Google iş mülakatlarıyla ilgili söylenenler gerçek mi efsane mi?

Google iş mülakatlarıyla ilgili söylenenler gerçek mi efsane mi?
TT

Google iş mülakatlarıyla ilgili söylenenler gerçek mi efsane mi?

Google iş mülakatlarıyla ilgili söylenenler gerçek mi efsane mi?

Google’da çalışırken iş mülakatlarına da katılan Selim Önal, kitaplar yazılan, haberlere konu olan mülakatların perde arkasında neler olduğunu Independent Türkçe’den esra Öz'e anlattı. Bilişim sektörü, koronavirüs pandemisinden etkilenerek, son üç ayda biraz yavaşlamış olsa da son 10 yılda inanılmaz bir büyüme kat etti.
Son beş yılda Facebook üçe, Google ikiye katlandı, bilişim sektöründe rakamlar çok hızlı büyüdü. Büyürken de yeni insan gücüne ihtiyaç arttı. Silikon Vadisi’nde çalışan Selim Önal, “Sektör çok hızlı büyüdüğü için, Google’dayken şöyle program vardı, ben ülkeme gittiğimde, Google’ı tanıtacağım dediğimde, uçak, otel ve masrafları karşılıyorlarlardı. Üniversitede tanıtıp, nasıl işe başvuracaklarını anlattım” dedi.
Türkiye'deki öğrencilerin, bu alandaki en iyi firmaların işe alım sürecini bilmediğine dikkat çeken Önal, “Derneklerde daha önce görev aldığım ve bu bilgileri ben de bilmediğim için kariyer alanında bir dernek kuralım dedik. 2016 yılında Kaliforniya'da Google'da çalışan 4 arkadaş kurduk. O zamandan bu yana Türkiye’deki öğrencileri işe alım süreci ile ilgili bilgilendiriyoruz” diye konuştu.  
Keşişen Yollar Derneği ile kariyer konusunda gençlere yardımcı olmak için farklı çalışmalar yürüttüklerini kaydeden Selim Önal, 4 yıl boyunda Google’da çalışırken iş mülakatlarına da katıldı.
Önal, bu süreçte, kitaplar yazılan, haberlere konu olan mülakatların perde arkasında neler olduğunu Independent Türkçe’ye anlattı. 

"İşe alım sürecinde çok emek verilmesi gerekiyor ve veriyorlar"
2013'te yapılan bir araştırmaya göre 2023’e kadar sektörün büyüklüğünün 2,2 katına çıkacağının tahmin edildiğini belirten Önal, “Amerika'da özellikle üniversitede bilgisayar ve bilim seçen öğrenci sayısı kesinlikle bu oranda artmıyor, hatta neredeyse düşüyor. Yani üniversiteye giden insan sayısına böldüğümüzde, üniversite giden insan sayısı arttığı için oranı aynı kalıyor ya da düşüyor” ifadelerini kullandı.
Amerika'daki çok farklı bilişim sektörünün bunun farkında olduğunu söyleyen Önal, şunları söyledi:
"Dünyanın farklı yerlerinden yetişmiş insan gücü almaya çalışıyorlar. Firmalar açısından, iyi yetişmiş insan gücü nerede olursa olsun çok kıymetli. İşe alım sürecinin daha etkili hale getirilmesi için, çok emek verilmesi gerekiyor ve veriyorlar."

"Bizim çalıştığımız firmalarda liyakat gerçekten önemli"
İşe alım süreçleri konusunda dernekte bir program oluşturduklarını anlatan Önal, “15-20 haftalık bir kurs ile öğrencileri hazırlıyoruz. Bizim çalıştığımız firmalarda liyakat gerçekten önemli. 'Şu benim tanıdığım, bu benim bildiğim' diye durumlar işlemiyor. Bir kere bile işe alım süreci bu şekilde olmuyor” dedi.
Google'da çalıştığı süre boyunca, işe alım sürecine gönüllü olarak katıldığını ifade eden Önal, işleyen süreci ise şu sözlerle anlattı:
"Buralarda işe alımlar komitelerle yapılıyor ve gönüllülükle yürüyor. Komitenin raporları geliyor ve komite de karar veriyor. Eski ceo’nun referansı ile biri geldi, reddedildi. Çünkü, mülakat sonuçları iyi değildi. Bu çok akıllı bir yol aslında, çalışan herkesin beraber çalıştığı herkese güveni oluyor. Nasıl bir süreçten geldiğini biliyor böyle olduğu için de ‘birinin torpiliyle geldi, o bununla geldi. Ona güvenmeyeyim’ olmuyor."
Bu yöntem ile herkesin beraber çalıştığı kişilerin zekasına, belirli bir alandaki yeteneğine güvendiğini dile getiren Önal, "Bu, verimliliği de çok artırıyor. İnsanların birbirine güven duymasını da sağlıyor” ifadelerini kullandı.

 "CV’de fotoğraf, ehliyet, medeni hal gibi bilgilerin olmaması gerekiyor"
Mülakat sürecinin teknik şekilde yapıldığını dile getiren Önal, “Önce başvurusunuz. Özgeçmişinizi sisteme yüklüyorsunuz ya da şirkette çalışan birisi size referans oluyor, sisteme yüklüyor. O kişi diyor ki, 'Bu benim tanıdığım, biz şirket olarak bu kişiyi değerlendirmeliyiz.' Bu ilk aşama; burada dikkat etmeniz gereken şey özgeçmişinizin düzgün olması” diye konuştu.
Önal, özgeçmişin nasıl olması gerektiği ile ilgili ise şunları söyledi:
"Mesela, Türkiye'deki öğrenciler genel olarak Avrupa'daki ya da Türkiye'deki özgeçmişten beklenilenlerle bizim sektörde Amerika'da özellikle Silikon Vadisi’nde biraz farklı. Standart şeyler var, mesela fotoğraf, ehliyet, medeni hal gibi bilgilerin olmaması gerekiyor. Bunlar olursa, çok tecrübesiz gözükürsünüz. Çünkü yasal olarak bunlara göre ayrımcılık yapamadıkları için CV’de olmasının da hiçbir anlamı yok. Hatta olmaması daha doğru."

"Veriler kullanmanız gerekiyor, kanıtlanabilir ve etki odaklı yazmanız lazım"
Veri odaklı özgeçmiş hazırlamak gerektiğini vurgulayan Önal, “Çalıştığınız şirketlerde, çok iyi işler yaptım gibi değil de son çalıştığım firmada ürünümüzün Google App Store'daki bizim yaptığımız uygulama notu 3,5’tu; ben 6 ay projeyi yönettim, 4,5’a çıktı ve indirilme sayısı yüzde 500 arttı. Yani yaptığınız iş ölçülebilir, ‘Ben hayır katılmıyorum’ dediğinde bile, ‘Bak rakamlar burada’ diyebileceğiniz şekilde özgeçmişinizde bu bakış açısıyla yazmanız gerekiyor” dedi.
"Veriler kullanmanız gerekiyor, kanıtlanabilir ve etki odaklı yazmanız lazım" diyen Önal, sözlerine şunları ekledi:
"Neye ne kadar bakacağız diye değil de 'bunun etkisi ne oldu'; bu bakış açısıyla yazmak gerekiyor. Bu ilk aşama, özgeçmiş bir sayfayı geçmemesi gerekiyor. Özgeçmişinizi yazdığınız bir sayfaya geçmedi, her şey veri odaklı oldu. Burada ya siz veriyorsunuz ya da biri sizin adınıza veriyor. Eğer biri verirse, şirkette çalışan, ilk mülakatı alma şansınız her zaman daha fazla."
Önal, “Oradaki mantık, başarılı insanlar başarılı insanları tanır felsefesi var. Zaten sizi iş almışız, size güvenmişiz, sizin arkadaşınız da bizim şirketimiz için iyidir. Çok fazla başvuru aldıkları için bunlar öncelik kazanıyor” diye konuştu.
Önceliğin, iyi bir özgeçmiş hazırladıktan sonra, o şirketlerden biriyle iletişime geçip, kişinin kendisini düzgün bir şekilde tanıtması ve referans olmalarını istelmesi olduğunu vurgulayan Önal, “Biz dernekte bu konuda yardımcı oluyoruz. Kendi ön elememizden geçen öğrencilere, başvuracakları firmalarda referans buluyoruz. Bizim öyle bir ağımız var” dedi. 
"İşe alımlarda teknik sorular sorulur ve komite karar verir"
Özgeçmişin elemeden geçtikten sonra izlenen yolları ise Önal, şöyle anlattı:
"Genelde bir telefon görüşmesi olur. Bu da işe alım sorumlusu ile bir görüşme yapıyorsunuz. Orada size şunu soruyorlar: Neden bizim şirketimize başvuruyorsunuz ya da bu pozisyona neden ilgi duydunuz? Biraz geçmişinizden konuşuyorsunuz. Orada şirketle alakalı ödevinizi iyi yapmalısınız. Çok standart cevaplar vermemeniz ve ezber cevaplar vermemeniz şart. Söylediğiniz şeyler size bir soru sorulduğunda kendinizle çelişmemeniz ve gerçekten inanmanız gerekiyor."
"Çok klişe olmayan, ödevinizi iyi yaptığınızı gösterecek, araştırdığınızı gösterecek cevap vermelisiniz" diyen Önal, o aşamanın geçilmesi durumunda genellikle bir veya iki tane telefon görüşmesi yapıldığını ve görüşmelerin teknik konular üzerine olduğunu aktardı:
"Size bir tane bilgisayar problemi soruluyor. Bilgisayar biliminde çok temel dersler var. Programlamaya giriş, veri yapıları ve algoritmalar o derslerde okulda öğrendiğinize benzer kavramlar sorulur. Veri yapılarına dair bir soru sorarlar, onu beraber ekranda çözersiniz. Sizi mülakat yapan mühendis yorum yapar. Beraber çalışarak, o problemi çözersiniz. Bu bir veya iki tane telefon mülakat yapılır. Bunlar da başarılı olursanız da son tur olarak ofise çağırırlar."
Ofise çağrılması durumunda, çıkacak bütün masrafları çağıran şirketin karşılayacağını söyleyen Önal, uçak, otel, vize ve pasaport ücretine kadar ödeneceğini, her şeyin davet eden şirket tarafından organize edileceğini ifade etti.
Önal, sözlerine şunları ekledi:
"Gidersiniz 4-5 saatlik bir mülakata girersiniz. Bu mülakatın kendisi de çok teknik,  orada da her oturumda beyaz tahta da o şirketin mühendisi ile bir iki tane teknik problem çalışırsınız. Bunlardan sonra bir rapor yazar, bazen mülakatı yapanlar bir araya gelir. İşe alalım mı almayalım mı diye. Google’da mülakatı yapanların yazdığı raporu, başka bir komite, hiç mülakatları görmeyen komite inceliyordu, komite karar veriyordu. İşe alım süreci, bir ayı geçiyor."
"Mülakatlarda yazılım mühendislerine, bulmaca bilmece tipi sorular sorulmaz"
Önal, dili iyi bilmek, teknik dersleri iyi çalışmak ve kendilerini mülakatta doğru anlatabilmenin pratiğini de yapmalarının önemine işaret etti.
“Kendilerini mülakatta doğru anlatabilmek çok önemli” diye vurgulayan Önal, “Mülakat sırasında o mülakatı siz doğru yönetmelisiniz. Bu tabii sürekli onun lafını keserek değil; ama kontrol sizde olmalı, onu hissettirmelisiniz karşı tarafa” diye konuştu.
Önal, son olarak şunları söyledi:
"Ne yaptığınızın ne söylediğinizin bir sonraki adımı nereye gideceğinin farkında olarak 40-50 dakikada ileride beraber çalıştığınızda da sorumluluk almayı bilen, süreç yönetmeyi bilen biri olduğunuzu göstermelisiniz. Mülakatlarda yazılım mühendislerine, bulmaca bilmece tipi sorular sorulmaz. Kitaplara konu olan ve çok abartı sorular var, bunlar hiçbir zaman sorulmayanlar var. 1990'larda Microsoft o tarz sorular kullanıyormuş. Yoruma açık ve kanıtı olmayacak sorular sorulmuyor, adil değerlendirebilmesi için net olması gerekiyor."
 



Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?

Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?
TT

Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?

Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?

Marco Mossad

Teknoloji endüstrisi, sadece yapay zekayı (AI) geliştirmekle kalmayıp, onun anahtarlarını ele geçirmek için de kıyasıya bir rekabete tanık oluyor. Bu alanda uzmanlaşmış yeni kurulan şirketler stratejik hedefler haline gelirken büyük teknoloji şirketleri tarafından tıpkı profesyonel oyuncuların henüz keşfedilmemiş değerli bir hazineyi takip etmesi gibi büyük bir iştah ve açgözlülükle takip ediliyorlar.

Son birkaç aydır teknoloji devleri tarafından satın alma ve devralma işlemlerinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir artış yaşandı. Microsoft, OpenAI ve Inflection'a sağladığı finansmanı artırırken, Apple akıllı arama şirketi Perplexity AI ile ileri düzeyde görüşmelere başladı. META ise ses klonlama konusunda uzman Play AI şirketini satın almak için görüşmeler yapmakla kalmadı, aynı zamanda yapay zeka modellerini eğitmek için devasa veri merkezleri inşa etmek üzere 29 milyar dolarlık finansman sağlamaya çalışıyor.

Ancak yapay zeka yarışını sarsan en büyük sürpriz Mark Zuckerberg'den geldi. Cesur ve riskli bir adım atan META CEO'su Zuckerberg, Scale AI şirketinin yüzde 49'unu 14,3 milyar dolar karşılığında satın almaya karar verdi ve şirketin genç kurucusu Alexander Wang'ı META bünyesindeki yeni yapay zeka laboratuvarının başına getirdi. Bu geleneksel bir ticari anlaşma değil, META'nın rakiplerinin çok gerisinde kaldığını hissettiği bir anda yapılan stratejik bir hamleydi.

Yapay zeka sektörünü kasıp kavuran yoğun satın alma dalgası, sadece geçici soru işaretlerine değil aynı zamanda dijital çağda inovasyonun geleceği ve rekabetin doğasının özüne dokunan derin zorlukları da ortaya koyuyor. Startup şirketlerinin değişimin kıvılcımı ve yaratıcılığın itici gücü olması gerekirken, bu satın alma telaşı onları devlerin cephaneliğine eklenen varlıklara dönüştürme tehdidini beraberinde getiriyor. Bu da onların deneme özgürlüğünü kısıtlayabilir ve girişimcilik ruhunu boğabilir.

Peki, bu gelecek vaat eden küçük şirketler, büyük şirketlerin ticari çıkarlarınca yönlendirilen ve serbest araştırma ve geliştirme tutkusundan uzaklaşan ‘iç laboratuvarlar’ haline mi dönüşecek? Dahası, bu satın almalar teknoloji tekeli gibi ciddi bir tehlike oluşturuyor. Yapay zeka geliştirme alanındaki muazzam yetenekler – ham verilerden karmaşık algoritmalara kadar – az sayıda şirketin elinde yoğunlaştığında, çeşitlilikten yoksun ve yeni oyuncuların pazara giriş fırsatlarını kısıtlayan kapalı bir teknoloji ekosistemi yaratma riskiyle karşı karşıya kalırız.

Bu tekel, adil rekabeti tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda tüm küresel ekonomiyi yeniden şekillendirerek, sınırlı sayıda şirketin kararlarına ve gündemlerine bağımlı hale getirebilir. Bu durum, hayatımızın çeşitli yönleri için artık temel hale gelen bu teknolojilere erişim, adalet ve şeffaflık konusunda ciddi endişelere yol açıyor.

Yapay zeka devriminin gizli gücü Scale AI

Scale AI artık veri sektöründe sadece bir girişim şirketi değil, yapay zeka modellerini eğitmek için küresel sistemin dayandığı hayati altyapı sütunlarından biri haline geldi. ChatGPT, Llama ve Gemini gibi gelişmiş modeller güçlü algoritmalara dayanıyor olsa da bunların gerçek gücü yüksek kaliteli sınıflandırılmış verilerden kaynaklanıyor. Bu veriler şu an sadece bir avuç şirketin tekelinde olan dar bir pazar oluşturuyor ve Scale AI bu pazarda başı çekiyor.

Scale AI'nın önemi, salt ticari işlemlerin ötesinde. Öyle ki Şirketin kurucusu Alexander Wang, 2023 yılında Utah eyaletinde ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri ve yapay zeka sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getiren kapalı bir etkinlik düzenledi.

Şirket, Kenya'dan Filipinler'e ve Venezuela'ya kadar uzanan küresel bir yüklenici ağına sahip. Bu ağ, verileri son derece hassas bir şekilde manuel olarak sınıflandırıyor. Çalışmaları, resimlerdeki nesneleri ayırt etmekten, videoların içeriğini boşaltmaya, metinleri ve form cevaplarını insan beslemeli güçlendirilmiş öğrenme teknolojisi çerçevesinde değerlendirmeye kadar çeşitlilik gösteriyor. ChatGPT'ye insan gibi anlama yeteneği kazandıran bu teknoloji, onu kullanıcılar için daha akıcı hale getirdi. Scale AI'yı değerli kılan da bu. Scale AI sadece bir veri sağlayıcı değil, aynı zamanda internetten kopyalanamayacak, hassas bir şekilde eğitilmiş içerik üretmek için bir operasyonel yapıdır.

Scale AI, manuel olarak yapılan sınıflandırmanın yanı sıra model test araçları, endüstriyel veri üretimi ve hassas kalite kontrol mekanizmaları içeren entegre bir sistem sunar. Bu da onu OpenAI, Google, Microsoft, Amazon ve hatta xAI gibi yapay zeka devlerinin başlıca ortağı haline getirdi. Business Insider’ın şirket içinden sızan bilgilere göre Google'ın tek başına Scale AI'nın yıllık gelirinin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu ve sadece bir yılda 150 milyon dolarlık bir bütçeyle yapay zeka alanında 38'den fazla aktif proje yürüttüğünü aktarması da bunun bir kanıtı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Scale AI'nın önemi, salt ticari işlemlerin ötesinde. Öyle ki Şirketin kurucusu Alexander Wang, 2023 yılında Utah eyaletinde ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri ve yapay zeka sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getiren kapalı bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte, yapay zeka güvenliği ve Çin ile teknoloji yarışı konuları ele alındı. Bu dönüşüm şirketin stratejik konumunun güçlendiğini yansıtıyor. Şirket, artık teknolojik inovasyon ile Washington'daki güvenlik yetkilileri arasında bir köprü görevi görüyor.

META'nın merkezinde farklı vizyonlar

Tüm bunlar çerçevesinde META'nın Scale AI'ya yaptığı 14,3 milyar dolarlık yatırım sadece ticari bir anlaşma değil, şirket içindeki güç yapısında köklü bir dönüşümdü. Zuckerberg sadece bir veri şirketi satın almadı, aynı zamanda teknik altyapı, küresel bir insan ağı ve Washington'daki karar alma çevrelerinde doğrudan etkili olan entegre bir yapay zeka işletim sistemi de elde etti. Bu anlamda Scale AI, bir startup şirketi olmanın ötesine geçerek, META'nın son yıllarda yaşadığı zayıflıkları telafi eden stratejik bir varlık haline geldi.

fgthy
Scale AI CEO'su Alexander Wang, ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Alt Komitesi'nde siber güvenlik, bilgi teknolojisi ve inovasyon konularında ifade verdi (Reuters)

Ancak bu anlaşmanın arkasında, sadece bir teknoloji projesinin yönetilmesinden daha derin bir çatışma yatıyor. Scale AI'nın genç kurucusu ve bugün META'nın yapay zeka projesinin başındaki isim olan Alexander Wang ile şirketin baş bilim adamı ve Turing Ödülü (bilgisayar bilimlerinde en prestijli ödül) sahibi Yann LeCun arasındaki çatışma, sadece iki nesil arasındaki rekabeti değil, iki farklı vizyonun çarpışmasını da yansıtıyor.

Modern sinir ağları (makine öğrenimi) modellerinin akademik babası olan Le, büyük dil modellerine karşı ihtiyatlı bir tutum sergiliyor ve bunları üstün zekaya ulaşmak için güvenilir bir yol olarak görmüyor. Bilgiyi uzun süre boyunca araştırmayı, bilimsel olarak doğrulamayı ve temel teoriler üzerine inşa etmeyi tercih ediyor. Wang ise Silikon Vadisi'ndeki yeni nesil yapay zeka öncülerini temsil ediyor. Pratik, hızlı ve genişlemeye hevesli bir nesil, piyasayı ve saha sonuçlarını değerlendirme kriteri olarak görüyor.

Metotlar arasındaki bu farklılık, Zuckerberg’i muhafazakar bir araştırma vizyonundan, hazır yetenekleri satın almaya ve sermayeyi bir hakimiyet aracı olarak kullanmaya dayanan saldırgan bir yaklaşıma geçmek arasında seçim yapmak zorunda bıraktı. Bu yüzden Zuckerberg, en önde gelen isimleri şirketine çekmek için 100 milyon dolara varan astronomik mali teklifler sunan ve onun her zaman şiddetle karşı çıktığı, gerçek bilimsel yolu bozduğunu düşündüğü bir strateji olan ‘Zuck Bucks’ olarak bilinen programı başlattı.

Apple ve Google arasındaki ortaklık anlaşması, Google arama motorunu Safari tarayıcısında varsayılan seçenek haline getirerek ek bir endişe kaynağı oldu.

Zuckerberg sadece araçlara veya verilere yönelmedi, aynı zmanda META içinde tamamen farklı bir yaklaşımı temsil eden birini seçti. Alexander Wang, pratik geçmişi ve akademik çevrelerin dışında kalan yetenekleri çekme becerisiyle, daha kararlı ve daha az tartışmalı yeni bir yönetim ruhu getirdi.

Wang, bugün META'da yapay zeka projesini yöneticisi konumunda. Bu proje Zuckerberg'in de odak noktası haline geldi. Bayan ise sembolik olarak baş bilim insanı pozisyonunda kalmaya devam ediyor, ancak karar alma çevrelerindeki etkisi giderek azalıyor. Şimdi sorulması gereken soru şu: Bu kadar farklı iki kanat, şirketi tek bir hedefe doğru uçurabilir mi? Yoksa bu entelektüel ve organizasyonel uçurum, META'nın yapay zeka yarışında liderlik hayallerini tehdit eden bir beka krizine dönüşür mü?

Apple alternatif arayışında

Apple da sektördeki bu yapay zeka yarışından çok uzak değil, ancak bu yarışta farklı, belki de nispeten daha zayıf bir konumda yer alıyor. Her zaman ‘geç ama mükemmel’ stratejisiyle övünen şirket, şimdi birikmiş birçok zorlukla karşı karşıya kaldığı için adımlarını hızlandırmak zorunda kalıyor. Apple’ın sesli asistanı Siri, rekabete ayak uyduramama durumunun sembolü haline geldi, çünkü ChatGPT ve Gemini gibi uygulamaların sunduğu akıllı ve sorunsuz etkileşim düzeyinden halen uzak kalıyor. Geliştiricilerin katıldığı bir konferansta Apple Intelligence hakkında yapılan son duyuru, yeni özelliklerin sınırlı ve rakiplerin kaydettiği niteliksel sıçramalara kıyasla geç kalmış olması nedeniyle birçok kişinin beklentilerini boşa çıkardı.

Bu çıkmazın ortasında, Apple ve Google arasındaki ortaklık anlaşması, Safari tarayıcısında Google arama motorunu varsayılan seçenek haline getiren ve Apple'a yıllık 18-20 milyar dolar gelir sağlayan anlaşma, ABD Adalet Bakanlığı'nın tekelcilik soruşturması nedeniyle çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Apple bu bağlantıyı koparmak zorunda kalırsa, sadece teknik olarak hızlı ve etkili bir alternatif değil, aynı zamanda kapalı sistemine ve kullanıcılarının beklentilerine uygun entegre bir arama deneyimi sunabilen bir alternatif bulması gerekecek.

İşte burada Perplexity AI devreye giriyor. Akıllı arama alanında yükselen bir startup olan şirket, bilgi özetleme, kaynakları birbirine bağlama ve gelişmiş dil modelleriyle desteklenen doğru ve hızlı cevaplar sunma gibi özelliklere sahip platformunda bir arama motorundan daha fazlasını sunuyor. Bu özellikler, başta yeni sesli asistan sürümünün sürekli ertelenmesi nedeniyle, Siri'nin bariz eksikliklerini telafi etmek için ideal bir çözüm sunuyor. Bu durum, sadece teknik bir aksaklık olarak değil, Apple'ın kendi bünyesinde modern bir yapay zeka arayüzü geliştirme kabiliyetindeki yapısal bir krizin göstergesi olarak da yorumlanabilir.

8o90p*
Perplexity şirketinin logosunun yanı sıra klavye ve robot kolları (Reuters)

Apple, ideal anı beklemenin artık bir seçenek olmadığının farkında. Bu yüzden Perplexity ile yapılan görüşmeler, hazır bir ürün, deneyimli bir mühendislik ekibi ve Google ile olan ortaklığını kaybetmesi durumunda alternatif bir senaryo sunan bir satın alma yoluyla bu boşluğu doldurma girişimi olarak görünüyor. META radikal bir dönüşüm yoluna girip yapay zeka altyapısını satın alırken, Apple gecikmenin ona düşündüğünden daha pahalıya mal olmaması umuduyla kısa vadeli satın alma mantığıyla hareket ediyor.

Microsoft ve OpenAI ortaklığı liderliği yarattı

Tüm bu hareketlerin son derece önemli stratejik gelişmeler olduğu şüphe götürmez, ancak bunların en önemlisi ve belki de en etkili olanı, yazılım devi Microsoft ile OpenAI şirketi arasındaki yakın ilişki. Bu ittifak, sadece finansal bir yatırım veya teknik bir ortaklık değil, büyük şirketler ile yapay zeka laboratuvarları arasındaki çıkarların bütünleşmesinin yeni bir modelini temsil ediyor.

Bir yandan, Microsoft Azure platformu aracılığıyla devasa bir bulut altyapısı sunarken bir yandan da OpenAI'nin (başta GPT olmak üzere) devasa dil modellerini bir startup şirketinin tek başına sahip olması zor olan verimlilik ve hesaplama kapasiteleriyle eğitmesini mümkün kıldı. Ayrıca, birçok bağımsız araştırma laboratuvarının karşılaştığı operasyonel engelleri, özellikle kaynak yönetimi ve dağıtım ölçeğini genişletme konusunda aşmasına yardımcı oldu.

Para yetenek satın alabilir, ancak vizyon satın alamaz.

Öte yandan Microsoft en gelişmiş yapay zeka teknolojilerine erken erişimden yararlanarak ChatGPT'nin yeteneklerini Bing arama motoru, Office platformu ve Microsoft 365 hizmeti gibi ürünlerine entegre etti. Bu hamle Microsoft’a kurumsal ve ofis uygulamaları pazarında büyük bir rekabet avantajı sağladı.

Bu ittifak, her iki tarafa da çifte avantaj sağladı. Öyle ki OpenAI, dil modellerini geliştirmek için lojistik ve finansal destek elde ederken, Microsoft her şeyi sıfırdan inşa etmek zorunda kalmadan yeni teknoloji sahnesinde lider konuma yükseldi. Fakat bir yandan da bu model araştırmaların bağımsızlığı ve bilimsel inovasyonun tamamen ticari çerçevelere kayma olasılığı konusunda soru işaretleri uyandırdı. Bunun yanında bu ortaklığın yapay zeka yarışında önemli bir dönüm noktası olduğu ve inovasyon laboratuvarları ile büyük pazar şirketleri arasındaki ilişkinin özelliklerini yeniden şekillendirdiği konusunda hiçbir şüphe yok.

Tekelleşmenin getirdiği tehlikeler

Bu kıyasıya gelecek yarışında, en büyük isimler için bile hayatta kalmak artık garanti değil. Teknoloji devleri, muazzam kaynaklarına rağmen, yapay zeka çağının getirdiği köklü dönüşümlere ayak uyduramazlarsa gerileme, hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar. Yapay zeka artık sadece algoritmalarda değil, verileri yönetme, sınıflandırma, temizleme ve yönlendirme becerisinde de var. Çünkü herhangi bir akıllı dil modelinin gerçek temelini bunlar oluşturuyor.

Dolayısıyla veri işleme sanatını ustaca kullanan startup şirketler değerli hedefler haline geldi. Büyük şirketler, sanki yeni nesil inovasyonun eğitim merkezleriymiş gibi bu şirketleri satın almak için birbirleriyle yarışıyor. Ancak bu olgu risksiz değil. Rekabetin yaratıcılığın önünü açması gerekirken, bilginin tekelleşmesi, sektörde yeni oyuncuların kendilerini gösterme fırsatlarının kısıtlanması ve teknolojiye erişimde şeffaflık ve adaleti gözetmeyen kapalı ticari modellerin dayatılmasıyla art arda gelen satın almalar bunun tam tersine yol açabilir.

Para yeteneği satın alabilir, ancak vizyonu satın alamaz. Ahlaki değerleri gözeten ve yapay zekanın adil ve güvenli kullanımını garanti eden net bir strateji olmadan, bu yatırımlar bir başarıdan ziyade bir yük haline gelir. Bugün yaşananlar, teknolojinin ruhu ve geleceğin anahtarlarının kimde olacağı konusunda verilen bir mücadeledir. Bu anahtarlar her şeyi kontrol eden azınlığın elinde mi olacak, yoksa dünyayı ortak ilerlemeye iten açık bir sistemde mi olacak?