Libya’da UMH güçlerinin Sirte’ye yönelik askeri hazırlığı sürüyor

UMH’ye bağlı güçlerden bir asker Sirte cephesine gitmeden önce Mısrata’nın eteklerinde (Reuters)
UMH’ye bağlı güçlerden bir asker Sirte cephesine gitmeden önce Mısrata’nın eteklerinde (Reuters)
TT

Libya’da UMH güçlerinin Sirte’ye yönelik askeri hazırlığı sürüyor

UMH’ye bağlı güçlerden bir asker Sirte cephesine gitmeden önce Mısrata’nın eteklerinde (Reuters)
UMH’ye bağlı güçlerden bir asker Sirte cephesine gitmeden önce Mısrata’nın eteklerinde (Reuters)

Libya’da Fayiz es Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) bağlı güçler, Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) tarafından kontrol edilen stratejik Sirte şehri etrafında konuşlanırken, Libyalı kaynaklar ABD ve Rusya’nın Akdeniz’de bölgesel bir savaşın önüne geçmek için Türkiye ve Mısır ile temasta olduğunu öne sürdü.
UMH hükümetinin İçişleri Bakanı Fethi Başağa, dün Ankara’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile görüştü.
Şarku’l Avsat’a konuşan Libyalı kaynaklar, yakın zamanda Trablus hükümetinde Savunma Bakanı’nın görevini de üstlenen Başağa’nın, Akar ile Sirte’ye yönelik askeri harekatın yanı sıra UMH tarafından casusluk suçlamasıyla yakalanan iki Rus vatandaşı ile ilgili görüştüğünü bildirdi.
Kaynakların iddiasına göre UMH Türkiye’ye, Sirte’deki olası savaşı önleyecek askeri bir anlaşmaya varmayı amaçlayan ikili görüşmelerde ele almak üzere söz konusu 2 Rus hakkında Rusya ile müzakere etme yetkisi verdi.
Rusya’nın Libya Maslahatgüzarı Camşed Boltayev, Trablus’taki yetkililerin, geçtiğimiz yıl Mayıs ayından bu yana tutuklu bulunan Rus vatandaşları Maxim Shogali ve Samer Suefan’ın serbest bırakılacağına ilişkin bilgiyi henüz teyit etmediğini açıklamıştı.
Türkiye ve Rusya müzakerelerinin arka planı hakkında bilgi sahibi olan Libyalı bir yetkili, “Ankara, tutuklu bulunan Rus vatandaşlarının serbest bırakılması ve Libya’nın gelecekte yeniden imar projelerinde Rus şirketlerine öncelik verme sözü karşılığında Rusya’nın Libya’daki askeri sahneden çekilmesini öngören bir anlaşma yapmak istiyor” dedi.
Söz konusu kaynak, Rusya’nın, UMH’nin ABD’ye herhangi bir askeri tesis veya üs vermeyeceği konusunda garanti almak istediğini de dile getirdi.
Öte yandan, Katar Savunma Bakanlığı, Savunma Bakanı Halid bin Muhammed el-Atiyye’nin dün Hulusi Akar ve UMH hükümetinin İçişleri Bakanı Fethi Başağa ile bir araya gelerek, Libya’daki son gelişmeler hakkında görüştüğünü bildirdi.
Sahadaki gelişmelerde ise, UMH’ye bağlı birliklerin yürüttüğü Burkan el-Gadab Operasyonu Sözcüsü, Sirte-Cufra eksenini desteklemek için gönderilen askeri ve lojistik takviyelerin sürdüğünü belirterek, bu takviyelere ilişkin bazı fotoğraflar yayınladı.
Hafter liderliğindeki LUO’ya bağlı deniz kuvvetleri ise, Mısır sınırına yakın sahil kenti Tobruk’ta karadan karaya füze denemesi yaptı.
LUO, 80 km’ye kadar menzile sahip olan bu füzenin, Libya kıyılarında Türk donanmasına ait en büyük gemiyi dahi batırabileceğini iddia etti.
LUO Ahlaki Rehberlik Bölümü Direktörü Tuğgeneral Halid el-Mahcub, bölgeye yönelik herhangi bir saldırganlığı kesin olarak caydırmaya hazır olduklarını vurguladı.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkan Yardımcısı Stephanie Williams, Cezayir’de Cumhurbaşkanı Abbulmecid Tebbun ile görüştü.
Williams, Sirte-Cufra çemberinde bulunan 125 bin sivili korumak için 5+5 görüşmeleri ışığında bir kez daha ateşkese varılması ve BM silah ambargosunun ihlaline son verilmesi çağrısında bulundu.
Williams, şiddetin sona ermesi için Libyalı tüm taraflarla temas yürüten Cezayir’e teşekkür etti.



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.