Uyuşturucu kartellerinin gölgesinde 10 yıl süren bilimsel çalışma, insanlığın Amerika’daki 'ilk otelini' ortaya çıkardı

Yüksek irtifadaki kazı çalışmasında, binlerce taş alet kalıntısı ve sayısız hayvana ait DNA keşfedildi (Devlin A. Gany / Cambridge Üniversitesi)
Yüksek irtifadaki kazı çalışmasında, binlerce taş alet kalıntısı ve sayısız hayvana ait DNA keşfedildi (Devlin A. Gany / Cambridge Üniversitesi)
TT

Uyuşturucu kartellerinin gölgesinde 10 yıl süren bilimsel çalışma, insanlığın Amerika’daki 'ilk otelini' ortaya çıkardı

Yüksek irtifadaki kazı çalışmasında, binlerce taş alet kalıntısı ve sayısız hayvana ait DNA keşfedildi (Devlin A. Gany / Cambridge Üniversitesi)
Yüksek irtifadaki kazı çalışmasında, binlerce taş alet kalıntısı ve sayısız hayvana ait DNA keşfedildi (Devlin A. Gany / Cambridge Üniversitesi)

Meksika’nın kuzeyinde, uyuşturucu kartellerinin kontrolündeki dağlık bir alanda yer alan Chiquihuite Mağarası’nda zorlu bir kazı gerçekleştiren araştırmacılar, yüksek irtifadaki mağaranın küçük bir kısmında yaklaşık iki bin taş aleti gün yüzüne çıkardı.
Mağaradaki aletlerin arkeolojik analizleri ve tortul tabakadaki DNA analizleri, insanların Amerika’ya yerleşmesiyle ilgili yeni bir tarih anlatısı ortaya koyuyor. Çünkü ilk Amerikalılara ait en eski kanıtları, günümüzden 25 binle 30 bin yıl önceye kadar götürüyor.
Hakemli bilim dergisi Nature’de yayımlanan araştırma sonuçları bilimsel camiadaki yaygın düşünceye meydan okuyor. Bu düşünce, kıtadaki ilk yerleşimin 15 bin yıl önce kurulduğunu ve ilk sakinlerin Clovis kültürüne mensup olduğunu öne sürüyor.
Ancak Cambridge Üniversitesi profesörlerinden ve Kopenhag Üniversitesi JeoGenetik Merkezi’nin yöneticisi Eske Willerslev şunları söyledi:
"Onlarca yıldır insanların Amerika’ya ilk adımı attığı tarihle ilgili hararetli bir tartışma yürütülüyor. Chiquihuite Mağarası ise insanların kıtaya varışını 30 bin yıl önceye dayandırıyor. Bu tarih düşünülenden 15 bin yıl önceye işaret ediyor. Söz konusu erken ziyaretçiler mağarada sürekli kalmadı, insanların burayı bir yaz veya kış sığınağı şeklinde ya da göç sırasında bir av üssü olarak kullandığını ve yılın bir kısmını burada geçirdiğini düşünüyoruz. Bu Amerika’nın en eski oteli olabilir."
Öte yandan 10 yıl süren araştırma projesi, Amerika’da yaşayan ilk insanlarla ilgili yeni sorular da ortaya çıkardı. Meksika’daki Zacatecas Üniversitesi ve Birleşik Krallık’taki Exeter Üniversitesi’nden arkeolog Dr. Ciprian Ardelean şunları ifade etti:
"Kim olduklarını, nereden geldiklerini veya nereye gittiklerini bilmiyoruz. Tam anlamıyla muammalar. Amerika’da bugünkü yerli toplulukların doğrudan ilk Amerikalıların torunları olduğunu varsayıyorduk ancak artık durumun farklı olduğunu düşünüyoruz. Aslında en eski Amerikalılar, Ünlü Clovis topluluğunun Amerika’ya adım attığı zamandan binlerce yıl önce yok olmuş. Zaman içinde kaybolan ve bugünkü nüfusa genetik izler bırakamayan çok sayıda başarısız yerleşim olabilir."
Deniz seviyesinden 2 bin 750 metre yüksekteki Chiquihuite Mağarası’nda bulunanlar arasında, yaklaşık iki bin taş alet ve aletler üretilirken ortaya çıkan yonga ismiyle bilinen alet parçaları yer aldı.
Aletlerle birlikte aynı tortul tabakada bulunan bitki ve hayvan kalıntılarının DNA analizleri, aletlerin ve dolayısıyla sahadaki insan varlığının yaşını 25 binle 30 bin yıl önceye tarihliyor. İnsan DNA’sı bulunmaması ise erken insanların mağarada uzun süre kalmadığı düşüncesini destekliyor.
Makalenin yazarlarından, Kopenhag Üniversitesi’nden genetikçi Dr. Mikkel Winther Pederse, “Kara ayının, kemirgenlerin, yarasaların, tarla faresinin ve hatta kanguru sıçanının içinde bulunduğu geniş bir hayvan yelpazesinden DNA tespit ettik. Bu erken insanların muhtemelen yılın birkaç ayında erişilebilir olan doğal kaynaklardan yararlanmak için geldiğini ve sonra yollarına devam ettiklerini düşünüyoruz” dedi ve ekledi:
"Yüksek olasılıkla, iri memeli sürüleri bu alanda bulunuyordu ve kolay avlardı. Chiquihuite Mağarası’nın konumu, tarihte ve arkeolojideki geleneksel düşünceyi kesinlikle yeniden yazacak. Amerika’daki ilk insan sahalarının konumu üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini gösteriyor."
Ulaşımın zor olması; erken insanların mağarayı gizlenebildiği, vadide kilometrelerce öteyi görebildiği ve kendilerini savunma imkanı bulduğu bir gözetleme noktası olarak kullandığı düşüncesini doğuruyor.
Öte yandan mağara, günümüzde uyuşturucu kartellerinin kontrolündeki bir alanda yer alıyor. Bu nedenle bilim insanlarına dağın eteklerine kadar silahlı polisler refakat etti ve ardından araştırmacılar mağaraya yürüyerek çıktı.

Pedersen bu süreci şöyle anlattı:
"Bu unutulmaz bir deneyimdi. Yolculuk etmek için çok emniyetsiz bir yerdi ve bu nedenle dağın dibine kadar zırhlı otomobilleriyle Meksikalı polis memurları bize eşlik etti. Fark edilmemek için mağaraya tırmanmak üzere gün doğumundan önce yola çıktık."
Son 10 yılda zamanının çoğunu mağarada zorlu kazıları gerçekleştirerek geçiren Dr. Ardelean da şunları ifade etti:
"Amerika’ya insan yerleşimi modern arkeolojinin son kutsal kasesi. Sıradışı kazı sahalarının ciddiye alınması gerekiyor ve dışarı çıkıp onları aramamız gerek. Binlerce yıl öncesinden az sayıda insanla ilgileniyoruz, dolayısıyla belirteçlerin çok aşikar olmasını bekleyemeyiz. Kimsenin yapmadığı kadar derine kazmak zorundayız."
Amerika kıtasındaki bilinen en eski insan DNA’sı şimdilik 12 bin 400 yıl öncesine ait ve Dr. Ardelean bunun en eski tarihe değil, nüfusun patladığı tarihe ait olduğunu söylüyor.
Willerslev de bulguların alandaki etkilerinin önemini vurguluyor ve Amerika’daki ilk yerleşime dair hararetli tartışmada yeni bir sayfa açıldığını düşünüyor.



Yapay zekayla hazırlanan Noel resmi büyük öfkenin ardından kaldırıldı

Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
TT

Yapay zekayla hazırlanan Noel resmi büyük öfkenin ardından kaldırıldı

Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)

Yapay zeka üretimi olan ve "Lovecraftvari bir korku sahnesi" diye nitelendirilen Noel temalı duvar resmi, kamuoyunun büyük tepkisi üzerine kaldırıldı.

Kingston upon Thames'teki Riverside Walk'a yapılan duvar resmi, uzaktan bakıldığında hacıların buz pateni yapmak ve ateş yakmak için toplandıklarını gösteriyordu.

Ancak daha yakından bakıldığında yüzler, hayvanlar ve kardan adamlar deforme olmuş gibi görünüyordu. Paten yapan insanların yüzleri çarpıktı ve manzaradaki köpeklerse tavuklara benziyordu.

Dev duvar resmi, halk arasında büyük bir tepkiye yol açmakla kalmadı, aynı zamanda sosyal medyada da viral oldu ve bulunduğu ticari bölgedeki bina sahiplerini duvar resmini kaldırmaya yöneltti.

cvfg
Binanın sahibi, yapay zeka üretimi enstalasyonu kaldırdı (AFP)

Reddit'te bir kişi, sanat eserinin "Lovecraftvari korku sahneleri" içerdiğini söyledi. Bir başkasıysa Facebook'ta, "Hacıların İsa'nın doğumunu kutlamak için toplandıkları bir doğum sahnesi" gibi görünen duvar resmi karşısında "nutkunun tutulduğunu" yazdı.

Kingston upon Thames Kraliyet Bölgesi'nden bir sözcü The Independent'a şunları söyledi:

Kingston Belediye Meclisi, resmin planlanması veya finansmanında herhangi bir rol oynamadı. Bina sahibi, enstelasyonun kaldırıldığını doğruladı.

Riverside Walk yolundaki Côte Brasserie restoranının müdürü, Metro'ya çok sayıda şikayet aldıklarını ve duvar resminin "büyük bir tartışma konusu" haline geldiğini söyledi.

xsdf
Bölge sakinleri duvar resminin tutarsızlıklarla dolu olduğunu söyledi (AFP)

"Duvar resmini binanın sahibi astı, restoranla hiçbir ilgisi yok" dedi.

Yazın, çarpık deniz ürünleri içeren, yapay zeka üretimi bir duvar resmi de astılar ki bu da tartışma yaratmıştı. Sanırım herkesin kendi fikri var. Alışveriş yapanlardan birçoğu bakmak için durdu ama çok fazla şikayet de vardı.

Kelly Sherlock, Metro'ya şunları söyledi:

Çirkin bir görüntüydü, gerçekten de çılgıncaydı. Herkes bakmak için oraya gidiyordu, bu yüzden dikkat çekiciydi ama yanlış şekilde.

London Centric'e göre yapının sahipleri, duvar resminin 16. yüzyıl Flaman ressamı Pieter Bruegel’dan (baba) esinlenen bir Noel sahnesi olduğunu iddia ediyor. Bruegel, köylülerin yer aldığı tür resimleriyle tanınıyordu. Bazı resimlerinin adları, İncil'deki bir öyküye gönderme yapan "Masumların Katliamı" ve "Karda Avcılar"dır.

The Independent, Riverside Walk'ın arkasındaki yatırım şirketine ulaştı ancak yanıt alamadı.

Independent Türkçe


Yatırım balonu ile küresel güç dönüşümleri arasında yapay zeka

‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
TT

Yatırım balonu ile küresel güç dönüşümleri arasında yapay zeka

‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)

Yapay zekâ alanındaki mevcut sıçramanın, tıpkı 2000’lerin başındaki internet balonuna benzer tehlikeli bir mali balon mu olduğu, yoksa sanayi devriminden bu yana en köklü ekonomik dönüşümü mü temsil ettiği konusunda küresel tartışma alevleniyor. Ancak bazı araştırmacılara göre ‘balon’ kavramının klasik tanımı, bugünün gerçekliğini açıklamakta yetersiz kalıyor. Yapay zekâ artık şirket bilançolarıyla ölçülebilecek bir ekonomik sektör olmaktan çıkmış durumda; küresel güç dengelerini teknoloji üzerinden yeniden şekillendiren uluslararası bir ulusal güvenlik altyapısına dönüşerek, maliyeti ne olursa olsun devletleri ve piyasaları yatırım yapmaya zorlayan bir unsura dönüştü.

Dev yatırımlar

Şarku’l Avsat’ın Washington Post’tan aktardığına göre, teknoloji devlerinin finansal verileri ve Wall Street analizleri, benzeri görülmemiş düzeyde harcamalara işaret ediyor. Microsoft, Amazon ve Google gibi şirketler, bilişim altyapısı ve gelişmiş çip üretimine yüz milyarlarca dolar ayırıyor. Bu yatırımların yalnızca mütevazı sayılabilecek yüzde 10’luk bir geri dönüş sağlayabilmesi için 2030 yılına kadar yıllık yaklaşık 650 milyar dolar ek gelir artışı gerekiyor. Öte yandan, OpenAI’den rakiplerine kadar yapay zekâ laboratuvarlarının operasyonel zararları tarihi seviyelere ulaşmış durumda; bu da kâr değil beklentilerin sürüklediği bir balon ihtimaline yönelik uyarıları güçlendiriyor. Buna ek olarak, dikkat çeken bir ‘döngüsel’ finansman modeli ortaya çıkıyor: Çip üreticileri, milyarlarca dolarlık yatırımlar yaptıkları şirketlerden aynı donanımları satın alıyor. Uzmanlar bu davranışın, geçmişte patlayan mali balonları önceleyen sürdürülemez finansman zincirlerini hatırlattığını belirtiyor.

Rekor sürede yayılım

Bununla birlikte, ters yöndeki tablo da en az eleştiriler kadar güçlü. Yapay zekâ ürünleri, son yirmi yılda hiçbir tüketici teknolojisinin başaramadığı bir hızla yaygınlaşıyor. Şirketin geçen ay açıkladığı verilere göre, ChatGPT’nin haftalık kullanıcı sayısı 800 milyonu aşmış durumda. Bu büyüme hızı, TikTok ve diğer büyük sosyal medya platformlarını geride bırakıyor. Karşılaştırmak gerekirse, en hızlı büyüyen sosyal uygulamalardan TikTok’un aylık 1 milyar kullanıcıya ulaşması 5 yıl sürmüş, bu eşiği 2021’de aşmıştı. Her ne kadar teknoloji henüz tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa da iş dünyasında da benimseme oranı hızla artıyor. ABD’de yapay zekâyı kullanan veya kullanmayı planlayan şirketlerin sayısı giderek genişliyor. OpenAI ise bugün bir milyondan fazla şirkete hizmet sunduğunu belirtiyor. Öte yandan teknik testler, modellerin kabiliyetlerinin yaklaşık her 7 ayda bir iki katına çıktığını ortaya koyuyor. Bu durum, modellerin ardışık nesilleri arasındaki verimlilik farkının hızla daraldığı ve mevcut kaygıların bir bölümünün yalnızca bir yıl içinde geçerliliğini yitirebileceği anlamına geliyor.

Algoritmaları elinde tutan geleceği de elinde tutar

Ancak mevcut finansal ve teknik tartışmalar, yaşanan dönüşümü açıklamaya yetmiyor. Bugün ortaya çıkan gelişmeler, klasik ‘piyasa balonu’ mantığını aşan bir yapıya işaret ediyor. Yapay zekâ, büyük şirketlerin yönettiği ve devletlerin uluslararası sistemde varlıklarını korumanın şartı olarak desteklediği bir ‘savunma bütçesine’ dönüşüyor. Bu nedenle yapay zekâ yarışından çekilmek artık ekonomik bir tercih değil; doğrudan geleceğin dışına düşmek anlamına geliyor. Bu durum piyasaların da geleneksel anlamda bir çöküşe yaklaşmadığını gösteriyor: Washington’dan Pekin’e hükümetler, sektörü stratejik bir güç alanı olarak gördükleri için hem fon sağlıyor hem de koruma kalkanı oluşturuyor.

Bu yeni düzenin merkezinde hızla şekillenen bir ikili kutup yapısı bulunuyor. Yalnızca ABD ve Çin; altyapıya, sermayeye, veriye, çip üretim kapasitesine ve yapay zekâ modellerinin yeni nesillerini geliştirecek teknolojik güce sahip. Dünyanın geri kalanı ise giderek ‘tüketici bölgelere’ dönüşüyor. Bu durum sadece ekonomik rekabeti değil, egemenliğin yeniden tanımlanmasını da beraberinde getiriyor: Algoritmalara sahip olmak, artık stratejik caydırıcılık unsurlarına sahip olmakla eşdeğer görülüyor. Tek fark, algoritmanın nükleer silahların aksine sınır tanımadan çoğaltılabilir, ihraç edilebilir ve sürekli geliştirilebilir bir güç olması.

Bu yarışın ortasında bireyler de görünmez maliyetlerle karşı karşıya. Yüksek faiz oranları, konut baskısı ve geleneksel sektörlerde likiditenin daralması, artık sıradan ekonomik döngülerin sonucu değil; küresel sermayenin ultra yüksek teknolojiye yönelmesinin doğrudan etkisi. İnsan zamanının kendisi bile bir kaynağa dönüşmüş durumda: Toplanan veriler fiyatlandırılıyor, işleniyor ve daha akıllı modellerin yapımında kullanılıyor. Buradaki insan katılımı bir karar ortaklığı değil; adeta makine için bir ‘yakıt’ rolü görüyor. Gerçek karar yetkisi ise artık yapay zekâyı devletlerin güvenliği ve ekonomisinin ayrılmaz bir unsuru olarak yöneten dev teknoloji şirketlerinin elinde bulunuyor.

Yeni güç dengelerinin formülü

Bu noktada “Bir balonun içindeyiz değil miyiz?” sorusu, eski dünyanın kavramlarına sıkışmış bir soru haline geliyor. Yapay zekâ modellerinin gerçek iş ortamına yönelik bazı karmaşık görevlerde başarısız olması gibi olumsuz göstergeler, artık devletlerin ve şirketlerin yapay zekâyı değerlendirirken dikkate aldığı temel faktör değil. Bu aktörler yapay zekâyı ölçülebilir bir teknoloji ürünü olarak değil, güç ve üretim düzenini baştan şekillendiren kapsamlı bir süreç olarak görüyor. Dolayısıyla tereddüt etmek finansal bir risk değil, küresel sistemde yükselen yeni düzende yer kaybetmek anlamına geliyor.

Ortaya çıkan sonuç, sektörün dışarıdan bakıldığında bir spekülasyon balonunu andırsa da, içeriden bakıldığında klasik anlamda patlamaya açık bir balon olmadığı yönünde. Aksine bu yapı, devletlerin, siyasi, ekonomik ve güvenlik gücüyle ayakta tuttuğu bir projeye dönüşmüş durumda. Küresel ekonomi artık tek bir denkleme indirgeniyor: ‘Algoritmaları elinde tutan geleceğe hükmeder; sahip olmayan ise rolünü, sınırlarını ve ihtiyaçlarını yeniden tanımlamak zorunda kalır.’

Bu nedenle birçok uzmana göre, yapay zekâ devriminin bir fırsat mı yoksa tehdit mi, bir atılım mı yoksa bir balon mu olduğu yönündeki tartışmalar geride kalmış durumda. Yapay zekâ artık geri çekilme ihtimali bulunmayan ekonomik-siyasi bir kader haline geldi. Bu gerçeği görmezden gelmek, sadece artık var olmayan bir dönemin diliyle konuşmak anlamına geliyor.


Popüler bir ilacın yaşlanmayı tersine çevirebileceği keşfedildi

(Pexels)
(Pexels)
TT

Popüler bir ilacın yaşlanmayı tersine çevirebileceği keşfedildi

(Pexels)
(Pexels)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Yeni bir araştırma, Ozempic gibi zayıflama ilaçlarını mikrodozlarla almanın yaşlanmayı yavaşlatarak uzun ömürlülüğü destekleyebileceğini öne sürüyor.

Başlangıçta diyabet tedavisi için geliştirilen semaglutid ilacının artık kilo verme için de kullanılmasıyla dünya çapında popülerliği hızla artıyor.

Ozempic ve Wegovy gibi marka adları altında satılan ilaç, bağırsak ve beyinde doğal yolla oluşan GLP-1 hormonunun etkisini taklit ederek iştahı düzenliyor ve tokluk hissinin daha uzun sürmesini sağlıyor.

İnternette yayılan yeni bir trendde bazı kişiler, uzun ömür için ilacı çok küçük dozlarda aldığını bildiriyor ancak sağlık uzmanları, bunun etkisinin henüz insanlarda kanıtlanmadığı uyarısında bulunuyor.

Hong Kong Çin Üniversitesi'nden araştırmacılar bu teoriye biraz daha itibar kazandırarak Ozempic'e benzer bir kimyasal yapıya sahip eksenatid ilacının farelerde yaşlanmaya karşı koyabildiğini keşfetti.

Düşük dozdaki eksenatidin etkisinin farelerde test edildiği çalışmada tedaviye hayvanlar yaklaşık 11 aylıkken başlandı ve 30 hafta kadar devam edildi.

Bilim insanları beyin, karaciğer, böbrek, kas ve yağ dokusu dahil olmak üzere, farelerin birçok organından doku örneği alarak RNA ve DNA modifikasyonlarının yanı sıra çeşitli proteinler ve metabolizmayla ilgili diğer moleküllerin seviyelerini ölçtü.

Her bir dokunun yaşa bağlı molekül belirtecinin nasıl değiştiğini analiz ettiler.

Araştırmada tedavi edilen ve edilmeyen fareler karşılaştırılarak "yaş belirteci" değişiklikleri değerlendirildi.
 

Diyabet karşıtı semaglutid, Danimarkalı ilaç şirketi Novo Nordisk tarafından üretildi (AFP)​​​​​​​​​​​​​​Diyabet karşıtı semaglutid, Danimarkalı ilaç şirketi Novo Nordisk tarafından üretildi (AFP)

Çalışmada ilacın birçok dokuda, yaşlanmayla birlikte görülen tipik örüntülere aykırı olan tutarlı değişikliklere yol açtığı saptandı.

Araştırmacılar bu örüntülerin ötesinde, tedavi edilen farelerin metabolik sağlığının daha sağlıklı hayvanlara benzediğini buldu.

Bilim insanları, tedavi edilen farelerdeki "yaş belirtecinin", tedavi görmeyen yaşlı farelere kıyasla "daha genç görünen" bir profile doğru önemli ölçüde kaydığını söylüyor.

Görünüşe göre ilacın birçok olumlu etkisinin beyin aktivitesiyle ilgili olması, beynin birçok organın yaşlanma profilini etkileyen bir merkez görevi gördüğüne işaret ediyor.

Araştırmacılar, bulguların daha geniş klinik çalışmalara yol açmasını ve yaşlanma karşıtı ilaçların geliştirilmesine katkı sunmasını umuyor.

Çalışmanın kritik bir sınırlamasına değinen araştırmacılar, bulguların insanlarda değil yalnızca farelerde gözlemlendiğini ve dolayısıyla ilacın insan yaşlanması üzerinde gerçek bir etkisinin olup olmadığının henüz belirlenemediğini ifade ediyor.

Ayrıca bulguların orta yaşlı farelerde gözlemlenmesi, ilacın çok yaşlı hayvanlarda da aynı şekilde çalışmayabileceği anlamına gelebilir.

İlacın dokular genelinde gençleşmeye dair birçok moleküler belirtiyi tetiklediği görülse de çalışma, farelerde yaşlanmanın gerçekten tersine döndüğünü kanıtlamıyor.

Bilim insanları "Çalışmamız, vücut genelinde kapsamlı bir yaşlanma karşıtı strateji için çok yönlü kanıtlar sağladı" diye yazıyor.

GLP-1R agonizmasının diğer yaşlanma karşıtı yöntemleri destekleyip desteklemeyeceğini araştırmak için gelecekte uzun süreli çalışmalar yapılmasına ihtiyaç var.

 Independent Türkçe, independent.co.uk/news