İran’da üçüncü bir patlamaya dair endişe hâkim

İran’da geçen ayın sonlarında bombalanan Natanz Nükleer Tesisi (Reuters)
İran’da geçen ayın sonlarında bombalanan Natanz Nükleer Tesisi (Reuters)
TT

İran’da üçüncü bir patlamaya dair endişe hâkim

İran’da geçen ayın sonlarında bombalanan Natanz Nükleer Tesisi (Reuters)
İran’da geçen ayın sonlarında bombalanan Natanz Nükleer Tesisi (Reuters)

Dün sabah erken saatlerde Tahran’ın batısında büyük bir patlama sesinin duyulması sonrasında belirsizlik ve endişe hâkim hale geldi. Yerel medyanın sosyal medyadaki görgü tanıklarından bildirdiğine göre, Kudüs veya Germdere ilçesinde ve Tahran’daki Şehriyar ilçesinde birden fazla patlama sesi duyuldu. Tanıklar, patlamalardan birinin son derece yüksek sesli olduğu ve elektriklerin kesilmesine sebebiyet verdiğini de ekledi. İran Radyo Televizyon Kurumu (IRIB) ise patlamanın hangi sebeple meydana geldiği veya herhangi bir can kaybı yaşanıp yaşanmadığı hakkında bilgi vermedi.
İran’ın yarı resmi haber ajansına göre, Kudüs Kaymakamı Leyla Vasıki ise 5 dakika süreyle elektriğin kesildiğini, ancak herhangi bir patlamanın yaşanmadığını öne sürdü. Nitekim, söz konusu olayın Kudüs ilçesinde veya Tahran'ın batısındaki başka bir bölgede gerçekleşip gerçekleşmediği ortaya çıkmadı. Bölge sakinleri, Reuters’a verdikleri demeçte, herhangi bir patlama sesi duymadıklarını söyledi.
Natanz Nükleer Tesisi’nde meydana gelen patlama sonrasında, Perçin Askeri Üssü'ne 24 km uzaklıktaki Hocir platosunda bulunan ve balistik füzeler için kullanılan sıvı ve katı yakıt üreten Hemat Fabrikası’nda patlama meydana gelmişti. Aynı zamanda Tahran'ın kuzeyindeki bir tıbbi tesiste yetkililerin daha sonradan gaz kaçağı sebebiyle gerçekleştiğini söylediği bir patlama gerçekleşmişti.
Patlamalardan İsrail ve ABD'nin sorumlu tutulmasına cevap veren İsrailli yetkililer, İran'da birden fazla bombalı saldırıya değinmiş, İranlı yetkililerin talimatları incelememesi sebebiyle gerçekleşen iş hataları ve ihmallere işaret etmişti. Savunma Bakanı ve alternatif Başbakan Benny Gantz ise, “İran'da gerçekleşen her olay bizimle ilgili olacak değil” ifadelerini kullanmıştı.
New York Times’ın Tel Aviv muhabirinin de katkıda bulunduğu bir haberinde, İsrail'in bu patlamaların en azından bir kısmından sorumlu olduğu, Natanz’daki tesise havadan büyük bir bomba atıldığını öne sürülmüştü. Aynı zamanda Ortadoğulu bir yetkili (Tel Aviv’deki bir kaynağa göre İsrailli bir yetkili) ise, İsrail’in bu sürecin arkasında olduğunu bildirmişti. Ardından da İran, İsrail’e yönelik tehditte bulunmuştu. İsrail kaynakları, bu konudaki suçlama ve tehditleri çok ciddiye aldıklarını, ancak İsrail kuvvetlerinin ekstra hazırlığa kalkışmayacaklarını ifade etti.
Dün Tel Aviv’de, İsrail’in İran'la mücadeleye hazırlanmak için ABD’den alacağı yeni akaryakıt nakliye uçağının İsrail Hava Kuvvetleri'ne varış zamanını hızlandırmasını talep ettiğine dair haberler yayınlandı. İsrail kanalı Channel 12, Boeing KC-46 yakıt ikmal uçaklarının önümüzdeki 4 yıl içerisinde İsrail’e ulaşması gerektiği, İsrail’in ise bunu 2 yıla düşürmek istediğini nakletti. Haberde, bu talebin İran ile savaşa hazırlık çerçevesinde geldiği de belirtildi.
Tel Aviv’de, ABD yönetiminin İsrail’e jet savaş uçaklarına özel 990 milyon litre yakıt satışını onayladığı bildirildi. 3 milyar dolar değerindeki ücretin ise ABD yardımları parasıyla ödeneceği belirtildi.
Diğer yandan, İsrail güvenlik liderleri İsrail’in uzaya fırlattığı Ofek 16 isimli yeni uydunun temel görevinin Tahran'ın nükleer faaliyetlerini izlemek ve bu faaliyetleri geliştirmesini engellemek olduğunu açıklamış; Gantz ise Ofek 16’yı “İsrail’in İran’ı uzaydan gözetleyen gözleri” şeklinde nitelemişti.
Üst düzey bir Yahudi din adamı Shmuel Eliyahu ise İran’ın başına ne geliyorsa İsrail’e yönelik düşmanca tavrından geldiğini, bunların ilahi öfkenin bir ifadesi olduğunu öne sürdü. Eliyahu, dün yaptığı ve Farsçaya da çevrilen dini konuşmada İran’a seslenerek “Kendinizi bizim işlerimizle oyalamayın. Bu kurcalamalar size ne katacak” ifadelerinde bulundu.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.