ABD, Rusya’yı ‘Suriye bataklığının’ maliyetini artırmakla tehdit ediyor

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Rumeylan bölgesindeki bir ABD devriyesi. (AFP)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Rumeylan bölgesindeki bir ABD devriyesi. (AFP)
TT

ABD, Rusya’yı ‘Suriye bataklığının’ maliyetini artırmakla tehdit ediyor

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Rumeylan bölgesindeki bir ABD devriyesi. (AFP)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Rumeylan bölgesindeki bir ABD devriyesi. (AFP)

ABD’li yetkililerin açıktan veya gizli olarak Rusya tarafına ilettiği mesaj şu: Ya Suriye rejiminin 6 şartının (4’ü 2011 öncesiyle ilgili) gereği olarak ülke içinde ve jeo-siyaset meselelerinde ‘tutum değişikliğini’ güvence altına alacak bir çözüme yanaşırsın ya da Suriye bataklığının sana olan maliyeti artar. ABD’li yetkililer Moskova’ya ikinci seçeneği sunarken, ABD’nin Irak deneyimini ve Sovyetler Birliği’nin 1979’daki Afganistan Savaşı tecrübesini de hatırlatıyorlar.

6 şart
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve yardımcısı Joel Rayburn, 2018’in başlarında Başkan Donald Trump’a ‘Suriye hükümetiyle normalleşme’ adımlarının atılabilmesi için 6 maddelik bir liste sundu. Bu liste Trump’ın onayıyla kabul edildi.
Jeffrey ve yardımcısının sunduğu 6 şart şöyleydi:
1- Terörizme verilen desteğin sonlandırılması
2- İran ve milisleriyle askeri ilişkilerin kesilmesi
3- Komşu ülkelere yönelik düşmanca eylemlere son verilmesi
4- Kitlesel imha silahları ve kimyasal silah programından, denetlemeye izin verecek şekilde vazgeçilmesi
5- Suriye hükümetinin, göçmen ve mültecilere gönüllük esası üzerine dönüşlerine izin vermesi. Yani BMGK’nın 2254 sayılı kararının hayata geçirilmesi
6- Savaş suçlularının yargılanması
Jeffrey’in yardımcısı Joel Rayburn önceki gün katıldığı bir panelde, ilk 4 maddenin 2011 protestoları öncesine dönüş talebini ifade ettiğini söyledi.
Rayburn, “Bu talep her Suriye hükümeti için geçerlidir. Kişiler gelip geçicidir. Her Suriye hükümeti bu şartlara uymalıdır. Çünkü bunlar ABD ulusal güvenliğine zarar veriyor” dedi.
Jeffrey de geçen ay yaptığı bir konuşma sırasında, “Suriye rejimi gibi kendi bölgesine ve ABD’nin dünyanın olması gereken şekliyle ilgili fikrine bundan daha büyük bir tehdit oluşturan başka bir rejim görmedim” demişti.
Söz konusu 6 şart aynı zamanda ABD Kongresi’nin geçen ay kabul ettiği ve haziran ortasında hayata geçirilen Ceaser Yasası’nın da temel çerçevesini oluşturuyor.

Baskı araçları
ABD, söz konusu 6 şartın gerçekleşmesini sağlamak için elinde bazı baskı kartları bulunduruyor. Bunları şöyle sıralamak mümkün:
1- Suriye’nin kuzeydoğusundaki ABD askeri varlığı. Suriye’den çekilme kararı sonrasında ABD Başkanı Donald Trump’ı Suriye’nin kuzeydoğusunda ve Tenef Askeri Üssü’nde asker bırakmaya teşvik edenlerin arasında Jeffrey ve yardımcısı Rayburn da bulunuyor.
2- İsrail’in Suriye’deki İran ve rejim mevzilerine yönelik hava saldırıları için lojistik ve istihbarat desteğinin sağlanması.
3- Şam ile diplomatik normalleşmeyi engellemek ve ekonomik yaptırımların devamı için Avrupa Birliği’ne baskı uygulanması.
4- Arap ülkelerinin Şam’ı yeniden Arap Birliği’ne dahil etmesinin engellenmesi. Bu kapsamda Arap ülkeleri ile Şam arasında siyasi ve diplomatik ilişkilerin yeniden aktif hale gelmesinin önüne geçmek.
5- Ankara’nın Suriye hükümet güçlerinin ülkenin kuzeybatısına geçişini engelleme yolunda gösterdiği çabaların desteklenmesi ve İdlib ateşkesinin ülke geneline yayılmasını sağlama yolunda çalışmaların yapılması.
6- BMGK’da Arap ve Avrupa ülkeleriyle birlikte kimyasal silah, insan hakları ihlalleri ve yargılama ajandası (BMGK bu amaçla önümüzdeki günlerde bir oturum düzenleyecek) gibi konulara karşı siyasi eşgüdüm içinde hareket edilmesi.
7- BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Anayasa reformu ve 2254 sayılı kararın uygulanması noktasında gösterdiği çabaların desteklenmesi.
8- ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlarının artırılması. Yaptırımların sonuncusu haziran ortasında hayata geçirilen Ceaser Yasası oldu.

Ceaser Yasası’nın içerdiği mesajlar
ABD’li yetkililer Ceaser Yasası’nın 4 mesaj içerdiğini belirtiyorlar. Bu mesajları şöyle sıralıyorlar:
1-Yasa ABD Kongresi’nde oybirliğiyle kabul edildi. Bu da ABD’deki siyasi tarafların izlenen Suriye politikası üzerinde hemfikir olduklarını gösteriyor.
Rayburn, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Esed ve müttefiklerine baskı uygulamak, Washington’da ihtilaflı bir mesele değildir. Bunun üzerinden görüş birliği bulunuyor. ABD’de kasım ayında düzenlenecek başkanlık seçimlerinden sonra bir değişiklik olsa bile ABD’nin (Suriye) politikasında bundan sonra olası bir değişiklik hayali kuran ya da teşvik eden herkes için artık bu bir hayal oldu.”
2- Rayburn’ün deyişiyle Suriye rejimi ‘askeri zafer yanılsaması’ içinde:
“Rejim, destekçilerine şöyle diyordu; ‘Benimle birlikte çarpışın, benimle birlikte savaşın. Askeri olarak sahada kontrolü sağladığımızda paralar akacak ve hepsinden faydalanacağız’. Halihazırda bu gerçek değil. Tünelin sonunda ışık yok ve durum eski haline dönmeyecek.”
3- Yasa üzerinden bölge ülkelerine mesaj verilmesi. Bu mesajlardan biri de ‘eğer Suriye’de rejim bölgesinde yatırım kararı alırsanız siz de yaptırımlarla muhatap olur ve ABD’nin mali sisteminden mahrum kalırsınız’ şeklinde. Rayburn “Gerçekten de rejim halihazırda ister yeniden imar isterse başka alanlarda olsun, dışarıdan gelecek her türlü yatırımdan mahrum kalmış durumda” diye konuştu. Washington, Suriye’nin kuzeydoğusu ve kuzeybatısını ise bu yaptırımların dışında tuttu. Rayburn “Suriye’nin kuzeydoğusu ve kuzeybatısında yatırımları teşvik ediyoruz ve rejim bölgelerinde yatırım yapanları cezalandırıyoruz” dedi. Batılı bir diplomat konuya ilişkin açıklamasında “ABD’li yetkililer Arap ve bölgedeki dost ülkelerle yaptığı temaslarda açık konuştu: Hiç kimse istisna edilmeyecek” ifadelerini kullandı.
4- Askeri yöntemden caydırmak.
Rayburn konuya dair şunları söyledi:
“Adalet ve yargılama sürecinin genelde yavaş hareket ettiği doğrudur. Fakat bizim mesajımız şudur: Asla unutmayacağız. Şu an (rejim) destekçilerin zihninde şu olacak ‘hesap er ya da geç gelecek’. Bu hesaplarını değiştirmelidirler.”

Suriye bataklığı
ABD’li yetkililer söz konusu baskı araçlarının uzun vadede Rusya’nın düşüncelerini etkileyeceği görüşünde. Bu nedenle de Ceaser Yasası kapsamında yaptırımları sürdürmeyi düşünüyorlar. Hatta söz konusu yetkililer, ‘Suriye bataklığının’ maliyetini artırmak için yüzlerce rejim destekçisinin kara listeye alarak önümüzdeki yazı ‘Ceaser Yazı’na çevirmeye çalışıyorlar.
Jeffrey, açıklamasında “Rusya’nın Suriye’deki sorunları için siyasi bir çıkışı bulunmuyor. Misyonumuz, BM ve ona verdiğimiz destek üzerinden çözüm sunmaktır. Ancak bu, Esad ve İranlılara mesafeli olmalarını gerektiriyor” dedi.
Jeffrey’in Yardımcısı Rayburn ise Rusya’nın Şam’ı etkileyebileceği görüşünde. Rayburn, söz konusu baskı unsurlarının Moskova’yı yukarıda bahsedilen 6 şart üzerinde ciddi müzakerelerde bulunmaya zorlayacağına aksi takdirde Rusya’nın önünde sadece ‘Suriye bataklığında boğulma’ seçeneği kalacağına dikkat çekti.
Jeffrey daha önce birçok panel ve konferansta yaptığı konuşmalarda, yaklaşık iki yıl önce “Suriye’yi Rusya’nın bataklığına” dönüştürme görevi devraldığını açık bir şekilde ifade etti.

Jeffrey geçen ay yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Zekice olduğunu düşündüğümüz politikanın peşinde çabalıyoruz. Bu politika da belirli bir hedef için ABD askeri varlığının (Suriye’de) kalmasıdır. Bu hedef ise Türkiye ve İsrail’in çeşitli yollarla düzenledikleri askeri operasyonları desteklemenin yanı sıra DEAŞ örgütünün peşine düşmektir. Askeri varlığımız az olmasına rağmen bu, dengenin sağlanması adına önemlidir. Dolayısıyla Kongre’yi, Amerikan halkını ve Başkan’ı bu güçlerin kalmaya devam etmesi için teşvik ediyoruz. Fakat bu durum Afganistan veya Viyetnam’da (ABD’nin) yaşananlara benzemiyor. Zira bunlar bataklık değildi. Benim görevim ise onu (Suriye’yi) Ruslar için bataklığa dönüştürmektir.”

Rayburn ise açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Rusya, Suriye’ye askeri müdahalede bulunduğunda, 5 yıl sonra bu sonuca ulaşacağını beklemiyordum. Jeffrey’in de dediği gibi, bizim işimiz Rusya ve Suriye rejimi için bir bataklık oluşturmaktır. Durum bizzat bataklıktır. Orduda olduğumda Irak tecrübesini yaşadım. Eğer beş yıl boyunca bir şey yaptıysan ve aynı sonucu aldıysan, kendine şunları sormalısın: Beş yıl daha aynı şeyi yapmaya devam edecek miyim? Bu durumun 10 yıl daha devam etmeyeceğinin garantisi var mı? Ruslar 2020'de olduğu gibi 2025'te de Suriye'de olmak istiyor mu? Sonunda bu tünelin bir ışık olmayan bir ekonomik maliyet ve askeri müdahaledir. Şam yönetimi 2016’nın sonlarında Halep’in doğusunu geri aldığında rejim ve müttefikleri savaşın bittiğini ve askeri zaferin meyvelerini toplamanın zamanının geldiğini söylediler. Bana göre bunun doğru olmadığı açıktı. Çatışmanın sebepleri siyasidir ve çözümü de siyasetten geçer. Köklü siyasi çözüm askeri yolla sağlanamaz. Bu gerçekleşmediği takdirde savaş sonsuza kadar sürer. Savaşın kendiliğinden biteceğini söyleyen bir doğa kanunu yok. Afganistan örneğine bakın... 70’li yılların sonlarında başladı ve halen devam ediyor.”



Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
TT

Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)

Libya’nın başkenti Trablus’ta, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) himayesinde yürütülen ‘yapılandırılmış diyalog’ sürecinin ikinci gün çalışmaları dün başladı. Oturumların bir bölümü güvenlik ve yönetim dosyalarına ayrıldı. Görüşmeler, 2011’den bu yana ülkede süren güvenlik kaosu ve siyasi bölünmüşlük ortamında yapılırken, Tobruk kentinde bir sufi zaviyesine yönelik saldırı ve türbede defnedilmiş bir şeyhin naaşının çalınmasının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla da eş zamanlı olarak gerçekleşti.

UNSMIL, Trablus’taki yapılandırılmış diyalogun üst üste ikinci gününde, yönetişim ve güvenlik başlıklarından sorumlu ekipler için eş zamanlı iki sabah oturumu düzenlendiğini açıkladı. Ekonomi, ulusal uzlaşı ve insan hakları ekiplerinin ise iki ayrı oturum daha yapması öngörülüyor.

Bu başlıklara ilişkin tartışmaların gündemi, özellikle de güvenlik dosyası, henüz netlik kazanmadı. Pazar günü başlayan yapılandırılmış diyalog, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh’in dört ay önce BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu siyasi çözüm yol haritasındaki ana süreçlerden biri olarak değerlendiriliyor.

sdfrgt
Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısından (UNSMIL)

BM himayesinde düzenlenen diyalog, Libyalı siyasetçiler arasında faydasına ilişkin süregelen tartışmaların gölgesinde yapılıyor. Daha önce Siyasi Diyalog Forumu üyesi olan Fadıl el-Emini, sürecin ülkenin geleceği açısından kritik bir eşik olduğunu belirterek, tüm Libyalı kurum ve liderlerin tereddüt etmeden sorumluluk üstlenmesi ve bu dönüm noktasının başarıya ulaşmasına samimiyetle katkı sunması gerektiğini ifade etti.

Buna karşılık Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Ali et-Tikbali ise ‘muhalif seslerin dışlanmasının’ diyaloğu içeriğinden arındırdığını ve süreci Libya’daki siyasi gerçekliği yansıtmayan biçimsel bir girişime dönüştürdüğünü savundu.

Bu gelişmeler, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde Zaviye el-Arusiye’ye yönelik bir saldırının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla eş zamanlı yaşandı. Kimliği belirsiz kişiler, zaviyeye bağlı mescidi ateşe verdi, Şeyh Muhammed el-Kindi’nin türbesini açarak naaşını çaldı.

Söz konusu olay, Şubat 2011’de başlayan devrimden bu yana tekrarlanan türbe ve mezarlara yönelik saldırılar dosyasını yeniden gündeme taşıdı.

Sosyal medyada yayımlanan bir videoda, Zaviye el-Arusiye mensupları, saldırıdan ismini vermedikleri ve DEAŞ’a yakın aşırı bir ideolojiyi benimseyen bir grubu sorumlu tuttuklarını açıkladı. Açıklamada, Tobruk’taki güvenlik birimleri ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi ise olayı, 14 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirttiği ve Ehl-i Beyt, sahabe ve evliyaya ait kabirlerin açılmasını, cami ve zaviyelerin yakılıp yıkılmasını, ölülerin kemiklerine yönelik saldırıları ve bunların bilinmeyen yerlere gömülmesini kapsayan ‘uğursuz bir kampanyanın’ parçası olarak niteledi.

Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında Zliten kentinde, Kur’an-ı Kerim ezberi yapılan bir zaviyeyi de barındıran önemli dini yapılardan biri olan Miftah es-Sıfrani türbesi bombalanmış, saldırı sonucunda türbe tamamen yıkılmış, ancak can kaybı yaşanmamıştı.

5th
Tobruk'ta bir Sufi şeyhinin medfun olduğu zaviyenin mescidinde vandalizm izleri (Facebook)

Doğu Libya’daki yetkililerin sessizliği sürerken, Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi, yaşananların sorumluluğunun yetkililere ait olduğunu belirterek, farklı kentlerdeki zaviye ve türbelerin sorumlularını ‘acil önlemler almaya’ çağırdı. Konsey, olayı mezar soygunculuğu olgusunun geri dönüşüne işaret eden bir ‘alarm zili’ olarak nitelendirdi.

Şeyh Ahmed Muhammed İmran el-Kindi, 1917 yılında Zliten kentinde doğdu. Tobruk’ta yaşamış önde gelen mutasavvıflardan biri olan el-Kindi, buradaki Zaviye el-Arusiye’nin yenilenmesine katkı sundu ve 2007 yılında hayatını kaybetti.

Siyasi aktivist Usame eş-Şuhumi ise saldırının zamanlamasına dikkat çekerek, olayın kentin belediye seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde, sabah namazı öncesinde gerçekleştirilmesi ve mezarın açılmasının ardından dini miras eserleri barındıran bir kütüphanenin yakılmasının, bunun rastlantısal değil organize bir eylem olduğuna işaret ettiğini söyledi. Şuhumi, yaşananların ‘dini sembolizme olduğu kadar ilme ve bilgiye yönelik çifte bir düşmanlığı yansıttığını’ ifade etti.

Şuhumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, hedef alınan zaviyenin herhangi bir kışkırtıcı ya da siyasi faaliyette bulunmadığını, nefret ya da tekfir söylemi benimsemediğini, aksine zikir ve Kur’an eğitimi verilen bir mekân olduğunu ve ziyaretçilerinin barışçıl, sade vatandaşlar olduğunu dile getirdi.

Öte yandan güvenlik alanında da gelişmeler yaşandı. Cenzur’da Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun binasına RPG’lerle düzenlenen saldırı maddi hasara yol açtı ancak can kaybı yaşanmadı. Kurum, olayı ‘kendilerini sindirmeye ve reform sürecini baltalamaya yönelik bir girişim’ olarak niteleyerek acil soruşturma ve binalarının korunmasını talep etti. Saldırı, resmi makamlar ve insan hakları çevreleri tarafından kınanırken, faillerin takibine yönelik taahhütler de yinelendi.

Bu çerçevede, merkezi Bingazi’de bulunan Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH), 2013 yılında verilen uluslararası tahkim kararıyla bağlantılı Kuveytli el-Harafi şirketi dosyasıyla ilgili olarak acil bir dizi hukuki ve yargısal işlem başlattığını duyurdu.

Hükümetten yapılan açıklamada, 2006 yılında imzalanan yatırım sözleşmesinin feshi için dava açılmasının yanı sıra, tahkim sürecinde devlet güvenliğini ve kamu maliyesini ilgilendiren, dolandırıcılık ve danışıklılık boyutuna varan ağır ihlaller ile usul hatalarını ortaya koyan yeni belgelere dayanarak tahkim kararına itiraz edilmesinin de bu kapsamda yer aldığı belirtildi.

Açıklamada, ulusal egemenliğin ve kamu malının korunması konusundaki kararlılık vurgulanırken, dün Bingazi Kuzey Mahkemesi’nin ihtiyati ve acele işler dairesi tarafından verilen ve ulusal yargı nezdindeki dava sonuçlanana kadar tahkim kararına ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasını öngören kararın ardından, iç ve dış bağlantılı tüm sorumluların takibinin sürdürüleceği ifade edildi.

Söz konusu dava, 2006 yılında Libya Turizm Kurumu ile el-Harafi şirketi arasında, Tacura’da bir turizm projesinin hayata geçirilmesi amacıyla imzalanan yatırım sözleşmesine dayanıyor. Libya makamlarının 2010 yılında sözleşmeyi iptal etmesi üzerine şirket uluslararası tahkime başvurmuş, 2013 yılında Kahire’de verilen tahkim kararıyla Libya’nın yaklaşık 937 milyon dolar tutarında, doğrudan zararlar, yoksun kalınan kârlar ve faizleri kapsayan bir tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Bunun ardından, kararın uygulanması ve geçersizliği konusunda Mısır ve Avrupa’daki mahkemeler nezdinde uzun süren hukuki mücadeleler yaşanmış, taraflar karşılıklı olarak hukuki ihlallerin bulunduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.


Lübnan Genelkurmay Başkanı: Ordunun temel amacı istikrarı sağlamaktır

Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)
Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)
TT

Lübnan Genelkurmay Başkanı: Ordunun temel amacı istikrarı sağlamaktır

Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)
Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)

Lübnan Genelkurmay Başkanlığı tarafından dün, Güney Litani bölgesinde ordunun planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler için düzenlenen saha gezisi sırasında, Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, ordunun temel amacının istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre General Heykel, ‘ordunun birincil hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu, ancak İsrail'in Lübnan topraklarını işgalinin devam ettiğini ve saldırıların sürdüğünü’ belirtti.

General Heykel, ‘gezinin amacının, ordunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararı ve ateşkes anlaşmasını uygulamaya ve sınırlı imkanlarına rağmen kendisine verilen görevleri yerine getirmeye kararlı olduğunu teyit etmesi olduğunu’ belirtti.

Katılımcıları bizzat karşılayarak, ‘Lübnan’a gösterdikleri ilgi nedeniyle temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelere minnettarlığını’ dile getiren General Heykel, ‘halkın, Lübnan toplumunun tüm bileşenleri gibi orduya güvendiğini’ belirtti.

Gezi sırasında, ordunun Lübnan’ın çeşitli bölgelerindeki görevleri, Güney Litani bölgesindeki genel durum ve BM Lübnan Geçici Gücü (UNIFIL) ile iş birliği ilişkilerinin yanı sıra Düşmanlıkların Durdurulması Anlaşması İzleme Komitesi (Mekanizma) ile koordineli olarak ordunun bu bölgedeki planının ilk aşamasının uygulanması hakkında da bilgi verildi.