlenmiştir. Avrupa yaptırımları gıda, ilaç veya tıbbi malzemeleri kapsamamaktadır. Farmasötik kullanım için gerekli kimyasallar gibi belirli miktarda risk taşıyabilen çift kullanımlı malzemelerin dahi uygun ölçüde sağlanması amacıyla verilmiş bir takım istisnalar söz konusudur.
*Fakat Şam, ülkedeki sorunların ve acıların sorumlusunun yaptırımlar olduğunu öne sürdü. Sizce bunun sorumlusu kim?
AB, 2011 yılından bu yana bu amaçlar doğrultusunda 20 milyar euronun üzerinde toplanan mali yardımla Suriye krizindeki en büyük bağışçı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. 2011 yılından bu yana verdiğimiz hayati ve önemli desteklerimiz Suriye halkına ulaştı.
Suriye’deki insani, ekonomik ve sağlık krizlerinden uygulanan yaptırımlar değil, iktidardaki Suriye rejimi sorumludur. Hatta uluslararası yardımlar sayesinde Suriye içindeki yoksul insanlara halen sağlık, gıda, eğitim ve barınma hizmetleri sunulabilmektedir.
Ayrıca savaş yılları boyunca AB ile Suriye arasındaki ticari faaliyetlerin devam ettiğini de ekleyebilirim. AB, bu süreçte Suriye'ye ne herhangi bir ambargo ne de bir abluka uyguladı.
*AB, Şam'a uygulanan ekonomik yaptırımları hangi şartlar altında kaldırabilir?
AB’nin Suriye'ye yönelik yaptırımları, Suriye rejiminin barışçıl protestoculara karşı gerçek mermi kullanımı, sivillere yönelik kimyasal silahların kullanılması gibi insan hakları ihlalleri de dahil olmak üzere halkına yönelik şiddetli baskısına karşın 9 Mayıs 2011'de yürürlüğe girdi. Yaptırımlar, hafife alınamayacak, ağır insan hakları ihlallerinin, savaş suçlarının ve insanlığa karşı işlenen suçların bir sonucu olarak uygulandı.
*Yaptırım uygulananlar listesinin uzun olduğunu söyleyebilir miyiz?
AB’nin yaptırım listesinde şu anda 273 kişi ve 70 kurum yer alıyor. Bu yaptırımların uygulanmasının arkasındaki amaç, Suriye rejimine halkına uyguladığı baskıyı durdurması için baskı yapmak ve BM himayesinde BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye krizine kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulmak için müzakerelerin başlamasına zorlamaktır. Siyasi çözüm konusunda gerçek bir değişiklik olmadığı sürece yaptırımlar, AB’nin Suriye krizine yaklaşımının ayrılmaz bir parçası olmaya devam edecektir. Uygulanan yaptırımlar ve diğer eylemlerin yanı sıra sahadaki gelişmeleri değerlendirmek amacıyla sürekli olarak incelemelerde bulunuyoruz.
*AB, daha önce Suriye'nin yeniden inşasına herhangi bir katkıda bulunmak için ülkedeki siyasi sürecin başarılı olmasını şart koşmuştu. Suriye'nin yeniden inşası konusundaki şu anki tutumunuz nedir?
AB’nin bu konudaki tutumu oldukça açıktı ve açık olamaya devam ediyor. Avrupalılar, Suriye halkının geleceğini desteklemeye ve ülkelerinin yeniden inşasına yardımcı olmaya hazırlar. Fakat AB’nin Suriye’nin yeniden inşasına katılımı için bir takım kriterler söz konusu. AB, Suriye'nin yeniden inşasına ancak BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca gerçek ve istikrarlı bir siyasi geçiş süreci olduğunda katılacaktır. Eğer bu gerçekleşmezse, bu yoldaki tüm çabalar boşa gidecektir. İmar, istikrar, yönetim, hesap verebilirlik ve devlet kurumlarının temsiliyeti için asgari bir takım şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Ancak Suriye şu anda bu standartlardan hiçbirine sahip değil.
*AB, Suriye’nin yeniden inşasına katılmak için bu şartların oluşmasını mı bekliyor?
AB, savaştan önce de var olan eşitsizliği ve diğer adaletsizlikleri körükleyen, uzlaşı, barışın inşası ve istikrara yol açmayan bir bağlamda Suriye'nin yeniden inşasına asla destek vermez. Yeniden yapılanma çalışmaları, sadece ülkenin altyapısını ve konutların yeniden inşa edilmesi demek değildir. Bu aynı zamanda Suriye'deki sosyal dokuyu restore etmek, korumak ve güveni yeniden inşa etmekle olur. Bununla birlikte şiddetin yeniden ortaya çıkmasını önleyecek veya böyle bir riski azaltacak koşullar yaratmanın yanı sıra savaşın fitilini ateşleyen protesto gösterilerinde dile getirilen şikâyetlerin çözülmesiyle de ilgilidir. Suriye halkı, hukukun üstünlüğü çerçevesinde tarafsız bir yargıyla güvende ve korunduklarını hissettikleri, insanlık onurunun garanti edilebileceği bir ülkede yaşamayı hak ediyor.
*BM konferansa eş başkanlığını yapıyor. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Konumumuz, BM himayesinde ve Cenevre görüşmeleri çerçevesinde Suriye’nin barış içinde yaşacağı bir geleceği garanti altına alacak olan siyasi bir çözüm olması yönünde. BM’nin çalışmalarını ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın bu konudaki çabalarına tam destek veriyoruz. Bu ve yapılacak Brüksel Konferansı aynı zamanda uluslararası toplumu, BM’nin Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşmak için çabalarının arkasında toplamayı amaçlıyor.
Konferans ayrıca BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’ın özellikle mevcut Kovid-19 salgını çerçevesinde Suriye'de ulusal düzeyde bir ateşkes yapılması için tutukluların serbest bırakılmasıyla ilgili çağrılarını bir kez daha yineleyecek ve destekleyecek.
RUSYA-ABD DİYALOGU
*Rusya, Suriye'de siyasi bir çözüme ulaşmak amacıyla ABD ile müzakere etmeye hazır olduğunu açıkladı. Suriye konusunda olası bir Rusya-ABD diyaloguna karşı ne düşünüyorsunuz?
Suriye çatışmasına siyasi bir çözüm getirme yolunda kaydedilen ilerlemeler bizim tarafımızdan memnuniyetle karşılanıyor. Belirli ilkelerden taviz verilmemesi gerektiğinde ısrar ediyor ve vurguluyoruz. Rusya ve ABD, 2254 sayılı BMGK kararını destekliyorlar. Suriye çatışmasının çözümü için sunulan her önerinin bu kararla tutarlı olması gerekiyor.
Bize göre AB ile Suriye rejimi arasındaki ilişkilerin normalleşmesi söz konusu değil. Bu nedenle, samimi ve kapsayıcı bir siyasi sürece gerçek bir katılım sağlanana kadar, yeniden yapılanma için uluslararası finansman sağlama konusunda herhangi bir taahhüt verilmedi. Aynı şekilde, uluslararası toplum, mültecilerin Suriye’ye dönüşünü destekleyebilir. Fakat bunun için güvenliklerinin ve insani onurlarının güvence altına alınması ve zorla değil, gönüllü olarak geri dönmeleri gerekir.
*Rusya ve ABD arasında Suriye ile ilgili bir anlaşmasının yapılmasının yeterli olacağını düşünüyor musunuz? Bu anlaşmanın özelliklerine dair ne düşünüyorsunuz?
Bir kez daha Suriye'nin geleceğine sadece Suriye halkının karar verebileceğini söylüyorum. BMGK’nın 2254 sayılı kararında da tam olarak bu belirtiliyor. Suriye'nin geleceğiyle ilgili siyasi müzakerelerin Suriyelilere ve Suriye yönetimine bağlı olması gerekiyor.
BMGK’nın daimi üyeleri olarak ABD ve Rusya, 2254 sayılı BMGK kararında da belirtildiği üzere, gerçekçi ve kapsayıcı bir siyasi süreci desteklediklerini beyan etmişlerdir.
*Suriye’de şuanda ülkenin kuzeydoğusunda, ülkenin kuzeybatısında ve ülkenin geri kalanında olmak üzere üç ayrı nüfuz alanı var. AB bu üç bölge için de aynı vizyona mı sahip?
AB, Suriye’nin tüm toprakları üzerindeki egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığı konusunda geri adım atmayacak veya tereddüt etmeyecektir. Suriye'de yönetim konusundaki kesin düzenlemeler ise Suriyelilerin karar vermesi gereken bir konudur.
*Suriye’de 2021 yılında yapılması planlanan devlet başkanlığı seçimleri hakkında ne söyleyeceksiniz?
Suriye’deki kabul edilebilir seçimler, ancak BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde yalnızca yeni bir Suriye Anayasası temelinde yapılanlardır. Bu seçimler, ülke ve halkı için yeni bir sürecin başlangıcı anlamına gelecektir.
*Peki, yapılması planlanan seçimler var mı?
Seçimler daha önce yapılmışsa Suriye rejimini, örneğin, ülke dışındakiler de dahil olmak üzere tüm kesimlerden Suriyelilerin katıldığı seçimlerin yapılmasını ve seçimlerin yapılması için gereken özgürlük ve adaleti sağlayarak, gerçek bir siyasi şeffaflık istediğini göstermeye çağırıyorum. Ancak bu durum acilen BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulandığı siyasi bir sürece gerçek bir katılım olması gerekmediği anlamına gelmiyor.
*Bir yıl sonraki Suriye'yi nasıl görüyorsunuz?
Bu esasen Suriye rejiminin BMGK’nın 2254 sayılı kararını uygulama konusundaki taahhüdünün kapsamına bağlı. Çünkü bu, ileriye yönelik kabul edilebilir tek yoldur. Bu ne bizim ne de rejim destekçilerinin me nfaati için değil, tüm Suriyelilerin menfaati içindir.