Çin’in ABD’yi endişelendiren yeni hamlesi: İran’da askeri üs

Hamaney, 2015 yılında Tahran’ı ziyaret eden Çin lideri ile bir araya geldi. (Sosyal Medya Organları)
Hamaney, 2015 yılında Tahran’ı ziyaret eden Çin lideri ile bir araya geldi. (Sosyal Medya Organları)
TT

Çin’in ABD’yi endişelendiren yeni hamlesi: İran’da askeri üs

Hamaney, 2015 yılında Tahran’ı ziyaret eden Çin lideri ile bir araya geldi. (Sosyal Medya Organları)
Hamaney, 2015 yılında Tahran’ı ziyaret eden Çin lideri ile bir araya geldi. (Sosyal Medya Organları)

Tarık eş-Şami
ABD, yarım asır boyunca Körfez’deki uluslararası suların kontrolünü başka herhangi bir süper güç olmadan elinde bulundurdu. Ancak bu durum artık değişmeye başladı gibi görünüyor. Öyle ki Çin, Güney Çin Denizi’ndeki askeri gücünü artırırken yıllar önce ABD’ye meydan okumak ve Körfez’de bir başka stratejik nokta üzerinde askeri nüfuzunu vurgulamak isteyen iddialı bir görüntüyle Bab-ul Mendeb’e yöneldi. Nihayetinde durum, Washington’ın endişelenmesine yol açarken bölgedeki hesaplarını ve stratejilerini gözden geçirmesine de neden olabilir. Peki; gerçekte neler oluyor? ABD bölgedeki yeni rakibini nasıl takip ediyor? Ve doğruluğunun kanıtlanması halinde ABD bu gelişmeyi nasıl değerlendirecek?

Oyalama yılları
 Çin son 10 yılda Ortadoğu’daki nüfuzunu ve ekonomik yayılımını genişletti. Ancak diplomatik açıdan büyük ölçüde tarafsız kaldı ve askeri bir varlığı da bulunmuyordu. Pekin yönetimi diplomatik açıdan İran, İsrail ve bölgedeki diğer ülkelerle dostane ilişkiler yürüttü. Çeşitli vesilelerle tartışmalı gündemler için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarına oy vermekten kaçındı.
Askeri açıdan ise Çin donanmasının İran’ın Bender Abbas limanına yaptığı bazı mevsimsel ziyaretler ile Hint Okyanusu’nun kuzeyinde Rusya ve İran donanmaları ile sınırlı manevralar dışında etkili bir varlığı bulunmuyordu.

Strateji değişiyor
Bununla birlikte Pekin’in askeri olarak varlığını genişletme ısrarı Hong Kong’daki Çin Okyanusu ve Güney Çin Denizi ile sınırlı değildi. Çin liderliği, Cibuti’de Bab-ul Mendeb yakınlarında, aynı ülkedeki ABD üssünün birkaç mil uzağında askeri bir üs kurdu. ABD askeri kaynaklarına göre Çinli pilotlar, bölgedeki ABD pilotlarının frekanslarını ve sinyallerini yakalamaya başladı.
İran’da yayın yapan gazetelere göre Çin, Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2015 yılında Tahran’a yönelik ziyareti sırasında iki tarafın imzaladığı güvenlik ve askeri anlaşmaların ardından İran’da kalıcı bir üs kurmaya çalışıyor. Cinping ziyareti sırasında İran Dini Lideri Ali Hamaney ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir araya geldi. İran Parlamentosu içerisinde, Pekin ile Körfez sularında İran sahillerindeki Kiş Adası’nda 25 yıl boyunca tesisin kiralanmasını içeren bir anlaşmanın imzalandığı söylentileri yayıldı.

ABD beklentisi
Adanın Çin’e kiralanmasıyla ilgili söylentiler şubat ayında başladı. İran’da yayın yapan muhafazakar Tasnim haber ajansı, radikal parlamento üyesi Hasan Nuruzi’nin Ruhani’ye hükümetin ‘Kiş Adası’nın Çinlilere teslim edilmesi müzakerelerinin sebeplerini’ açıklaması için çağrı yaptı. Nuruzi ayrıca adayı teslim etmeyi reddettiğini ve hükümetin Pekin ile olan ilişkilerinin gizliliğini kınadığını vurguladı.
Nuruzi, Tahran’daki İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı yakınlarındaki seçim bölgesinde işçi sınıfı seçmenlerine hitap ederken parlamentonun öfkesi de İran’ın güvenlik ve savunma hesaplarına yöneldi. Pratik açıdan İran parlamentosu orduyu, Savunma Bakanlığı’nı ve rehberi sorgulama yetkisine sahip değil. Bununla birlikte bazı ABD takip merkezleri de Nuruzi’nin açıklamasını ciddiye aldıklarını belirtirken söylentilerin arkasında gerçeklik payı olduğunu ileri sürdü. Söz konusu merkezler ayrıca adadaki Çin tesislerinin arttığına ve ilerleyen dönemde daha da açık hale geleceklerine dikkat çektiler.

Farklı yansımalar
Gözlemciler, Çin'in artan askeri varlığının kesin olarak onaylanması halinde bunun çeşitli sonuçlara yol açacağı görüşünde. Gözlemciler, kuvvetlerini farklı ülkelere konuşlandıran ABD’nin açık avantajlara, eski ve yenilenmiş stratejik çıkarlara sahip bir bölgede başka bir büyük gücün rekabetine alışkın olmadığını aktardı. Çin askeri varlığının, ABD’yi Körfez’deki ve bölgede yer alan uluslararası sulardaki kuvvetlerini güçlendirmeye iteceği belirtildi.
Aynı şekilde Çin’in İran’daki askeri varlığını açık etme riski, Pekin ve Washington arasındaki gerilimi de artıracak, Kovid-19 krizinin ve yankılarının ateşine daha fazla benzin dökecek. Aynı şekilde özellikle de ABD otoritesinin, Çin’in İran’a ekonomik ve askeri desteğini takip etmesi sonrasında olası çatışmalarda yeni bir cephe açacak. Bununla birlikte bu varlık, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran rejimini azami yaptırımlar politikasıyla boyun eğdirme çabalarına açık bir meydan okuma olacak.
Bazı kesimler, doğrulanması halinde bu adımın ABD’yi ‘dünyayı, herkese zarar verebilecek ekonomik kriz döngüsüne sokabilecek’ bir şekilde Çin’e karşı yaptırımlar uygulamaya yöneltebileceği kanaatinde.
Demokrasileri Savunma Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan Cleo Paskal konuya dair şunları söyledi:
“Çin’in sözlerine değil, eylemlerine dikkat etmek önemlidir. Çin, yıllar önce dünyayı biri ABD etkisi altında diğeri Çin etkisi altında olmak üzere iki etki alanına bölme fikrini öne sürdü.”
Paskal ayrıca Washington ve Pekin arasında güven olmadığını, bu nedenle Çin’in niyet ve eylemleriyle mücadele ederken dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

İsrail’in Pekin ile flört hatası
Diğer yandan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nde araştırmacı Michael Rubin, Çin’in bölgedeki artan askeri hırslarının İsrail’in Pekin’le flört etmesini, gelişmiş ve hassas askeri teknolojiler satmasını son derece önemli hale getirdiğini belirtti. Zira bir dönem İsrailli liderler, İran gibi düşmanca bölgesel rejimleri desteklemesini engellemek amacıyla Çin’e hassas askeri teknolojiler satmaya çalışırken diğer taraftan da ABD ile ortaklıklarını güçlendirmek için çabalamıştı.
ABD’li araştırmacı konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“İsrail’in Çin’i teknolojik açıdan destekleme politikası her zaman akılsızcaydı. Şu an ise bu yanılsamayı sonsuza dek bitirmek zorunda. Çin zaten Körfez’de bir üs inşa ederse ve İsrail bunun sonuçlarına odaklanmazsa o zaman ABD’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratların İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünü korumak için süregelen garantileri yeniden gözden geçirme zamanı gelmiş demektir.”

İran’ın inkar bağlamı
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün İran adalarının Çin’e verildiğini ve yabancı güçlerin Çin ile büyük bir iş birliği anlaşmasının bir parçası olmasına izin verildiğini reddetmesine rağmen Batı medyası, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Pekin ziyaretinin, 2016 yılında imzalanan anlaşmaya dayalı olarak 25 yıl boyunca Çin ve İran arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık hakkında bir yol haritası sunmak üzere geliştiğini savundu. Batı medya organlarına göre geçen hafta İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, söz konusu anlaşmanın bazı gizli kısımlarına değindi ve anlaşmayı İran egemenliğinin ihlali olarak niteleyerek kabul etmediğini duyurdu. Bu tavır şüpheleri daha da artırdı.
Analistler, açıklamanın birkaç gün önce Çin’in BM Daimi Temsilcisi’nin BMGK huzurunda yaptığı açıklamayla örtüştüğünü aktardı. Analistlere göre ABD’ye yönelik ‘İran’a karşı yaptırımları durdurma’ çağrısı ve ABD’nin ‘BM’nin İran’a karşı uyguladığı silah ambargosunu’ uzatma baskısına karşı çıkması, Tahran’ın Pekin ve Moskova ile iş birliği karşısında ulaşmak istediği durumun da bir göstergesiydi.

Askeri dengeler değişiyor
‘Oil Prices’ ajansının İran Petrol Bakanlığı’ndaki kaynaklardan alıntı yaptığı haberine göre Çin ekonomik anlaşmaya, ‘Ortadoğu’daki jeopolitik kuvvetlerin mevcut dengesini değiştireceği dolaysıyla büyük küresel sonuçlara yol açabilecek’ yeni bir askeri bileşen dahil etti. Hamaney de geçen hafta mevcut anlaşmayı ‘Devrim Muhafızları’ndaki önemli isimler tarafından önerilen yeni askeri maddeleri ve asli ekonomik anlaşmanın önerdiği İran istihbarat servislerini içerecek şekilde’ genişletmeyi kabul etti.
İnternet sitesinin haberine göre İranlı yetkililer geçen hafta anlaşmanın Rusya’nın da önemli bir rol oynayacağı şekilde İran ve Çin arasında tam bir hava, deniz ve askeri iş birliğini kapsayacağını belirtti. Aktarılana göre gelecek ayın ikinci haftasında İranlı yetkililer ile Çin ve Rus meslektaşları arasında, Çin bombardıman uçaklarının verilmesi koşuluyla, diğer ayrıntılar üzerinde anlaşmaya varılması amacıyla bir toplantı düzenlenmesine karar verildi.

Rusya ve Çin
İran kaynaklarına göre süreç, Hamedan, Bender Abbas, Şabar ve Abdan’daki mevcut havalimanları yakınında bu amaçla inşa edilen çift kullanımlı tesislerin inşasıyla başlayacak. Sukhoi 34 orta menzilli süpersonik uçakların konuşlandırılmasının yanı sıra Tupolev Tu-22M3S türü Çin tarafından modifiye edilmiş Rus yapımı uçaklar da tesisler de yer alacak.
Bu, Moskova’nın bu üsleri ilk kullanımı değil. Rusya, ağustos 2016’da uzun menzilli Tupolev 22 bombardıman uçaklarını ve Sukhoi 34 uçakları vasıtasıyla Suriye’deki hedeflere saldırı düzenlemek için Hamedan Üssü’nü kullanmıştı.
Anlaşmaya göre Çin ve Rusya’nın savaş gemileri de Çabahar, Bender, Buşehr ve Bender Abbas’taki İran’ın ana limanlarında Çinli şirketler tarafından inşa edilen tesisleri kullanabilecek.
‘Oil Prices’ ajansına göre hava ve deniz konuşlanması operasyonlarına, NATO’daki komuta ve kontrol sistemlerini etkisiz hale getirmek amacıyla erken uyarı, sıkışma, destek ve elektronik koruma gibi elektronik savaş alanları da dahil Çin ve Rusya elektronik savaş yeteneklerinin konuşlandırılması da eşlik edecek. Yeni sistemler olası ABD veya İsrail saldırılarına karşı koymak amacıyla gelişmiş Rus S-400 savunma füze ve uçaksavar füzelerini de içerebilir.

Ekonomik faktör
Ajansın aktardığına göre geçen yıl imzalanan anlaşmanın gizli unsurlarından biri de Çin’in İran’daki petrol, gaz ve petrokimya sektörlerini geliştirmek için 280 milyar dolar yatırım yapmasıyla ilgili. Bu miktar gelecek 25 yılın ilk beş senesinde teslim edilecek.
İran’da nakliye ve imalat sektörleri için altyapıyı geliştirmek amacıyla ilk beş yılda 120 milyar dolarlık bir yatırımla iki tarafın mutabakatına tabi olarak her beş yılda bir ek fon sağlamak için bir anlayış oluşturuldu.
Diğer yandan Çin, risk telafisi olarak yüzde 6 ila 8 arasında bir başka indirime ek olarak piyasadaki ölçüm fiyatına kıyasla herhangi bir petrol, gaz veya petrokimya ürününü yüzde 12 indirimle alabilecek. Pekin ayrıca finansal aidatlarının ödemesini iki yıla kadar erteleme hakkına da sahip olacak. Aynı şekilde Çin’in alacağı toplam indirim, petrol, gaz ve petrokimya alımlarının yüzde 32’sine ulaşabilir.
Ayrıca Pekin, Çin Devlet Başkanı’nın jeopolitik projesi olan ‘Bir Kuşak, Bir Yol’ doğrultusunda İran’ın temel altyapısının inşasına da tam olarak katılabilecek.
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri ve diğer önde gelen İranlı yetkililerin geçen yıl söz konusu anlaşma hakkında yaptıkları açıklamalara göre Tahran, 900 km uzunluğundaki Tahran- Meşhed demiryoluna ilişkin modernize ve elektrik projesini uygulamak için Pekin ile bir anlaşma imzaladı. Aynı şekilde Tahran ve Kum arasında, petrol, gaz ve petrokimya endüstrilerinin, Tebriz-Ankara gaz boru hattının başlangıç noktası sayılan İran’ın kuzeybatısındaki Tebriz’e kadar uzanan hızlı bir demiryolu hattı inşası planlanıyor. Daha sonra demiryolu, Batı Çin’den başlayan ve İran ile Türkiye ve Avrupa’ya ulaşan yeni İpek Yolu’nu Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’a bağlıyor.



Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimse bilmiyor

Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)
Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)
TT

Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimse bilmiyor

Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)
Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, Donald Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyleyerek, başkanın tuhaf gece alışkanlıklarına dair gizemi daha da derinleştirdi.

Trump'ın uyku vakti uzun zamandır tartışma konusu; çok az uykuyla yaşama ünü, sabahın erken saatlerinde Truth Social'da yaptığı düzenli paylaşımlarla da destekleniyor.

Kid Rock'tan J.D. Vance'e kadar birçok müttefiki, Trump'ın onları tuhaf saatlerde arama eğiliminde olduğunu belirtti.

Artık Bondi de bu konuya dahil oldu.

Hiçbirimiz ona yetişemiyoruz; aramızda sürekli şaka konusu oluyor. Nasıl yaptığını bilmiyorum. Yani, hiçbirimiz ne zaman uyuduğunu bilmiyoruz. Durmadan çalışıyor ve bu onun için sürekli bir şey.

csdf
Trump, Oval Ofis'te J.D. Vance ve Pam Bondi'yle (AFP)

Katie Miller Podcast'ine konuk olan Bondi, "Gün hiçbirimize yetmiyor" diye ekledi.

79 yaşındaki başkanın kişisel doktoru, 2018'de başkanın geceleri sadece 4 ila 5 saat uyuduğunu, bunun da kendi yaşındaki erkekler için önerilen 7 ila 9 saatin çok altında olduğunu söylemişti.

Ulusal Yaşlanma Enstitüsü, "birçok yaşlının iyi uyumadığını" ve uykularını etkileyen ilaçlar alma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu belirtti. İyi bir gece uykusu, insanların gün içinde iyi işlev görmesi için olmazsa olmaz ve "öğrenmelerine, yeni anılar oluşturmalarına, hızlı tepki vermelerine, sorunları çözmelerine, dikkat etmelerine, karar vermelerine ve yaratıcı olmalarına yardımcı oluyor".

Trump daha önce, seçim kampanyasındaki destekçilerine "Biliyorsunuz, ben pek uyumam. 3-4 saat uyumayı severim, dönüp dururum, yerimde duramam, neler olup bittiğini öğrenmek isterim" demişti.

Bondi, Beyaz Saray ekibinden kimsenin "ona yetişemediğini" söyledi:

Nasıl yaptığını bilmiyorum. Yani, hiçbirimiz ne zaman uyuduğunu bilmiyoruz. Durmadan çalışıyor ve bu onun için sürekli bir şey.

Adalet Bakanı, Trump'ın uyku düzenine aşina olmadığını açıklayan ilk kişi değil.

Geçen hafta Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Fox News'un My View with Lara Trump programında Trump'ın "kapatma düğmesi olmadığını" söyledi.

Bazen başkan sizi 12.30 veya sabah 02.00'de arar, sonra sabah 6.00'da tamamen farklı bir konu hakkında yeniden arayabilir. Ben de 'Sayın Başkan, dün gece uyudunuz mu?' derim.

Kid Rock, tıpkı Trump gibi yalnızca birkaç saat uyuyabildiğini söylemişti.

54 yaşındaki oyuncu, mayısta Fox News'un The Will Cain Show programında, "Birkaç yıl önce Cleveland Clinic'le bu tür bir uyku çalışması yaptım ve sonuç şu oldu: Geceleri 4 veya 5 saat uyuyan insanların yüzde 2'si gayet iyi" demişti.

Onun için de aynı şey geçerli. Mesela, sabah 2'de onunla konuşuyorum ve bazen birkaç bira içtikten sonra, 'Hey, nasılsın?' diye soruyorum. Sonra beni sabah 5 gibi arayıp, 'Nasıl buldun?' diye soruyor. Ben de, 'Kalktım. Hazırım.' diyorum.

Independent Türkçe


Trump'ın İngiltere ziyareti, ilgili herkes için tam bir mayın tarlası

Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)
Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)
TT

Trump'ın İngiltere ziyareti, ilgili herkes için tam bir mayın tarlası

Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)
Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)

Sean O'Grady

İngiltere’ye yapılan çoğu resmi ziyaretin nispeten mütevazı, samimi ve gösterişsiz olduğunu söylemek doğru olur. Downing Sokağı ve Dışişleri Bakanlığı'nın yönlendirmesiyle, Kraliyet Ailesi en güzel gümüş takımlarını ve taçlarını çıkarır, bir parti ve ziyafet verir. Bu tür faaliyetler, bazen İngilizlerin hâlâ sahip olduğu tek güç türü olan ve “yumuşak” olarak adlandırılan gücün bir uygulamasıdır ve Windsor Hanedanı bu güce fazlasıyla sahiptir.

Resmi ziyaretler, mevcut veya potansiyel dostların gözüne girmek veya bozulan ilişkileri onarmaya yardımcı olmak amacıyla yapılır. Fransa Cumhuriyeti adına Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve eşinin gerçekleştirdiği son ziyaret, Fransa’ya “Beni rahat bırakın!” diye meydan okuyan Boris Johnson, yine Fransa hakkında “Dost mu düşman mı?” diyen Liz Truss'ın yıllardır süren açık düşmanlığının ardından ilişkileri düzeltme girişimiydi ve her şey yolunda gitti. Macron bir iki zarif konuşma yaptı ve Bayeux Gobleni yakında British Museum'da sergilenecek. 1066'da Normanların İngiltere'yi fethini anlatan Goblenin sergilenmesi, İngiltere'ye karşı bir Fransız iyi niyet işareti olarak görülüyor. 2024'te ise Japonya İmparatoru ve İmparatoriçesi benzer bir ihtişamla karşılandı; bu kez İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen vahşetlere ilişkin gazilerden sembolik bir protesto bile gelmedi.

Hadiselerin normal seyri budur, fakat İngiltere’de olduğu kadar kendi ülkesinde ve hatta küresel olarak da karışık tepkiler uyandıran Donald Trump söz konusu olduğunda böyle olmadığı aşikar. Kısacası, turuncu tenli zorba ve Batı medeniyetinin kurtarıcısı salı akşamı geldiğinde, bunun öncesinde ve sonrasında tam olarak ne olacağını kimse bilmiyor. İlgililerin hepsi için bu, kolayca bir zafere veya bir felakete dönüşebilir; ikisinin birleşimi daha olası ve ziyaretin olaylı geçeceği kesin.

İlgililerin hiçbirinin duymak istemediği tek kelime “Epstein”, ama kesinlikle duyacaklar. Trump ve Starmer arasındaki ortak basın toplantısında Epstein kelimesini ilk kez kullanacak olan gazeteci, Basın Ödülleri töreninde cesaret konusunda Victoria Haçı'na eşdeğer özel bir ödüle derhal aday gösterilmeli. Ziyarete dahil olan üç ana isim de utanç verici bir şekilde Epstein'ın ağına dahil ve bunun hatırlatılmasını istemiyorlar. Trump, onunla geçmişteki ilişkisi ve “dosyaları yayınlama” konusundaki akılsızca seçim kampanyası vaadi nedeniyle; Keir Starmer, görevden alınan İngiltere’nin Washington Büyükelçisi Lord Mandelson nedeniyle; Kral, kendisini “çok saygıdeğer” olarak tanımlayan ve ziyaret boyunca Royal Lodge’de (Kraliyet Locası) kalacak kardeşi Prens Andrew nedeniyle, bu adın hatırlatılmasını istemiyorlar. Jeffrey Epstein'ın adı medya tarafından anıldığında mekana çökecek olan tedirgin edici soğuk hava, orada bulunanlar için dayanılmaz ve televizyondan izleyenler için bile fark edilebilir olacak. Her açıdan olağanüstü bir sahne olacak.

Başbakan ile Başkan arasında Trump, şaşırtıcı bir şekilde, en iyi savunma hattına sahip olan taraf. Partilerde birlikte çekilmiş fotoğrafları, sürekli tekrarlanan ve dans edip şakalaştıklarını gösteren video, Epstein'ın 50. doğum günü defterine yazılmış tuhaf (ve şimdi inkar edilen) bir not dahil olmak üzere, bir zamanlar yakın dost olduklarına dair tüm kanıtlara rağmen, Trump, mahkum edilmeden önce “iğrenç” olarak adlandırdığı kişiyle tüm iletişimini kestiğini dürüstçe söyleyebilir. Yani, dile getirilmeyen bir tezat ile Mandelson'ın aksine bunu yapabilir. Başkan ayrıca, Epstein'ın binlerce sayfalık dosyasını (isteksizce de olsa) yayınlayan kişinin kendisi olduğunu da söyleyebilir. Mandelson hakkında kendisine bir soru sorulursa da, soruyu Starmer'a yönlendirip, masumca onunla büyükelçi olarak bir sorunu olmadığına işaret edebilir.

Beklenmedik bir şekilde, ölen milyarder ve çocuk istismarcısının hayaleti Starmer'ı Trump'tan daha fazla rahatsız ediyor. Starmer’ın, kendisi ile hiç tanışmamış, hatta Epstein'ın çılgın partilerinden birine bile katılmamış olduğu kesin. Ama hayaletinin onu takip etmesinin nedeni hem talihsiz hem de son derece açık; Peter Mandelson'ın “en iyi arkadaşını” ne kadar sevdiği, özellikle de Epstein'ın suçlarının utanç verici ayrıntılarla kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte ortaya çıktı. Gerçekten de, Mandelson'ın Jeffrey'e gönderdiği mesajlardan hangisinin daha zarar verici olduğunu bilmek zor. Peter'ın bir sonraki “nefis” ziyaretini dört gözle beklediği mesajı mı? Yoksa Epstein'ın özel jeti “Lolita Ekspres”te bedava uçuş elde etmeye çalıştığı mesajı mı? Yahut en utanç vericisi, Epstein'ı “erken tahliye için mücadele etmeye” teşvik ettiği mesajı mı? Starmer için soru şu: Bu ihlallerden ve diğerlerinden hangilerini biliyordu, ne zaman öğrendi ve Mandelson'u ABD büyükelçiliğine neden atadı ve ardından ifşaatlar ortaya çıktıktan sonra neden onu uzun süre korumaya çalıştı?

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump'ın istediği zaman ağzına geleni söyleme alışkanlığı da var. Böyle anlarda -ki İngiliz yetkililer bu fırsatları en aza indirmeyi çok isteyecektir- Trump, Starmer'ı ifade özgürlüğüne karşı (hayali) savaşı, Lucy Connolly'nin (X platformunda ırkçı nefreti kışkırtmaktan suçlu bulunup 31 ay hapis cezasına çarptırılan İngiliz kadın) hapse atılması, Ukrayna'daki savaş, Gazze, gümrük vergileri, Çin (özellikle de devasa Londra büyükelçiliği), Tommy Robinson (İngiliz aşırı milliyetçi aktivist), Nigel Farage, Prens Andrew, Elon Musk, Charlie Kirk ve Buckingham Sarayı'na göre Downing Sokağı’ndaki altın süslemelerin eksikliği nedeniyle eleştirebilir.

Bazı İngiliz gazeteleri, mevcut hükümet politikasının çarpıtılmış bir versiyonunu Başkana sunarak, Starmer'a yaptıklarının “aptalca”, “ahmakça”, “tehlikeli” olduğu gibi sert ifadeler söylemesini sağlama fırsatını yakalamak isteyebilirler. Farage, reklam için GB News’te yayınlanacak Trump ile bir röportaj bile ayarlayabilir ki tüm bunlar Starmer için zor anlar demek.

Starmer'ın kaçınılmaz gafları ve zor durumda kalınan anları ne kadar iyi idare edeceği, bu hafta hayatta kalması için her şeyden daha önemli olacak. Umabileceği tek şey, ABD-İngiltere ticaret anlaşması ve iki ülke arasında savunma ve teknoloji iş birliği konusundaki  olumlu haberler, Trump’ın böbürlenmeleri yerine gösterişli töreninin izleyicileri memnun etmesidir.

Daha hafif dokunuşlar da olacak. Bazılarımız, göz alıcı First Lady, Baş İzci Dwayne Fields ve halen Kız İzciler Derneği Eş Başkanı olarak adlandırdığımız Kate Middleton arasında planlanan toplantıdan harika şeyler bekliyor. Galler Prensesi, Bayan Trump'ı gölgede bırakacak mı, yoksa Melania moda dünyasında yankı uyandırmak için bir izci kızı gibi mi giyinecek? Bu merak konusu.

Neredeyse bir gelenek haline gelen dev bir şişme Trump bebek balonunun uçurulması da şüphesiz bir başka önemli an olacak. Ancak Başbakan açısından, parlamento tatildeyken ve nazik diplomasi hüküm sürerken normalde rahatlatıcı olması gereken bu anda, “Ben ünlüyüm, beni buradan çıkarın!” programının siyasi bir ödüllendiricisi gibi görünecek. Medya ritüelini andıran tekrarlanan hakaretler ve bunlara şiddetli hazımsızlık eşlik edecek. Trump'ın resmi ziyaretinin karmaşasında bol şans, Sir Keir, dualarımıza ihtiyacınız olacak.


İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda
TT

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

Akil Abbas

İki gün süren heyecan dolu bekleyiş, adeta açık bir drama gibiydi. Katar’ın ABD ile ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Doha'da Hamas'ın üst düzey liderlerini bombalaması ve bu liderlerin ABD’nin heyetiyle yapmaları gereken toplantı öncesinde ciddi bir sınavdan geçti.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-Sani'nin öfkeli açıklamasında Katar’ın yaşadığı şok son derece açık ve anlaşılırdı. Katarlı yetkili, İsrail'in eylemini ‘Katar vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit’ olarak nitelendirerek kınadı. Katar'ın ‘bu saldırının sorumlularının hesap vermesi için tüm yasal ve diplomatik önlemleri almaya’ hazır olduğunu belirtti. Beş Filistinlinin yanı sıra Katarlı bir güvenlik görevlisinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına karşı bu öfkeli tonla yapılan açıklamanın dozu daha da arttı ve Başbakan ikinci açıklamasında İsrail’in saldırısını ‘devlet terörizmi’ olarak tanımladı. Katar Başbakanı “İhanete uğradık” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD, bölgedeki iki önemli müttefiki arasında birdenbire sıkışıp kalarak, ‘hasar tespiti’ aşamasına girdi. Bu müttefiklerden biri, diğerini açıkça ve haksız bir şekilde saldırdı. Diğer müttefik ise ABD’nin kanlı bir savaşı sona erdirecek siyasi bir atılım gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu ve ABD bunu gerçekleştirebilseydi, diplomatik bir zafer olarak sunabilirdi.

hty
Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Katar'a yaptığı son ziyaret sırasında (AFP)

ABD, hasar tespiti çerçevesinde Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt’in ağzından saldırıyı askeri kaynaklarından öğrendiğini ve Katarlı yetkilileri uyardığını açıkladı. Katarlı yetkililer böyle bir uyarının yapıldığını doğruladılar, ancak uyarı yapıldığında İsrail bombaları başkent Doha’ya düşmeye başlamış ve artık iş işten geçmişti. İsrail ise, ABD'ye saldırı planını önceden bildirdiğini açıkladı. İsrail'in ABD ile istişare etmeden tek taraflı bir eylemde bulunduğu ve sadece geç bilgi verdiği, geçtiğimiz ekim ayında Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürüldüğü hava saldırısında sergilediği davranışı tekrarladığı izlenimini veriyor. Ayrıca Hamas’ın hedef alınan liderleri Halid Meşal, Halil el-Hayye, Zahir Cebbarin ve Muhammed Derviş’in durumuna ilişkin hala bir teyit yok.

Şimdiye kadar, gerçekler açısından sadece askeri operasyonun amacına ulaşamadığı kesin. Ancak, bu önemli olayın ayrıntıları ve sırları ötesinde, önümüzdeki dönemde daha fazlası ortaya çıkacak olsa da gerçekler çerçevesinde önemli olan bunun nedenleri ve sonuçlarıdır.

İsrail: Yarı başarı, yarı başarısızlık

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Doha saldırısını başlatmasının ardındaki nedenlerin çoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun siyasi ihtiyaçlarıyla bağlantılı olsa da Netanyahu, bu ihtiyaçların kişisel niteliğini gizlemek için bunları daha geniş bir stratejik çerçeveye yerleştiriyor. Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında ‘düşmanları’ ortadan kaldırmak için küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi temelinde, zaman sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor. ABD’nin önceliği görevi başarıyla tamamlamak olduğundan görevin ne zaman tamamlanacağına dair herhangi bir takvime bağlı değil. Dolayısıyla Netanyahu, konuşmalarında sık sık İsrail'in 7 Ekim'den sonraki görevini, ABD’nin 11 Eylül'den sonraki göreviyle kıyaslıyor.

Bu da Hamas ile savaşı sona erdirecek ‘yeterli bir anlaşmanın’ anlamsız olduğu anlamına gelir. Çünkü böyle bir anlaşma, öldürülen Filistinli sivillerin bedeli ne olursa olsun, Netanyahu hükümetinin Hamas'ın yenilgisini ilan ederek zaferini ilan etmesini engeller. Ancak Netanyahu, İsrail'in en güçlü müttefiki olan ABD'nin bu tür bir anlaşma için yoğun baskı yapması altındaydı. Bu amaçla, Hamas ile doğrudan müzakereler başlattı. Bu hamle, ABD'nin terörist örgüt olarak sınıflandırdığı ve yüz yüze oturup müzakere etmemesi gereken Hamas'ı ödüllendirdiğine inanan İsraillileri öfkelendirdi.

Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi için süre sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor.   

İsrail'in saldırısının hedefi olan Hamas heyetindeki isimlerin üst düzey olması, Hamas'ın ABD'yi tatmin edecek bir anlaşmaya varma konusundaki ciddiyetini gösteriyordu. Ancak İsrail bu anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu yüzden saldırının zamanlaması hassas ve belirleyiciydi. Çünkü saldırı Hamas heyetinin ABD heyetiyle görüşmesinden önce gerçekleşti. İsrail'in Katar’a saldırısı, geçtiğimiz haziran ayında İran'ı bombalamasına benzer bir durumdu. O saldırı, ABD ve İran heyetleri arasında İran'ın nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturacak bir anlaşma sağlanacağına dair geniş çaplı beklentilerin olduğu, ‘nihai’ görüşmeye iki gün kala gerçekleşmişti.

Doha ve Tahran'daki iki bombalı saldırı, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in koşullarını kabul eden bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar cepheleri diri tutmayı amaçlıyor. Hizbullah ile savaşı sona erdirme senaryosunda da böyle oldu.

Özetle Netanyahu'nun İsrail'i 7 Ekim'den sonrası siyasi çözümler değil, askeri zaferler peşinde. Bu durum, Netanyahu'nun İsrail'inin Ortadoğu'yu değiştireceğine dair defalarca kez dile getirdiği taahhüdüyle de tutarlı. Bunu ilk kez 7 Ekim saldırısından iki gün sonra İsraillilere hitaben yaptığı konuşmada ifade eden Netanyahu, “Hamas'ın yaşayacağı şeyler korkunç ve zor olacak... Sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Ortadoğu'yu değiştireceğiz” ifadelerini kullandı. Daha sonra, aylarca süren açıklamalarında, bu değişimin Gazze dahil olmak üzere yedi farklı cephede zaferi de içereceğini ekledi.

Doha ve Tahran'daki saldır, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in şartlarına boyun eğen bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar çatışmaları sürdürmeyi amaçlıyor.

Taktiksel düzeyde, bu saldırı, Doha'daki Hamas liderlerinin ortadan kaldırılmasının sadece katı çizgideki liderleri ortadan kaldırmakla kalmayıp, Hamas'ı bekasını tehdit edecek kritik ve son derece tehlikeli bir duruma sokacağı yönündeki İsrail’in bazı istihbarat değerlendirmeleriyle de uyumlu. Bunun nedeni, saldırının başarılı olması durumunda Hamas'ın, şu anda Gazze Şeridi'ndeki tüm kurumlarını kontrol eden ve Hamas'ın gücünü yeniden inşa etme ve İsrail'in suikast girişimlerinden kaçma konusunda yetenekli olduğunu kanıtlamış tek bir saha komutanının, İzzettin el-Haddad'ın liderliği altında kalacağı anlamına gelecekti.

İsrail'in değerlendirmelerine göre Haddad, birçok Hamas liderinin aksine sivil kayıpları önlemek ve yeniden inşa ettiği örgütün geri kalanını korumak amacıyla savaşı sona erdirmek için taviz vermeye istekli ve esnek bir tutum sergiliyor. İsrail, Haddad liderliğindeki Hamas ile vardığı anlaşmayı, Doha'daki farklı taraflar arasında eşitlik ve karşılıklı tavizler izlenimi yaratacak bir siyasi anlaşmaya alternatif olarak, askeri gücüyle dayattığı bir teslimiyet belgesi olarak sunabilir. Bu ‘teslimiyet belgesini’ elde edemese bile, İsrail, Doha saldırısı başarılı olursa, özellikle de Haddad’a suikast girişiminde başarılı olma olasılığı varsa, müzakere edecek kimse olmadığı gerekçesiyle Gazze’deki savaşı sürdürebilir. Aynı tahminlere göre bu durumda Hamas başsız ve merkezi liderlikten yoksun kalacak. Buna rağmen, Haddad ve diğer Hamas liderleri olsun ya da olmasın, İsrail bu zamanı, Hamas'ın en önemli kalesi olarak kabul edilen Gazze Şeridi'nin merkezi ve yönetim şehri olan Gazze kentinde daha fazla toprak işgal ederek askeri operasyonlarını tırmandırmak için kullanıyor. İsrail şu an Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini işgal ediyor.

ABD ve iki müttefik arasındaki zorlu denge

Doha saldırısı, bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri başka bir önemli müttefikinin başkentini vurması nedeniyle ABD'yi büyük bir utanca uğrattı. Tam olarak ne olduğu kesin olarak doğrulanmamış olsa da ABD yönetimi İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, ‘zararı sınırlamak’ ve iki kötülükten daha azını kabul etmek amacıyla, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

frgty
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine düzenlediği saldırı sonucunda hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Haklı öfkesini yasal ve siyasi bağlamlara yönlendirerek ve bölgesel ve uluslararası dayanışma oluşturarak saldırıya hızlı ve etkili bir yanıt geliştiren Katar ile dayanışma arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bu tepkinin bazı sonuçları, ABD’nin İsrail’i doğrudan kınaması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in saldırganlığını resmi olarak kınamasına ABD’nin destek vermesi şeklinde oldu. Bu da ABD’nin uluslararası forumlarda İsrail'i geleneksel olarak savunmasından nadiren vazgeçtiği bir durum olarak değerlendirildi. Ayrıca, İsrail’in kontrolü dışında, savaş sonrası Gazze için üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo oluşturmak için artan bölgesel ve uluslararası baskıyı da güçlendirdi. Fakat bu tepkinin belki de en önemli sonucu, Katar'ın, ABD’nin İsrail tarafından Katar'a karşı benzer bir tutumu askeri olarak önleyeceğine dair garantiler vermesini sağlama çabalarıydı. Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’nin ABD’ye yapacağı ziyarette bu garantileri ele alacağına dair beklentiler söz konusu. Burada Katar'ın ekonomik ağırlığı ve ABD ile yaptığı cömert ticaret anlaşmaları, Amerikan tarihinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde düşünen ve davranan ABD yönetimine baskı yapmada büyük bir rol oynuyor.

ABD yönetimi, İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

Öte yandan İsrail başarısız operasyonunun sonucunda diplomatik ve siyasi açıdan kayıplar yaşasa da, Netanyahu başbakan olarak siyasi hayatının uzamasını, kırılgan koalisyonunu sürdürmesini ve yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezası alma ihtimalini önlemesini sağlayacak bir kazanım elde etti. Netanyahu, Doha’daki barış sürecini ve bunun yanında Gazze’deki savaşın hızlı veya yakın bir zamanda sona ermesi ya da ABD ile Hamas arasında doğrudan iletişim kurulması olasılığını, geçici de olsa, etkili bir şekilde bozdu.

Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun açıklamalarının açıklığı dikkati çekti. Rubio, bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Geleceğin ne getireceği hakkında konuşacağız ve onların (yani İsraillilerin) gelecek planlarını çok daha net bir şekilde anlayacağım” dedi. Rubio aynı ziyaret sırasında ABD'nin İsrail'in saldırısından memnun olmadığını belirtmiş olsa da ABD’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin savaş sonrası Hamas'sız bir yönetime sahip olması için gerekli düzenlemeler de dahil olmak üzere savaşın sona erdirilmesi olan iki temel talebini içerdikleri sürece İsrail'in alternatiflerine açık görünüyor. Büyük olasılıkla, İsrail'in Rubio'ya ‘teklifi’, Hamas'ı savaşın sona ermesi anlaşmasının resmi bir tarafı haline getirecek herhangi bir ortaklık olmaksızın, tek taraflı olarak savaşın sona erdirilmesi olacaktır. Bu da İsrail ordusunun Gazze'yi tamamen işgal edene, Hamas ortadan kaldırılana ve rehineler kurtarılana kadar ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu galip ve mağlup senaryosu, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu İsrail aşırı sağcı kanadının ruh haliyle uyumlu olsa da sahadaki gerçeklik farklı olabilir ve bu durum sağcı kanadın umutlarını boşa çıkarabilir.

Öte yandan Hamas yüksek bir uyumluluk gösterdi. İsrail’in Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmesi, yönetimin yükünden kurtulmak ve İsrail’i yoracak ve Hamas’ın meşruiyetini ve etkinliğini yenileyecek uzun vadeli bir gerilla savaşına geçmek için Hamas’a istediği fırsatı verebilir. Netanyahu, Rubio'yu bu senaryonun uygulanabilirliğine ikna etmeli, ancak bu senaryo gerçeklerden çok hayalperest düşüncelere dayanıyor.